Masonluktaki giyim konusu üzerinde iki bölüm harcadıktan sonra, bu bölümde “kuşanım” konusuna bakmak istiyorum.
Masonlukta kuşanım (regalya) dört temel öğeden oluşur: Önlük, eldiven, biju ve kordon ya da eşarp.
Bunlardan giysinin üzerine boyuna geçirilmek suretiyle takılan kuşanım öğesine kordon, bir omuzdan diğer yandaki kalçaya doğru takılana eşarp deniyor. Simgesel derecelerde kordon kullanımı eşarptan daha yaygın olduğu için, ben de burada bundan sonar sade “kordon” sözcüğünü kullanacağım.
Peki, önlük ile kordun anlaşılır ama biju nedir?
Bu, bir tür madalyondur. Ayrıntılarına daha ssonra geleceğim, Şimdilik sözcüğü olduğu gibi kabul edelim akma sakın “buji” demeyelim; o zaman çok yanlış olur.
Masonluktaki kordon ve bijunun benzerlerinin, başka kurumlarda, özellikle eski geleneklere bağlılıklarını sürdüren kimi Batı ülkelerinin ileri gelenlerinin katıldığı resmi kabullerde takılmakta olduğu görülebilir. Çünkü bunlar, şövalyelikten ve krallıktan kalmadır. Nitekim sözlük anlamı bakımından regalya (regalia) “krala özgü olan ayrıcalıklı süs eşyası” demektir. Fakat bu bir tek kral ya da benzeri egemen yöneticiye özgü olarak kalmamış, önceleri diğer soylular, daha sonra toplumun diğer ileri gelenleri tarafından da kuşanılır olmuştur. Zamanla başka kurumlara ve örgütlere de geçmiştir. Günümüzde, özellikle yüksek öğrenim kurumlarında düzenlenen törenlerde bu gibi kuşanım öğelerinin kullanıldığını görürüz.
Eldiven de öyledir. Kimileri Masonluktaki eldivenin Operatif Masonluk olarak anılan eski inşaatçı birliklerindeki “taş yontucu masonlar”dan kalma bir simge olduğunu söyler. Bunun doğruluğu kuşkuludur. Orta Çağ sonrasında Batı Avrupa’da soylular başka insanlarla birlikte olduklarında hep beyaz eldiven giyerdi. Bunun en belli başlı gerekçesi, “hijyen” diye bir şeyin hemen hiç bulunmayışı nedeniyle kendilerini korumaktı. O tarihlerde doğru dürüst yıkanmak alışkanlığı olmadığından, hele ellerin ikide bir yıkanması gibi bir şey kimsenin aklının ucuna bile gelmediğinden, bedensel olarak temiz kalmak amacıyla kullanılan beyaz eldiven, Masonluk’ta tinsel bakımdan “temiz” oluşun bir simgesine dönüştürülmüştür.
Buna, geleneksel inşaatçılık mesleğinden aynen değil, benzetme ve simgeleştirme yöntemiyle alınma olan önlük eklenmiştir. Kuşkusuz önlük, salt geleneksel inşaatçılık mesleği ve sanatının uygulamalarında kullanılmış bir öğe değildir. Günümüzde de birçok meslek ve sanatta, çalışırken ya üstünü başını temiz tutmak ya da dış etkenlerden korumak üzere çeşitli boy ve biçimlerde önlükler kullanılır. Evdeki mutfakta yemek pişirenlerin, bazı restoranlarda garsonların kullandığı gibi. Masonlukta bu bakımdan değerlendirildiğinde, önlüğün “bedensel çalışma” ile “zihinsel çalışma”nın eş değer olduğunu simgelediği belirtilir. Dolayısıyla, en azından simgesel derecelerdeki çalışmalarda eldiven ile bütünlenen önlük, kordon ve bijuya oranla öncelikli tutulur.
Şimdi bu kuşanım öğelerinden her birini teker teker ele alarak özetle incelemek istiyorum. Ancak bu bağlamda yazacaklarımı şöyle bir kafamda tasarladım da, her birisinin ayrı birer başlık olmasının daha uygun düşeceğine karar verdim.
Şu halde daha sonra dört ayrı başlık açacağım. Masonlukta Önlük, Masonlukta Eldiven, Masonlukta Kordon, Masonlukta Biju diye. Ancak bu aşamada eklemek istediğim birkaç küçük not var.
Masonluğun simgesel derecelerinde yapılan loca çalışmasında, uygulanan rita özgü derecesi her ne oldursa olsun tüm masonlar, çırak, kalfa ya da üstat derecesindedir. Locada bir özel oturum ya da tören olmadığı sürece, yüksek derecelerden birinde oluşu ona herhangi bir üstünlük, bir ayrıcalık getirmez; sadece “üstat” derecesinde sayılır. Dolayısıyla, simgesel derecelerde çalışan bir locanın sıradan bir toplantısına katılırken, yüksek derecelere özgü kordon ve önlük kuşanılamaz; bu derecelerle ilgili bijular da takılamaz. Ancak bu kural, herhangi bir masonun, o locanın toplantısına, üyesi olduğu bir yüksek derece birimini ya da bir yüksek derece otoritesinin yöneticilerini resmen temsil etmek üzere, özel olarak karşılanıp ağırlanacağı bir “resmî konuk” olarak katılması durumunda geçerli değildir.
Masonluğun kuşanım öğeleri, doğrudan ve yalnızca masonik ortamda yapılan çalışmalara özgüdür. Eskiden bu öğelerin başka ortamlarda -özellikle resmi kabullerde- kuşanılması olağandı. Bunun ise çeşitli sakıncaları görülmüş, bu öğelerinin loca toplantıları dışında kullanılması geleneği terk edilmiştir.
Bununla birlikte, bazı Batı ülkelerinde masonların zaman zaman toplum içine Masonluğa özgü kuşanımlarıyla çıktıkları görülebilir. Bu tür uygulamaların bir özel nedeni vardır. Ya Masonluğun o ülkedeki bir bayramı açıkça toplum içinde kutlanmaktadır ya ilgili mason kuruluşuna bu bağlamda bir özel çağrı iletilmiş ve buna uyulmuştur ya da açıkça bir “mason gösterisi” yapılmaktadır. Bu gibi uygulamalarda mutlaka ilgili mason kuruluşunun yetkili organının bir kararı ve izni olması gerekir. (Buna benzer bir uygulama çok eski bir tarihte Türkiye’de yapılmış ve ardından hayli söylenti çıktığı gibi haklı eleştirilere uğramış.)
Bir masonun toplum içinde hiç kimseden izin almaksızın takabileceği tek öğe “mason rozeti”dir. Bu rozet bir genel rozet olabildiği gibi, locanın ya da büyük locanın özel rozeti de olabilir. Rozet, bir masonik kuşanım öğesi değildir. Fakat «Bir mason günlük yaşamında rozet takmalı mıdır?… Ne zaman ve hangi koşullar altında takabilir?» diye sorulacak olursa, bunun yanıtı da tartışmaya değer.
Bu başlık altındaki yazılarımı izleyen sevgili dostlara bir not: Birkaç gün forumdan ayrı kalacağım. Öteki konulara döndükten sonra başlayabileceğim.