Amacı aslında birleştirmek ve insanlar arasında "kardeşlik" mertebesinde bir beraberlik oluşturmak olan Masonluğun, dünya çapında kendi içinde neden bölünmüş olduğu sık sık sorulagelen bir sorudur.
Dünyadaki mason örgütlerinin neden birbirlerinden ayrı hatta yer yer birbirlerine karşı oldukları biraz incelenecek olursa, ortaya altı temel konu çıkar. Bunlardan bazıları diğerlerine oranla önemsiz olarak nitelendirilebilir; ancak en önemsiz sorun bile bugün iki mason örgütünün arasında dostluk ilişkileri kurulamamasına yol açmaktadır.
Şimdi bu konuları teker teker ele alarak üzerlerinde kısaca duralım:
1. Rit farklılığı Konusu
Özellikle 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra Masonlukta "rit" adı verilen amaç ve yöntem farklılıkları doğmuştur. Gerçi rit farklılığı konusu Masonluğun tümünü içermez çünkü farklı ritler özellikle simgesel üç dereceden sonraki yüksek derece çalışmalarında belirgindir; fakat ritin farklı oluşu simgesel derece çalışmalarını bile etkiler.
Masonlukta neden birbirlerinden farklı ritler vardır?
Çünkü Masonluğun ne olduğu, ne olması gerektiği, nasıl çalışmalar yapacağı, temel ilkelerinin neler olacağı hatta hangi amaca yöneleceği konularında yüzyıllardan beri süregelen bir uyuşmazlık vardır. Herkes, kendi benimseyişinin, kendi ilkelerinin, kendi anlayışının, kendi yönteminin en iyisi ve en doğrusu olduğu üzerinde direttikçe bu konuda uyuşma sağlanamamaktadır.
2. İnanç Konusu
İnanç konusu, Masonluğun bölünmüşlüğünde rit farklılığında da önemli kaynaklardan biridir.
Masonlukta inanç gerekli midir?... Gerekliyse bu nasıl bir inanç olmalı ya da olmamalıdır?... Masonluk masonların inançlarıyla ilgilenmeli mi, yoksa ilgilenmemeli midir?... Bütün bu konularda mason örgütleri altı gruba ayrılmaktadır:
a) Yalnız belirli birtakım dinsel inançları olanların Masonluğa kabul edilebileceğini öngörenler;
b) Bundan biraz daha katı olarak yalnız Hıristiyan dininin inançlılarını Masonluğa kabul edenler;
c) Bunun tersine, belirli bazı dinsel inançlıları Masonluğa kabul etmeyenler;
d) İnançları her ne olursa olsun, herkesi Masonluğa kabul etmeyi ve bir kişinin mason olabilmek için gerekli koşulları arasında öncelikle iyi ahlâklı, dürüst ve sağlam karakterli bir kişi olması gereğini benimseyenler;
e) Her inançtaki kişileri Masonluğa kabul etmekle birlikte, "dinsel inanç" kavramını dar ve belirli bir çerçeve kapsamında tanımlayan ve bu tanıma uymayan türden inançları gerçek dinsel inanç olarak benimsemediklerinden bu tür inançları olanları ya da hiçbir dinsel inancı bulunmayan özgür düşünceli insanları Masonluğa kabul etmeyenler;
f) Bütün hepsinden çok daha toleranslı bir tutumla, dinsel inanç konusunun insanlar arasında bir ayırım vesilesi olduğunu benimseyerek, dinsel inançla ilgili olabilecek her türlü öğeyi Masonluğun dışında tutup, mason olacak kişilerin inançlarıyla ilgilenmeyenler.
3. Ritüelik Uygulama Konusu
Yalnız rit ve dinsel inanç konularının doğal sonucu olarak değil, aynı riti benimsemiş, dinsel inanç yükümlülüğü bakımından farklı olmayan mason örgütlerinin uygulayageldikleri ritüeller arasında bile farklılıklar vardır. Bu farklılıklar da zaman zaman ve yer yer mason örgütleri arasında bazı uyuşmazlıklara neden olabilmektedir.
4. Cinsel Ayırım Konusu
Masonluk, ilk spekülatif kuruluşunda, yalnızca erkek üye kabul etmek üzere düzenlenmiştir. Bununla birlikte sonraları kadınlar da Masonluğa el atmıştır hatta kadınların da Masonluğa kabul edilebilmesi için uzun uğraşlar vermişlerdir. Bunun sonucunda, günümüzde bu konuda da üç ayrı grup söz konusudur:
a) Yalnızca erkekleri Masonluğa kabul edenler;
b) Hem erkeklerin hem de kadınların Masonluğunu kabul edenler;
c) Yalnızca kadınları örgütlerine alanlar.
5. Irk Ayırımı Konusu
Her ne kadar "Olamaz, olmamalıdır." denecekse de, Dünya Masonluğu'nda ırk ayırımı konusunun da Masonluğa girmiş olduğunu belirtmekten kaçınmamak gerekir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde ve diğer bazı ülkelerde, öncelikle siyah ırktan olanlar Masonluğa kabul edilmemektedir. Buna karşılık, gene öncelikle Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Kanada'da olmak üzere birçok ülkede, yalnızca siyah ırktan olanların kendileri arasında kurmuş bulundukları localar ve obediyanslar vardır.
6. Örgütsel Düzen Konusu
Bu konuya, bundan önceki bütün konuların bir sentezi olarak bakılabilir. Ayrıca, bir mason locasının nasıl kurulabileceği, bir obediyansın nasıl oluşacağı, çalışma sistem ve kurallarının neler olacağı hususlarında da uyuşmazlıklar vardır. İşte bu uyuşmazlıklar, her mason örgütünün kendi kendisini "düzenli" saymasına karşılık, bazı mason örgütlerinin diğerlerini "düzensiz" saymalarıyla noktalanmaktadır. Tüm mason örgütlerinde "düzen", sağlanması ve sürdürülmesi gereken en önemli nitelik olduğundan, bunun için hangi koşulların gerekli ya da yeterli olduğu üzerindeki uyuşmazlık, mason örgütlerinin birbirlerini tanımamaları ile sonuçlanmaktadır,
Tüm bu nedenlerle Masonluktaki bölünmeler, Spekülatif Masonluk yani günümüzün çağdaş modern anlamındaki Masonluk 1717 yılında ilk kez bir örgütsel düzen içinde ortaya çıkarken başlamıştır. İlk spekülatif mason büyük locasının kuruluşundaki uyuşmazlıklar, Masonluğun ilk anayasasının ancak altı yıl gibi uzun bir süre içinde kabul edilmesini gerektirmiştir. Bu anayasa üzerinde ise hiçbir zaman tam bir uyuşma sağlanamamıştır. Dolayısıyla, aslında hiçbir değişikliğe uğramaması gerektiği kendi öz koşullarından olan bu anayasa, yaklaşık yüz yıllık bir dönem içinde birkaç kez değişikliğe uğramıştır. Bazı mason örgütleri 1723 yılında yayımlanmış olan ilk ve özgün anayasaya bağlı kalırken, diğer mason örgütleri daha sonra ortaya çıkarılmış olan değişikliğe uğramış yasalardan birini benimseyince, ayrılık kaçınılmaz olmuştur.
Masonluğun anayasası söz konusu olduğunda, yine inanç konusuna dönülür. Çünkü üzerinde bir türlü uyuşma sağlanamayan anayasa maddesi, "Tanrı ve Din Üzerine" başlığını taşıyan ve masonlar için “Birinci Yükümlülük” olarak nitelendirilen maddedir.
1723 tarihli özgün anayasa bu konuda şöyle bir kayıt getirmiştir:
"Her ne kadar eski çağlarda özgür masonlar bulundukları ülkenin ve o ülkedeki ulusun benimsediği dine uymak zorunda bırakılmışlarsa da, bugün artık herkesi kendi kanısı ile baş başa bırakarak, bütün insanların birlikte benimseyecekleri bir dine uymayı telkin etmenin yani adını ve anlamını belirten tanımlamaları ve inanç gösterileri ne olursa olsun, iyilik ve dürüstlük ya da onur ve saygınlık inancı içinde tutulmaları daha uygun görülmektedir."
Bu cümle üzerinde bir geri bir ileri çeşitli değişiklikler yapıldıktan sonra, 1813 yılında kurulan İngiltere Birleşik Büyük Locası, yasanın aynı cümlesinin yerine şu paragrafı getirmiştir:
"Bütün insanlar arasında o (mason), Tanrı'nın insandan başka türlü gördüğünü anlamak durumundadır. Çünkü insan dış görünüşte bakar, oysa Tanrı kalbi görür. Bunun sonucu olarak bir mason, özgür olarak vicdanının buyruklarına karşı işlem yapmamaya yönelmek zorundadır. Bir insanın inandığı din ve tapınma şekli her ne olursa olsun, o tarikatın dışında bırakılamaz; yeter ki Yerlerin ve Göklerin Şanlı Ulu Mimarı’na inansın, ve töresel doğruluğun kutsal görevlerini yerine getirsin."
İngiltere Birleşik Büyük Locası'nın 1815 tarihli Temel Yasası’nın bu maddesi, şu cümlelerle sürmektedir:
"Masonlar, kardeşlik sevgisinin sağlam bağları içinde her inançtaki erdemli kişilerle birleşirler; onlara insanlığın kusurlarını görmeleri sevecenlikle anlatılır ve kendi tutumlarını temiz tutmaya çaba göstererek benimsedikleri özel ve yüce inancın üstünlüğü gösterilir."
Bir yanda 18. yüzyıl koşulları altında zor bulunur ve bu nedenle de özellikle dinsel çevrelerin eleştiri ve saldırılarına uğramış öngörülü bir "inanç toleransı", diğer yanda ise her inancın kabul edilir olduğunu belirtmekle birlikte "bir özel inanç eğitimi"nin söz konusu olduğunu belirten görüş ve anlayış, daha sonraki yıllarda üzerinde çok tartışılan fakat sonuca bağlanamayan bir konu olmuştur. Bunun ötesinde, İngiltere Birleşik Büyük Locası, çeşitli manevralarla örgütsel düzen bakımından egemenliğini yaygınlaştırınca, temel yasasındaki bu ilkeleri de kabul ettirmiştir.
Bu yazıyı burada bitiremedim. İkinci bölümde devam edeceğim.