Masonlar.org - Harici Forumu

Inanc => 3 Buyuk Din => Yahudilik => Konuyu başlatan: Prenses Isabella - Ağustos 09, 2009, 04:30:40 ös

Başlık: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 09, 2009, 04:30:40 ös
Kutsal Kitaplar üzerinde yaptığım bireysel çalışmalarım sonucunda araştırma ve birtakım yollarla genişletip bütün Kutsal Kitapları birbirinin devamı olarak inceleyip edindiğim bilgileri zaman zaman bu Sitede yayınladım. Ancak Tevrat konusuna pek değinmeden geçiştirme yapmak zorunda bırakılışımın tek sebebinin yeri ve zamanı gelince açıklanması gerektiği, bu yolla gerek bulunduğumuz safhada gerekse yeraldığımız mekan gereği birarada bulundu- (ruldu)-ğumuz gerçeği ışığından hareketle birbirimize aktarmamız istenilen birtakım gizli kalmış şeylerin de bir şekilde açığa çıkması bağlamında bazı önemli hususiyetleri kişisel fikir ve özgür irademle belirtme ihtiyacını hissediyorum. Hepimiz bu dünyanın bir parçası ve aynı veya benzeri duyguları yaşayarak hepimizin ortak olarak yaşadığı birtakım gerçekleri öğrenme gayesinde olduğumuz bir gerçektir.

Burada kısaca bu Sitenin önemine de değinmek istiyorum. Sayın Mason; Insanlık için ne kadar büyük bir başarı elde ettiğinizi defalarca söylediğimden, vurguladığımdan Sizin gerçekten önemli derecede bir pozisyonunuz olduğu kanısına böylelikle varmış bulunuyorum. Yapılan hiçbirşey boşuna değildir. Bizler farkında olmasak da bazı şeyleri icra ederek ne kadar çok önemli olaylara imza attığımız unutulmamalıdır. Sizi ve bu güzel Siteyi kurmanızdaki sebep ya da içerik ne olursa olsun tamamiyle Saygı duyuyor ve kendi açımdan bu şekilde bir değerlendirme yapmamı lütfen hoşgörüyle karşılamanızı önemle rica ediyorum.

Sevgili Ceycet; Sizinle bunu konuyu önemli derecede irdelemek ve kendi düşüncelerimi Sizin güzel ve değerli açıklamalarınızla pekiştirmek adına Konu'yu paylaşıma sunuyorum.

Saygılarımla,   
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: ceycet - Ağustos 09, 2009, 04:47:51 ös
Kutsal Kitaplar üzerinde yaptığım bireysel çalışmalarım sonucunda araştırma ve birtakım yollarla genişletip bütün Kutsal Kitapları birbirinin devamı olarak inceleyip edindiğim bilgileri zaman zaman bu Sitede yayınladım. Ancak Tevrat konusuna pek değinmeden geçiştirme yapmak zorunda bırakılışımın tek sebebinin yeri ve zamanı gelince açıklanması gerektiği, bu yolla gerek bulunduğumuz safhada gerekse yeraldığımız mekan gereği birarada bulundu- (ruldu)-ğumuz gerçeği ışığından hareketle birbirimize aktarmamız istenilen birtakım gizli kalmış şeylerin de bir şekilde açığa çıkması bağlamında bazı önemli hususiyetleri kişisel fikir ve özgür irademle belirtme ihtiyacını hissediyorum. Hepimiz bu dünyanın bir parçası ve aynı veya benzeri duyguları yaşayarak hepimizin ortak olarak yaşadığı birtakım gerçekleri öğrenme gayesinde olduğumuz bir gerçektir.

Burada kısaca bu Sitenin önemine de değinmek istiyorum. Sayın Mason; Insanlık için ne kadar büyük bir başarı elde ettiğinizi defalarca söylediğimden, vurguladığımdan Sizin gerçekten önemli derecede bir pozisyonunuz olduğu kanısına böylelikle varmış bulunuyorum. Yapılan hiçbirşey boşuna değildir. Bizler farkında olmasak da bazı şeyleri icra ederek ne kadar çok önemli olaylara imza attığımız unutulmamalıdır. Sizi ve bu güzel Siteyi kurmanızdaki sebep ya da içerik ne olursa olsun tamamiyle Saygı duyuyor ve kendi açımdan bu şekilde bir değerlendirme yapmamı lütfen hoşgörüyle karşılamanızı önemle rica ediyorum.

Sevgili Ceycet; Sizinle bunu konuyu önemli derecede irdelemek ve kendi düşüncelerimi Sizin güzel ve değerli açıklamalarınızla pekiştirmek adına Konu'yu paylaşıma sunuyorum.

Saygılarımla,   


Sayın Sevil,

Açıkçası tevrat başlı başına bir nebi-derya.Dolayısı ile,zahiri mesajlarının barındırdığı batıni anlamlara,sizin yüklediğiniz yorumları görerek,konuya katılımcı olmak keyifli olacaktır.Sizi tetikleyen unsurlarından başlayarak,dönemin tarihsel gerçeklerini gözardı etmeden,anlayabildiklerimizi paylaşmak isterim.Tevrat konusunda donanımlı ama çelişki yüklü olduğunuzu seziyor,sitedeki tüm arkasdaşların çağdaş tartışma ortamına aşina olduğunu bidiğiden dolayı sizin önderliğinizde konunun derinlemesine incelenmesi hususunu sonuna kadar destekliyorum


Saygılarımla
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 09, 2009, 05:12:48 ös
Teşekkür ederim Sevgili Ceycet; güzel bir bakış açısına sahip olarak yaptığınız bu güzel yorumlardan cesaret alarak Sayenizde bilgi paylaşıma ortak olmak benim için gurur vericidir. Geç kalmamak için bazı bilinmeyen yönlerin bir şekilde o ya da bu ferdin fikri doğrultusunda açığa çıkarılması gereklidir, diye düşünüyorum. Belki yorumlarım bazı kesimlere itici, bazılarına ise çekici gelebilir. Ama bundan kastım bir tarafı tutup, diğerini dışlamak ya da saf dışında tutmak değildir. Sanılanın aksine Yahudi misyonluğunu taşımıyorum ama bilinen bir gerçek var ki o da Tevratı derinlemesine irdeleyen kişinin yapacağı objektif gözlemleriyle olaya yansız davrandığında edindiği bilgiler ışığında Yahudiler üzerinde yapılan bir icra olduğu ve diğer tüm Uluslara örnek ya da ibret teşkil edecek bir pozisyona sahip olduğunu anlayabilecek duruma geldiğidir. Bundan çıkarmak istediğim varsayımım asla Yahudilerin, Gezegenimizde bulunan mensubu olduğum Ulusum dahil diğer tüm Uluslardan üstün olduğu çıkarımı değildir. Sadece 'Seçilmiş' olduğudur.

Vurgulamak istediğim bir noktayı hemen açıklığa kavuşturmak isterim. Yahudiler hakkında bahsını ettiğim ibret veyahut örnek unsuru bize bir açıdan Işık tutmaktadır. Çünkü Tanrı, bize bu yolla Kendi Gerçeğini sunmaktadır. Nedir bu verilmek istenilen mesaj? Neden Tanrı, yeryüzünde bir tek Ulusu seçerek Kendi Hakimiyetini bu şekilde yeryüzüne göstersin? Ceza ve ödül kuramından yola çıkarak Yahudilerin tarihi bize zaten açıklığıyla tüm gerçekleri gözler önüne sermekte.. Insanlığın tarihinde çok önemli yere sahip olan Yahudilerin varoluşlarından günümüze dek izledikleri yol itibariyle İnsanlığa gerçekten de hem ibret verici hem de örnek teşkil edici olayların yaşanılmasıyla daha iyi bir şekilde fikir sahibi olmamıza yol açıldığını lütfen anlayalım artık.. Evet bazı kişilerin söylediği gibi ya da korktukları gibi Yahudiler, yeryüzünde yaşayan tüm Ulusları yeri ve zamanı geldiğinde harekete geçerek boyunduruğu altına sokabilir ve girmek istemeyenleri deyim yerindeyse kılıçla keserek yok edebilme yetisine sahiptirler.

Bu son açıkladığım görüşümü lütfen tepkisiz olarak açıklamama imkan sağlayın. Bakınız anlaşılması gereken bir nokta varsa bizler önümüze gelen herşeyi içtenlikle, samimiyetle kabullenerek doğruları ve yanlışlarıyla ele almamız şarttır. Yaptığım ya da yapacağım açıklamaları ben kendim üretmiyorum. Sadece olabilme şansı yüksek olanları seçiyor ve paylaşım adı altında kişisel görüş bağlamında ortak bir sunuma açıyorum. Bunlar benim düşüncelerim ya da olmasını istediğim şeyler değil. Ama bir gerçek vardır ki o da elde ettiğim bilgilerden haberdar olmanızı ve gelecekte muhtemelen olabilirliği sağlayacak etmenlere prim vermemek adına bireysel sorumluluğumuzla artık nerede olduğumuzun ve nereye doğru gittiğimizin farkına varalım.

Kutsal Kitaplarımız bize hep doğru yolu gösterici, yanlış yola sapmamamız için türlü yollarla zihinlerimize kazıtılmak istendi. Sebebini hiç düşündünüz mü? Hepimiz Tevratta bahsedilenleri göz önüne alarak Yahudileri suçlayıp durduk. Oysaki Tanrı'nın Planı doğrultusunda seçtiği bir Halk üzerinde gerçekleştirdiği olayların bizlere verilmek istenilen mesaj olduğunu anlamaktan ya uzak kaldık ya da anlamak istemedik. Kolayına kaçarak tıpkı Peygamberleimize yaptığımız gibi yok etme içgüdüleriyle hareket ettik. Ama bu, bizim sonumuzu getirdi. Kendi sonumuzu bilinçsiz hareketlerimizle, içgüdülerimizle kendimiz hazırladık. Dünyamızın son durumu göz önünde ve Insanlığın kısmi yönü içler acısı..

Hala birşeyleri anlamadan yolumuza rastgele devam ediyorsak artık sonumuzun ne olacağına bir karar verme zamanının da geldiğinin işaretini alıyoruz. Her geçen zaman bize vakit kaybından başka birşey vermiyor eğer ki temkinli hareket edemiyorsak..

Yahudiler, bu dünyaya hangi durumda üstünlüğünü koruyacağı, hangi durumlarda ise aşağılanmayı ve lanetli bir ırk olduğunu gösterilmesi amacıyla seçilmişti. Yeryüzündeki diğer Uluslara bu açıdan örnek ya da ibret teşkil edici bir özellik kazanılmıştı.

Tevratta geçen bütün bilgiler ışığında acaba kaçımız düşünebildik? Bütün bu olayların mahiyetindeki gerçek ya da anlamamız istenilen ne olabilirdi ki anlaşılabilinsin.. Tevratın bazı bilgilerinden benim anladığım kadarıyla Tanrı'nın boyunduruğu ve hakimiyeti adı altında Tanrının İradesiyle haret edildiği taktirde bir varoluşun, aksi durumunda ise bir yokoluşun olduğuydu. Nuh Tufanı bize bunu yeterince açıklamıyor mu?

 
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 09, 2009, 05:30:46 ös
Tevratta bahsi geçen bazı olaylara burada kısmi olarak kapasitemin aldığı ölçüde değinmek istiyorum.

Yahudilerin bir diğer Medeniyetin esareti altındayken nasıl ve ne şekilde kurtulduğu, izledikleri Musa Peygamberimiz aracılığıyla yolun gidişatı ve hangi hususlar içeriğinde hareket dildiği, On Emir vasıtasıyla gününüz Hukukunun şekillendirildiği, ne yapıp yapmamamız yönünde nasıl davranmamız gerektiği, belirtilen kurallar çerçevesinde kalarak bunun dışına çıkanların hiçbir gerekçe gösterilmeden nasıl yok edildikleri, bir dönem Yahduilerin tarihinden de görüleceği üzere dünyanın her tarafına dağıldıkları ve özellikle de Nazi Almanyası zamanında A. Hitler'in gösterdiği bir katliamın neden ve nasıl gerçekleştiği yönünde elde ettiğim bazı ipuçlarına dayanarak ortaya dökmek istedim ki bizlerin de gidişatı gereği gerçek sonumuzun ne olacağına karar verme aşamasında olduğumuz gerçeğiyle hareket edip sonsuza dek varoluşu ya da yokoluşu tercih etmemize bağlıdır.

Bununla birlikte Tevratta gözlemlediğim kadarıyla diğer Ulusların başına gelenlerin genelde Yahudiler tarafından gerçekleşti-(rildi)-ği yönünde.. Gözünü kırpmadan başka ulusları rahatlıkla yok edebilme yetisine aynı zamanda sahiptiler. Bunu Onlara Kimin verdiği ve ne amaçla gerçekleş-(ti)-i-(ld)-iğini öğrenmemiz gerekmektedir.

Bundan çıkardığım bir diğer sonuç ise, rahatlıkla Tanrı'ya iman etmeyen ve O'nun İradesinden uzak kalanların / uzakta yaşayanların göz kırpmaksızın anında yok edildiğidir.

Yok edilen diğer uluslar bize şu sonucu göstermektedir: Demekki Gerçekte ya da özünde Tanrı'ya iman etmeyen ve Tanrı'nın yolundan sapanların olduğudur.

Arap toplumları.. [ Gerici ve bağnaz olmalarının tek sebebi Islam Dinini yansıtan Kutsal Kitaplarımızdan biri olan Kuran'ın mı neden olduğu yoksa kendilerine put misali yapmış oldukları ve ilahlaştırdıkları gerçekte varolmayan bir Allah modeli mi ] ?

Bu en bariz örnek. Kendilerine yapmış olduğu başka bir İlah ve Tanrılaştırdıkları başka bir Tanrı. Onların Tanrısı yabancılara karşı hoşgörülü olmayı emretmiyor, nasılsa 4 -5 kadına sahip olarak her istediklerini yapma iznini veriyor. Bu nasıl bir Tanrıdır? Şehveti derinine yaşayan tüm uluslar acaba gerçekte Tanrı'nın Hakimiyetinden uzakta yaşadıkları için bu iğrençlikler bataklığında yaşamalarına sebep ya da gerekçe değil midir?

Bakınız Insanlık Kutsal Öğretilerle, Kutsal Kitaplar araclığıyla günümüze kadar yol aldı. Bundan anladığım kadarıyla demekki Kutsal Öğretileri alanların hiçbirşekilde cani, katil ya da * olmadıklarının göstergesidir. Ama bunun aksinde syreden toplumlar kendi içlerinde bahsını ettiğim gerici toplumları ısrarla kastediyorum ve şu sonuca varıyorum: yeryüzünde yok olmuş olan tüm toplumların ortak özelliğini sunuyorum, o da şu;

Eşcinsel, şehvet gibi unsurları barındırarak bunu daha da fazlalaştırmış ve kendilerinden tamamiyle iğrendirildiği nedeniyle yok edilmeye maruz kalındığıdır. Sodom ve Gomore şehirleri miydi yanlış anımsamıyorsam yok edilmesinin mahiyetindeki tek sebep olarak düşünülemez mi?        
      
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 09, 2009, 05:54:04 ös
Bundan yola çıkarak şu kanaate vardım. Özünde Tanrı İradesinden uzakta yaşayanları ve yakınında bulunanları bir sınıflama yaptım. Bunun sonucunda ise şunu öğrendim. Tanrı'nın hakimiyetinden uzakta yaşayanların ve Iışığından, Enerjisinden faydalanamayanların düşük frekanslı oldukları, bunun aksine ise Tanrı'nın Bilgisine az çok vakıf olanların ise tıpkı bir evrim merdiven basamakları gibi değişik ama hep bir üst noktaya doğru yol alan aynı zamanda basamakları tırmandıkça daha çok bilgili, saygılı, anlayışlı vasıflara sahip olduğumuz gerçeğidir. Bilim, Tanrı'yı özünde yok mu sayıyor yoksa sanılanın aksine O'nun muhteşem Gücü'nü gösterme maksadında Insanlığa Işık tutuyor?

Düşük frekansların belirli bir evrim potansiyelini taşımadıkları durumlarda hızlıca kendini alçaltıcı ve iğrendirici pozisyonlara girdirdiğini, bu sayılan olumsuzlukları taşıyarak etrafındaki masum Insanlara zarar verdiği ve bu sayede de yok olma sonunun kaçınılmazlığıyla karşı karşıya kalındığının bir resmidir, bana göre.. Zaten dikkatimizi çekmedi mi? Neden Toplumlara Peygamber gönderilmiş ve yoldan sapanları doğru yola getirtmek amacıyla bir Din aşamasına tabi tutulduğumuz? Yoldan sapanların durumu tarihsel olarak gözönünde bulunuyor. Yola devam edenlerin ise geldikleri nokta gereği bulundukları üst düzey ve seçiciliğiyle Tanrı'nın Görkemini yansıtanlar olduğu..

Tanrı bizi zaten Din ve sonrasında Bilimle irşat etmemiş miydi?

Şimdi aklıma gelen şey şu; Insanlığın sonu nasıl belirlenecek? Temizlik operasyonu Armageddon şeklinde mi yoksa Yahudilerin kendilerine verilen özel imtiyazları gereği harekete geçip, yoldan çıkmış diğer tüm Ulusları yok etme şeklinde mi gerçekleşeceği- gerçekleştirileceği...( Ama burada bir ayrıntıya girmek istiyorum; normalde hepsi değil sadece belirlenmiş olanlar bir kıyımdan geçirilecekler) ( Çünkü diğer Uluslar derken şimdiye kadar Kutsal çağrılara cevap vermiş ve deyim yerindeyse Tanrı'nın Sözünü dinlemiş ve yoldan çıkmayan Kimseler de mevcut :D)   Bence bunun üzerinde durmamız lazım. Tıpkı tarihte- geçmişte olduğu gibi bazı olayların yaşanması gelecekte de yaşanılmayacağı düşüncesine sahip olamayacağımızı düşündürmektedir.  

Evet, benim çıkardığım bunlardı ama eksik kalanlar var mı bilemiyorum. Şu sonucu hiç aklımdan çıkarmamaya garet ettim. Demekki bizi biz yapan ve aşağı ya da üst hasletlere sahip olmamızı sağlayan Kutsal Öğretileri almak ya da almamaktan geçiyormuş..    

Saygılarımla..    
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: ceycet - Ağustos 09, 2009, 06:07:43 ös
Sayın Sevil,

Bilindiği üzere bütün peygamberler,yaşadıkları dönemlerin en radikal devrimcileri ve mutlak kamil-insanlarıydılar.Tevrat'ın yazılışı,Hz.Musa'nın peygamber olarak seçilmesi gerçeğinde Mısır ve Hermes etkisi yadsınamaz.Bütün dini ekollerin etkilendiği mısır misterlerince insiye edildiğine inanılan Hz.Musa,ilk vahiy dininin peygamberi olması vesilesi ile ilk kadim dinin mensuplarını bir topluluk haline getirebilmeyi başarmış,kendisinden sonra gelen peygamberlere de örnek gösterilmiştir.

Döneminin insanlarını kökten etkileyebilmek adına sembollerle kaplanan gerçek anlamlarının üzerine işlenen zahıri talimatların,sapkınlığa düşmüş toplulukların ıslahında etkili olduğunu,bu yönüyle günümüze intikal eden kutsal mesajların irdelenmesi sonucunda,hakikati kavrama adına yapılabilecek çok şey olduğunu düşünüyorum.Allah'ın ilk vahiy yoluyla seslendiği,bu yolla yapılacak çalışmalar da, yahudi toplumunun peygamberinin;yaptıkları,yaşadıkları ve yaşattığı tüm unsurlar incelenirken,Tevrat'ın ezotorik kapsamı,dönemin şartları da mutlak suretle irdelenmeli,sonradan ortaya çıkan dinlerle kıyaslanabilecek mesajlarda ayıklanabilmelidir diye düşünüyorum.

Bu bağlam da,Tevrat'ta sizi ençok etkileyen,soru işaretleri bırakan konuları ve onlara getirdiğiniz yorumları duymak isterim.


Saygılarımla.
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: ceycet - Ağustos 09, 2009, 06:14:44 ös
Bundan yola çıkarak şu kanaate vardım. Özünde Tanrı İradesinden uzakta yaşayanları ve yakınında bulunanları bir sınıflama yaptım. Bunun sonucunda ise şunu öğrendim. Tanrı'nın hakimiyetinden uzakta yaşayanların ve Iışığından, Enerjisinden faydalanamayanların düşük frekanslı oldukları, bunun aksine ise Tanrı'nın Bilgisine az çok vakıf olanların ise tıpkı bir evrim merdiven basamakları gibi değişik ama hep bir üst noktaya doğru yol alan aynı zamanda basamakları tırmandıkça daha çok bilgili, saygılı, anlayışlı vasıflara sahip olduğumuz gerçeğidir. Bilim, Tanrı'yı özünde yok mu sayıyor yoksa sanılanın aksine O'nun muhteşem Gücü'nü gösterme maksadında Insanlığa Işık tutuyor?

Düşük frekansların belirli bir evrim potansiyelini taşımadıkları durumlarda hızlıca kendini alçaltıcı ve iğrendirici pozisyonlara girdirdiğini, bu sayılan olumsuzlukları taşıyarak etrafındaki masum Insanlara zarar verdiği ve bu sayede de yok olma sonunun kaçınılmazlığıyla karşı karşıya kalındığının bir resmidir, bana göre.. Zaten dikkatimizi çekmedi mi? Neden Toplumlara Peygamber gönderilmiş ve yoldan sapanları doğru yola getirtmek amacıyla bir Din aşamasına tabi tutulduğumuz? Yoldan sapanların durumu tarihsel olarak gözönünde bulunuyor. Yola devam edenlerin ise geldikleri nokta gereği bulundukları üst düzey ve seçiciliğiyle Tanrı'nın Görkemini yansıtanlar olduğu..

Tanrı bizi zaten Din ve sonrasında Bilimle irşat etmemiş miydi?

Şimdi aklıma gelen şey şu; Insanlığın sonu nasıl belirlenecek? Temizlik operasyonu Armageddon şeklinde mi yoksa Yahudilerin kendilerine verilen özel imtiyazları gereği harekete geçip, yoldan çıkmış diğer tüm Ulusları yok etme şeklinde mi gerçekleşeceği- gerçekleştirileceği...( Ama burada bir ayrıntıya girmek istiyorum; normalde hepsi değil sadece belirlenmiş olanlar bir kıyımdan geçirilecekler) ( Çünkü diğer Uluslar derken şimdiye kadar Kutsal çağrılara cevap vermiş ve deyim yerindeyse Tanrı'nın Sözünü dinlemiş ve yoldan çıkmayan Kimseler de mevcut :D)   Bence bunun üzerinde durmamız lazım. Tıpkı tarihte- geçmişte olduğu gibi bazı olayların yaşanması gelecekte de yaşanılmayacağı düşüncesine sahip olamayacağımızı düşündürmektedir.  

Evet, benim çıkardığım bunlardı ama eksik kalanlar var mı bilemiyorum. Şu sonucu hiç aklımdan çıkarmamaya garet ettim. Demekki bizi biz yapan ve aşağı ya da üst hasletlere sahip olmamızı sağlayan Kutsal Öğretileri almak ya da almamaktan geçiyormuş..   

Saygılarımla..     


Sayın Sevil,

yukarıdaki mesajınızın özelikle ilk bölümünü oldukça önemsiyorum.Vurguladığınız yorum tekamülün genel hatlarını ve sürecini onaylıyor.
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 09, 2009, 06:15:35 ös
Sayın Sevil,

Bilindiği üzere bütün peygamberler,yaşadıkları dönemlerin en radikal devrimcileri ve mutlak kamil-insanlarıydılar.Tevrat'ın yazılışı,Hz.Musa'nın peygamber olarak seçilmesi gerçeğinde Mısır ve Hermes etkisi yadsınamaz.Bütün dini ekollerin etkilendiği mısır misterlerince insiye edildiğine inanılan Hz.Musa,ilk vahiy dininin peygamberi olması vesilesi ile ilk kadim dinin mensuplarını bir topluluk haline getirebilmeyi başarmış,kendisinden sonra gelen peygamberlere de örnek gösterilmiştir.

Döneminin insanlarını kökten etkileyebilmek adına sembollerle kaplanan gerçek anlamlarının üzerine işlenen zahıri talimatların,sapkınlığa düşmüş toplulukların ıslahında etkili olduğunu,bu yönüyle günümüze intikal eden kutsal mesajların irdelenmesi sonucunda,hakikati kavrama adına yapılabilecek çok şey olduğunu düşünüyorum.Allah'ın ilk vahiy yoluyla seslendiği,bu yolla yapılacak çalışmalar da, yahudi toplumunun peygamberinin;yaptıkları,yaşadıkları ve yaşattığı tüm unsurlar incelenirken,Tevrat'ın ezotorik kapsamı,dönemin şartları da mutlak suretle irdelenmeli,sonradan ortaya çıkan dinlerle kıyaslanabilecek mesajlarda ayıklanabilmelidir diye düşünüyorum.

Katılıyorum, yaklaşımınız ve olaya bakış açınız tamamiyle pozitif olup, bir Din Bilgininden çok Alim gibi ayrıntılara değinerek hususiyeti ortaya çıkardığınız aşikardır. Bizim de yapmamız gereken aynı yöntemi uygulayarak Kutsal Kitapları olduğu gibi man kafayla ( affedersiniz) okumak değil tam tersine araştırma ve gözlem bakış açısıyla irdeleme teknikleriyle ele alıp incelemek ve yorumlamaktır. Ama bundan kastım aslında benim yorumumum doğru seninki yanlış ya da senden daha iyi ve mükemmell sonuçlar çıkardım düşüncesine asla sahip olmak değildir, böbürlenmek kişiyi kendinden tamamen uzaklaştıran tek etmendir.

 
Bu bağlam da,Tevrat'ta sizi ençok etkileyen,soru işaretleri bırakan konuları ve onlara getirdiğiniz yorumları duymak isterim.

Ne yazıkki doğru tahmin ettiğiniz üzere Sevgili Ceycet; bende kalan, kendimde saklamayı daha uygun bulduğum ve bunu açığa çıkarmanın tehlikeli olabileceğini düşündüğüm bir çıkarsamaya sahibim. Edindiğim bilgiye göre şuanda nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama bana yardım ederseniz kolaylıkla aktarabilmem söz konusudur. Biliyorum bu biraz olsun tuhaf gözükebilir ama Siz de çok iyi bilirsiniz ki bazı Sırlar açıklandığında insanı dehşete sürükleyen yönleri de bulunabilmektedir. Açıkçası benim yaşadığım en büyük korkum bu..

 
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 09, 2009, 06:50:20 ös
Zaten içinde bulunduğumuz Gezegenin potansiyel şartları göz önünde bulundurulduğunda bizlere Gerçeği biraz olsun anımsatmıyor mu? Örneğin binbir çeşit hastalığın ve hastalıklara sebebiyet veren virüslerin çeşitli şekillerde organik olarak bünyelerinde taşıdığı fonksiyonlar gereği girdikleri bedenlerde fizyonomik olarak etkileyerek deride çeşitli hasarlar yaptığı ve bunun akabinde giderek ağırlaşan bazan da ölümcül sonuçlarla karşılaşılan henüz doğada bilmediğimiz milyondan fazla derecede yeralmış, doğuracakları ya da neden olacakları hastalıklar vasıtasıyla kişileri etkisine aldığı, bununla birlikte Dünyamızın aldığı çeşitli enerjilerin aracılığıyla bünyelerde farklı etkiler yarattığı, kişiyi bazan olumsuz olarak etkilediği, bazı ailerde, toplumlarda yaratılan kasoların bilinçli olarak genelde Dünyamıza gönderilen Işınların yarattığı etki-tepki kanunundan hareketle oluşturulabilineceği hiç aklımıza bir an olsun geldi mi?

Bazan Dünyamızdaki Bilimin bile açıklayamadığı Tanrısal Gerçekler söz konusudur. Evrende oluşum gereği birbiri içine girmiş galaksilerin farklı boyutsal aşamalarda alınan enerji frekasnlarının bizim Dünyamıza da ''Bilgi'' olarak yansıtıldığı ve bu yolla İnsanların son Evrim aşamasında hızlandırılmış bir sürece tabi tutulduğu ve hızla evrimleştiği, Kutsal Öğretilerle şuanki günümüz Insanlığının geldiği durumu açıkça ifade etmiyor mu? Lütfen biraz derinlemesine düşünelim ( bu ifademi beni eleştirmeye kalkanlara ve yazdıklarımı saçma olarak görenlere sunuyorum).. Hem Dinsel açıdan hem de Bilimsel açıdan birbirini tamamlayan, tamamlayacak şekilde örtüştürmek ve Evrenin sahip olduğu zengin Bilgi Kaynağına ulaşmanın Kutsal Kitaplar araclığıyla bizlere sunulan bilgileri daha önceden almış, hazımsamış ve kendi bünyesinde eritmiş, yaşmanına dahil ederek uygulamış olan Insanlığın şimdi de bu noktaya geldikten itibaren devam etmesi öngörülen yoldan ilerlemesi gerekmektedir.

Gezgenenimiz, bilindiği üzere Insan yaşamını hedef alan ve daha çok kendini fizyolojik olarak etkileyen bazı olumsuz şartlara sahip olduğu hepimizce gözlenmektedir. Nasıl ki kişinin fizyolojik olarak gelişiminde birtakım bedensel aşamalar söz konusuysa örneğin; bebeklik, çocukluk, gençlik ve yaşlılık olarak nitelendirilen birtakım kıstaslar sözkonusuysa aynı şekilde daha önce de belirtildiği gibi Ruhsal olarak belirli bir evrim potansiyeli şarttır ama burada şunu ifade etmek isterim ki, Ruhun Evrime zaten ihtiyacı yok, bunda kastım Bedenimizin, seviyesinin, Ruhsal düzeye getirilmesi ve aynı seviyede olunması esasında bir tür ruhsal çalışmalar yapılıp bir şekilde beden evrimimizi de bu sayede yapmaktayız.

Gezegenin şartları bizi giderek yaşlandırıyor, hastalanmamıza ve neredeyse fiziksel yıkımlarla sonuçlanabilecek olayların yaşamamıza sebebiyet vermektedir. Bir tür Ruhsal çöküşü yaşayan şuanki Dünyamızın durumu görüldüğü gibi karmaşık ve bilinç kaosundan öteye bir türlü gidemiyor. İşte bu karmaşıklığı çözümlemek ve bütün sorunları asıl kaynağına çevirtecek önemli bir anahtara sahibiz. Ama bunun bilincinde çoğumuz maalesef değiliz. Bir boyut atlama öncesinde yaşanılan gerginlikler, hepsi bu.. Bunları yaşayıp, atlatıp kolaylıkla içinden çıkabileceğimiz bir durum aslında..

Kutsal Kitaplarımızda, ilerde bize mahvettiğimiz bu güzelim Dünyamızda neredeyse nefes alamayacak duruma geldiğimiz yazılmıştı. Kimimiz kulak asıp söylenildiği gibi davranarak Doğamıza karşı gerekli görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmiş, kimimiz ise bizlerde mevcut olan egomuzu frenleyemediğimizden ne yazıkki kendi elimizle gereğinden fazla zarar vererek aşılması gereken boyutu çok zor şartlar altında geçirmemize neden oldular.

Asıl sorun şu Sevgili Ceycet; gelinen bu son noktada üzerimize düşen Görev ve Sorumluluklar nelerdir?

Bizlerden ne istenilmekte ve nasıl davranmamız gerektiği yönünde neyi yapıp, ne yapmayacağımızdır. Çünkü şuanki süreç bazılarımızın bilmediği, görmediği ve habersiz kaldığı bazı şeylerden mahrum kaldığı gerekçesiyle Insanlık için çok fazla değer taşıyor. Seçim..
    
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: martı - Ağustos 10, 2009, 12:27:20 öö
     Sn Sevil, genellikle yazılarını okumakta baya zorlanmama rağmen büyük bir sabırla okudum.Konuyu ele alışınızın asıl sebebi sanırım sizin deyiminizle şu "temizlik operasyonu"nun şekli...Ancak,saydığınız maddeler bu operasyonun şekli değil,alametleridir.Sizin dediğiniz Armageddon olayının islami açılımı yecuc-mecuc olayı'dır,gayet tabi inanıyoruz.Söylediğiniz diğer madde ise şuydu: ""yoksa Yahudilerin kendilerine verilen özel imtiyazları gereği harekete geçip, yoldan çıkmış diğer tüm Ulusları yok etme şeklinde mi gerçekleşeceği- gerçekleştirileceği..""..Ben ilk defa böyle birşey duyuyorum.Kutsal kitaplarda Yahudilere verilen imtiyazdan tarihi bir olay olarak bahseder;ama yaptıkları  inkardan sonra lanetlendiklerini biliyoruz(soy olarak değil,o dönemin toplumu olarak)...Yani yahudilerin seçilmişliği ya da imtiyazları olması gibi birşey sözkonusu değildir,bunu geçelim Yahudilerin yoldan çıkmış ulusları yok etmesi konusu başlı başına komik, öyle bir durumda en önce kendilerini yok etmeleri gerekir...

Bence konu Tevrat ise çok daha verimli şekilde konuşulup,tartışılmalı...Yoksa bu konunun geleceğini tahmin edebiliyorum ...kıyamet alametleri şeklinde bir konuya dönüşecek...


Saygılar...
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: ceycet - Ağustos 10, 2009, 11:51:16 öö

Sayın Sevil;

Aslında fıtratımızda olmayan,sonradan algılar yoluyla oluşturduğumuz eşikler,hakikati kavramamızı ve hissetmemizi engelliyor.Bu aşamada en etkili rolü üstlenen duyularımızın ve içgüdülerimizin kontrol ettiği; fiziksel beden,arzu alemi ve nefsimizin, kontrol altına alınabilmesi için ruhumuzun bizi yönlendirmeye zorladığı tekamül süreci;mürşidsiz irşad seçeneğini kabullenmek zorunda kalan,farkındalık aşamasına gelmiş bizler için oldukça sancılı olacaktır.

Kutsal kitapların ve ezotorik ekollerin tamamında neredeyse aynı anlamla yüklü olan"Ölmeden önce ölün"tavsiyesi tekamül sürecinin ana hatlarını işaret etmektedir.Bizlere düşen amiyane tabiri ile "adam olmak"yoluyla arınma sürecini tercih etmek olmalıdır."Kirli olanlar dokunmasın"derken de,aslında tarif edilen bu dur.Böylesine bir tercihi benimseyen insanlar,kitleler oluşturabildiği zaman,ortada kurtarılacak;kişi,toplum,evren,tabiat ve canlılar kalmayacağı için,cezalandırmaya,yok edilmeye,sayın Martı'nın tabiri ile temizlik operasyonuna da gerek kalmayacaktır.Kutsal kitapların ve tarihte iz bırakmış Kamil-İnsanların da bizler için önerdikleri yollar da bu ve buna benzer vasıflar içermektedir.

Kısacası söz dinleyen ve bunda ısrarcı olanlar,hem kendilerini,hem de tüm evreni kurtarma şansını elde edecekler,barındırdıkları potansiyellerini açığa çıkarabilenler de tüm insanlığı etkileyeceklerdir.


Saygılarımla.
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: ceycet - Ağustos 10, 2009, 12:03:10 ös
     Sn Sevil, genellikle yazılarını okumakta baya zorlanmama rağmen büyük bir sabırla okudum.Konuyu ele alışınızın asıl sebebi sanırım sizin deyiminizle şu "temizlik operasyonu"nun şekli...Ancak,saydığınız maddeler bu operasyonun şekli değil,alametleridir.Sizin dediğiniz Armageddon olayının islami açılımı yecuc-mecuc olayı'dır,gayet tabi inanıyoruz.Söylediğiniz diğer madde ise şuydu: ""yoksa Yahudilerin kendilerine verilen özel imtiyazları gereği harekete geçip, yoldan çıkmış diğer tüm Ulusları yok etme şeklinde mi gerçekleşeceği- gerçekleştirileceği..""..Ben ilk defa böyle birşey duyuyorum.Kutsal kitaplarda Yahudilere verilen imtiyazdan tarihi bir olay olarak bahseder;ama yaptıkları  inkardan sonra lanetlendiklerini biliyoruz(soy olarak değil,o dönemin toplumu olarak)...Yani yahudilerin seçilmişliği ya da imtiyazları olması gibi birşey sözkonusu değildir,bunu geçelim Yahudilerin yoldan çıkmış ulusları yok etmesi konusu başlı başına komik, öyle bir durumda en önce kendilerini yok etmeleri gerekir...

Bence konu Tevrat ise çok daha verimli şekilde konuşulup,tartışılmalı...Yoksa bu konunun geleceğini tahmin edebiliyorum ...kıyamet alametleri şeklinde bir konuya dönüşecek...


Saygılar...


Sayın Martı;

Bildiğiniz üzere Sayın Sevil'in vurguladığı ve üstlendiği"seçilmiş ırk"yorumu,yaşadığımız tarih sürecinde bazı odaklarca benimsenmiş,hatta zaman,zaman dikte edilmeye çalışılmış bir yorumdur.Ben şahsen sayın Sevil'in kendisinin de buna gönülden inandığını sanmıyorum.İlk örneğin sahibi odakların peşi sıra,diğer bazı toplumların da, aynı misyonu üstlendiğini iddia eden başka odaklarda ortaya çıkmış,hala aynı iddialarında ısrarcı olanrı da hayal ve gerçek arasında kalmışlardır.

Allah'ın herhangi bir ırk ı seçmesi,insanın herhangi bir uzvu nu imtiyazlı görmesine benzetilebilir.Olası olmayan butür hayaller bizleri ancak Allah huzurunda utandırmaktan öte birşeye yaramaz diye düşünüyorum.


Saygılarımla.
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 10, 2009, 02:53:23 ös

Kısacası söz dinleyen ve bunda ısrarcı olanlar,hem kendilerini,hem de tüm evreni kurtarma şansını elde edecekler,barındırdıkları potansiyellerini açığa çıkarabilenler de tüm insanlığı etkileyeceklerdir.


Işte benim de ifade etmek istediğim buydu, Sevgili Ceycet;

Ayrıca Nuh Tufanını hepimiz biliriz ve yeryüzü tamamen yok olmadan önce Nuh Peygamberimize emredildiği gibi Gemi aracılığıyla Ses'e kulak verenler, işitenler ve Çağrı'ya cevap verenler Tanrı'nın Sözü'nü Nuh Tufanı öncesinde dinleyenler kurtulabildiler. Diğerleri ise yine bilindiği üzere yok olup gittiler. Burada kimin kazancı söz konusu Sizce? Tabiki Söz'ü işittikleri an o durumda pek bir tufan olacağı gözükmese de durumun mahiyetini bilenler tarafından yerine getirilip işi ciddiye alarak dalga geçmek yerine gününü gün edip de zamanlarını affedersiniz çirkinliklerle geçirenlerin mi? Elbette onların sonu yıkımdır kaçınılmaz.

Nuh'un Soyu bilindiği gibi Oğulları Sam, Ham ve Yafet aracılığıyla sürdürüldü ve Tanrı, Insanoğluyla yeni bir Antlaşma yaptı ve dünyanın her tarafına çeşitli Uluslar oluşturularak dağıldı. Yani bundan çıkarmak istediğim şey, hepimizin Nuh Peygamberin Soyundan geldiğimiz. Çünkü Nuh Tufanı öncesinde yeryüzü tamamen silinmişti. Bütün >Dünyada yaşayanlar aslında farklı Uluslar da olsa sonuçta aynı kaynaktan çıktığıdır. Hepimiz özünde birbirimizle akrabayız. Ama bunun yanında Peygamberlerin Hz. İbrahim Soyuından devam ettiği ve Yahudilerin bu Soydan türediği, bundan dolayı da Seçilmiş Irk oldukları kanaatine vardım. Tanrı'nın Ulusu:) Ancak bazı zamanlar Antlama gereği uymadıkları anlarda görüldüğü gibi yeryüzü kendilerine cehennem oldu ama şimdi, şuanda bir Süper Güç konumunda..

Tanrı'nın Yahudiler üzerindeki Planını anlamaya çalışıyorum. Ama bundan kastım bu beni aşar diyerek günaha girmek olarak düşünülmemelidir. Çünkü asıl günahın ne olduğunu bilmemiz lazım. Eğer Amaç, Kutsal Kitapları irdeleyerek, araştırılarak birtakım şeyler öğrenmemize müsaade edilmeseydi zaten başka ne amaç olabilirdi ki yeryüzüne Kutsal Kitapların indirilişin temelindeki sebep? Demekki öğrenmemiz gereken çok şeyler var ve bizden istenilende sadece ve sadece 'Beynimizi kullanmak' ama doğru, ahlaki sorumluluk bilincinde, Insanlığa yarar getirecek şekilde.. Zaten aksi durumda Tanrı'ya ihanet etmiş olmakla birlikte sonuç da korkunç bir hal alır. Hani bazan Tanrı Korkusu vardır içimizde deriz, bu söz boşuna söylenmemiştir, kimimiz çok korkar ki korkmak çok iyidir, çünkü kişiyi en azından günaha sürükleyebilecek şeylerden uzak tutar, kimilerimizde ise hiç korku yeralmamakta işte onların geldikleri son durum hayatının neresinde olursa olsun o anı yaşamak ona tamamen Cehennem olur. Asıl günahın ne olduğunu bu sayede anladım. Tanrı'nın buyruklarına karşı gelip söz dinlememezlik.

Ki yeryüzünde bulunan bütün toplumları gözününde bulundurduğumuzda görülüyor ki, birçoğu Tanrı'sını unutmuş ve kendilerince ilahlaştırarak başka inanç ve ibadet şekillerini sunarak geriye doğru gitmişlerdir ya da çağdaş toplumlar içersinde tamamiyle kendi özünden uzaklaşmış ve sözümona medeni ve uygar seviyesine yükseltilmiş toplumlarda bireysel olarak dejenerasyona tabi tutulmuşlardır. Bundan kastım illaki çağdaş toplumların tamamiyle uygar olduklarını ve sözümona örnek teşkil edici unsurlara sahip olduklarını ifade etmek istemiyorum. Elbetteki toplumsal bozulmalar söz konusu olacaktır. Ama bunun nedenine baktığımızda ise karşımıza Medeniyetin bizlere sunduğu yüksek teknolojinin vermiş olduğu imkanlardan kaynaklanmadığı bir gerçektir. Bir bağdaşlık kurmam gerekirse tıpkı Kutsal Kitaplarımızı yanlış olarak algılayan insanlarının tutumlarının nereden kaynaklandığını bunun sebebinin her halukarda Kutsal Öğretiler olmayıp kişinin evrim eksikliğinden kaynaklanan negatif duygularının sonusunda meydana geliyorsa aynı şekilde Medeniyeti olumlu yönüyle değil olumsuz yönüyle kullananların ortaya çıkardıkları asıl bozulmaların yine Medeniyetten değil kendilerinden kaynaklandığı anlaşılmalıdır.

Peygamberler belirli bir sıraya tabi tutularak aynı soydan geldiklerini farkettim. Bakınız yanlış olarak ele alabilirsiniz ama benim gördüğüm bunlar ki zaten eksiklerimi, hatalarım hatta yanlışlarımı Sevgili Ceycet'in yüksek Bilgi'sine dayanarak telafi etmeye çalışıyorum. Burada amaç Insan Neslinin kurtarılması için yok olmasını engellemek adına Tanrı'nın Amacını da biraz olsun kendi kapasitemin aldığı ölçüde ki bu zaten fazlasına vakıf olmanın imkansızlığı çerçevesinde olaya sadece bir başka açıdan bakmaya çalışıyorum hepsi bu..

Burada Insan neslinin neden oluştuğu, sonrasında neden yok olma tehlikesiyle karşı kaşıya kalındığını ve Tanrı'nın Insanoğluyla yapmış olduğu Antlaşmanın içeriği ve mahiyetini, yeryüzünde meydana gelen doğal afetlerin gezegenin jeopolotik açıdan kaynaklandığı gibi görülse de gidişat gereği şuanda çok zorlu bir evreye girildiği, yeryüzündeki son durumun içeriği hepimizce bilinmektedir, olaya ister dinsel ister bilimsel ister felsefi ister coğrafik ister ne açıdan olursa olsun bakalım sonuçta Tanrı Gerçeğine hep ulaşacağımız ve diğer üst boyutların teknolojisine ulaştığımızda ise bilim yönünden de Tanrı Gerçeğini anlayacağımız, kanıtlanacağı kaçınılmaz bir gerçektir.

4. Boyut hakkında hepimiz az çok bilgiye vakıfız. Ama bilinenlerden çok bilinmeyelere doğru ilerlemek açısından daima kendi bildiklerimizle yetinmeyelim. Çünkü gözden kaçırdığımız en ufak bir şey bizim üst boyuta geçişimizde büyük bir engel olabilir. Bazılarımız şuanki yaşamlarında kullanmış oldukları bedenleriyle bir üst boyuta transfer olurken bazılarımız da ölümden sonra ( çünkü yeterli seviyeye gelinmiş olması gerekiyor ) ( evrim ve tekamül açısından ), bazılarımız da üst boyuta geçiş hakkını kazanamayarak- daha çok düşük frekanslıları kastediyorum- geldikleri boyuta geri iade edilecektirler. Bu arada geldikleri yere derken bizim şuanda galaksilerin hangi boyutundan geldiğimiz de bir perde arkasıdır :D Ileri ya da geri transferle gelmiş olalım önemli olan 3. boyutu tam istenildiği şekilde yaşayarak tamamlayıp deyim yerindeyse vermek zorunda olduğumuz bütün dersleri başarıyla verip bir üst sınıfa geçmek olacaktır.

Saygılar,

 
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: ceycet - Ağustos 10, 2009, 04:08:28 ös

Sayın Sevil,haklısınız,Tevhid inancını savunan bütün kadim peygamberler Hz.İbrahim'in soyundan gelmiştir.


Saygılarımla.
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 10, 2009, 05:17:11 ös

Sayın Sevil,haklısınız,Tevhid inancını savunan bütün kadim peygamberler Hz.İbrahim'in soyundan gelmiştir.


Sayın Ceycet; görüşlerinizdeki berraklık, fikirlerinizin açık ve net olması, özellikle de önemli noktalara temas etmeniz benim için Sizinle bu önemli Konuyu paylaşmanın ne derece önem teşkil ettiğini, dolaysıyla güzellik kazandırdığını söylemeden geçmek istemedim.

Esas olarak vurguladığınız konu itibariyle Peygamberlerimizin Tanrı tarafından yeryüzüne sadece yoldan çıkmış toplumlara ya da topluluklara Kutsal Kitapları ve beraberinde Kutsal Öğretileri getirmek, yaymak ve doğru yolu göstererek yola getirme gayesini taşıdıkları nedeniyle gönderilmediklerini saptamış bulunuyoruz. O halde bir diğer olay ortaya çıkıyor ki o da Tanrı'nın Insan bedenini kazanmak suretiyle yeryüzüne kasıtlı olarak gönderdiği ve gönderdiği Kişiler aracılığıyla da Ulusları, Toplumları dolaysıyla çoğalmalarını sağlamaktır. Bundan çıkaracağımız sonuç ise Peygamberlerin birbirini bir silsile takip ederek tek bir Soy biçiminde teşekkül ettiği ortaya çıkmakta..

İşte bu Soyu da Yahudi Irkı teşkil etmektedir. Bu yüzden Seçilmiş ve Tanrı'nın Ulusu olarak nitelendirilmeyi haketmişlerdir. Şimdi burada anlaşılmayan bir durum var :D Gerçek Tanrı'nın Gerçeğidir. Bize düşen Tanrı'nın bütün buyruklarını kayıtsız şartsız kabullenip yerine getirmektir. Tanrı, böyle birşeye karar vermiş ve uygun bulmuşsa biz kim oluyoruz ki Yahudileri Seçilmişliğinden ötürü kabullenmeyip, tövbe ediyorum benim ibarem değildir lanetli ırk olarak nitelendirelim. Benim aklım buna almıyor. Tanrı, hepimizin yücesi bence bazılarımız yeterince haddini aşıyorlar. Uygun görülen birşey uygun görülmüştür. Bence kendimizi fazla dejenere etmeden yola gelip, Tanrı'nın hakimiyetini kabullenmek için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Yoksa bu ulus ya da şu ulus lanetli ya da bozgun vs. gibi gereksiz şeylerle dönüp duracağımıza ( zaten elimizden bişey gelmiyor, işimiz gücümüz birbirimizi eleştirmek, hani şu bağlamda kastediyorum, kendim bir özeleştiriciyim ama her zaman için şunun yanındayım beni eleştiren benden yeterince üst ve hakiki vasıflara sahip olsun,, işte o zaman kendi eksikliklerimi telafi etmek için Ona her zaman için minnettar kalırım. Ama işin açıkçası kendini yetiştirmemiş ve sahip olunması gereken hasletleri taşımayanlar tarafından eleştirilmek benim için sadece güldürü unsuru taşıyor ).  Tanrı'nın Amaçları üzerinde durarak yeryüzünde neyi hangi amaçla yaptığını anlamaya çalışmamız en makul olanıdır. Bence bize düşen bu..

Ayrıca Peygamberlerin bir Soy biçiminde teşekkül etmesi işin açıkçası beni başka bir şeyi düşündürmeye itti. Derinine girmek istemiyorum ama yaşam detaylarda gizlidir.

Sevgiler,
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: martı - Ağustos 10, 2009, 05:26:07 ös
              Sn Sevil,evrim ve tekamülle ilgili söylediklerinize katılıyorum,güzel çıkarımlar.

              Yalnız Yahudiler ile ilgili yanlış bir tarihi bilgiyi düzeltmek istedim.Hiçbir peygamber yahudi değildir ve dinlerin hiçbirinin yahudilik ile alakası yoktur.Aslında yahudiler hakkındaki bilgiler hala gerçek değildir bilimsel açıdan hala araştırmalar devam etmektedir.Bir kere şu anki bazı tarihsel bilgilerin bize söylediğine göre ne yahudiler "ibrahimi" dir ne de ibrahim bir yahudidir.Kur'an'da da yahudi ifadesi medinedeki yahudi kabilelerini kastetmektedir,başka birşey sanılmasın.İbrani ifadesi zaten yoktur.İsrail kelimesi ise bir tek ayette geçer ve israil derken "yakub"u kastetmez,bu tevrat'ın söylediği bir şeydir.Çünkü "Yakub"dan bahsedilen yerde zaten yakub denmektedir.Ve Kur'an'da İsrailoğulları'na ayrıcalık tanındığı yönünde bir ayet bulunur ama bu İsrailoğulları,yahudiler değildir,hatta israiloğulları'ndan kasıt belirli bir toplum değildir bizim için hala...İsrailoğulları tüm halklar için kullanılan bir deyimdir.Allah'ın üstün kıldığı bir coğrafya... burası neresidir? Bunu en ufak coğrafya bilgisiyle cevaplamak mümkün,tabii ki mezopotamyadır ve burada yerleşen tüm halkları kastetmektedir.
                 Bunun yanında Hz.Musa'nın da yahudilikle bir alakası olmadığını söyleyebilirim ve ibrahimoğullarının hiçbirinin de alakası yoktur.Çünkü tarihi kayıtlara baktığınızda M.Ö 540-530'lu yıllardan önce yahudilerin izine rastlayamazsınız.Bu arada Hz.İbrahim yahudi değilse nerelidir sorusunun cevabı da Akad'lıdır.Bu yüzden eğer konu Tevrat ise konuşmamız gereken yahudilik değil museviliktir.Gerçek musevi toplumlar ise süryaniler,eseniler,samaritanlar,nasraniler ve bu topluluklar yahudilerin bizzat katlettiği toplumlardır.

            Tevrat'a geri dönecek olursak ki bunun tamamen yahudiler tarafından yazıldığına inanıyorum.Tevrata bakarsanız zaten yahudilerin aslında tevhid inancıyla ve musevilikle uzaktan yakından alakalarının olmadığını göreceksiniz.Tevratta,Tanrı'dan bahsederken hangi isimler kullanılır? Tabi ki Elohim ve Yahve isimleri...Peki bu isimlerin anlamları nedir? Elohim, ilahları kastetmektedir,dikkat edin ilahlar.Yahve ise Filistin'deki bir volkan-lav cininin adıdır ve yahudilerde bir kabile tanrısıdır.Yahudilerin inancını açıklamak gerekirse zerdüştlükle ibrahim dininin sentez yapılmasıyla kendi yarattıkları bir dindir...

Saygılar...
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: ceycet - Ağustos 10, 2009, 05:33:12 ös

Sayın Sevil;

Elbette,Allah hiçbir toplumu imtiyazlı olarak görmediği gibi,hiçbir toplumu da lanetlememiştir.Allah-İnsan-toplum-evren-doğa......Bunlar birbirinden ayrı şeyler değil.Sadece;kutsal metinlerin tefsirin de,alegorileri,semboleri iyi algılayıp,yorumlayabilmek gerekiyor.Zaten Hz.İbrahim'in soyunu iyice irdelediğimizde,bu soy ilişkisinin de sadece yahudilere has olmadığını rahatlıkla görebiliyoruz.

Allah'ın hakimiyetini kabullenmeyenlerin bilmesi gereken en önemli husus;hakikat in,kendisini kabul etmekte zorlananları,sistemin doğal sürecin de zaman içinde ikna edeceği gerçeğidir.Çevremizi dikkatle incelediğimizde tarihi irdelemeye gerek kalmadan,bunun,binlerce örneğine tanık olabiliriz.


Saygılarımla.
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 10, 2009, 05:40:49 ös

Sayın Sevil;

Elbette,Allah hiçbir toplumu imtiyazlı olarak görmediği gibi,hiçbir toplumu da lanetlememiştir.Allah-İnsan-toplum-evren-doğa......Bunlar birbirinden ayrı şeyler değil.Sadece;kutsal metinlerin tefsirin de,alegorileri,semboleri iyi algılayıp,yorumlayabilmek gerekiyor.Zaten Hz.İbrahim'in soyunu iyice irdelediğimizde,bu soy ilişkisinin de sadece yahudilere has olmadığını rahatlıkla görebiliyoruz.

Allah'ın hakimiyetini kabullenmeyenlerin bilmesi gereken en önemli husus;hakikat in,kendisini kabul etmekte zorlananları,sistemin doğal sürecin de zaman içinde ikna edeceği gerçeğidir.Çevremizi dikkatle incelediğimizde tarihi irdelemeye gerek kalmadan,bunun,binlerce örneğine tanık olabiliriz.


Kesinlikle, aynen katılıyorum Sevgili Ceycet;  Tanrı'dan uzak yaşayanların bulundukları konum itibariyle Tanrı'ya yakın yaşayanların- çok farklı olduğu ancak Tanrı'ya yakın olma durumunun gerçekleşebilmesi için çok zorlu bir süreçten geçmemiz, bunun beraberinde yeterince evrimleşmiş olmamız ve tekamül seviyemizi hat safhaya yükseltmemiz gerekmekte, diye düşünüyorum,  -ne kadar huzurlu ve mutlu olarak yaşadıkları açıkça görülmektedir.
Başlık: Ynt: TEVRAT ve GERÇEKLERİ..
Gönderen: ceycet - Ağustos 10, 2009, 05:56:27 ös
              Sn Sevil,evrim ve tekamülle ilgili söylediklerinize katılıyorum,güzel çıkarımlar.

              Yalnız Yahudiler ile ilgili yanlış bir tarihi bilgiyi düzeltmek istedim.Hiçbir peygamber yahudi değildir ve dinlerin hiçbirinin yahudilik ile alakası yoktur.Aslında yahudiler hakkındaki bilgiler hala gerçek değildir bilimsel açıdan hala araştırmalar devam etmektedir.Bir kere şu anki bazı tarihsel bilgilerin bize söylediğine göre ne yahudiler "ibrahimi" dir ne de ibrahim bir yahudidir.Kur'an'da da yahudi ifadesi medinedeki yahudi kabilelerini kastetmektedir,başka birşey sanılmasın.İbrani ifadesi zaten yoktur.İsrail kelimesi ise bir tek ayette geçer ve israil derken "yakub"u kastetmez,bu tevrat'ın söylediği bir şeydir.Çünkü "Yakub"dan bahsedilen yerde zaten yakub denmektedir.Ve Kur'an'da İsrailoğulları'na ayrıcalık tanındığı yönünde bir ayet bulunur ama bu İsrailoğulları,yahudiler değildir,hatta israiloğulları'ndan kasıt belirli bir toplum değildir bizim için hala...İsrailoğulları tüm halklar için kullanılan bir deyimdir.Allah'ın üstün kıldığı bir coğrafya... burası neresidir? Bunu en ufak coğrafya bilgisiyle cevaplamak mümkün,tabii ki mezopotamyadır ve burada yerleşen tüm halkları kastetmektedir.
                 Bunun yanında Hz.Musa'nın da yahudilikle bir alakası olmadığını söyleyebilirim ve ibrahimoğullarının hiçbirinin de alakası yoktur.Çünkü tarihi kayıtlara baktığınızda M.Ö 540-530'lu yıllardan önce yahudilerin izine rastlayamazsınız.Bu arada Hz.İbrahim yahudi değilse nerelidir sorusunun cevabı da Akad'lıdır.Bu yüzden eğer konu Tevrat ise konuşmamız gereken yahudilik değil museviliktir.Gerçek musevi toplumlar ise süryaniler,eseniler,samaritanlar,nasraniler ve bu topluluklar yahudilerin bizzat katlettiği toplumlardır.

            Tevrat'a geri dönecek olursak ki bunun tamamen yahudiler tarafından yazıldığına inanıyorum.Tevrata bakarsanız zaten yahudilerin aslında tevhid inancıyla ve musevilikle uzaktan yakından alakalarının olmadığını göreceksiniz.Tevratta,Tanrı'dan bahsederken hangi isimler kullanılır? Tabi ki Elohim ve Yahve isimleri...Peki bu isimlerin anlamları nedir? Elohim, ilahları kastetmektedir,dikkat edin ilahlar.Yahve ise Filistin'deki bir volkan-lav cininin adıdır ve yahudilerde bir kabile tanrısıdır.Yahudilerin inancını açıklamak gerekirse zerdüştlükle ibrahim dininin sentez yapılmasıyla kendi yarattıkları bir dindir...

Saygılar...


Sayın Martı;

Yahudilikle ilgili tespitlerinize katılıyorum.Yahudi toplumu özgün bir kabileden türemiştir.Ama İsrailoğullarına bağlı bir kabile olması vesilesi ile,halen beraber anılmaktadırlar.Hz.İbrahim'in zamanın da sizinde belirttiğiniz gibi böyle bir topluluk bile yoktu.Aslında;Mısır,Sümer ve Akad tarihini incelemeden bu konularda kesin hükümlere varmak doğru değil.


Saygılarımla.