İnsanlık Mabedi ve… Ezoterizm
Tüm inançların öğretilerinde görünen (zâhiri) yüz ile bir de ezoterik (iç) yüz vardır.
Gerçek bilgiye, zâhiri yüzü yorumlamakla ulaşılır, bunun için özel bir eğitim alarak, her biri hakikatin bir parçasını açıklayan derecelerden teker teker geçmek ve o dereceye ulaşmamış olanlara karşı ketumiyet gerekir. Hermes Trismegistos ezoterizmin kurucusu sayılır.
Ezoterik gelenek, genelde mürşitten müride sözlü olarak verilen inisiyatik bilgidir (gnoz). Bu bilgi ritler, semboller ve mitler (efsane) yardımıyla ifade edilir. Ezoterizmin hedefi yalnızca rasyonel düşünce ile ulaşılamayan büyük sorulardır ve adaya kalbinin yolunu gösterir.
“Tekris olanlara mahsus bilgi” anlamında “ezoterizm” sözcüğü ilk defa İ.S. 166’da Samosat’lı Lucianus (125-192) tarafından, Zeus ve Hermes’in açık arttırma ile sattıkları filozofları anlatan hiciv eserinde kullanılmıştır. İskenderiye’li Klemant (150 – 215) Stromateis adlı eserinde (c. 208) Pitagoras’ın felsefesine inisiye olanların ancak beş yıl geçtikten sonra kendilerine “ezoterik” diyebileceklerini yazar. “Dante’nin Ezoterizmi” adlı eserinde René Guénon ezoterizmi inisiyatik metafizik olarak tanımlar. Ezoterizm öğretisi klasik tarih bilgisinin dışında yer alır. Gerçek “giz” anlatılamaz, her inisiye tarafından yaşanmalıdır. Bu bağlamda, her birey, makrokozmu andıran bir mikrokozmdur (altı köşeli yıldızı oluşturan çift üçgen: yukarıda olan aşağıda olanla, aşağıda olan da yukarıda olanla aynıdır – Zümrüt Tablet, Hermes Trismegistos), her bireyin yolu kendine özeldir.
Dinlerin egzoterizmine karşı, dogmalardan uzak ezoterizm en geniş özgürlüğe yer verir. Ezoterizmde amaç “aşma”dır, görüntünün arkasında gizlenen hakikati aramaktır. Dogmaları yoktur, yöntemleri vardır: hakikati her bireyin kendine göre yaşaması gerekir, dili semboliktir, inisiyasyon, meditasyon önemlidir, paradoks, benzetmeler ve alegoriler öğreti yoludur, insanın evrenle ilişkisi araştırılır, gelenek sözlüdür. Sürekli araştırmanın getirdiği kültür Nur’a götürür. Hürmasonluk, Hakikat’in araştırılmasında, İnsanlık Mâbedi’nin yapımında ezoterik yolu seçmiştir.
Zümrüt Tablet
(veya masa) (Tabula Smaragdina): Zümrüt Tablet simyagerlerin sihirli taşı, felsefe taşını özet olarak anlatan bir simya el kitabıdır. Efsaneye göre, Büyük İskender’in askerleri, Mısır seferi esnasında, Gize’nin Büyük Piramidi’nin içinde bu metni bulmuşlar. Hermes’in kabri de bu piramidin içindeymiş ve bir elmas uçla, zümrüt bir levhanın üzerine metni kendi kazımış.
19.yüzyıl sonu ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde eserlerini veren modern simyager Fulcanelli’nin Fransızca’ya çevirisinden Zümrüt Tablet’in tam metni:
“Yalan söylemeden, çok doğru ve gerçektir ki: yukarıda olan aşağıda olanla, aşağıda olan da yukarıda olanla aynıdır. Tüm bunlarla tek bir şeyin mucizesi oluşmuştur. Her şey, tüm şeyler gibi, Bir’den gelmektedir ve Bir’le bir bütündür veya Bir’in delaleti ile oluşmuş veya oluşan bu şeyden adapte olmuştur.
Güneş baba ve Ay anadır. Rüzgâr O’nu karnında taşımıştır. Toprak O’nun süt annesidir ve tohumunu taşıyandır. Her şeyin Babası, Evrensel Dünya’nın “Thélème”’i buradadır. Toprağa dönüştüğü zaman gücü veya etkisi bütün kalır. Yavaşça ve çok çalışarak ateşi topraktan, inceyi kalından (soyutu somuttan), ayıracaksın. O topraktan yükselir ve gökyüzünden iner ve yukarıdaki şeylerin gücü ile aşağıdaki şeylerin gücünü toplar. Bu yöntemle dünyanın pırıltılı şan ve şerefine (gloria) sahip olacak ve tüm karanlıklar senden kaçacak.
Bu tüm güçlerle güçlenmiş Güçtür ve tüm soyut şeyleri yenecek, somut şeylerin içine nüfuz edecektir. Dünya böyle yaratıldı. Bu modelden, aşağıda yöntemi belirtilen, mucizevi adaptasyonlar doğacaktır.
Bu nedenle ve evrensel felsefenin üç kısmı da bende olduğundan, bana Hermes Trismegitos denmiştir.
Güneş İşi (Oeuvre) ile ilgili söylediklerim tamamdır.”
Ceza ve Gelenek:
Operatif Masonluk döneminde yemin metinlerinde ceza yoktu. Ettiği yemini tutmadığı takdirde Mason’a uygulanacak sembolik ceza, ilk defa 1720 yılında yayınlanan “A Dialogue between Simon and Philip” adındaki ifşaatta tasvir edildi.
Bu ifşaata göre, yemini tamamlayan ceza metni şöyleydi: «Kalbim göğsümün sol tarafından, dilim ağzımın dibinden koparılacak; boğazım kesilecek; vücudum vahşi atlar tarafından parçalanacak; med ve cezirin aktığı noktada, deniz kumunun içine 24 saat gömülecek; sonra kül oluncaya kadar yakılıp dört rüzgârın estiği bir yerde havaya atılacak ve böylece hâtıram tamamen kaybolmuş olacaktır. Tanrı yardımcım olsun».
Bu metne, Prichard’ın 1730 yılında yayınlanan “Masonry Dissected” adındaki ifşaatında, “dil ile kalbin med-cezirin alçak noktasından bir kablo boyu açıkta deniz kumuna gömülmesi”; aynı yıl yayınlanan “The Mystery of Freemasonry” adındaki ifşaatında da dilin kökleri ile birlikte koparılacağı gibi ayrıntılar eklendi.
Bu cezalar Ortaçağ’da İngiltere’de hırsız ve korsanlara gerçekten uygulanan cezalardı ve karşılıklı imzalanan ticarî mukavele metinlerine eklenirdi. Bu sembolik cezalar Hürmasonluk tarihinde hiçbir zaman uygulanmadı. En ağır cezalar para cezası veya Masonluktan atılmak oldu. Günümüzde bu ceza maddesi yemin metinlerinde yer almıyor; eski şekil anlatıldıktan sonra da, «günümüzde bunun sembolik anlamı, Kardeşlerin bu şerefli topluluğundan dışlanmaktır» açıklaması ilâve ediliyor.