Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TÜRKLER VE KAĞANLIKLARI  (Okunma sayısı 8848 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 01, 2007, 12:52:02 öö
  • Ziyaretçi

Prof. Dr. O. K. KARAEV**

Aktaran: Mustafa KALKAN***


Eski dönemlerde, merkezî Asya’da bilinen Türk ülkelerinin tarihlerinde “Tele”- (T’ie-le) “Tyukyu” (T’u-chüe) diye isimlendirilen iki büyük birliğin asıl rolü oynadığı görülür. Onların etnik menşeîleri tamamen Hun ve Dinlin (Tinlin) uruğları ile bağlantılıdır.

Çin yıllıklarındaki malumatlara göre, Tele uruğlarının (boylarının) asrımızın başlangıç dönemlerinde “Gaogyuy” (Büyük Araba) diye adlandırılan etnonimle (isimlendirmeyle) bugünkü Moğolistan ve Tuva ülkesinde (topraklarında) konar-göçer olarak hareket ettikleri tespit edilmiştir. Bir süre sonra, onların isimleri olan “Gaogyuy” deyimi, zamanla yazmalarda yavaş yavaş yok olup gitmiştir. Tele birliğinin tarihinde, Seyanto, Veyho, Paegu, Tunlo, Pugu, Apa, Teleer, Sekme, Talan (Dolange), Kipi, Atye, Hun, Husie (Husa), Fulo, Filikyu, Tubo ve Guligan adlı uruğlar büyük rol oynamıştır. Onlar, Büyük Kingan’dan Tiyanşan (T’ie-shan) ve Şimalî Kıtay’a (Kuzey Çin’e) kadar göç edip durmuşlardır.

Türk (Tyurkyut,Tu-kyu vb.) uruğları hakkında ilk malumatlar, Çin ülkesinin Bey-şi (304-436), Çşou-şu (Chou-shu ) (556-581), Bey Tsi-şu (550-577) ve Suy-şu (Sui shu) (589-619)hanedanlıklarının tarihinde görülür. Bu kaynaklarda Türklerin ortaya çıkışları hakkındaki efsanelerin ikisi oldukça ilginçtir. Bu efsanelerden biri, Türk uruğlarının ataları olan Hunların kuzeyindeki So (Suo) ülkesinde halk arasında yaşatılmıştır. Onlar yetmiş[1] bir kardeş olup, en büyüğü İçcini-Nişıdu (İ-ssu-nishih tou) kurttan (börüden) doğmuştur. Günlerden bir gün bu ülkeyi düşmanlar ele geçirdiklerinde İçcini-Nişıdu sağ kalmayı başarmıştır. Onun karılarının biri yaz perisinin, ikincisi kış perisinin kızıdır. Birinci karısından dört oğlu olup, onlardan biri Ak-kuu’ya (Akkuğu’ya) dönüştü, ikincisi olan Tsigu Afu ile Gyan deryasının ortasındaki ülkeye, üçüncüsü Çusi (Ch’u-hsi) suyunun boyuna, dördüncüsü Basıçu- Sşin dağı eteklerine giderek hükümranlıklarını tesis edip buralarda yaşamışlardır. Onların en büyüğü olan Nadulu-şad ateşi bulmuştur.

Bundan dolayı yerli halk onu Tukyue diye adlandırarak kendilerine kağan olarak seçmiştir. Nadulu-şad’ın on kadını vardır, bunların en küçüğünden Aşina (A-shih-na) adında bir bala (oğul) doğmuştur. Nadulu-şad dünyadan göç edince, oğulları arasındaki müsabakada diğerlerinden çok fazla zıpladığı için Ahyan-şad (A-hsien şad) adlı oğlu kağan olarak seçilmiştir (Biçurin, 1950:221-222).

Zikredilen kısa efsaneyi gerçektende ilginçliği yönüyle bir ziyafet olarak ifade edersek yanılmayız. N. A. Aristov; So ülkesinde, Altay’ın şimalî eteklerinde Lebed suyunun Bıy deryasına katıldığı yerde yaşayan uruğlarla, İçcini-Nişıdu’nun Ak kuğu’ya dönüşüp giden oğlunun, bugünkü Ku-Kişiler (Lebedinlerle) etnik bağlantısının olduğunu ileri sürmektedir. Bunun yanı sıra üçüncü ve dördüncü oğlunun maiyeti, Katun deryasına katılan Çuy havzasında yerleşmeye niyetlenmiştir. N. Aristov, İçcini-Nişıdu’nun ikinci oğlu Tsigu’nun beyliğini, Yenisey (Gyan) ile Abakan (Afu) deryalarının ortasına yerleştirdiğini beyan etmektedir (Aristov:278-279). Çin tarihi mütehassısı S. E. Yahontov’a göre; Tsigu sözünün kısaltılmışı “Kırgız” (Ch’i-ku) etnoniminin ilk fonetik varyantlarından biridir (Yohanto, 1970:No:2). Kısaca yukarıda zikredilenleri toparlarsak bu efsanenin sonucuna göre, Altaylılar ile Kırgızların bir atadan oldukları görülür. Aslında hâlâ onların içinde Munduz, Dööles, Kuşçu, Törö, Koçkor-munduz, Kara-tumat, Ak-tumat, Börü ve Saruu Siyaktuu adına benzer etnik topluluklar vardır. Bu destandaki Nadulu-şad’ın torunu Bumın, Altay’da Birinci (Göktürk) Türk Kağanlığı’nın kurucusudur. VI-IX. asırlarda Altaylılar ile Kırgızlar, Türk-Uygur Kağanlığı’nın birliği içerisinde yaşamışlardır. Bundan 200 yıl kadar sonra Altay Türkleri, Yenisey Kırgızları’nın devletine boyun eğmişlerdir. Bundan dolayı Altaylılar ile Kırgızların arasında adı birbirine benzer gurupların sayısı oldukça artmıştır. Bunlardan Kazak, Hakas ve Karakalpaklarla etnik olarak aynı menşeîden olan bir zümre meydana gelmiştir. Onların bir araya gelmesiyle Kırgız ili dahilinde bulunan ve adı benzer olan etnik guruplar birleşmiştir.

Türk uruğlarının kökeni ile ilgili olarak bilinen efsanede; Türklerin asıl ataları büyük bir sazlığın dışında yaşamıştır. Daha sonra onları Koşuna uruğunun askerleri kırıp, on yaşındaki çocuğun kollarını ve ayaklarını keserek bir kenara atıp gitmişlerdir. Ona, dişi bir kurt bakıp büyüterek, düşmanların tehdidinden kurtarmıştır. Bir süre sonra çiftleştiği sakat genç öldürülünce Turfan’ın şimal tarafındaki dağda bulunan büyük mağaraya gelerek on çocuk doğurmuştur. Onlar büyüdükten sonra Turfanlı kadınlarla evlenip, her biri kendi uruğunu oluşturmuştur. Kurdun on balasından (çocuğundan) biri olan Aşina, yeteneği sayesinde lider olarak seçilmiştir, daha sonra onun ismi bu boya verilmiştir. Akabinde, Asyan-şad (A-hsien-şad) diye bilinen boy beyi, Aşina (A-sihih-na) uruğunu bu mağaradan çıkardıktan sonra Juan-Juanların hanına vassal olarak bağlanmışlardır (Biçurin,1950:220-221). Bu boyun (Türklerin), bölgeden çıkışı hakkında Sui-shu’da şu tarihi malumatlar vardır: “ Tutsieyuehin (Türklerin) ataları, Pinliyandin–Hun (uruğlarının) karışmasından meydana gelmiştir. Onların uruğlarının ismi Aşina’dır. Şimalî Wey İmparatoru Tay u-di, Tsuzyuy tsiyuy-di’yi ortadan kaldırınca, Aşina (uruğunun beyi) beş yüz çadırla kaçarak Juan-Juanlara (Cücenlere) sığındı. Onlar nesilden nesile artarak, Tszin-şan (Altay) dağlarının eteklerinde yaşayarak, demir çıkarıp bu madeni işleme sanatıyla tanınmışlardır (Vostoçnıy, 1992:121).

Diğer tarihi kaynakların verdikleri malumatlara göre; IV. asrın başlarında Çin’in kuzey-doğusunda yaşayan Syanbıy (Syen-pi) uruğlarından biri Tabgaçlar (Toba) ile siyasî yönden mücadeleye başlamışlardır. 386 yılında onların urug-boy beyi Toba Guy, Şimalî Wey ülkesini yeniden yapılandırmıştır. 431-439 yıllarında Wey imparatoru Tay u-di, Hunların, Şen-si ve Pinliyan’daki Sya, Hesi boylarının bulunduğu Şimal Liyan ülkesini ele geçirmiştir. Bu iki devletin tarihi hakkında bilgi veren Çin kaynakları, Aşina uruğunun gelişim seyrini anlatmaktadır. Tay u-di, 439 yılında Hesin’i ele geçirdiğinde Aşina (uruğu), Hun beylerinden Uhuey ve Ançcou ile birlikte önce Şinşang’a, daha sonra Gao-çang’a (Turfan) (Kao-ch’ong) kaçmıştır. 460 yılında, Juan-Juanların baskısı ve gözetimi altında tutulmuşlardır. Altay’ın şimal eteklerine, çaresiz kaldıkları için göç etmişlerdir (Vostoçnıy, 1992:122-134). Bunun içinde ikinci efsanenin mazmunu Aşina uruğunun ortaya çıkışıyla, Kuzey Çin ve Doğu Türkistan ülkesi ile yakından bağlantılıdır. Bu iki efsanede görülen iki benzer malumat, Ahyan-şad, Aşina gibi ad-etnonimlerin, efsanede büyük bir yere sahip olduğunu ve gerçeklik payının yüksek bir olasılığa sahip bulunduğuna delildir. Bu Türklerin, kurtla olan bağlantılarını inkâr etmek için hiçbir sebep yoktur. Asya halklarının büyük bir kısmı kendi atalarını aynı şekilde bu efsanelere bağlamaktadırlar. Mesela Tibetliler maymunun dişisi ile ormanın ruhunun, Moğollar Gök (Boz) kurt ile Karaca’nın bir türünün, Telesler (Tölesler) kurt ile Hun padişahının kızının birleşmesiyle atalarının dünyaya geldiğine inanırlar.

Aşina uruğu, Altay’a göç ettikten sonra eski dönemlerde merkezî Asya’da hakim olan Juan-Juanlar’ın hakimiyeti altında bulundukları için vergi verirlerdi. Altay dağlarının hayvan yetiştirmeciliği için uygun olan yaylaları ve zengin demir cevherleri, Türklerin siyasî-ekonomik yönden büyümelerine büyük yardımda bulunmuştur.

Aşina soyunun boy beyleri Asyan-şad, Tuu ve Bumın yüzyıla yakın bir süre içinde kendi beyliklerine yakın olan yerli halklara baş eğdirmişlerdir. Aşina’nın uruğ birliklerinin, siyasî yönden yükselişine bağlı olarak “Türk” adı yeni bir ıstılah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Aşina soyunun ak süyekleri (toplumun önde gelenleri), beylik vekilleri, zamanla uruğlar birliğinin ve bunlara mensup olan halkın, daha sonrada ülkenin adına dönüşerek kullanılmıştır. Bu “Bekem”,“Küçtüü” manasındaki “Türk” adı, ilk kez 542 yılında Çinli yazarların neşrettikleri eserlerde görülür.

Aşina’nın Türk uruğlarını bir araya getirmesinden (birinci-ikinci kağanlıktan) sonra merkezî Asya’da, Uygurlar ve Kırgızlar siyasî olarak hakimiyetlerini tesis etmişlerdir.

Ulu (Büyük) Türk Kağanlığı’nın kurucusu olan Bumın, ayrıca başka ülkelerle ticarî ve diplomatik ilişkileri geliştirmeye başlamıştır. 545 yılında Bumın’ın ordasına (karargahına) Juan-Juanların düşmanı Batı Wey İmparatoru Tay tsiu’dan elçi gelmiştir. Türklerin elçisi, bir yıl sonra bu imparatorun sarayına ulaşmıştır. Bumın Kağan buna rağmen ihtiyatlı olarak hareket etmiştir. Bumın, Juan-Juanların hanı Anahuan’a (A-na-kui) açık bir şekilde karşı çıkmak için daha erken olduğu düşüncesiyle, vassal olarak göründüğünden eski demirden yapılmış boyunduruğu temsili olarak boynuna takmıştır. Kuşatılmış olan ve Juan-Juanlara vergi vererek Çungarya’da yaşayan Tele uruğlarını, 550 yılında isyana teşvik ederek Anahuan’ın Moğolistan’daki ordasını (merkezini) yağmalamaya yöneltmiştir. Fakat onlar yolun yarısına geldiklerinde, iyi bir şekilde silahlarla teçhiz edilen süvari Türk askerleri ansızın saldırıp 50. 000. hane Töles’i çaresiz bir şekilde boyun eğmeye mecbur etmişlerdir. Bu zaferden sonra Bumın, Juan-Juanlara karşı yavaş yavaş saldırıya hazırlanmıştır. Anahuan ile çarpışabilmek için onun kızını istemiştir. Buna çok kızan Anahuan “Sen benim demir eriticimsin (işcimsin), nasıl bana böyle bir teklif sunmaya cüret edersin” diye ona cevap vermiştir (Biçurin, 1950:228). Bumın’a da böyle bir cevap gerekmektedir. Daha sonra Anahuan’ın elçilerini öldürüp, Batı Wey İmparatoru Wen-di ile Juan-Juanlara karşı ittifak kurup, onun kızı Çilege ile evlenmiştir. Bumın, 552 yılının kışında Juan-Juanlara saldırmak için hazırlanıp onları çok ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Bu mağlubiyete dayanamayan Anahuan kendini öldürmüştür. Bu zaferden sonra Bumın, “İlin Kağanı” unvanını almıştır. Daha sonrada 552 yılında Türk Kağanlığı’nı kurmuştur.

Aynı yıl, Bumın Kağan ölmüştür. Onun yerine varisi olan oğlu Kara Isık Kağan han olarak bir yıl kadar hüküm sürmüştür. Bumın’ın yerine tahta geçen oğullarından Mukan Kağan (553-572) yıllarında Juan-Juanları nihaî suretle yenmiştir. Onların bir bölümü, Ural’ın batı taraflarına kaçmıştır. Devlet tesis edildikten kısa bir süre sonra, şimalde Kırgızlara, Çiktere, doğuda Tatabılara, Kidanlara, Oğuz-Tatarlara (Şiveylere) boyun eğdirilmiştir. Mukan Kağan’ın hayallerinde Türk birliğini doğudan batıya, Lyodun bölgesinden Ural’a, kuzeyden güneye, Çin’den Baykal’a, Sayan-Altay dağlarına kadar olan sahadaki oymakları-uruğları siyasî bir teşekkül altında toplamak vardır.

Altay Türkleri’nin batıda yaşayan bölümünün komutası Bumın’ın küçük kardeşi İstemi’ (Silzibul, Sindcibu) nin elindedir. O, Cücenleri (Juan-Juanları) (batıda Avar adıyla bilinir) kovalayarak 558 yılında, Volga boyuna kadar ulaşmıştır. Fakat şimalde Eftalitlerin (Ye-ta) ülkesinden muhtemel bir saldırı tehlikesi ortaya çıkmıştır. Bunun için İstemi, saldırıyı çaresiz durdurmak zorunda kalmıştır. Gelişen olaylarla ilgili olarak şöyle bir açıklama yapmıştır. “ Ne zaman Eftalitleri yok edersem, Avarların üzerine askerî birlikleri salarım, onlar benim gücümden kurtulamazlar” (Bizantiyskie İstori,1860:368). Fakat İstemi, Orta Asya’nın doğu bölümünü önceden ele geçirmiştir. Bu kaynaktaki eski malumatlar delil olarak görülmektedir. İstemi, Bumın’ın döneminde “...On uruğun büyük beğlerine başkanlık yapmıştır, on tümen askeri varmış; (Al) Hu memleketini ele geçirmek için gitmiş ve “on uruğu” kendine hizmetkar olarak ilan etmiştir” (İstoriya Kirgizskoy, 1984:222). “On cebeluu il” (on ok budun) birliği Jeti-suu’da (Yedisu) yaşamıştır. Tarihî malumatlara göre onlara yakın bölgelerde bulunan isyankâr beş gurup batı bölgesine yerleşmiştir.

560 yılında İstemi Han, Eftalitlere karşı verdiği mücadeleyi hızlandırmıştır. İran şahı Hüsrev, I. Anuşirvan’a kızını verip onunla Eftalitlere karşı bir ittifak yapmıştır. Birbirlerine elçiler gönderip durmuşlardır. Firdevsî’nin verdiği malumatlara göre; Türklerin, İran’a gönderdiği elçiler Eftalitlerin (Ak Hunlar ) hanı Gatifar’ın emri ile öldürülmüşlerdir. Bu katliamdan bir Türk kurtulmayı başararak kaçıp İstemi’ye durumu anlatmıştır. O, mevcut gücünü artırarak Taşkent bölgesini ve Çirçik eyaletini alıp Maymurt’un yanından Zarsiyan çayına gelmiştir. Bu dönemde Han Gatifar, asıl gücünü Buhara bölgesine toplamıştır. Aralarındaki savaş sekiz gün devam etmiş ve Eftalitler yenilmiştir. Bu olay hakkında Arap tarihçisi Taberî bazı malumatlar vermiştir. Bu kaynakta, Şah Hüsrev’inde hızla saldırıya geçip Eftalitlerin çok sayıda şehrini ele geçirdiği zikredilir. İran ile Türklerin arasında anlaşma yapılmış, bu anlaşma hükmüne göre Amu Derya’nın kuzeyindeki iller İstemi Han’a vergi vermeyi kabul etmişlerdir. Fakat, uzun bir süre geçmeden bu iki müttefik devlet arasında düşmanlık başlamıştır. Şah Hüsrev’in, İran üzerinden Bizans’a yapılan ipek ticaretinden dolayı problem çıkardığı anlaşılmıştır. Ayrıca, bu ülkelerin çok eski dönemlerden beri birbirine düşman oldukları bilinmektedir.

Bundan başka, eski “büyük ipek yolundan” Pers tacirleri oldukça fazla gelir elde edebilmek için mücadele etmişlerdir. Sogdlu tüccarlarda bu ticarî zenginliğe aktif olarak yönelenlerdendir. Türk Kağanlığı’nın Orta Asya’daki (Türkistan’da) askerî hareketinin bir sebebi de, bu yol üzerinden geçen ipeğin kontrolünü elinde tutmak ve ondan yararlanmaktır. Bunun için İstemi’nin rehberi Maniah’ın yönetimindeki Soğdlu gurubu (misyonu) İran’a varmıştır. Fakat Şah Hüsrev, onların Bizans ile ticaret yapma taleplerine yardımcı olmak şöyle dursun, Sogdluları sorguya çektirip kervanlarındaki mallara el koyup ipekleri yaktırmıştır. İstemi’nin ricayla göndermiş olduğu ticarî heyetin İran’da gördüğü muamele iyi ilişkileri bitirmiştir. Bunun için 568 yılında İstemi Han, Maniah başkanlığındaki elçilik heyetini Bizans’a göndermiştir. Onlar, Hazar Denizi’nin kuzeyinden Kafkaslar üzerinden Konstantinapol’a (İstanbul’a) gelmiştir. Bizans imparatoru II. Yustin, Türkleri çok sıcak bir ilgi ile kabul edip daha sonra da İran’a karşı oluşturulacak olan ittifakı desteklemiştir. O, alelacele Türk heyetine Zamarh’ın (Zemerkos) yönetimindeki elçileri de katarak geri göndermiştir. İstemi, 569 yılında Aktağ Dağı’nda (Doğu Tyan-Şan’da ) Zemarh’ı otağında kabul edip, Bizans ile yapılacak olan ittifakı onaylamıştır. Bundan başka, Tagma-Tarhan’ın başkanlığındaki heyeti İstanbul’a göndermiştir.

Bir süre sonra, İstemi Kağan’ın ordusu İran’a saldırıya geçmiştir. Talas nehrinde (çayında) Şah Hüsrev’in elçileri kabul edilmiştir. Onlara, Zemarh’ın önünde göz dağı verip, İran ile eskiden yapılan anlaşma gereğince Eftalitlere verdiği vergiyi bize vermeyi reddedip baş kaldırarak resmî bir suç işledi demiştir. Türk ordusu saldırıya geçerek, İran’ın Cürcanîye’deki birkaç şehrini ve limanını ele geçirmiştir. Fakat, Bizans onlara yardımcı olup İran’a saldırıya geçmemiştir. İstemi Kağan, 574 yılında şah ile barış anlaşması imzalayıp, anlaşma hükmüne göre iki ülkenin sınırı olarak Amu-Derya nehrini belirlemiştir. Bunun dışında, Hüsrev önceden Eftalitlere yıllık olarak verdiği 40.000 altını Türklere ödemeyi kabul etmiştir (Feofilakt Simokatta İstoriya,1957:77-78 ). İran-Türk savaşının bu şekilde sona ermesi İstanbul’un rahatını pek bozmamıştır. Kısa süre içinde Bizans’tan Türklere altı elçilik heyeti gelip gitmiştir. 578 yılında Valentin’in başkanlığında gelen heyet, Türklerin Bizansla yaptıkları eski anlaşma gereği (568) İran ile savaşı devam ettirmek istemektedir. Fakat, başkanları Türksanf, elçilik heyetini hiç de nazik bir şekilde kabul buyurmamıştır. Aksine Türk ordusu, 576 yılında Uturgurların birlikleri ile boğazı ele geçirmiştir. Onlar, Kırım’a ve Bizans’ın batı Kafkaslar’daki topraklarına girmiştir. Buna rağmen Türklerin batıya doğru devam eden askerî hareketleri durmuştur. Daha sonra da kağanlıklarının içinde karışıklıklar başlamıştır.

Birinci Türk kağanı Mukan, 572 yılında ölmüştür. Onun yerine geçen varisi-kardeşi Taspar (Tobo) Kağan’ın (572-581) merkezî beyliği güçlü bir kağanlık haline gelmiştir. Onun zamanında, Kuzey Çin’deki Tsi ve Çjou ülkeleri 100.000 top ipek vergi vermiştir. Başarılı olan seferinden döndükten sonra uruğlar arasında taht için mücadele başlamıştır. 581-583 yıllarında kağanlığın ilerleyişi ve toprakların genişlemesi durmuştur. “Hanın karargahında (kara süyek) kölelerden de faydalanılmıştır” (Biçurin, 1950:236). Bilinen hakimiyet anlayışına rağmen, Mukan Kağan’ın ölümünden sonra tahta oğlu değil de kardeşi geçmiştir. Fakat, bu düzen bozularak, Taspar’ın oğlu Amrak kağanlığa seçilmiştir. Bundan dolayı taht için mücadele sonraki dönemlere kalmıştır. Sonunda bu sebeplerden dolayı tahta geçmek için talepte bulunanlar kardeşler (babadan gelen nesep ) sona erince, İstemi Kağan’ın oğlu Tardu Böke (587-603) tahta geçmiştir.

581-588 yılları arasında, eski boylar Çin’in Suy Hanedanı’nın (581-618) yönetimi altında birleştirildi. Böylece Türklere vergi vermekten vazgeçip, onların askerî hareketlerine başarıyla karşı koymuşlardır. İran, 588 yılında Herat önlerinde Batı Türkleri’ni ağır bir yenilgiye uğratmıştır. 590 yılında Bizans limanlarını tekrar ele geçirerek geri almıştır. Bu iç ve dış sebepler sonucunda Birinci Türk Kağanlığı, Büke Kağan öldükten sonra 603 yılında resmî olarak iki kağanlığa (batı ve doğu kağanlığına ) bölünmüştür.

Batı Kağanlığı’nın asıl ülkesi Yedi-su, Çuy-Talas nehri ve merkezî Tengri dağları idi. Onların birliğine, Altay, Çungarya, Doğu Türkistan’dan Sir-Derya’ya, kuzeyde İrtiş’ten kuzey Ural-İtil’e (Volga’ya) kadar olan ülkeler dahil olmuşlardır. Batı Türk Kağanlığı’nın bu sınırlar arası savaşları sürekli olarak değişip durmuştur. Orta Suyab (Tokmok’un yanındaki Ak-Beşim harabesi) şehri kağanlık halkının aslını, Çungarya ile Talas-Kara dağları arasında yaşayan “On ok budun”u oluşturmuştur.

Batı Türk Kağanlığı müstakilliğini kaybedip, 603 yılında resmîyette kendi toprakları dahilinde hızlı bir şekilde bölündüğünde, tahta Tardu Böke’nin torunu Tarman Çora Kağan geçmiştir. O, Dulu ve Nişibu boy birliklerinin eskiden beri devam eden taht mücadelelerini durdurabilmek için ülkeyi üç bölgeye bölmüştür. İki küçük kağanın biri ülkenin doğu (otağı Yıldız nehri bölgesinde ) tarafını yönetirken, ikincisi batı (otağı Taşkent’in yanında) tarafını yönetimi altına almıştır. Tarman Çora ülkenin merkezi bölgesini alarak, iki küçük kağanı da vassal statüsünde kendisine tabi kılmıştır.

Fakat kağanlıkta siyasî durum gittikçe kötüleşmeye başlamıştı. Çungarya’da yaşayan Tele uruğları siyasî olarak güç kazanıp kağanlıktan ayrılmışlardır. Onlar, ticaret kervanlarını yağmalayıp,ticarî ilişkilere engel olmuşlardır. Doğu Türkistan, Orta Asya’nın şehirleri ve Çin ile bağlantılar kurmuştur. Ayrıca kağanlığın batı bölümünün küçük kağanı Tardu Böke’nin torunu Çeguy, nikâh gereği Çin’e elçi göndermiştir. Bu durumdan faydalanabilmek için imparator ağabeyine “Ulu Han” ünvanı, ak fermanı ve ak ukus vermek için heyet göndermiştir. Fakat imparator ak süyekleri (yönetici kadroyu) acımasızca öldürtmüştür. Onlardan sadece bir elçi kaçıp kurtulmayı başarmış ve Çeguy’a olup biten olayları anlatmıştır. O da askerî birlikleriyle saldırıya hazırlanıp Tarman Çora-Kağan’ı yenerek, Batı Türk Kağanlığı’nın tahtını ele geçirmiştir. Tarman Çora, doğu bölgesini Çinlilere vermeye mecbur kalmıştır denilebilir. Daha sonra, Doğu Türk Kağanı’nın talebi üzerine öldürülmüştür.

Çeguy Kağan’ın (610-618 yılları arasındaki dönemde) yönetiminde ülkenin siyasî durumu iyileşmeye başlamıştır. Sogd ve Tarim nehirleri arasında yer alan kağanlık şehirleri tekrar Batı Türk Kağanlığı’nın tabiyeti altına girmiştir. Bir kez daha Turfan tamamen Çin’in yönetimini kabullenmek zorunda kalmıştır.

Çeguy’un küçük kardeşi Ton (Tong) Yabgu Kağan (618-633 yılları) arasında, Batı Türk Kağanlığı’na her yönden (siyasî,askerî, ekonomik vb.) büyük bir yükseliş kat ettirmiştir. O, gerçektende kendi kağanlığını yükseltebilmek için çeşitli değişiklikler yapmıştır. 618 yılında, mahallî (yerli) beyler ve idarecileri, kağanlığa karşı kışkırtabilmek için onlara çeşitli unvanlar vermiştir. Mahallî hakimleri müşahade edebilmek için hükümet temsilcileri seçilmiştir. Bu döneme kadar vergileri toplayan bu hakimler, verginin yarısını alınca kağanın temsilcileri vergiyi artırmaya başlamıştır. Vergi veren mahallî hakimler görevden alınarak, yerlerine Türk beyleri getirilmiştir. Mesela, 605 yılında Taşkent eyaletinin hakiminin yerine idareci olarak Dele adındaki Türk soylu birisi getirilmiştir (Biçurin, 1950:313). Kağan öz kızını Semerkant’ın güçlü hakimine gelin olarak vermiştir. Bu suretle, Tong Yabgu Kağan zikredilen tedbirle ülkeyi bir birlik altında toplamıştır.

Daha sonra, (619 yılında) Çungarya’da yaşayan Tele uruğlarının tekrar kağanlığa katılmalarını sağlamıştır. Bunun neticesinde ülkenin doğu sınırları Altay’a kadar uzamıştır.

Tong Yabgu Kağan, batıda İran’a karşı başarılı bir saldırı düzenlemiştir. 616-617 yılında Şah’ın kumandanı Simbat Bagratuni, Toharistan’ı işgal ettiğinde kağan, Eftalitlere yardım için gitmiştir. Toharistan, İranlılar’dan temizlenip, buralara idareci olarak Tong Yabgu’nun oğlu Tardu-şad atanmıştır. Bundan başka batıdaki Türk askerleri, Afganistan’ı ve Hindistan’ın kuzey-batı bölümünü kağanlığın topraklarına dahil etmiştir.

Tong Yabgu Kağan, 615 yılında Bizans İmparatoru İrakliy ile İran’a karşı ittifak anlaşması imzalanmıştır. Bir yıl sonra Türk ordusu, Hazarlar ile birlikte Derbent’i almıştır. Daha sonra onlar, Bizans ordusu ile birlikte Tiflis’i kuşatmıştır. Fakat burayı ele geçirememişlerdir. 618 yılında Tong Yabgu, Tiflis’i almıştır. Daha sonra kağan, ordusuna (karargahına) geri gelmiştir, oğlu Buri-şad askerî harekâtı devam ettirerek Agvan’a girmiştir: Türklerin bu kolu, Kafkaslar’da devam eden saldırılarla bölgeyi ele geçirmiş ve bu topraklar kağanlığa dahil edilmiştir. Bu hareketle ilgili olarak Tong Yabgu şöyle demiştir: “ Eğer o memleketin beyleri ve hakimleri oğlumu muhasara etse bile, ülke halkı baş eğerse sizler onlara orada yaşamak ve bana hizmet etmek için izin veriniz” (Gumilev, 199). Agvanların bu talebi kabul edilmiştir. 630 yılında Türk ordusu, Ermenistan’a girmiştir. Fakat onlar, Türk Kağanlığı’nın iç işlerindeki karışıklıktan dolayı Kafkaslar’dan geri dönmüştür.

630 yılının başlarında Çin seyyahı Syuan Tszyan, Tobo Yabgu Kağan’la Suyab şehrinden uzak olmayan bir yerde av yaptığı sırada karşılaşmış ve şöyle demiştir: Kağan gök ipekten çapan (kaftan) giyinmiştir... Zırh ve miğfer giyinmiş, saçları örülmüş iki yüzden fazla tarhan çiftler halinde yürüyerek onu korumaktadır. Diğer askerler deriden işlenen zırhları, kürk şapkaları (kalpakları) giymiştir, savaş baltaları, yay ve bayrak (tuğlar) tutuyorlardı Onların atları en iyilerindendi” (İstoriya Kırgızskoy, 1984:227-228).

Ayrıca bu kağanın beyliğinin dışarıda ihtişamı (şanı şevketi) vardır. Fakat o yılın başında topraklarında karışıklıklar çıkmıştır.

Batıda uzun süren savaşta kağanlığın halkı iyice fakir düşmüştür. Kendi gücüne bağlı olarak mücadele verenlere Tong Yabgu sert muamele yapmaya başlamıştır. Onu kollayan Nuşibu ile Dulu uruğunun birliği bundan gücenmiştir. Doğu Türk Kağanlığı, Beşbalık şehrini ele geçirdikten sonra İrtiş boyundaki Karluklar, daha sonra da merkezî beyliğe karşı Dulu uruğları isyan etmiştir. Bu durumdan faydalanan Tong Yabgu’nun babadan abisi (öz) Külüg Sıbi Bahadır, Duluların birlikleri ile 630 yılında kağanı öldürüp tahtı ele geçirmiştir. Fakat, ülkedeki iç karışıklıklar sona ermemiştir. 630-634 yılları arasında Batı Türk Kağanlığı, Amu Derya’nın kuzey taraflarında ele geçirdiği yerleri kaybetmiştir.

638 yılında Dulu uruğları merkezî beyliğe gönderdiği şadlardan (onlar Aşina boyundan-nesebinden seçilirlerdi) birini kağanlığa seçmiştir. Kan dökülen çarpışmalardan sonra Hilaş Kağan, Fergana’ya kaçıp 639 yılında öldü. Ondan sonra tahta, Hilaş Kağan’ın oğlu İl-Külüg-şad İrbis Han, onun babadan akrabası Bahadır İrbis İşbara Yabgu Han, Hilaş Kağan’ın torunu İrbis Şeguy Han geçmiştir. Onların kuzeyinde bulunan uruğlar arasında ve Aşina sülalelerinde iç çekişmeler hız kazanmıştır. Batı Türk Kağanlığı’nın Çin’e tabi olmayan son kağanı Buri-şad’ın oğlu Hivar İşbara Yabgu (651-657 yıllarında) han olmuştur. Onlar, kuzeydeki Çinle ve Batı Türk Kağanlığı ile uzun süre mücadele etmiştir.

Çin’in Tan Sülalesi, 630 yılında Doğu Türk Kağanlığı’na boyun eğdirdikten sonra batı bölgelerini alma siyasetine yönelmiştir. 640 yılında, Çin askerleri ve paralı Tele uruğları (Doğu Türk askerleri), Turfan şehrine saldırarak ele geçirmişlerdir. Artık sıra Batı Türk Kağanlığı’na gelmiştir. İmparator Tay tszun, Doğu Türkistan’daki Batı Türkleri’ni gözetim altında tutarak, hızla saldırıp küçük bölgeleri almak için harekete geçmiştir. Onun asıl birlikleri, Beşbalıg’ı ele geçirerek Çungarya’ya girmiştir. Nivar Kağan, Talas Suyu’nun yukarı bölgesindeki Min-bulak suyunda Çinlilere karşı saldırıya geçmiştir. Bu kağan, Çungarya’nın büyük bir bölümünü işgalcilerden boşaltıp, Beşbalık’taki Çin askerlerine karşı birlikler sevk etmiştir. Bundan dolayı Tan imparatoru, 552 yılında 20.000 Çinli, 50.000 Oğuz askeriyle Batı Türkleri’ne karşı harekete geçmiştir. Bu dönemde Nivar Kağan, batıda tahta (babadan kardeşini) Tohoristan’ın yöneticiliğine getirince (Biçurin, 1950:290-291) gücünü tekrar toplayarak Çin’e karşı harekete geçmiştir. Çinlilerin, 655 yılında İli nehrinin batısına doğru olan hareketi durdurulmuştur. Bunun üzerine imparator Tay tszun, Batı Türkleri’ne karşı ilave güç göndermiştir. 656 yılında, Çin’in yine başka bir komutanı olan Su Din’in yaya birlikleri, Uygur Doğu Türk atlıları ile Batı Türkleri’ne karşı aktif saldırı hareketine başlamıştır. Onlar, İli deryası boyunca ilerleyerek Nivar Kağan’ı yenmişlerdir. Ondan sonra Batı Türk Kağanlığı’nın askerleri de iki defa yenilgiye uğrayıp, Çuy suyuna çekilmişlerdir. 657 yılında bu bölgedeki savaşta, Nivar Kağan çok ağır bir şekilde yenilgiye uğrayıp, oğlu ile birlikte Çaçka (Taşkent)’ya kaçarak kurtulmayı başarmıştır. Ama, şehir hakimi onları tutsak alarak, Çinlilere teslim etmiştir. Nivar-İşbara Yabgu Kağan, 659 yılında esir iken ölmüştür.

Çin hükümeti, Batı Türk Kağanlığı’nı bölgesel hakimlere paylaştırılıp, bu bölgelerin başına kendi taraftarlarını getirmiştir. Fakat, onlar merkezden uzak dağ-bozkırlardaki göçmenleri bir araya getirememişlerdir. Batı Türk Kağanlığı küçük urug birliklerini yönetimi altına almıştır. Böyle olsa da kağanlık ortadan yok olmamıştır. Aşina uruğunun hakimleri bu tahta geçebilmek için eskiden beri mücadele vermektedirler. Ama, onların elindeki beylik gerçekleşen mücadelelerde yok olup gitmiştir. Batı Türk Kağanlığı’nın yirmi üçüncü kağanı, 704 yılında Kulan şehrinde öldürülmüştür. Yedisu-merkez ve Tyan-şan’daki beyliğin yönetimi, Türgeş uruğunun idarecilerinin mensup olduğu sülaleye geçmiştir.


*“Türk Medeniyeti: Tarih, Bugün ve Gelişme Perspektifleri Kongresi” (23-25 Mayıs, Almatı), El Farabî Üniversitesi, Tarih, Arkeoloji ve Etnoloji Fakültesi, Kazakistan, 1998.

** Kırgızistan İlimler Akademisi Tarih Enstitüsü Öğretim Üyesi.

*** Abılay Han Uluslararası Alem Dilleri Üniversitesi, Tarih Fakültesi Türkistan Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi.

KAYNAKLAR
N. Y. Biçurin, Sobranie Svedniy o Narodah, Obitavşih v Sredney Azii v Drevnie Vremena, C. I, II, Moskva, Leningrad, 1950.

N. A. Aristov, Zametki Ob Etniçeskom Sostave Tyurkskih Plemen i Narodnostey i Svedenniya Ob İh Çislennosti-Jivaya Starina, Vıp, III-IV, Sen Petersburg.

S. E. Yahonto, Drevniyşie Upominaniya Nazvaniya “Kırgız”, Sov. Etnog., No:2, 1970.

Vostoçnıy Türkestan v Drevnosti i Rannem Srednevekove, Moskva, 1992.

Bizantiyskie İstoriki, 1860.

İstoriya Kirgizkoy SSR, C.I, Furunze, 1984.

Feofilakt Simokatta İstoriya, Moskva, 1957.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Farklı Çin kaynaklarında 17 kardeş olarak geçmektedir. Dönemle ilgili bilgi için bkz, A. Taşağıl, Göktürkler, Ankara, s. 1995, s. 10, 11; S. Gömeç, Kök Türk Tarihi, Ankara, 1997, s.7-14.


Mayıs 05, 2007, 08:28:10 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 920
  • Cinsiyet: Bay

Sn.İttihatci,
Osmanlı tarıhı,selcuklu tarıhı v.b konulardada yazılarınızı beklıorum.Emegınıze sağlık....Saygılarımla
Taslar yerine oturabilecek mi ? İnşaasına basladıgımız yapı nasıl olur da yarım kalır ..


Mayıs 05, 2007, 08:37:13 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Sn.İttihatci,
Osmanlı tarıhı,selcuklu tarıhı v.b konulardada yazılarınızı beklıorum.Emegınıze sağlık....Saygılarımla
Sn. La_Merica;

Rica ederim. O konularada değineceğim. Sizde konulara biraz daha yorumda bulunun sessiz gidiyorsunuz.  :)

Saygılarımla!..


Mayıs 05, 2007, 08:58:40 ös
Yanıtla #3
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 920
  • Cinsiyet: Bay

Elbette bende arastırıyorum, tarıh konusunda bır ıkı konu var onları eklemeyı dusunuyorum...
Taslar yerine oturabilecek mi ? İnşaasına basladıgımız yapı nasıl olur da yarım kalır ..


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
3032 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 23, 2008, 08:31:09 ös
Gönderen: bilmeliyimgalilei
0 Yanıt
2363 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 18, 2010, 02:21:36 ös
Gönderen: Texan
1 Yanıt
10133 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 04, 2010, 12:25:15 öö
Gönderen: Barbaros
2 Yanıt
5674 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 11, 2010, 02:35:31 öö
Gönderen: Genius Loci
2 Yanıt
8933 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 29, 2012, 04:42:58 ös
Gönderen: NOSAM33
2 Yanıt
7643 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 24, 2010, 10:57:54 ös
Gönderen: ozak1977
2 Yanıt
6650 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 08, 2013, 01:17:01 öö
Gönderen: NOSAM33
3 Yanıt
4254 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 14, 2011, 02:16:14 ös
Gönderen: ADAM
İstenmeyen Türkler

Başlatan Hacamat « 1 2 ... 5 6 » Genel

54 Yanıt
18465 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 10, 2012, 11:53:00 ös
Gönderen: Masor1976
0 Yanıt
2055 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 21, 2015, 01:06:42 öö
Gönderen: Risus