Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Anarşizm  (Okunma sayısı 6709 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 04, 2007, 12:54:04 öö
Yanıtla #10
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Kropotkin (modern anarşizmin kaynaklandığı) işçi sınıfından insanların mücadelesini, halk örgütlenmesinin bu eski biçimleriyle eş değerde görür. Şunu öne sürer: klanda, köy topluluğunda vb.'nde olduğu üzere; 1793'deki "Fransız Devrimi sırasında, Paris'in 'Kısımları'nın ve bütün büyük şehirlerin ve birçok küçük 'Komünün' dikkati çekecek bir şekilde [sürdürdükleri] bağımsız, özgürce federe hale gelmiş faaliyetlerde" olduğu üzere; "emek kombinasyonları, ... az sayıdaki [bir takım insanın] --bu olayda kapitalistlerin-- büyüyen gücüne karşı yürütülen aynı halk direnişin bir sonucuydu"

Böylece, anarşizm işçi sınıfı mücadelesinin ve modern devlet ile kapitalizme karşı öz-etkinliklerinin ifadesi olan siyasi bir kuramken, anarşizmin fikirleri insan varlığı olduğu müddetçe kendilerini daima eylemde ifade etmiştirler. Örneğin, Kuzey Amerika'daki ve başka yerlerdeki yerli insanların çoğu, belirli bir politik kuram olarak var olmasından binlerce yıl önce anarşizmi pratikte uygulamışlardır. Benzer şekilde, anarşist eğilimler ve örgütlenmeler bütün büyük devrimlerde var olmuştur --sadece birkaç örneğin adını anarsak, Amerikan Devrimi sırasındaki New England Kent Toplantısı, Fransız Devrimi sırasındaki Parisli "Kısımlar", Rus Devrimi sırasındaki işçi konseyleri ve fabrika komiteleri (Ayrıntılar için Murray Bookchin'in Üçüncü Devrim'ine bakınız). Bahsettiğimiz üzere, anarşizm otoriteye karşı direnişin bir ürünüyse, beklenenin de bu olması gerekirdi; çünkü otoritelerin olduğu herhangi bir toplum, onlara karşı direnişi hareketlendirecek ve anarşist eğilimleri ortaya çıkaracaktır (ve tabii ki otoritelerin olmadığı herhangi bir toplum kaçınılmaz olarak anarşistik olacaktır).

Diğer bir deyişle anarşizm, baskı ve sömürüye karşı mücadelenin bir ifadesidir; çalışan insanların mevcut sistemdeki yanlışlıkların ne olduğu hakkındaki deneyimlerinin ve analizlerinin bir genellemesidir, daha iyi bir gelecek için [sahip olduğumuz] umut ve düşlerimizin bir ifadesidir. Bu mücadele, anarşizm olarak adlandırılmadan önce de vardı, ama tarihsel anarşist hareket (yani fikirlerini anarşizm olarak adlandıran ve anarşist bir toplumu amaçlayan insan grupları) asıl olarak işçi sınıfının kapitalizme ve devlete karşı, tahakküm ve sömürüye karşı; ve özgür ve eşit bireylerin [oluşturduğu] özgür bir toplum[a ulaşmak] için verdiği mücadelenin bir ürünüdür.



Ağustos 04, 2007, 12:57:11 öö
Yanıtla #11
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

ANARŞİSTLER NEDEN OTORİTE VE HİYERARŞİYE KARŞIDIRLAR?


Öncelikle, anarşizmin meydan okuduğu otoritenin ne çeşit bir otorite olduğu göstermek gerekir. Erich Fromm'un To Have or To Be'de belirttiği üzere, "otorite, tamamen farklı iki anlamı olan geniş bir terimdir: bu, 'rasyonel' veya 'irrasyonel' otorite olabilir. Rasyonel otorite yeterliliğe [ing. competence] dayanır, ve ona yaslanan kişinin gelişmesine yardım eder. İrrasyonel otorite güce dayanır ve ona tabi olan insanın sömürülmesine hizmet eder." (s. 44-45) Aynı nokta, otorite ve etki arasındaki farka işaret ederken, 100 yıl önce Bakunin tarafından dile getirilmişti

Bu önemli nokta, otoriteye sahip olmak ile otorite olmak arasındaki ayrımda ifade edilir. Otorite olmak, belli bir kişinin bireysel yetenekleri ve bilgisine bağlı olarak, belli bir işi yapmakta yeterli olarak kabul edilmesi anlamına gelir. Diğer bir şekilde ifade edilirse, bu [otorite olmak] toplumsal olarak kabul edilmiş bir uzmandır. Bunun aksine, otoriteye sahip olmak ise bireysel yetilere bağlı olmaksızın hiyerarşik konumdan kaynaklanan statü ve güce dayanan toplumsal bir ilişkidir. Tabii ki bu yeterli olmanın hiyerarşik bir konum edinmenin bir unsuru olmadığı anlamına gelmez; yanlızca gerçek ya da iddia edilen başlangıçtaki yeterli olmanın otorite ünvanı veya konumuna aktarılması anlamına gelir, ve böylece bireylerden bağımsız hale gelir --yani kurumsallaşır.

Bu fark önemlidir, çünkü insanların hareket tarzı herhangi bir içsel doğadan ziyade içinde yetiştirildiğimiz kurumların bir ürünüdür. Diğer bir deyişle, toplumsal ilişkiler dahil olan bireyleri şekillendirir. Bu, çeşitli gruplar içindeki bireylerin, bunlar içindeki [izole haldeki] bireylere indirgenerek anlaşılamayacak özelliklere, davranışlara ve sonuçlara sahip olacağı anlamına gelir. Örneğin "bazılarının iktidarı kullanması diğer bazılarını iktidarsız [iktidardan mahrum] bırakır" ve böylece de "fiziksel yıldırma, ekonomik tahakküm ve bağımlılık, ve psikolojik sınırlamalar kombinasyonu [sayesinde], toplumsal kurum ve pratikler herkesin dünyayı ve bu dünyadaki kendi yerini algılayış tarzını etkiler." (Martha A. Ackelsberg, Free Women of Spain, s. 20)

Otoriter toplumsal ilişkiler, toplumun (az sayıdaki) emir vericiler ve (çok sayıdaki) emir alıcılar şeklinde bölünmesi, içindeki bireylerin ve bir bütün olarak toplumun (zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak) yoksullaşması demektir. Hayatın tüm parçalarında, insan ilişkileri özgürlükle değil, otorite tarafından damgalanmıştır. Ve özgürlük ancak özgürlükle yaratılabileceği için, otoriter toplumsal ilişkiler (ve gerektirdiği itaatkarlık) bireyi özgürce eğitmemektedir ve eğitemez --ancak hayatın tüm yönlerinde katılım (kendinden yönetim) bunu gerçekleştirebilir.

Tabii ki, herhangi bir kolektif işte işbirliği ve koordinasyon gerekeceğine belirtilecektir, ve bireyi grup etkinliklerine "tabi" kılmak gereksinimi bir otorite biçimidir. Evet, ancak grup içinde bireylerin etkinliklerini koordine etmenin iki farklı şekli --ya otoriter araçlarla ya da liberter araçlarla-- vardır. İşyerleri [atölyeler] bağlamında, Proudhon bu farkı şöyle belirginleştiriyor:

"işçi ya ... mülk sahibinin-kapitalistin-girişimcinin çalışanı olacaktır; veya konseye katılacak [ve] orada söz sahibi olacaktır, kısacası bir ortak [ing. associate, üye] olacaktır.
İlk durumda işçi tabi kılınmıştır, sömürülmektedir: onun kalıcı durumu itaat etme durumudur ... İkinci durumda, bir insan ve vatandaş olarak itibarını geri kazanır ... daha önce de içinde yer aldığı, ancak bir köle olarak [yer aldığı] üretim örgütlenmesinin bir parçasını oluşturur; şehirlerde, daha önce tabi olduğu egemen iktidarın bir parçasını meydana getirdiğinde... tereddüt etmemeliyiz, çünkü başka seçeneğimiz yok ... işçiler arasında bir BİRLİK kurmak gereklidir ... çünkü bu olmaksızın [işçiler ve işverenler] tabi olanlar ve üstün olanlar olarak ilişkili olmaya devam edeceklerdir; ve özgür ve demokratik bir toplum için karşıt olacak iki kastın, efendiler ve ücretli-işçiler kastlarının ortaya çıkmasına neden olacaktır." (Pierre-Joseph Proudhon, General Idea of Revolution, s. 215-216)



Ağustos 04, 2007, 12:58:09 öö
Yanıtla #12
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Diğer bir deyişle, birlikler rasyonel bir otorite biçime dayanabilirler, doğal bir etkiye dayanabilirler, ve böylece de [birlikler] bireylerin kendi zaman ve faaliyetlerini planlamaları, gerçekleştirmeleri ve idare etmeleri için sahip oldukları özgürlüğü, kabiliyeti yansıtırlar. Aksi takdirde, diğerleriyle olan ilişkilerimizde kölelik unsurlarını da, bütünü zehileyen ve bizi olumsuz şekilde şekillendiren unsurları da kapsamış oluruz . Yanlızca toplumun liberter bir şekilde yeniden örgütlenmesi (ve böylesi bir değişimin gerektirdiği ve yaratacağı zihinsel dönüşümü de ekleyebiliriz), bireyin "gelişmeye devam ederken, az ya da çok tam bir gelişimine" ve "suni bir şekilde ona dayatılan o itaat ruhunu" kovmasına imkan verir


Ağustos 04, 2007, 12:59:11 öö
Yanıtla #13
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Yani, anarşistler "diğerlerinin bizim üstümüzdeki doğal ve meşru olan, özgür bir şekilde kabul edilen ve asla dayatılmayan etkilerinin .. farkına varmamızdan başka bir şey istememektedirler ... Biz bütün doğal otoriteleri ve gerçeğin bütün etkilerini kabul ediyoruz, ancak yasal olanların [etkilerinin] hiçbirini [kabul etmiyoruz] ..." (The Political Philosophy of Bakunin, s. 255) Doğrudan demokratik gruplar içindeki özgür birliklere anarşistlerin destek vermesinin sebebi, bu tip örgütsel biçimlerin yaşamlarımızdaki rasyonel olmayan otoriteyi azaltması ve etkiyi [gerçeğin etkisini] arttırmasıdır. Bu tip örgütlerin üyeleri kendi düşüncelerini ve önerilerini oluşturabilir ve ortaya koyabilirler, arkadaşlarından gelen öneri ve teklifleri eleştirel bir şekilde değerlendirebilirler, aynı görüşü paylaştıklarını ve ikna olduklarını kabul edebilirler, veya yöneliminden mutlu değillerse birlikden ayrılma seçeneğine sahiptirler. Böylece bireylerin etkileri ve onların özgür etkileşimi varılan kararların doğasını belirler, ve hiç kimsenin kendi düşüncelerini başkalarına dayatma hakkı yoktur. Bakunin'in belirttiği üzere, bu tip örgütlerde "hiçbir işlev sabit kalmaz; ve kalıcı ve değiştirilemez bir şekilde bir kişiye bağlı olmayacaktır. Hiyerarşik düzen ve terfi yoktur ... Böylesi bir sistemde, iktidar tam anlamıyla ifade etmek gerekirse, artık var olmaz. Erk kolektiviteye dağılmıştır ve herkesin özgürlüğünün gerçek ifadesi haline gelir." (Bakunin on Anarchism, s. 415)



Ağustos 13, 2007, 01:59:04 öö
Yanıtla #14
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Marx – başarısız olmuş bir sentez

Bu etiket o dönemde Proudhon’un şiddetle karşı çıktığı otoriter ve devletçi ittifak tarafından kullanılıyordu. Özellikle bu esnada alman radikaller Karl Marx ve Friedrich Engels’i bünyesinde barındıran Komünist Birlik kavramı açıkça benimsemişti, nitekim bu iki alman radikali daha sonra birlik için “Komünist Manifesto”yu kaleme aldılar.
Marx 1840’lardaki araştırmaları sırasında hem Thompson’ın hem de Hodgskin’in çalışmalarıyla karşılaştı ve “Kapital” ile diğer eserlerindeki eleştirisinin ana hatlarını bu isimlerin ortak kapitalist sömürü eleştirisinden aldı. Ancak ikisini ayıran çekişme konusunda Marx ne birinden ne de diğerinden yana tavır koydu. Emeğinin çoğunu, Thompson ve Hodgskin tarafından ana hatları 1820’lerde çıkarılmış kapitalist politik ekonomi eleştirisini derinleştirmeye harcayan Marx, kapitalizm sonrası toplumun yönetim ilkelerine dair dikkat çekici derecede az şey yazmıştır. “Gotha Programının Eleştirisi”nde yazdıkları, Thompson ve Hodgskin tarafından savunulan iki çekişen ilkenin arabuluculuğunu yapma çabası gibi görünüyor. Marx, toprağın ve üretim araçlarının toprak sahipleri ve kapitalistlerden alınıp kamulaştırılması yoluyla kapitalizmin yıkılıp yeni bir toplumun oluşmaya başlaması sürecinde, toplumun para, ücret ve takas biçimlerini koruması gerektiğini ileri sürer. Marx’ın bu “ilk aşama komünizmi” (ki bu, bu makalede kullandığı anlamda komünist değildir), Hodgskin’in kapitalistlerin olmadığı kapitalizm görüşüne karşılık düşer. Diğer yandan Marx bu dönemi bir son olarak değil, Thompson’ın ücret, para ve değişimin kalktığı toplumuna tekabül eden “yüksek aşama komünizmi”ne bir geçiş aşaması olarak görür. Marx’ın iki konumu uzlaştırma denemesi gelişmemiştir ve temel soruları cevaplamakta başarısızdır: ilk aşama neden kendi başına yeterli bir amaç değildir; ilk aşama ikinci aşamanın (netleştirilmemiş) şartlarını tam olarak nasıl oluşturur ve bir aşamadan diğerine geçiş ne zaman gerçekleşir?
Eserlerindeki bu eksiklikler Marx’ın katkılarının özgünlük ve gücünün diğer yüzüdür. Thompson Hodgskin ve Dejacque sosyal kurtuluş meselesine tarihsellik içermeyen bir şekilde sırasıyla faydacı, radikal ve aydınlanmacı devrimci analizlerle yaklaşırken; Marx devrimci analize, Hegelci arka planından hareketle tarihi gelişim perspektifini getirmiştir. İlk üç isim de emekçi sınıflarla mülkiyet sahibi sınıfların çıkarlarının çeliştiğinin ve patronlarının ideolojilerinin kendi sınıflarının çıkarlarıyla paralelliğinin farkında olduğu halde, sınıf mücadelesini tarihin motoru olarak teorize eden Marx olmuştur. Marx’ın “Kapital”inde özgün olan Thompson’dan miras aldığı sömürü ve artı-değer teorisi değil, sınıf mücadelesinin çalışma gününün sınırlandırılmasındaki ve işçi sınıfının sömürüye karşı gösterdiği dirence cevaben üretimin verimliliğini arttırıcı teknolojinin ortaya çıkışındaki belirleyici rolüdür. Marx’ın teorisinin bugün için hala bir şey ifade etmesinin sebebi, toplumsal yaşamın tarihi ve çatışmaya dayalı dinamiklerine verdiği bu önemdir, ancak buna kapitalizm sonrası toplumun hedeflerinin özelliklerine verilen önemin eksikliği eşlik etmektedir. Devrimci teoriye yaptığı birçok katkıya rağmen, Marx’ın çalışmaları, kapitalizm sonrası toplumdaki sosyal ilişkileri araştırmak bakımından Thompson’ın çalışmalarına göre bir geri adımı temsil eder.



 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
43 Yanıt
36866 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2008, 12:51:50 ös
Gönderen: blossom
1 Yanıt
5118 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 06, 2010, 11:18:30 öö
Gönderen: amurdad