Masonluğa karşı olan ilgisini yitirmeye başladığı sezilen bir masonun, locasıyla ilişkilerini yeniden sıklaştırmak için, zaman zaman ve yer yer üstad-ı muhterem ve nazırlar ona özel bir yakınlık göstermeye girişir. Ancak bu etkili bir çözüm yolu değildir. Çünkü böylesine bir yaklaşım hem Masonluktaki “eşitlik” ilkesiyle pek bağdaşmaz ve diğer masonların gücenmesine yol açabilir hem de sürekli olamaz. Özel ve yakın ilgi görerek ancak sadece geçici olarak gururu okşanan bir mason, bu ilgi normale dönmeye yüz tuttuğunda, yine gelmez olur, ilgisini yine yitirir.
Akıllı ve deneyimli bir üstad-ı muhterem, çok daha etkili ve yararlı bir çözüm uygulamaya girişir. İlgili masona “değerli” olduğunu, locada “önemli” bir yeri bulunduğunu göstermeye girişir. Locada olumlu bir etkinlik göstermesi için ona fırsat verilir hatta böyle bir fırsatı özellikle yaratır. Örneğin, kendisinden bireysel bilgileriyle bağlantılı ya da becerileri uyarınca bir konferans hazırlayarak kardeşlerini aydınlatmasını rica eder. Locanın özel kurul ya da komitelerinden birine girmesini önerir; katkılarına gereksinme duyulduğunu belirtir. Böyle bir kurul ya da komite yoksa onu yaratır hatta doğrudan o masona kurdurur.
Tüm bu ve benzeri girişimler de o masonun ilgisini geliştirmeye yetmiyorsa, yitirilmesi kaçınılmaz demektir. Belki o daha başlangıçtan Masonluğa yeterince ısınamamış, Masonluğu bir türlü sevememiştir. Belki Masonluğu kendi düşünü ve eğilimlerine uyumlu bulmamış, uyum göstermeye çalışmayı ise bir türlü kendine yedirememiş, içine sindirememiştir. Belki bireysel tutkularını dizginleyememekte, hep en önde ya da en başta olma hırsından sıyrılabilmeyi başaramamaktadır.
Burada ille de yeni ya da birkaç yıllık bir masondan söz etmekte değilim. Locanın hayli eski üyeleri hatta üstad-ı muhteremlik yapmış olan bir mason bile bu gibi etkilenmeler altına girebilir. Önceleri saygı ve sevgi görürken, locada etkin bir yeri varken, birçok konuda görüşleri alınırken, bütün bunların sıradanlanışı üzerine yok olduğunu sanmıştır. Kendisini bir yana itilmiş ve unutulmuş gibi görür. Ona göre; bir zamanlar locanın en önemli ve en canlı üyelerinden biriyken, şimdilerde âdeta bir “hiç kimse”(!) olma durumuna düşürülmüştür.
Öyle değildir aslında ama sanırım masonlar bile bu bağlamda kendilerini yanılgıya kapılmaktan alıkoyamıyor.
Bir eski üstat mason, locasında hiçbir etkin görevi bulunmasa da, salt toplantılardaki varlığının bile kardeşler için değer taşıdığının bilincinde olmalı. Üstad-ı muhterem başta olmak üzere, nazırlar ve diğer kardeşler de ona bu duyguyu yaşatmaya çalışmalı. Bunun için, zaman zaman onun da görüş ve önerilerini sormalı, konuşmalara katılmasının sağlanmasına çalışmalı, onu isteklendirmeli. Bir dileği ya da önerisi olduğunda, eğer belirgin bir sakıncası yoksa uygulamaya konup kendisine teşekkür edilmeli.
Böyle olunca, şu görüşe varıyorum: Bir masonun önce locasına, dolayısıyla Masonluğa karşı ilgisinin azalmasının sorumluluğu, sadece o masonun kendisinde aranmamalı. Bence böyle bir durumun doğmasının sorumluluğunu birçok mason hep birlikte paylaşıyor.
Masonlukta masonların gururlarını yenmeleri, olumlu yapıp etmelerinden ötürü böbürlenmemeleri öngörülür ve öğütlenir. Bununla birlikte masonların da birer “insan” olduğu unutulmamalı. Hayli olgunlaşmış bir masonun bile hiçbir zaman “tam ve yetkin” olamayacağı bilinmeli.
Bunun için, özellikle eski üstatların zaman zaman ama aşırılığa kaçmaksızın ve belli etmeksizin usulca gururlarının okşanmasına özen gösterilmeli. Hele fiziksel yaşı ilerlemiş masonların, gerek Masonluktaki gerek kendi özel yaşamlarındaki anılarını ve deneyimlerini anlatıp bunların genç kardeşlerce dinlenmesinden çok hoşlandıkları unutulmamalı; bunun için kendilerine fırsat verilmeli, hatta bu fırsatlar yaratılmalı.
Yaşı ilerlemiş kişiler, daha önce belki birkaç kez anlatmış oldukları bir öyküyü, anılarını, görüşlerini, öğütlerini yinelemekte olabilir. Masonluğun Töresi, böyle bir durumda ona karşı saygılı ve görgülü bir tutum takınmayı, sabırla dinlemeyi gerektirir.
Beri yandan genç ve yeni masonların tutum, davranış ve sözlerinde tam bir olgunluk beklenmemeli. Beklenmez de… Yanılgıya düştüklerinde, ritüelik bakımından ya da protokol uyarınca yanlışlıklar yaptıkları zaman, atılgan ve heyecanlı konuşmalara giriştiklerinde, sözlerinin biraz yadırganır bir nitelik taşımasında; onları herkesin önünde uyarmaktan, özellikle azarlamaktan kaçınmalı. Ters bir davranış, genç bir masonun henüz yeterince alışamamış olduğu Masonluğa karşı birdenbire soğumasına, bir daha hiç ısınamamasına neden olabilir. Özellikle Masonluğa yeni girmiş olan çırakların, localarının ilk toplantılarında edinecekleri küçük mutlulukların, localarını benimseyip sahiplenmelerini ve böylece Masonluğa da sıkıca bağlanmalarını sağlayacağı unutulmamalı.
Bütün bu dediklerim doğru mu, yanlış mı bilemiyorum. Bu forumdaki masonlar yanlışlarımı gidersin, doğrusunu belirtsinler lütfen. Masonların belki birçoğu bu bağlamda yapılması gerekenleri zaten yapıyor. Sözüm öyle yapmayan varsa onlaraydı.
Böyle düşünceler ve hariçten gazel okur gibi öneriler üretmeye girişince, bu başlık altında asıl bilgisel nitelikli olmak üzere yazmak istediklerimi tam olarak yazamadım. Sanırım bu başlık altında bir bölüm daha yazmam gerekecek.