Masonlar.org - Harici Forumu

Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Felsefe => Kavramlar => Konuyu başlatan: ADAM - Eylül 09, 2009, 10:54:48 öö

Başlık: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 09, 2009, 10:54:48 öö



[Daha önce “bilgi” konusu üzerine bir şeyler yazmayı düşünmüştüm. Girdiğim alanın yanlışlığının farkına vardım. Felsefe üzerinde söz etmek kim, ben kim? Fakat kavramlar üzerinde söz edebileceğimi düşünüyorum.]



GÖRELİLİLİK NEDİR?

Sözlük anlamı bakımından “göre”, iki ya da daha çok şey arasındaki ilişki ve bağıntıyı dile getirir. Bu terimin Batı dillerinden dönüştürülerek kullanılmakta olan karşılığı “rölasyon”dur. Çağımızda yavaş yavaş terk edilmekte olan eski Türkçede aynı anlama gelmek üzere “alâka”, “rabıta”, “nispet” ve özellikle “izafet” terimleri kullanılırdı.

“Göreli” teriminin en uygun eş anlamları “ilişkili” ve “bağıntılı”dır. Batı dillerinden dönüştürülerek kullanılan “rölatif” ile eski dildeki “izafî” terimleri, “göreli” ile kesinlikle aynı anlama gelir. Gene aynı anlamda olmak üzere eski dilde ayrıca “müteallik”, “merbut” ve “nispî” terimleri de kullanılırdı.

“Görelilik” teriminin eş anlamlarına gelince; “ilişkililik” ve “bağıntılılık” terimlerinin yanı sıra Batı dillerinden dönüştürülerek kullanılan “rölativite” ve eski dildeki “merbutiyet”, “nispiyet” ve özellikle “izafiyet” sayılabilir. Aynı anlamda olmak üzere çağımız Türkçesinde “görecelik” terimi de kullanılmaktadır.

Bu sözlük karşılıklarını belirttikten sonra, göreliliğin kavramsal anlamı üzerinde durmaya geçebilirim.

“Göreli” terimi, bir kavram olarak, kendi kendisine yeterli olmayan ve ancak bir başka şeye bağlı olarak ya da bir başka şey ile karşılaştırılarak tanıtlanabilen, geçerliliğini de ancak böylece kazanan ve kanıtlayan şeyleri niteler. Bir başka deyişle, herhangi bir şeyin göreli olduğunu söylemek, onun kendi başına değil ancak kendisinden ayrı ya da kendisini kapsayan başka bir şeyle birlikte var olabildiğini belirtmek demektir. “Görelilik” de bir şeyin nitelik bakımından göreli olduğunu belirler.

Göreli terimi, kavramsal anlamı bakımından “saltık” teriminin karşıtıdır. Saltık, eski Türkçedeki “mutlak” terimimin henüz pek yerleşmemiş olan karşılığıdır. Bu terimin Batı dillerinden dönüştürülen karşılığı “absolü” ise pek kullanılmaz.

Saltık ya da mutlak terimi, bir şeyin koşulsuzluğunu (şartsızlığını), kendi başına tam ve yetkin olduğunu, hiçbir ilişki ve bağıntıyı gerektirmeksizin kesin ve son oluşunu belirler. Herhangi bir konuda bir olayın, bir olgunun, bir sürecin, bir nesnenin, bir düşününün kesin, son ve artık değişmez olduğunu bildirmek, sonsuzluğa bir sınır çekmek demektir. Bu da saltıklığa yani mutlaklığa erişmiş olmak anlamına gelir.

Aynı olayın, olgunun, sürecin, nesnenin ya da düşününün göreli olduğunu bildirmek ise, saltıklığın doğrultusunda henüz bütünlenmemiş bir yaklaşıklığını benimsemek demektir.

Aslında gerek göreli gerekse karşıtı olan saltık kavramları, özel olarak birbirinden farklı alanlarda (örneğin matematikte, felsefede, teolojide, sosyolojide, ekonomide) değişik biçimde tanımlanır ve açıklanırlar. Buraya kadar vermiş olduğum tanımlama ve açıklama ise, genel olarak bilimsel-mantıksal-filozofik bir alanı kapsar.


(Devam edeceğim.)


Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 09, 2009, 06:08:59 ös
Hocam; ( bu arada Sizin gibi Bilgi seviyesi yüksek olanlara genelde bu hitabı yeğliyorum, ancak rahatsızlığınız olduğunda anında uyarmanız kendi açımdan olduğu gibi Sizin açınızdan da bir sorun teşkil etmeyecektir ) görecelilikle göreliliği salt düşünce boyutunda aynı olarak mı yoksa birbirinden farklı manalar içeren soyutsal bir anlam olarak mı görmektesiniz? Bunu anladıktan sonra Size müsaade ederseniz birçok sorum da olacaktır, gerçi yazılarınızı yeni okumaya başladığımdan diğer yazılarınızda da sorularım elbette olacaktır.

Saygılarımla,  
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 10, 2009, 11:30:19 öö
Ben "göreli" diyorum, kimisi "göreceli" diyor.

Türkçeci olduğumu hep söylüyorum ama bazı zaman da bunun eski dildeki ya da Batı dillerinden alınma karşılığı ile daha rahat edebiliyorum.

Diyesim "rötatif" anlamındadır yani "izafi" ya da "nispi".

Sizce göreli ile göreceli farklı anlama geliyorsa, kavram üzerinde buluşalım. Yoksa farklı şeylerden söz eder oluruz.

Sevgiler,
 
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 2
Gönderen: ADAM - Eylül 10, 2009, 12:38:25 ös


Bilgi nedir??

(Bu başlık altında daha önce çöküntüye uğramıştım. Burada ise sadece yüzeysel bir geçiş yapacağım. Belki bilinen şeyleri yineleyeceğim ama olsun. Anımsamakta yarar olabilir.)

Bilginin kaynağı, özü, niteliği ve sınırı üzerinde yapılmış olan araştırmalar çok sayıda değişik öğretinin doğmasına neden olmuştur.

Bu öğretilerden bazıları bilginin olanaksızlığını ileri sürmüştür. Bilginin olanaklı bulunduğunu savunan öğretiler ise, onun nasıl elde edilebileceği konusunda birbirlerinden farklı yöntem ve yaklaşımların gereğini benimsemiştir.

Burada benim konu kapsamım, bu öğretilerin özellikleri olmayacak. Ne var ki, bu öğretilerin arasındaki uyuşmazlıkların büyük çoğunluğunun “bilgi” kavramının tanımlanmasından kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu nedenle de bence yapılması gereken ilk iş, bilginin kavramsal anlamı üzerinde uyuşmaya varmak olmalıdır. Önce NASIL BİR BİLGİ’den söz etmekte olduğumuzu ortaya koyabilecek olursak, sonrasında rahat ederiz.

Aslında bu tutumla bilginin olanaksızlığını ileri süren öğretilerin savlarını daha başlangıçta bir yana bırakmış oluyoruz. Çünkü eğer bilgi olanaksız ise, onun niteliklerini incelemenin de hiçbir anlamı olmaz.

Var olduğu ya da olanaklılığı savunulan bilgi, birkaç ayrı türde sınıflandırılabilmektedir. Bu türlerin her birinde bilgi kavramının ve niteliklerinin belirlenmesinde farklılıklar vardır. Ancak, bu türlerin neler olduğuna geçmeden önce diyebilirim ki, her tür bilgi için geçerli olabilecek bir ortak tanım yapılabilir.

Bu ortak tanım şöyle özetlenebilir: BİLGİ, BİLEN İLE BİLİNEN ARASINDAKİ İLİŞKİDİR.

Bu tanımı mantıksal bir gramer kuralı ile çözümlemeye girişirsek; burada “bilen”in özne, “bilinen”in de nesne olduğunu söyleyebiliriz.

Karakteri gereği nesne edilgin yani pasiftir. Dolayısıyla “bilinen” dediğimiz şey oradadır, vardır, gerçektir ama kendini bildirmek için bir eylem göstermez; bilinmek üzere durağan bir bekleyiş içindedir.

Özne ise etkin yani aktiftir. Dolayısıyla “bilen”, sürekli bir gözleyiş, izleyiş, arayış, değerlendiriş içindedir.

Bilen ile bilinen, birinin etkin diğerinin edilgin olması nedeniyle yekdiğerinin karşıtıdırlar. İki kavram arasında bir ilişkinin doğması zorunluluğunu getiren de bu karşıtlık ya da çelişkidir.

Karşıtlık ya da çelişki olumsuz bir durum olarak düşünülmemelidir. Evrendeki her şeyin oluşma biçimi, bir tez ile onun karşıtı olan antitezin çelişkisi sonucu doğan bir sentezi gerektirir. Her sentez de yeni bir tez olarak antitezini arar; bu arayışın verdiği olumlu sonuç, evrendeki her şeyin gelişme yasasını çizer.

Bilen ile bilinen arasında bir karşıtlık bulunmazsa bilgi doğmayacaktır. Dolayısıyla bilinen dediğimiz nesne, bilinmek için sürdürdüğü bekleyişi içinde kendi başına kalacaktır. Bu durum ise nesnenin bilinmeyenliğe ve giderek bilinmezliğe tutsak oluşudur.

Öte yandan bu karşıtlığın bulunmaması, bilenin potansiyelinin yani gücünün eyleme dönüşememesine neden olur. Dolayısıyla bilen dediğimiz özne, gözleyiş ve arayışları boşa çıkan bir “bilemeyen”e dönüşür.

Bilinmeyen ile bilemeyen arasında da bir ilişki vardır. Fakat bu ilişki, bilen ile bilinen arasındaki ilişki olan bilgi gibi yeni bir bilen yaratacak olumluluğa, bir verimliliğe sahip değildir. Bu olumsuz ya da verimsiz ilişkinin adı BİLGİSİZLİK’tir.

Şimdi bir mantıksal silsileye dizmeye çalıştığım bu sözcük karmaşasının başına döneyim…

Bilginin olanaksızlığını ileri süren öğretiler, bu bakış açısından bilgisizliği savunmaktadır. Dolayısıyla bu öğretiler, evrimsel doğrultudaki gelişmeye set çekmektedir. Ne var ki bu set çekme işlemi ya da tasarımı doğanın evrensel yasasına aykırıdır; gelişme ve evrim çağımıza dek süregelmiştir, süregitmektedir. Bilen ile bilinen arasındaki ilişki canlılığını yitirmeden sürekli olarak kurulmakta, yeniden biçimlenmekte ve yine kurulmaktadır. Evrimsel gelişmeye paralel olarak bilgi artmakta, bilginin artması ile de evrimsel doğrultudaki gelişme hız kazanmaktadır.

(Devam edeceğim. Bu arada yanlışlarımı düzeltiniz lütfen.)

Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 10, 2009, 05:47:35 ös
Ben "göreli" diyorum, kimisi "göreceli" diyor.

Türkçeci olduğumu hep söylüyorum ama bazı zaman da bunun eski dildeki ya da Batı dillerinden alınma karşılığı ile daha rahat edebiliyorum.

Diyesim "rötatif" anlamındadır yani "izafi" ya da "nispi".

Sizce göreli ile göreceli farklı anlama geliyorsa, kavram üzerinde buluşalım. Yoksa farklı şeylerden söz eder oluruz.

Sevgiler,
 

Anlıyorum.
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: lucifer - Eylül 11, 2009, 02:14:54 ös
sn ADAM

Bilgi başlığı altındaki yazınıza ilk cevap verenlerden biride bendim. ve sizinle güzel bilgi paylaşımında bulunabileceğimizi düşünmüştüm ki büyük bir hayal kırıklığına uğradım. kendi başılığınız altında çöküntüye uğramanız aslında kişi için çok büyük bir hüsrandı.

neyse ben konuya gelim bu başlık altındada paylaşımda bulunmak istiyorum fakat gene çöküntüye uğramanızdan korkuyorum. çünkü bu başlık altında sizinle paylaşacağım bir söz varki

bilgi ile görelilik ilişki ve bağlantının ta kendisidir.
 ee bilgide çöküntü oldu ilşki kurulamaz.
saygılarımla,
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 11, 2009, 04:29:23 ös
Sayın Lucifer,

Çok özür delerim ama ne demek istediğinizi anlayamadım.  Biraz açar mısınız ben ku konunun sonrasına geçmeden?

Sevgiler,
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 11, 2009, 07:08:30 ös
sn ADAM

Bilgi başlığı altındaki yazınıza ilk cevap verenlerden biride bendim. ve sizinle güzel bilgi paylaşımında bulunabileceğimizi düşünmüştüm ki büyük bir hayal kırıklığına uğradım. kendi başılığınız altında çöküntüye uğramanız aslında kişi için çok büyük bir hüsrandı.

neyse ben konuya gelim bu başlık altındada paylaşımda bulunmak istiyorum fakat gene çöküntüye uğramanızdan korkuyorum. çünkü bu başlık altında sizinle paylaşacağım bir söz varki

bilgi ile görelilik ilişki ve bağlantının ta kendisidir.
 ee bilgide çöküntü oldu ilşki kurulamaz.
saygılarımla,

Biraz önyargılı davrandığımızı sanıyorum Sayın Lucifer; kendi görüşümce herahangi bir bilgi çöküntüsü farkedemedim ama farketmemi sağlarsanız sevinirim.

Bu arada Sayın Adam'ı savunma gibi bir haddim asla söz konusu değil, bunun içinse Kendilerine defaaten özürlerimi sunuyorum. Sadece olayı anlama çabasındayım. Malum:)
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: popperist - Eylül 11, 2009, 10:10:28 ös
Sayın Adam, hatırlıyorsanız "Bilgi Nedir?" başlığına ben de iki ileti girmiştim, siz bu konularda araştırma yapmadığınız için olsa gerek, burada "felsefe benim neyime" demişsiniz. Bu tutumunuzu hoş bulmadım. Felsefe, o kadar korkulacak bir şey değildir. Tabii ki akademideki kavramları anlamak konuya yabancı bir insana çok zor gelebiliyor. Ama şunu da belirteyim ben bir felsefe öğrencisi değilim, felsefeyle, özellikle de bilim felsefesiyle, yani "Neyi, nasıl bilebiliriz?" kısmıyla amatörce ilgilenirim. Siz de amatör bir şekilde ilgilenebilirsiniz. Neden hemen havlu atıyorsunuz :) Kaldı ki burada da felsefenin alanına girmişsiniz. Felsefenin alanına girmeyen hiç bir şey yoktur :)

Yazınızı okudum, ilk iletinizdeki "mutlak" tanımınız, ve bunu tanımlarken kullandığınız Türkçe çok hoşuma gitti. Mutlak tanımlanınca göreliliğin ne olduğu da ortaya çıkıyor işte. Mutlak, tartışılamaz, o konu hakkında artık bir şey söylenemez, kendi kendine doğru olan bir realite ise, görelilik de henüz kesinliğe ulaşamamış ve kendisine halihazırda karşı veya alternatif bazı kuramların olduğu olgular için kullanılabilir.

Anlamadığım şey de tam da bu noktada, göreliliği siz bu şekilde tanımlamıyorsunuz, diyorsunuz ki ;

“Göreli” terimi, bir kavram olarak, kendi kendisine yeterli olmayan ve ancak bir başka şeye bağlı olarak ya da bir başka şey ile karşılaştırılarak tanıtlanabilen, geçerliliğini de ancak böylece kazanan ve kanıtlayan şeyleri niteler. Bir başka deyişle, herhangi bir şeyin göreli olduğunu söylemek, onun kendi başına değil ancak kendisinden ayrı ya da kendisini kapsayan başka bir şeyle birlikte var olabildiğini belirtmek demektir. “Görelilik” de bir şeyin nitelik bakımından göreli olduğunu belirler."

Anlamadığım, aslında göreliliği, "kendisine karşı veya alternatif kuramlar var olduğu için kesinliğe kavuşamamış bir olgu" gibi daha kolay tanımlama yolları varken, diğer kuramlara "bağlı" olarak tanımlamanızdı. Evet, bir şeyin göreliliğinden bahsediyorsak, başka bir şeye "göre" olması çok doğaldır. Ancak bu kuramlar, neden ancak karşıtıyla anlamlandırılabilir bir şey olmak zorunda? Bir kuram göreli olabilir, veya o kuramı benimsemeyenlerce "göreli" olarak düşünülebilir. Ancak o kuram belki de sağlam temelleri olan, bir çelişki içermeyen bir olgu da olabilir. Herhalde bu da "göreliliğin de göreceli olduğu" gibi bir şeyi işaret ediyor.

Anlamadığım bir diğer nokta da şu;


"Karşıtlık ya da çelişki olumsuz bir durum olarak düşünülmemelidir. Evrendeki her şeyin oluşma biçimi, bir tez ile onun karşıtı olan antitezin çelişkisi sonucu doğan bir sentezi gerektirir. Her sentez de yeni bir tez olarak antitezini arar; bu arayışın verdiği olumlu sonuç, evrendeki her şeyin gelişme yasasını çizer.

Bilen ile bilinen arasında bir karşıtlık bulunmazsa bilgi doğmayacaktır. Dolayısıyla bilinen dediğimiz nesne, bilinmek için sürdürdüğü bekleyişi içinde kendi başına kalacaktır. Bu durum ise nesnenin bilinmeyenliğe ve giderek bilinmezliğe tutsak oluşudur."

Evet süreçler böyle işleyebilir. Ama her bilgi, böyle bir yolla bilgi olmuş olamaz.

Aslında burada bahsettiğiniz şey Hegel Diyalektiği'dir. (Felsefeyle ilgim olmaz diyorsunuz ama farkında olmadan Hegelci olmuşsunuz azizim :) )

Hegel diyalektiği de tez antitez sentez mekanizmasıyla, bir diyalektik mantık kurar. Aynı burada söylediğiniz gibi bilgiyi tanımlar. Bunun için de Aristoteles mantığını yadsır. Genel geçer , mutlak doğruların olamayacağını ima eder, tüm süreçlerin, hayatın vb.. sallantıda olduğunu söyler. Olan tek şey değişim ve gelişimdir. Çünkü her "bilgi"ye, "ileride mutlaka bir antitezi çıkacak" bir olgu olarak bakar.

Ben böyle bir mantığı sevmiyorum. Burada sanırım daha kolaylıkla görebildiğiniz gibi, böyle bir diyalektik (tez, antitez, sntez) sonunda, aslında sizin de sevmediğinizi ve benimsemediğinizi anladığım "bilginin mümkün olamayacağı" olgusuna varır. Siz bunu kabul eder miydiniz? Etmediğiniz halde tez antitez sentez mantığına gereğinden fazla önem vermişsiniz.

Diyalektik, elbette gelişmenin araçlarından biridir. Ama tek yol bu değildir. Lineer, düz olarak da bir bilgi gelişebilir, ve kendi yanlışlarını düzeltebilir.

Bence, biz "bilgi" dediğimiz şeye olan güvenimizin sarsılmaması için, önceden böyle bir karşıtlıklar mantığını kabul etmek yerine, Aristoteles'in öncül ve sonuç mantığını, yani (  "a ise b, b, o halde a" gibi ) mantığını kabul etmeliyiz.

İleride varsın bizim görüşümüze anti tez olarak bir görüş daha çıksın. Bu gelişime işaret eder. Ama farkındaysanız, o görüşü oluşturan da kafasında tıpkı benim kullandığım Aristoteles mantığını kullanarak bunu yapar. Ve çoğunlukla benim kaçırdığım ayrıntıları kendisi keşfetmiştir, yani aslında yaptığı benim düşüncemi biraz daha geliştirmiş olmasıdır. Bazen öyle olur ki, benim öncüllerim hatalı çıkmış olabilir. Bu durumda sanki diğeri "antitez" sürmüş, benim gittiğim yoldan gitmemiş gibi görünür. Halbuki esasında aynı mantığı kullanarak bilgiyi geliştirmiş oluruz.

Bu konulardaki görüşlerinizi bekliyorum.
Saygılar.

(Not: Amacımız bilgi edinmekse, kişileri ve insan olmanın gerektirdiği hataları da hoş görmeliyiz. "Siz çöktünüz, bilginiz de çöktü" demek hiç hoş değil. İnsanlar birbirlerini tartıştıkları sürece konuya yönelemezler. Ego savaşları yapmaya hiç gerek yok.)

Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 12, 2009, 07:58:02 öö
Sayın Popperist,

Bu alanda benim sizinle aşık atmam olanaklı değil. Zaten önceki konuyu açtıktan ve iletilenleri gördükten sonra bu nedenle kaçmıştım.

Dediklerinize hiçbir diyeceğim yok. Söylediğiniz gibi olabilir. Bendeki birikim bu kadar; siz biraz daha bütünlenmeye doğru yöneltmişsiniz.

Belirttiğim diyayektiğin Hegelci olduğunun doğrusu farkında değildim. Biraz düşününce, haklısınız, öyle görünüyor. Bildiğimce bunun ardından bir de Marx ve Engels gelir.  Konuyu oralara sürükleyemem. Bendeki birikim bu kadar, bağışlayın. Zaten forumun amacı da bu değil mi? Bakın ne güzel ilerletmişsiniz.

Aristoteles'e gelince... Kim onun mantığına karşı gelebilir ki?... Ancak ben oldum olası onu sevmem. Yaşamış olduğu çağ ve sonrasında severim ama daha sonrası nedeniyle Katolik Kilisesi'nin kendini güçlendirmek amacıyla ona yaslanmış oluşu nedeniyle... Konuya bu bakımdan biraz daha derinlemesine girmemiz söz konusu olursa, benim bilgim yetmez. İşte o zaman kesinlikle belirgin bir kaynaktan aktarma zorunda kalabilirim.  Bunu da şimdilik yapmak istemiyorum; önce kendi birikimlerimi ilgilenen forum üyelerine yansıtmaktayım; orada öylece kalakalmasınlar diye.

Bu aktarım bitmedi. Biraz dahası var. Şu anda dahasında ne olduğunu sorarsanız bilmiyorum. Eskiden yapmış olduğum bir çalışmayı forum ortamına dönüştürüyorum. Neler olduğunu birlikte göreceğiz. Aslında şunu yapmalıydım: Sizin katkılarınızı alarak o sözünü ettiğim birikimi biraz daha zenginleştirmek. Fakat bunu yapmıyorum çünkü kendime göre belki doğru belki yanlış bir gerekçem var.

Katkılarınız için teşekkürler ve savgiler,





Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 12, 2009, 10:11:30 öö
İzninizle devam edeyim...

BİLEN İLE BİLİNEN

Bilginin kavramsal anlamının daha belirgin olarak ortaya çıkabilmesi için, bu aşamada bilen ve bilinen terimleriyle hangi özne ve hangi nesneleri nitelemek istediğimizi açıklamamız gerekir.

Kimi düşünürler bilgiyi “insan ile çevresi arasındaki ilişki” olarak tanımlamış. Buna göre “bilen” insan, “bilinen” de insanın çevresi oluyor.

Bence bu tanımlamada iki sınır yanılgısı var.

Eğer bilen insan olursa, insanın çevresi yani duyu organlarıyla algılayabildikleri, bilmek ya da bilgisini edinmek üzere ilişki kurabileceği şeylerin yalnızca bir bölümünü içerir. İnsan, duyu organlarıyla algılayamadığı çok şeyin bilgisine erişmiştir; bunun için, duyu organlarıyla bilgisine erişmiş olduğu başka şeyleri “bilgi edinme aracı” olarak kullanmış olup, bunu sürdürmektedir. Dolayısıyla eğer bilen insan olursa, bilinenin kapsamı insanın çevresinden çok daha geniş olmalıdır.

Bu kadarla da kalmaz. Salt bilimcilere göre duyu organları beştir. Ancak altıncı ve yedinci duyulardan söz edebilme olanağı da vardır. Salt bilimciler bunu “safsata” olarak nitelendirir ama yanıldıkları da görülmekte, sadece yanıldıkları bilimsel yöntem ile kanıtlanamamaktadır.

İkinci sınır yanılgısı bilen kavramını yalnızca “insan” olarak düşünmektir. Bazı çağdaş bilim kolları değil insanın, değil yalnızca canlı varlıkların, cansız varlıkların bile bilgi edinmek bakımından bir etkinlik gösterdiğini ortaya koymaktadır.

Ne var ki, bilen kavramını insan ile birlikte başka öznelere de yaygınlaştırdığımız zaman, temel konumuzun görüşülebilmesini çok güçleştirmiş oluruz.

Dolayısıyla daha şimdiden bir göreli ön yargı ile «Bilginin oluşmasında bize göre bilen, insandır.» diyebiliriz. Öte yandan, bilinen kavramının karşılığı ya da kapsamı olarak çok rahatlıkta tüm doğayı alabiliriz.

O doğa ki, bilinen olarak özünde insanın kendisini yani bileni de içerir.

Şu halde ben bu çalışmada artık türlerinden de söz edebileceğim bilgiyi “insan ile doğanın tümü arasındaki ilişki” olarak tanımlamış bulunuyorum. Bu tanım doğru olmayabilir; eleştiriye açıktır ama benim üzerinde duracağım nokta bu.

Sevgiler,

Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 13, 2009, 05:47:48 ös
Bilinen ve Bilinmeyen hususunu müsaade ederseniz ben de farklı bir yorumla açıklamak isterim. Bilinen kavramlar bilindiği üzere dünyasal boyut bazında elde edinilen bilgiler olduğu için genelde herkesçe bilinmektedir ve bu hayatın her alanında bize bahşedilmiş olan şeylerdir, öğrenmek zorundayız. Öğrenme süreci bu bakımdan önem taşımaktadır.

Şimdi de gelelim, bilinmeyenlere..

Bu hususta çok farklı görüşler elbetteki mevcuttur ancak benim kendi algı düzeyime göre adlandırabildiğim ise şöyledir;

Bilinmeyenlerden kastım, dünyevi ortam dışında bulunan mevcut bilgilerdir ancak bu ne yazıkki herkesçe bilinememektedir. Kişilerin algı seviyeleri ve bilinç düzeyleri birbirinden oldukça farklı olduğu için haliyle de alacakları bilgi bu nedenden dolayı değişkenlik arzedecektir.. Bunun içinse elde edilen bilgilerin bazılarına yatkın, bazılarına ise itici gelindiği gerçeğiyle karşı karşıya kalmış oluruz. Elbetteki bu durum şöyle açıklanabilinir: Ruhsal Gelişim.

Bilinemeyenler konusunda elde ettiğim bilgilerin çoğunlukla dünya boyutunun dışında olduğu içindir ki, mantıklı bir biçimde analiz edebilmem için, olanı dosdoğru kendimce aktarabilmem gerektiğinden dünyasal anlatımla ifade etmek ne kadar çok zor bir durum teşkil etse de eminim ki benim Bazılarını anlayabildiğim gerçeğine sürekli bağımlı kaldığım için beni anlayabilecek olanların da varlığına inanıyorum.

Şunu söylemek isterim ki, işte bu sebepten verilen her bilgiyi şiddetle karşı çıkarak reddetmek yerine salt kabullenmek diye de birşey söz konusu olamaz ama herkesin algı seviyesine göre kendi akıl ve mantığı çerçevesinde değerlendirdikten sonra alınımın daha iyi olacağını düşünüyorum.

Sevgiler,
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 13, 2009, 05:50:40 ös
Bilgi hususunda ise görelilikle bağlantı kurmam gerekirse ki Konunun başlığı doğrultusunda hep bir hareket etme içgüdüm varsa da:) Bilgi'nin göreceliliğinin ya da değişkenliğinin yukarda da bahsettiğim üzere her insanın algı seviyesine göre farklılık arzettiğinden herkese aynı düzeyde verilmeyip, kişinin bilincine, algısına vs. göre ölçülüp verilmektedir ya da alınabilinmektedir.

   
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 14, 2009, 07:28:56 öö
Sayın Isabell'in katkıları üzerine:

Başta belirtmiş olduğum üzere; ben bu konuya derinlemesine giremeyeceğim içindir ki, KAVRAMLAR alt başlığı altında aktardım diyeceklerimi. Orada da hep bilimsel bilgiye yöneldim. Ancakt böyle bir kavramın kapsamına girmeyen türde bilgi de var elbette. Ona "sezgisel bilgi" demekle yetindim ve geçtim. (Bu terim yerinde olmayabilir.)

Dünyevi bilgi alanında bile bilinmeyenler bilinenlerden çoktur. İnsan ne kadar çok bilirse o kadar çok bilmediğinin farkına varır. Kaldı ki "bilinemeyen" dediğiniz zaman, şayet bunların içinden az da olsa bilinebilen çıkıyorsa, onların da belki bir başka boyutta bilinebilmesi söz konusudur; bir başka boyutta... O boyutun ötesinde daha başka boyutlar da vardır. Ben sadece bildiğimiz everenden söz ettim, bilmediğimiz evrenlerden değil...  Çünkü o konuya bir diğer başlık altında girmek gerektiğini düşünüyorum.   

Bu evrende bile elbette dediğiniz gibi bilginin verilebileceği düzeyler vardır. Yeter ki bu düzey saptanabilsin. Öyle bilgiler vardır ki onlar benim algılama düzeyimin çok üstündedir. Şayet alırsam ya anlamam ya da yanlış enlar yanlış kullanırım.  Bu bakımdan dediğinize katılıyorum.

Sevgilerle, 


Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 14, 2009, 05:37:04 ös
Dünyevi bilgi alanında bile bilinmeyenler bilinenlerden çoktur. İnsan ne kadar çok bilirse o kadar çok bilmediğinin farkına varır. Kaldı ki "bilinemeyen" dediğiniz zaman, şayet bunların içinden az da olsa bilinebilen çıkıyorsa, onların da belki bir başka boyutta bilinebilmesi söz konusudur; bir başka boyutta... O boyutun ötesinde daha başka boyutlar da vardır. Ben sadece bildiğimiz everenden söz ettim, bilmediğimiz evrenlerden değil...  Çünkü o konuya bir diğer başlık altında girmek gerektiğini düşünüyorum.   


Haklısınız, başka bir Konu başlığı altında devam etmemiz daha uygun olur. Bilinmeyenler diye tanımladığım birçok keşfedil-(e)-memiş, daha çok dünyevi boyutun dışında yer alan Bilgiler olarak nitelendirmek sanırım daha çok ifade etmek istediğimi biraz daha anlaşılır kılacağı için sadece ufak bir ayrıntıya girmek istedim.

Saygılar,
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 15, 2009, 08:18:39 öö


Aslında bu başlık altında anlattıklarım belki de birçoğunuza hafif ve basit geliyor. Öyle ya, bunlar kitap ve ansiklopedilerde kolayca bulunabilecek şeyler. Benim yaptığım ise bunları kendimce bir komprime biçime getirmek; kimilerinin işini kolaylaştırabilir düşüncesiyle.

Devam ediyorum…



BİLGİ TÜRLERİ

Bilginin türlerinden ilki görsel ve deneyimsel bilgidir.

Bu tür bilgi yalnızca duyulara, algılara, doğal gözlemlere ve güncel deneyimlere dayanır. Örneğin kuru bir odun parçasının yakıldığında ışık ve ısı vererek duman çıkardığı, insanın yaşamında düşünme yeteneğini kullanmasına gerek duymaksızın ve yöntemli birtakım deneyler ya da değerlendirmeler yapmadan edindiği bir bilgidir.

İnsanın düşünme yeteneğini kullanarak, birtakım deney ve değerlendirmeler yapması ile, görsel ve deneyimsel bilgi “bilimsel bilgi”ye dönüşür. Bir odun parçasının yanması olayı, kimyasal ve fiziksel kuramlarla, belirli koşullara bağlanarak açıklanır. Böylece bilimsel bilgi, nesnel, yöntemli, genel, belirli ve öngörülü ilişkileri içerir.

Bilimsel bilgilerin doğaya ilişkin gerçeklerin tek tek kendi aralarında özel bir bölümünde bilen-bilinen ilişkilerini sağlamasına karşılık, üçüncü tür bilgi daha ta öteye geçerek bunların görsel ve deneyimsel bilgilerle de bağlantılarını kurar ve hepsini evrensel bir bütün içinde toplar. Bu da “filozofik bilgi”dir.

Filozofik bilgi, nedenlerle sonuçların, görünüşle kapsamın, genel ile özelin bağlantılarını açıklar.

Az önce ortaya koymuş bulunduğumuz “insan ile doğanın tümü arasındaki ilişki” tanımı hem bu üç tür bilgi için geçerlidir hem de üçünü de kapsamaktadır.

Bunların ötesinde bir de “sezgisel bilgi”den söz edilebilir. Ancak bu bambaşka bir alanın konusudur. Bunu herkes değil, sadece diğerlerinden üstün birtakım yetenekleri olan kişiler edinebilir. Bu başlık altında o konuya girmek istemiyorum.

BİLGİNİN OLUŞMASI

Önce bilginin insan zihninde nasıl oluştuğunu kısaca gözden geçirmekte yarar var.

İnsan ile doğa arasındaki ilişki olarak bilgi, birbirini zincirleme izleyen dört evrede oluşur: Algılama, düşünme, anlama ve açıklama.

Algılama, doğadan etkilenen duyu organlarının insanın bilincinde bir tasarım haline gelmesidir. Bu tasarım, doğanın nesnel gerçekliğinin bir imgesidir.

Bu imge oluşur oluşmaz akıl eyleme geçer ve bu tasarımı bilinçteki diğer tasarımlarla karşılaştırır. Böylece başlayan düşünme evresinde akıl, bu son algılamanın daha önce bellekte bir düzenli birikim sağlamış olan bilgisel anılarla da bağlantısını kurar.

Düşünme evresi sona erdiğinde, doğadan algılanmış olan nesnel gerçeğe ilişkin çok sayıda tasarım birleştirilerek, hepsi yeni bir bilgisel anı durumuna getirilir. Akıl, bu bilgisel anıyı bellekteki diğer bilgisel anıların arasında en uyumlu yere yerleştirir. Bu üçüncü işlem, anlama evresidir.

Görsel ve deneyimsel bilgi bu üç evrede oluşur. Bu tür bilgide açıklama yoktur. Bilimsel bilgi ile filozofik bilgi ise açıklama olmaksızın gerçekleşemez. Ayrıca filozofik bilgi, oluşma özelliği nedeniyle algılama evresine gereksinme duymaz.

Açıklama evresinde, bellekte yer almış tüm bilgisel anılar akıl yoluyla çıkarılarak öğelerine ayrılır, aralarında bağlantılar kurulur, bunlara yeniden algılanıp düşünülerek anlaşılmış bulunan diğer görsel ve deneyimsel bilgiler katılır; hepsi birden olabildiğince bütünlenerek sergilenir.

Böylece doğanın bir olayı, bir olgusu ya da bir süreci, nedenleriyle, bağıntılarıyla, yasaları ve sonuçlarıyla kavranmış olur. Bir diğer deyişle; bilen ile bilinen arasındaki ilişki, sağlanabilen tüm yanlarıyla kurulmuştur.

Bunları anlattıktan sonra şimdi «Bilgi göreli midir, değil midir?» tarzındaki bir soruya yanıt aramaya girişebilirim.

Sevgiler,

Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 17, 2009, 06:59:59 ös
Bilginin türlerinden ilki görsel ve deneyimsel bilgidir.


Diyorsunuz, peki açılımını ise ben şu şekilde algılayabilir miyim, yanlışsa düzeltiniz lütfen..

Görsel anlamda çoğunlukla kendi yaşamımızdan yola çıkarak başkalarının yaşamsal tecrübelerini görsel yolla veya basın vs. gibi iletişim araçları sayesinde kazanılan türden, Deneyimsel olarak da genellikle hem kendi yaşam tecrübelerimiz ve yine başkalarının deneyimlerinden alınan tecrübeler olarak nitelendiriyorum. Ama yanlış ya da eksik algılama durumum söz konusu olduğu için öncelikle fikir belirtme açısından düşündüğüm sonra da Sİzin düşünceniz doğrultusunda algılamam gereken şeyleri Sizin vasıtanızla öğrenebilmek benim için her zaman yararlıdır.

Deneyim kazanmak için kendimizle birlikte başkalarını da irdelemek gerekliliğine inanıyorum. Ama çoğunlukla yaşamı bilgi olarak aldığım için aynı zamanda başkalarının fikir ve düşünceleri de bu kapsama girmektedir.

Tabi düşüncem, biraz fazla soyutsal olarak nitelendirdiğim için olayın görünen ve bilinen anlamını yukarıda açıklamışsınız ama ben de genelde yaşamsal bilgi düzeyine ve gerekliliğine inandığım için Bilgilerin yaşama geçirilmesi hususunda her zaman için belirli bir yol takip edildiği kanısına vardığımdan özellikle de üzerinde durulması gereken yaşamsal tecrübelerin Bilgi ile kaynaşması ve pekiştirilmesi durumunda hayata geçirilebilinmektedir, diye düşünüyorum. Çünkü alınan bilgilerin yaşama, hayata uyarlanamadığı sürece sadece kuru bir bilgiden öteye geçemeyeceği için uygulanması açısından da bizleri epey zorluğa düşürebilmektedir. Şuna inanıyorum ki alınan her türlü bilginin kullanılış biçimi gıyabında şahsa huzur ve mutluluk verebildiği gibi aynı zamanda tersini de tepebilmektedir.

İlk başta biraz saçmalıyor gibi gözükebilirim:) affedersiniz ama Bilginin hayat için ne kadar çok önem taşıdığını az çok bildiğim kadarıyla inandığımdan durumu bu şekilde açıklamak istedim. Kendimce tabi..

Yine bu hususta Filozofların Düşünceleri de büyük ölçüde önem taşımaktadır. Onlar aracılığıyla alabildiğimiz her Bilgi bizi bir üst aşamaya tabi tutmakla birlikte hazırlama safhasını yaşatır. Kazanılan deneyim ve tecrübelerin elbetteki bir Bilgi olduğunu aslında belki de bir kısmımız henüz farkında değildir. Bunu şu amaçla söylüyorum ki önümüze çıkan her olay bize bir soru işaretini vermekle birlikte olayın içersinde bulmamız gereken cevabı vererek tabi doğru yanıtla olayın en azından tekrarlanmaması açıaından doğru ve temkinli hareket etme şansına sahip olabiliriz.

Saygılarımla,    

      
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 17, 2009, 07:21:01 ös
Bu arada birşeyi de ifade edemeden geçemedim, Bilginin oluşumunu gayet çok güzel bir şekilde açıklamışsınız.

Bilginin oluşumuna ilişkin ayrıntlı Düşünceleriniz, bana şunları da anımsattı:

Zaten her bilgi aslında bizde, dna 'larımızda mevcut değil midir? Müthiş bir bilgi birikintisine sahip olduğumuzu belki birçoğumuz farkındadır. Eğer ki reenkarnasyona inanan Arkadaşlarımız varsa ki büyük ihtimalle yazılan yazılardan anladığım kadarıyla var diye diliyorum, her yaşamda alınan bilgilerin bizlerde bir şekilde bir küp misali bulunduğu ve geçmiş yaşantılarda elde ettiğimiz bilgileri de bir sonraki yaşamımızda tabiki bilinç sandığımızı kurcalayabilirsek rahatlıkla kullabileceğimizi de düşünüyorum.

Bu nedenle bizlerde mevcut olan bilgi okyanusunun aslında sadece bir damlasını günümüz dünyasal boyutta kullabilme şansına sahibiz. Bilgilerin kullanılış biçimi önem teşkil ettiğinden Maya ve Atlantis Uygarlıkları misali aslında bunların da bizlere aynı zamanda Bilginin çok önemli bir yönünü de sunmakla birlikte gelinen süreç ve aşama ne olursa olsun aynı zamanda yok olma tehlikesini de hazırlamaktadır.

Büyük Londra Kütüphanesinin yaktırılma olayının temelinde aslında yukarda bahsettiğim sebep yatmaktadır. Çünkü o dönemdeki Insanlık Bilinci henüz Evrenlere açılma aşamasında ya da safhasına yer almadığı için daha doğrusu hazır olmadığından Evrenlerin altını üstünü getirebilme yönü de düşünüldüğünden bu şekilde olay seyretmiştir, diye biliyorum.

Amaç, burada Bilginin öneminin ne kadar derin olduğunu anlamakla birlikte aynı zamanda bizleri daha üst boyutlara hazırlayan ve bu aşamayı yaptıran Bilginin yüksekliği ve düzeyidir. Çünkü ne kadar çok Kaliteli ve daha üst düzeydeki Bilgileri alabilirsek o kadar rahatlıkla kendimizi ruhsal olarak yükseltir ve bu sayede istenilen Tekamül çizelgesine rahatlıkla gelebiliriz ama bunun daha çok dünyevi ortamda yapılabilmesi için bazı şeyleri de muhakkaki irdelemek gereklidir. Bazı şeyler derken de kastettiğim şu ki; Bilinemeyenler ya da Bilinmeyenlere doğru yönelme girişiminde bulunmak ya da bunu göze alabilmektir.

Saygılar,
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 18, 2009, 09:59:36 öö

Sayın Isabell bu konu üzerine kendi bilgi, görüş ve değerlendirmelerini uzun uzun yazmış; teşekkür ederim.

Bunların üzerine benim hiçbir şey yazmadan geçmem olmazdı doğrusu.

Ancak Sayın Isabell öyle değişik noktalara değinmiş ki, benim de bunlar üzerinde ayrı ayrı birkaç söz etmem gerekecek. Bunları burada tek bir ileti altında toplarsam ya karmakarışık ya da kopuk kopuk olur. Bu nedenle birbiri ardınca birkaç ileti yazıp her birine bir alt başlık vereceğim.
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 18, 2009, 10:00:17 öö

Görsel ve deneyimsel bilgi:

Benim bu bağlamda dediklerim aslında Sayın Isabell’in baktığından çok daha basit, belirgin ve ayrıntısız. İnsanın yaşarken gördüğü, duyduğu ve başından geçenler üzerine ister istemez edindiği türden bilgilerle başlar ve özellikle bilgilenmek için doğayı ve çevreyi gözlemlemesiyle sürer.

Ancak bu bağlamda bir de duyumsamasıyla (hissetmesiyle) ya da farkına varmadan edindiği bilgiler de söz konusu olabilir ama işte ben ona değinmedim. Bu başlık altında psişik konulara girmemeye özen gösterdim. Sadece nesnel bilgilerden söz etmekle yetinmeye çalıştım.

İnsanın başkalarının gözlem ve deneyimlerinden edinilen bilgi de elbette bu tür altına girer. Ancak burada “insan” sözcüğüyle ne demek istediğimiz önemli… Bununla benim demek istediğim genel olarak insandır; belli bir kişi ya da birey değil. Ben bireyi toplumla, hatta insanlık ile özdeşleşmiş gibi aldım. Bunun nedeni de bireyin her bilgiyi tek başına görsel ve deneyimsel olarak edinmesinin olanaksızlığıdır. Paylaşım söz konusudur. Fakat bilgi paylaşınca bölünmez; sadece katlanır. Siz gözlem ve deneyim yoluyla edinmiş olduğunuz bilgileri bana aktarırsanız, şimdi ben hem sizinkileri hem kendi gözlem ve deneyimlerime edinmiş olduklarımı bilir duruma geçerim. Böylece sizden daha bilgili olurum. Bu bağlamda şayet ben size aynı karşılığı vermezsem, görsel ve deneyimsel bilgi bakımından sizi daha alt bir düzeyde kalmaya tutsak ederim. (Eyvah! Buradan başka bir açılıma gideceğiz; iyisi mi duralım.)

Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 18, 2009, 10:01:03 öö
Başkalarının düşüncelerinden yararlanmak:

Bu ise görsel ve deneyimsel bilgiyi edinmekten sonraki bir aşama… Burada artık bilgiyi geliştirmek, olgunlaştırmak söz konusu… Bilgi geçici olarak bir son aşamaya gelmiş; açıklama başlamış. Elbette kişi başkalarının açıklamalarından da yararlanacaktır. Bu aşamada çok dikkat edilmesi gereken konu, onlara olduğu gibi kapılmamak, öz doğal yeteneğini yani aklını da kullanmasıdır.

Bu aslında öyle pek de soyutlanmış bir olgu değildir. Tümdengelim tarzında olursa evet ama tümevarım amacıyla ilerlenirse soyutlanmış olarak kalmaz.

Bilginin yaşama geçirilmesinden söz ettiğimizde ise, bir bakıma önceki aşamaya dönmüş oluruz. Gözlemin sınamaya vurulması, bilginin pratiğe uyarlanması. Eğer uyarlanabiliyorsa, o bilgi somut ve nesneldir. Uyarlanamıyorsa, soyut ve öznel düzeyde kalmış demektir. Soyut ve öznel düzeyde kalmış olan bilgi ise, henüz yetirince olgunlaşmamıştır.

Bu bağlamda Sayın Isabell ile bir noktada ayrılıyorum. Bilgi insana huzur ve mutluluk verebildiği gibi huzursuzluk ve mutsuzluk da verebilir. Böyle olumsuz bir sonuç ile karşılaşma tehlikesi var diye bilgi edinmekten kaçınmak ise insanı edinilmiş bilgilerin tutsaklığına, giderek bağnazlığa sürükler. Tersine, insan ne kadar çok bilgi edinirse o kadar çok huzursuz ve mutsuz olacaktır; Dr. Faust gibi… Ancak yeter ki daha çok, daha çok bilgi edinebilmek uğruna bu kez ruhunu yitirmesin. (Mephisto’nun Faust’u teslim alışı genellikle dinsel bir görüş açısıyla bakılarak yanlış yorumlanmıştır; bu baştan sona çok güzel bir alegoridir.)

Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 18, 2009, 10:01:46 öö
DNA’larda bilginin var oluşu:

İşte bu çok derin bir konu… Her şeyden önce şunu söylemeli: Diyelim ki öyledir; o zaman bunun sınırı vardır; bilimsel olarak genetik aktarma ile kısıtlıdır. Benim anan-babam az bilgi sahibi insanlar idiyse, o zaman bana az bilgi aktarılmış demektir. Bu bağlamda bir önceki kuşağa geçmek söz konusu olamaz çünkü önceki kuşak çok bilgili idiyse onların benim anama ve babama aktarılmış olması gerekirdi.

Bu işi DNA, dolayısıyla genetik aktarım konusuna değil, bir başka konuya bağlamak çok daha doğru olabilir. DNA yoluyla olmaz demiyorum; onun sınırlı bir ölçüde kalacağını söylüyorum. Bir başka açıdan bakmanın ille doğru olduğunu da iddia etmiyorum; olabilir diyorum. O da kısaca “ortak bellek hipotezi”dir. Ben bir başka başlık altında birtakım irdelemeler yaparak bu konuya da girecektim; bir aksaklık çıktı ve olmadı, bıraktım. Devam etmeyişimin bir nedeni de zaten pek ilgi çekmeyişiydi.

http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=7574.new#new

Konu, bilimsel nitelikli bir açıklama bakımından ister istemez “kuantum”a dayanacaktır. O zaman “reenkarnasyon” kavramı da “ruhun ölümsüzlüğü” düşüncesi de, panteist inançlar da farklı bir boyut kazanır. Belki bir gün bu konuya döner ve dağarcığımda bulunanları ortaya sererim.

Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 18, 2009, 10:02:36 öö
Eski uygarlıklar…

İşte bu çok önemli bir konudur.

Acaba şu henüz bitirmemiş olduğu “Coğrafyada Geometri” başlığı altında anlattıklarım bu bağlamda bir sezdirme veriyor mu?... Az kaldı, bitirdiğimde verdiğini göreceğiz; hele Languedoc Pentagramları konusunda bakalım bir açıklama yapan olacak mı?

Olmazsa ben okuduklarımı aktaracağım çaresiz.
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 18, 2009, 10:03:18 öö
Sayın Isabell’e bir soru: Büyük Londra kütüphanesinin yaktırılması konusu nedir? Tarihte çok kitaplık yaktırılması olayı var ama bunu ya bilmiyorum ya da başka bir bağlantı olmalı. Lütfen bilgilendirir misiniz?
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: ADAM - Eylül 18, 2009, 10:04:08 öö
Bilinmeyenlere doğru yol almak…

Bilimsel yöntemin uygulanmasıyla gerçeklerin araştırılması da aslında bilinmeyenlere doğru yol almaya çalışmaktır. Fakat bu bağlamda elbette şöyle bir görüş de var: “Bilimsel yöntem, o bilinmeyenleri bilinir kılamaz.”

Bu görüşün ne denli doğru olduğu pek tartışmalıdır. Bilimsel yöntemin uygulanmasıyla ille de doğru yönde gidilmeyebilir. Tek bir örnek bunu açıklamaya yeter sanırım: Şayet atomun yapısının gezegenlerin yapısına benzer olduğunda diretilmeye devam edilmiş olsaydı, bilim bugün değil kuantum mekaniğine basit bir atom analizine bile girememiş olurdu. Bugün alternatif bilim adamlarının üzerinde uğraşmakta olduğu dalgalar mekaniği bakalım gelecekte bize neler gösterecek?

Sevgiler,

Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 18, 2009, 04:34:44 ös

Sayın Isabell bu konu üzerine kendi bilgi, görüş ve değerlendirmelerini uzun uzun yazmış; teşekkür ederim.

Bunların üzerine benim hiçbir şey yazmadan geçmem olmazdı doğrusu.

Ancak Sayın Isabell öyle değişik noktalara değinmiş ki, benim de bunlar üzerinde ayrı ayrı birkaç söz etmem gerekecek. Bunları burada tek bir ileti altında toplarsam ya karmakarışık ya da kopuk kopuk olur. Bu nedenle birbiri ardınca birkaç ileti yazıp her birine bir alt başlık vereceğim.


Rica ederim, asıl ben Teşekkür Ediyorum:) Çünkü Sizinle bu denli Değerli bir Paylaşım içersinde bulunabilmek ve her ne kadar kendimi Sizinle kıyaslayamasam da en azından Tarafınızdan dinlenilmem benim için büyük Şereftir.

Görüşlerinizi ilgiyle takip ediyorum. Benim için çok önemli olduğu için bana Işık tutmanız itibariyle Sizi sürekli Takdir ettiğimi ve gıptayla karşıladığımı bilmenizi isterim:)

Saygı ve Sevgilerimle,
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 18, 2009, 04:38:08 ös
Sayın Isabell’e bir soru: Büyük Londra kütüphanesinin yaktırılması konusu nedir? Tarihte çok kitaplık yaktırılması olayı var ama bunu ya bilmiyorum ya da başka bir bağlantı olmalı. Lütfen bilgilendirir misiniz?

Özür dilerim sanırım gene her zamanki gibi hızlı davranmamdan dolayı böyle bir durumu hemen açıklama yönünde bir yanlış yaptığımı farkettim. Dilerseniz özelden Size ayrıntılı bilgisini verebilirim.

Saygılarımla,
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 18, 2009, 04:56:11 ös
Bilinmeyenlere doğru yol almak…

Bilimsel yöntemin uygulanmasıyla gerçeklerin araştırılması da aslında bilinmeyenlere doğru yol almaya çalışmaktır. Fakat bu bağlamda elbette şöyle bir görüş de var: “Bilimsel yöntem, o bilinmeyenleri bilinir kılamaz.”


Elbette ama şu da bir gerçektir ki, Bilim alanında yapılan Teknolojik devrimle Planetimizin de Teknolojik olarak bir hayli yükseltilmesi amaçlandığı için maksimum düzeye doğru yol alınabilinmektedir, diye biliyorum. 
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 18, 2009, 04:59:18 ös
DNA’larda bilginin var oluşu:

İşte bu çok derin bir konu… Her şeyden önce şunu söylemeli: Diyelim ki öyledir; o zaman bunun sınırı vardır; bilimsel olarak genetik aktarma ile kısıtlıdır. Benim anan-babam az bilgi sahibi insanlar idiyse, o zaman bana az bilgi aktarılmış demektir. Bu bağlamda bir önceki kuşağa geçmek söz konusu olamaz çünkü önceki kuşak çok bilgili idiyse onların benim anama ve babama aktarılmış olması gerekirdi.


Buna ben de pek ihtimal veremiyorum açıkçası böyle birşeyi mantıklı bulmuyorum. Ama söylediğiniz gibi olayın başka bir yönü ve bağıntısı bulunmaktadır. İşte bizim de bunu bulmamız gerekiyor.  

DNA’larda bilginin var oluşu:

Bu işi DNA, dolayısıyla genetik aktarım konusuna değil, bir başka konuya bağlamak çok daha doğru olabilir. DNA yoluyla olmaz demiyorum; onun sınırlı bir ölçüde kalacağını söylüyorum. Bir başka açıdan bakmanın ille doğru olduğunu da iddia etmiyorum; olabilir diyorum. O da kısaca “ortak bellek hipotezi”dir.


Ama en azından düşünmek ve üzerinde çalışmak gerekir dimi.. Bir başka mantıklı açıklaması elbette vardır ve bize düşen de bunu biraz kafa yorma metoduyla bulabilmek :)


Ben bir başka başlık altında birtakım irdelemeler yaparak bu konuya da girecektim; bir aksaklık çıktı ve olmadı, bıraktım. Devam etmeyişimin bir nedeni de zaten pek ilgi çekmeyişiydi.



Yanılıyorsunuz, bir yerlerde mutlaka dikkat uyandırıcı yazılarınızı anlamaya çalışanların olduğunu asla unutmayın derim:)


Konu, bilimsel nitelikli bir açıklama bakımından ister istemez “kuantum”a dayanacaktır. O zaman “reenkarnasyon” kavramı da “ruhun ölümsüzlüğü” düşüncesi de, panteist inançlar da farklı bir boyut kazanır. Belki bir gün bu konuya döner ve dağarcığımda bulunanları ortaya sererim.


Buna en çok ben Sevinecem.. Paylaşımda bulunabilmek dileğiyle,

Saygılarımla,

Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 18, 2009, 05:09:58 ös

Fakat bilgi paylaşınca bölünmez; sadece katlanır.


Kesinlikle aynen düşünüyorum. Bunun nedeni de; 

 

 Siz gözlem ve deneyim yoluyla edinmiş olduğunuz bilgileri bana aktarırsanız, şimdi ben hem sizinkileri hem kendi gözlem ve deneyimlerime edinmiş olduklarımı bilir duruma geçerim. Böylece sizden daha bilgili olurum. Bu bağlamda şayet ben size aynı karşılığı vermezsem, görsel ve deneyimsel bilgi bakımından sizi daha alt bir düzeyde kalmaya tutsak ederim.


Belirtmiş olduğunuz gibi Mantıklı Açıklamanız:)

(Eyvah! Buradan başka bir açılıma gideceğiz; iyisi mi duralım.)

:)
Başlık: Ynt: GÖRELİLİK VE BİLGİ - 1
Gönderen: Prenses Isabella - Eylül 18, 2009, 05:16:18 ös
Başkalarının düşüncelerinden yararlanmak:

 Bu aşamada çok dikkat edilmesi gereken konu, onlara olduğu gibi kapılmamak, öz doğal yeteneğini yani aklını da kullanmasıdır.


Kesinlikle, bende her zaman için şöyle bir Kural vardır, ne olursa olsun Akıl-Mantık ve Şuur üçgeninde hareket edip, alınanları biraz da kafa yorarak mantık süzgecindne geçirmektir. Ancak ondan sonra bize uygun olanları alır çünkü sonuçta DNA' mızda mevcutsa uyan uyuşur, bir sorun teşkil etmez ancak uyuşmayanları ise zaten bizde bir işe yaramayacağı için almanın da bir yararı olmaz, diye biliyorum.

 
Bu bağlamda Sayın Isabell ile bir noktada ayrılıyorum. Bilgi insana huzur ve mutluluk verebildiği gibi huzursuzluk ve mutsuzluk da verebilir. Böyle olumsuz bir sonuç ile karşılaşma tehlikesi var diye bilgi edinmekten kaçınmak ise insanı edinilmiş bilgilerin tutsaklığına, giderek bağnazlığa sürükler. Tersine, insan ne kadar çok bilgi edinirse o kadar çok huzursuz ve mutsuz olacaktır; Dr. Faust gibi… Ancak yeter ki daha çok, daha çok bilgi edinebilmek uğruna bu kez ruhunu yitirmesin. (Mephisto’nun Faust’u teslim alışı genellikle dinsel bir görüş açısıyla bakılarak yanlış yorumlanmıştır; bu baştan sona çok güzel bir alegoridir.)


Tabiki, bilgi edinmekten kaşış başlı başına bir çözüm olamaz ki.. Haklısınız. Ancak söylemek istediğim Bilgi'nin kullanılış biçiminin Insana mutluluk ya da tersini teptiğini ifade etmek istedim. Sürekli vurguladığım gibi bıçağı meyva soymak için kullanılır aynı zamanda adam öldürmek için de.. İkincisi vahim bir durum teşkil edeceği için açıkçası ürperti verdiğinden derinlemesine inemiyorum.

Sevgilerle,