Bu yazı dizisinin yeri değiştirilmiş. Sanırım iyi de olmuş.
Devam ediyoruz…. Özgürlükleri sınıflandıralım demiştik. Daha doğrusu birbirlerinden farklı özgürlük tanımları yapalım.
Beş özgürlük türünden söz etmiştim. Bunların her birini, kısa kısa da olsa ayrı ayrı başlıklar altında ele almak istiyorum çünkü her biri ayrı ayrı tartışılabilir.
1. Politik Özgürlük:
Kişinin herhangi bir toplum yönetim biçimini, rejimi, politik görüşü, doktrini ya da bir politik örgütün ilkelerini dilediğince benimseyebilmesidir.
Ayrıca, toplum ya da ülke yönetiminde yer ve görev alma olanağının kendisine açık olmasıdır.
Bunlardan ilki, o ülke ya da toplumda yer alan rejim ve yasalarca belirlenmiştir. Bu toplumun tüm bireyleri için geçerli bir olgudur. Eğer bu olanak toplumda sadece belli bir kesime tanınıyorsa ya da tersine toplumdaki bir kesime bu hak verilmiyorsa, o toplumun genelinde politik özgürlüğün varlığından söz edemeyiz.
Örneğin eski çağların ülkelerinde bir “kölelik” kurumu söz konusuydu. Topulumun bir kesimini özgür insanlar, bir diğer kesimini adına “köle” denmese bir özgür olmayanlar oluştururdu. Özgür insanlara göre ötekiler zaten toplumdan sayılmazdı. Oysa biz bugünün anlayışı çerçevesinde böyle bir ayırım yapamayız. Nitekim Masonluk da böyle bir ayırıma kökünden karşıdır. (Ancak ABD başta olmak üzere birtakım ülkelerdeki Masonlukta günümüzde bile hâlâ çözümlenememiş olan bir siyah ırk sorunu vardır; o ayrı. Bu sorun yasal açıdan ülke genelinde çözümlenmişse de Masonluk bu bağlamda çok geri kalmıştır. Bunun ise politik özgürlük konusu ile bağlantısı yoktur.)
Verdiğim ikinci tanım ise, toplumun genelini değil, belli kişileri konu almaktadır. Bur mahkeme kararıyla hüküm giymiş olan kişilerin politik özgürlüğü geçici olarak kısıtlanmıştır. Ayrıca kimileri gönülden belli bir politik tutum ya da rejimi özgürce benimsemekte olsa bile, gene bir yargı organı kararı ile onların geçici ya da sürekli olarak politika yapma hakları ellerinden alınmış olabilir. Bu da aslında bizim konumuzun dışındadır çünkü toplumun genelini değil sadece belli kişileri kapsamaktadır.
Bir de kişinin bu özgürlüğünü kendi benliğinde yitirmesi söz konusudur. O da şöyle olur:
a) Hiç kimsenin baskı ve zorlaması altında olmadığı halde herhangi bir politik görüşün, rejimin ya da örgütün körü körüne yandaşlığını etmek;
b) Elindeki herhangi bir politik güç ya da yetkiyi, her ne pahasına olursa olsun sürekli olarak elinde tutma hırsına kapılmak;
c) Gücünü ya da yetkisini toplumun genel yararları yerine kendisinin ve yakınlarının ya da belli bir zümrenin özel çıkarları için kullanmaya kalkışmak.
Belki bunlara başkalarını da ekleyebilirsiniz.
Dolayısıyla ben derim ki; bir toplumsal ortamda insana politik özgürlüğü tanınmış olabilir ama o insan kendi başına bu özgürlüğü yitirmiş duruma düşebilir. Çünkü politik özgürlüğü kötüye ve yanlışa kullanmak, aslında o özgürlüğü yaraşmamakla ve kendi kendini tutsaklığa sürüklemekle özdeştir.