Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Apostolik Babalar  (Okunma sayısı 2861 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 28, 2008, 03:04:45 öö
  • Ziyaretçi

APOSTOLİK BABALAR


 
1 ve 2. yy. arasında Havariler oldükten sonraortaya cıkan bir grup yazarlardır. Havarilerin kurmuş olduğu altyapının devamcılığını ortaya koyarlar. Doğu Akdeniz bolgesinde dağınık yaşamakta olan ilk hrıstiyan toplulukların yaşamları, duyguları, niyetleri , amaçları doğrultusunda ilgili gerçekleri anlatırlar.
Bir babanın Elçisel Baba olabilme şartı İsa nın ilk Elçileriyle görüşmesi , temas kurması gerekmektedir ki o dönemlerde bu babalardan bir çoğu zaten görememiştir.Tarihsel boyuta baktığımızda İ.S 95-140 yıları arasında bu ilk Apostolik Babalara rastlamaktayız.
 
Didake ; İlk dönemlerin Hıristiyanlığına ait Ayinsel ve Doktrinal öğretişler veren , adını da Yunanca dan almış bir yapıta rastlarız.1. yy. ortalarına ait olan bir eser olduğu sanılmakta ve Snoptik İncillerden daha eski bir metin olarak gözükmektedir.Cemaate yönelik talimatları bulunur , vaftiz ve efkaristiya duaları hakkında uzun bilgiler verir.
 
Romalı Clemens ; Apostolik dönemden kalan Clemens Havarileri görmüş ve onların yanında olmuştur.Korint teki eski nesil ve yani nesil kilise inanlıları aralarında geçen sürtüşmeler ve kavgalardan dolayı mektup yazmıştır.Mektupların da o da Pavlus gibi birliğin ve beraberliğin öneminden bahsetmiş,Mesih teki sevginin ve kurtuluşun anlamını dile getirmiştir.
 
Antakyalı İgnatius ; 2.yüzyılın ilk yıllarında Antalya episkoposu olarak gözükmektedir.
Bir dizi nasihat ve önerilerle tinsel vasiyetnamesini açıkladığı yedi mektup yazmıştır.
Bunlar ; Efeslilere-Magnesyalılara-Filadelfiyalılara-Polikarposa-Romalılara-İzmir cemiyetine ve de Tarlyalılara yazılan mektuplardır.
Birliğin ahenginden , iman –sevgi yolu ile İsa da birleşmeden , episkopik görevlerden , cemaat hayatından , ve imanda yeniden doğuştan vücut bulmadan ve de İsa’nın uğruna yaşamını bahşetmenin öneminden bahsetmiştir. Monarşik”(hükümdar) episkoposluğun ilk kuramcısı olmaktadır.
  İsa’nın vücut bulmasının gerçekliği konusunda kuşku yaratan, bunun sadece bir görünüş olduğunu söyleyenlere karşı - (Doketizm) çıkmıştır. İgnatius, Rabbin gerçek bir beden aldığını ve gerçekten haçta azap çektiğini vurguluyor. Aksi takdirde kurtuluş varolmayıp inancın boş olacağından bahsetmektedir. Onun sözlerinde Yuhanna İncil’inden etkilendiğini görebilmekteyiz.
 
 
Barnabas ; İ.S 120 yıllarında Barbanaya atfedilen bu mektuplar Yahudi karşıtı polemiklerle doludur. Hristiyan Yahudilerin eski kökleri ile ilgili ilişkilerini kesmelerini , koparmalarını tavsiye etmektedir.
 Eski Ahit’in kullanımı (yorumu) üzerinde uzun bir vaaz olan bu mektupta yazar, Yahudileri, Eski Ahit’teki Mesih’in gelişine ait kehanetleri doğru şekilde anlamamakla ve bu yüzden Mesih İsa’nın öğretisini bir tüm olarak reddetmekle suçlamaktadır.. Barnaba’ya göre Eski Ahit’i okumanın (yorumlamanın) tek doğru şekli metnin, sadece tensel anlamı ile değil de tinsel anlamının da idrak edilmesi gereğidir.
 
 
Hermas Çobanları ; İ.S. 95-140 yılları arasında tarihte geçmektedir.Peygamber olduklarını,Tanrı dan sayısız kereler vahiy aldıklarını ilan etmişlerdir.Kiliselerin ahlaki sorunlarından bahsedip vaftiz ve sonrasında ki bir çok günahlardan muaf tutulduklarını ileri sürmüşlerdir.
 
 
Polikarpos ;  Havari Yuhanna'nın öğrencisi idi. İ.S 155 yıllarında tarih sahnesinde gözükmektedir ve  Asya'nın en eski kiliselerinden olan İzmir Kilisesi'nde Episkopos tayin edilmiştir.
Bütün görüşlerini İncil bölümlerine dayandırmış ve o dönemlerde Filipelilere kızarak Dokatizme karşı kaydıkları için tepkiler göstermiştir.
 
 
Apostolik Babalar Döneminde 
 
A-Kilise Yapısı Gelişimi
 
İlk kilise yapısı Sayılar kitabındaki İsrail’in yönetimi örnek alınarak oluşturulmuştu. Birinci yüzyıl sona ermeden önce var olan kilise topluluklarında diakonos yani hizmet görücü, Presbiteros yani ihtiyar ve episkopos yani üst yönetici veya gözetmen görevleri oturmaya başlamıştı Çöldeki İsrail’i ihtiyarlar yönetiyordu. İhtiyarlık sistemi sinagog düzeninden alınmıştır. Zaten ilk kilise ibadetleri de Yahudi ibadetlerinden alınmıştı. Bazı kiliselerde birden fazla episkoposun görevde olduğu bilinmektedir. Büyük olasılıkla Presbiteros ve episkopos kavramları aynı görev için de kullanılıyordu.

1.yüzyılda kilisenin yönetim şeklinde bir evrim gerçekleşmiştir. Daha önceleri kilisenin başında yalnızca ihtiyarlar bulunuyordu ve eşit şekilde bir yönetim vardı. İşte bu babalar döneminde  episkoposluk makamı gelmiş ve ihtiyarların üzerinde bir episkopos kiliseyi yönetmeye başlamıştır. Ama yine de episkoposluk sistemi tam bu gündeki gibi daha büyük bir merkezin önderi değil sadece kasabanın önderliğini yapıyordu. Episkopos bulunduğu kasabadaki bütün küçük ev kiliselerinin piskoposluğunu yapıyordu. Ama kiliseler gelişip çoğaldıkça episkoposluk sistemi değişmiş ve episkopos bulunduğu bölgenin episkoposu haline gelmeye başlamıştır. Bu gelişmelerde her yerde aynı şekilde ve zamanda olmamıştır.

Düzen konusunda kiliselerde hemen bir birlik oluşturmak için bir çaba harcanmamıştır. Uluslardan oluşan ilk kilise Antakya’da oluşmuştur. Bu kilisenin önderlik kadrosunda üstte belirttiğimiz hiçbir yönetici terimi geçmiyordu. Ama bunların yerine peygamberler ve öğretmenlerden bahsedilmektedir
 
2.yüzyılda ilk kiliselerdeki farklı düzenler değişmeye ve adı geçen görevler mevcut bulunan kiliselerde çoğunlukla kabul görmeye başlamıştır. İgnatius, Clemens gibi kilise babalarının yazılarından da belirttiği gibi episkoposun tek yönetici olduğu kilise sistemi giderek yaygınlaşmıştır.
 
 
B-Kilise İbadeti
 
2 yy. da kilise ibadetini J.Martin eserinde ; bütün inanlıların elçilerin hatıralarını, notlarını ve peygamber yazılarını alıp onları okuduklarından ve bunlardan vaaz ettiklerinden bahsetmektedir.
Pazar gününü 1. gün esas alıp,Mesihin de o gün dirildiğini baz alıp ibadetlerini yapmaktaydılar İsa nın Rab liğine iman ediyorlar , yeniden dirileceğine inanıyorlardı
Kilise ibadetinin özünün Söz ve Evkarist bölümleri olarak ikiye ayrılmış olduğunu görürüz Ayakta dua edip , başkanın duaları eşliğinde herkes ekmekten kırıp yiyorlar -şarap ve sudan da içiyorlardı.Burada ilahilerden çok bahsedilmemekle birlikte tekrarlar fazlaca yapmaktaydılar. (Haleluyalar gibi ) Mezmurları makamla okuduklarından da bahsedilmektedir.
Meryem in ve Zekeriya nın yüceltmelerini tekrarladıklarını anlamaktayız. Luk 1:46-55
Ancak 4 yy da solo kavramının ve kiliseler de sıralar koymanın başladığını görürüz.
 
2 yy ve sonrasında yayılmaya başlayan çeşitli inanç akımlarının kiliseler üzerinde etkili olmaya başladıklarını hatta bu toplantılarda Elçisel doktrinlerin yanında Sapkın Öğretişler diye kendilerinin tanımladıkları inanç sistemlerinden bahsettiklerini okumaktayız.Bu öğretişler ;
 
Sapkın Dinsel Öğretişler
 
Dokatizm ( dosetizm ) ;İsa insan gibi görünen ilahi bir görünüme sahipti fakat bedensel olarak hiçbir şey ile ilgisi yoktu , fiziksel olarak ta acı çekmedi ve de ölmemiştir.Yani bu inanca göre çarmıha gerilen İsa değil, onu satan havarisidir.Tanrı havariyi İsa kılığına sokup cezalandırmıştır. İsa’nın  ise azaptan kurtulmasını sağlamıştır.Bundan sonra ise İsa canlı olarak Tanrı katına çıkartılmıştır.
İgnatius un özellikle İsa’nın vücut bulmasının gerçekliği konusunda kuşku yaratan bu öğretişe karşı mücadele ettiğini hatta dosetizmi lanetlediğini okumaktayız.
 
Ebionizm ; "Ebionim" kelimesi, İbranice'deki "Ebion" kelimesinin çoğuluydu ve kısaca "fakirler" anlamına geliyordu.İikinci yüzyıldan itibaren Kilise önderlerinin yazılarında "sapkın" bir mezhep olarak anılmaya başladılar. Kilise'nin önemli isimlerinden biri olan Justin Martyn MS 150 yılında yazdığı bir metinde, İsa'yı bir Mesih olarak tanıyan, ancak yine de onu normal bir insan sayan, yani "Tanrı'nın oğlu" (Allah'ı tenzih ederiz) olarak görmeyen, bir mezhepten söz eder.. Elçi Pavlus u reddettiler ve Heretikler di.
Bundan yaklaşık yarım yüzyıl sonra ise, Katolik Rahip Irenaeus, Adversus Haereses (Sapkınlara Cevaplar) adlı bildirisini yayınlandı. Irenaeus'un en çok yerdiği "sapkın"ların başında da "Ebionim" olarak tanımladığı bir cemaat geliyordu.
 
 
Gnostizm ; “Gnosis”, Yunanca'da “Bilgi” anlamına gelen bir sözcüktür; insanın tinsel kurtuluşunu sağlayan bir bilinçlenme tarzıdır. İlk Hıristiyan düşünürlerinden biri olan İskenderiye’li Clement, Gnosis’i “Tanrı Bilgisi” olarak tanımlamış ve tüm olgun Hıristiyanları birer Gnostik olarak kabul etmiştir. Ne var ki, Clement’dan sonraki yıllarda Hıristiyan Kilisesi, Gnosis’i İsa’nın öğretilerinden bir sapma olarak değerlendirmiştir.
Gnosis, insanın Tanrı’yı, O’nun gizlerini ve yaratılışın gizemlerini tanıması arzusundan doğar. Gnostikler, önce kutsal metinler ile, mensup bulundukları dinlerin kutsal kitapları ile işe başlarlar ve ezoterik bir anlam ya da gizli bir mesaj içerip içermediklerini anlayabilmek için bu metinler üzerinde şifre çözercesine çabalarlar
Gnostisizm bir tür “Hermetizm”dir ve Gnostikler, dinsel anlatım ve yazıların, ilk bakışta görüldüğünden daha derinlerde, tümcelerin, sözcüklerin ve metin yapısının içine gizlenmiş anlamlar içerdiklerine inanırlar. Gnostikler, “kökleri” ve “gizleri” ele geçirebilmek için maddenin özüne ulaşmayı hedeflerler. Bu onların kötülük ile yüz yüze gelmelerini sağlar.
 
Kendilerini gerçek Hıristiyanlar  olarak tanımlayan, tüm dinleri reddeden akim. tum dinlerin iyiyi, doğruyu one çıkarmasına karşılık gnostikler , her şeyin kotu olduğu kabul edilince insanin sevmeyi öğrenebileceğini  savunurlar
 
Gnostikler, kendilerinde ve dünyada rastladıkları kötülük ile mücadele ederler.Kötülüğün kaynağını Demurj ,Demiurgos olarak tanımlarlar ve Tanrı yı iki bölümde iyi ve kurtaran Tanrı diğer tarafta ise kötü ve kirli tanrı( Demurj ) İsa nın Tanrı olmadığını , yüceltilmiş bir melek olabileceğini , kurtarıcının ise fiziksel olarak bir bedene sahip olmamsı gerektiğini kabul ettiler.
 
 Marcion ve Marcioncular ; Bazen Gnostizm’e çok benzediği için Gnostizm ile karıştırılan erken bir inanç akımı Marcion adında Sinoplu bir adam tarafından başlatılmıştır. Bir episkoposun oğlu olmasından dolayı Hıristiyan eğitimi görmüş olan Marcion varlıklı biri olarak yaklaşık 139’larda Roma’ya göç etmiş ve katıldığı kiliseye cömertçe bir bağışta bulunmuştur. Zamanla kendisini ünlü yapacak ve birçok izleyiciyi etkileyecek olan görüşlerini öğretmeye başlamıştır. Ama çoğunluğu etkileyemeyen Marcion yaklaşık 144’te kiliseden atılmıştır. Bunun üzerine Marcion da takipçileri ile birlikte ayrı bir kilise kurmuştur
 
Marcion, Eski Anlaşma Tanrısı’nın kötü olduğunu ve İsa’nın iyi ağaç hem iyi hem de kötü meyve veremez sözünü dünyaya atfederek, içinde bu kadar acı ve kötülüğü barındıran bir yerin kötü bir varlığın eseri olması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu kötü yaratıcıyı da Gnostikler’in de kullandığı Platonik terimiyle Demiurgos tanımlamış ve dünyanın yanı sıra insanın da bu kötü tanrının eseri olduğunu söylemiştir. Yalnız bu konuda belki de Gnostikler’den etkilendiği için, kendisi ile tezada düşerek ruh ve beden arasında bir zıtlık da görüyordu
 
Marcion, Eski Anlaşma’daki Tanrı’yı kanlı, kurban isteyen, savaştan hoşlanan, kötü bir tanrı olarak reddediyordu. Sıkı bir yasayla insanları yöneten bu varlık sürekli kararlarını değiştiriyor, Adem’in nerede olduğunu bilmiyor ve Sodom ile Gomora kentlerinde ne olduğunu öğrenebilmek için oraya inmek zorunda kalıyordu. Marcion’a göre bu Tanrı bir yandan put yapmayı yasaklarken öte yandan Musa’ya tunç bir yılan yapmasını buyuruyordu. Adem’i Demiurgos yaratmıştı ve bu yüzden de kötülüğün dünyaya girmesinden sorumluydu. Kana susamış Davut’u tutması ve insanların çoğalması için iğrenç cinsel ilişki yöntemini icat etmesi de Marcion’a göre bu Tanrı’nın kötü karakterini gösteriyordu. Hamileliğin verdiği rahatsızlık ve doğumun acıları da Eski Anlaşma Tanrısı’nın eziyet çektirmeyi ne kadar sevdiğini gösteriyordu
 
       
Montanizm ; İkinci yüzyılın geç dönemlerinde Gnostikler ve Marcioncular’dan oldukça farklı bir grup oluşmaya ve kısa sürede imparatorluğun dört bir yanına yayılmaya başlamıştır. Evrensel kiliseden ayrı bir kolu oluşturan bu hareke ismini Frikyalı –bugünkü Kütahya- Montanus’tan almıştır. Montanistler erken kilisenin ilk döneminde yaygın olan peygamberliklerin, görümler görmenin ve dillerle konuşmanın yeniden canlanmasını istiyorlardı ve Hıristiyanları daha kararlı bir adanmışlığa çağırıyorlardı. Dünyanın sonunun çok yakın olduğunu, Mesih’in tez geleceğini ve yeni Yeruşalim’de kurulacak kusursuz topluma inanıyorlardı.
Antik metinlerde adı geçen ama bir türlü izi bulunamayan mezhebi. Bazı uzmanlara göre son kayıp mezhep. İ.S 170 yılları arasında bulunduğu tahmin edilmektedir.Kibele kültünün etkisindeki Montanus tarafından kurulan mezhebin diğerlerinden en büyük farkı, kadın erkek eşitliğine verdiği önemdir.
Kadınlara din bilgini, başpiskopos olma fırsatı vermiş. Hatta üç kurucusundan ikisi kadın. Bir başka özelliği de boşanma ya da eşin ölümü sonrasında yeni evliliğe izin verilmemesi. Yani, Montanist yaşamda kesinlikle tek eşlilik hakim,
Kendilerini kutsalcılar olarak tanıtırlardı ve yeni devamlı vahiyler almaktaydılar.İkinci gelişin yakın tarihliliğinden bahsedip bu geliş üzerine yeni doktirinler gerçekleştirmişlerdir.İsa dan sonra başka peygamberin gelmeyeceğini ve en son olarak onun geleceğini ilan etmişlerdir.
 
Montanistlerde kıyamet beklentisi belirleyici idi. Yalnız onlara göre, kutsal topraklar, Frigyanın göbeğinde, şimdiden ayakları altında uzayıp gidiyordu. Burada cemaatlerini kuruyor, ibadet ediyor ve kıyımlara, bir gazi gururu ve sevinciyle, boyun eğiyorlardı.
Montanistleri ilginç ve aykırı kılan, ibadet biçimleri, organizasyonları, tanrı’yı ve oğlunu görme biçimleriydi. 3 peygamberleri vardı ve bunların ikisi kadındı. Maksimilla ve Priscilla, Montanus’un yanısıra, huşu hallerine girip çıkıyor ve kendilerini kutsal ruh’un habercileri değil, ta kendisi olarak görüyorlardı. Onlara göre, insan bir “uyuyan” idi, bir arpti, peygamber insan yüreklerini titretip, melodi yaratan nefes, yürekleri kendinden geçirip, insanlara yürek veren efendiydi.
.
Savunmacılar :
Justinus optimist ve çok açık düşünceli bir adamdı. Bu durum ona, felsefe ve akıl düzeyinde her türlü karşılaştırmayı serinkanlılıkla kabul etmek imkanını vermiştir. Justinus tarihsel bir teolojinin temellerini atmıştır.
Justinus’la birlikte kilise içinde yeni bir görev, laik bir Hıristiyan filozof görevi doğmuştur. Aynı zamanda kilise çağı Justinus’la birlikte başlangıç kilisesinden ayrılır. İlk kilise döneminde Hıristiyanlar daha çok Yahudi kökenliydi. Ama bu dönemle birlikte artık Hıristiyanların büyük bir kısmı putperestlikten gelmeye başlamıştır. Artık Hıristiyanlık Grek-Romen bir dünyadadır.
 
Justin işte böyle bir dönemde savunmacılık yapmış ve kilise içindeki kesin ayrılıkların olduğu bu dönemde putperestlerin saldırılarına karşı yazmıştır. Eski Anlaşma’nın Hıristiyanlık açısından okunması gerektiğini ve İsa’nın Eski Anlaşma peygamberliklerin de tamamlanışından  bahsetmektedir.


http://www.akademiatr.com/index.php?option=com_content&view=article&id=39:apostolik-babalar&catid=30:makale


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
2555 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 14, 2007, 04:14:33 öö
Gönderen: Fraternis
7 Yanıt
4780 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 19, 2011, 10:22:04 öö
Gönderen: ozkann