Sayın GOASISG,
Mu uygarlığı konusunda bir çok belge,döküman,çalışma varken bunu yok saymak bence biraz araştırmaktan yoksunluktan kaynaklanıyor gibi geliyor.J. Churchward 'un mason olup olmadığını bilmiyorum ama sanırım sizin elinizde böyle bir belge yada duyum var.
Ayrıca MU uygarlığı 10 koloniden oluşmuştur.Bunların içinde Mu uygarlığının Atlantis dışındaki en önemli kolonileri Maya ve Uygur kolonileridir (4). Bunlardan, Amerika kıtasındaki Maya kolonisi, Mu ve Atlantis’in varlıkları hakkındaki pekçok bulgunun kaynağını teşkil etmesi açısından önemlidir. Mu’nun ilk kolonilerinden birisi olduğu sanılan Mayalar’ın ve onların devamı niteliğinde olan Aztek ve İnka’ların imparatorlarına “Güneşin Oğlu” demeleri, tapınmalarının birer güneş kültü olması tesadüf değildir. Ayrıca, Mısır ve Maya piramitlerinin benzerliği, her iki ülkede bunların törenler için kullanılması ve yeniden doğuş inancının yozlaşmış bir biçimi olan mumyalama işleminin aynılığı, bu iki uygarlığın aynı kökten geldiklerinin ispatıdır.
Yucatan’da bulunan ve bir adı da “kutsal sırlar mabedi” olan Uxmal mabedi, burasının, tıpkı Mısır’daki benzerleri gibi inisiasyon törenleri için kullanıldığını göstermektedir. Mabedin içinde, adayların sınandığı ateş odasının bulunması, tufandan sonra yapılan bu mabedin, Mu dini uygulamalarının ilkel bir devamının gerçekleştirildiği mekan olduğunu ortaya koymaktadır.
Churchward, Alaska’dan Güney Amerika’nın Horn Burnuna kadar rastlanan birçok eski kalıntılar ve Amerika yerlilerinin sayısız lejantları, buralarda çok eskiden uygar ulusların yaşadığını gösterir der. Ve Amerika’da bulunan pek çok kalıntıda MU sembollerine rastladığını belirtir.
Öte yandan İsvaçli bilgin Norrenskjöld, eski Amerika uygarlıklarıyla Pasifik’teki Polinezya uygarlıkları arasında birbirinin tıpatıp eşi olan 24 unsur saymıştır ki bunlar arasında flüt, kıvrık deniz kabuklarından yapılmış borazanlar, panço denilen kısa pelerinler, kuştüyünden taçlar, balık ağlarıyla oltaları, sandal kürekleri, hamaklar, zaman hesabı guipu denilen düğümler, bira yapım yöntemleri, kafatası ameliyatları sayılabilir.
Arjantinli dil bilimci Imbelloni ise Amerika’ya pek uzak birçok pasifik adalarında konuşulan dillerle Ekvator’da Kolombiya’da ve eski Peru’da konuşulan dillerde pek çok sayıda birbirine eş sözcük bulunduğunu bildirmektedir.
Nitekim yukarıdaki tapınak yazıtları(Uxmal ve Xochicalo piramiti yazıtları) ve W. Niven’in bulduğu tabletler de MU’dan Amerika’ya göçler yapıldığını doğrulamaktadır.
Churchward, MU’luların Amerika’da kolonileşmelerine ilişkin şunları söylemektedir:
“MU’lular Kuzey Amerika’da ilk olarak Meksika’ya çıktılar. Bu çıkışın en az 50.000 yıl önce olması gerekir. Haber Anavatan duyurulduktan ve gene bir grup geldikten sonra çevrede araştırmalar başladı. Hızla disiplinli bir kolonileşme aşladı. Koloni kısa zamanda gelişti parladı. Diğer kavimler de gelip daha kuzeye yerleştiği zaman ilk koloni güneye doğru inmeye başladı. Yukatan’a ve Orta Amerika’ya yerleştiler. Guatemala’da başkentlerini kurdular ve bir kral seçtiler.”
W.J. Thomson araştırmaları sonucunda çözdüğü Paskalya adasına ait bir tablette şöyle bir ifadeye rastlamıştır: “ Ada bir zamanlar büyük bir kıtanın parçasıydı.”
Churchward bu konuda şöyle der:
“ Eski Paskalya adası hiçbir zaman yoktu, çünkü: şimdiki Paskalya adası geçmişte MU kıtasının bir parçasıydı.”
Churchward Paskal adasının Mu’nun güneydoğu bölgesinde oturan Karyenlerin bir limanı olduğunu söyler ve adanın bugün ki sakinlerinin Karyenlerin devamı bir nesil olmadığını, onlardan sonra geldiklerini bildirir.
Aryenlerin kökeni konusunda Churchward’la aynı görüşü paylaşan Hans S. Santesson “MU’yu Anlamak”(Understanding MU) adlı kitabında şöyle der:“ Bir aşka açıdan bakılırsa Uygur tarihi bir yerde Aryen ırklarının da tarihi sayılır. Çünkü bütün gerçek ve kesinlikle belli Aryen kavimleri, Uygurların torunlarıdır.”
Churchward, u,Uygur İmparatorluğunu MU koloni İmparatorluklarının en büyüğü ve en önemlisi olarak tasvir eder: “MU’dan sonra yalnız başına bile Uygur, dünyan en geniş imparatorluğuydu.” Mu araştırmacılarına göre bu koloni imparatorluğu doğuda Pasifik Okyanusuna, batıda Moskova’ya kadar uzanıyor, güneyde ise İran’ın kuzeyi, Hindistan ile kuzey Vietnam ile sınırlanıyordu.
Bazı eski Çin kaynakları Uygur İmparatorluğunun 17.000 yılönce doruğuna ulaştığını söyler. Bu eski Çin kaynaklarına göre Uygurların tenleri açık ve beyaz, gözleri mavi, saçları da sarıydı.
Uygur ülkesinin geçmişte bugün gibi çöller ve dağlarla kaplı olmayıp, burada düz verimli toprakların ve düzgün yolların uzandığı, ileri uygarlıkların hüküm sürdüğü bir ülke olduğu, doğu efsanelerinin çoğunda anlatılır. Hans S. Santesson konuya ilişkin şunları söylemektedir:
Bütün doğu efsaneleri eskiden Orta Asyanın Himalaya bölgesi dâhil olmaz üzere, düz, ormanlarla kaplı, işlenen, bereketli topraklara, büyük şehirleri ve köyleri birbirine bağlayan düzgün yollara sahip geniş bir ülke olduğunu gösterir. Bu şehirlerde krallar için mükemmel saraylar, özel evler ve büyük tapınaklar inşa edilmişti.“ bugün bu topraklar bir çölden ibarettir. Kaya çakıllı kaba kum ve kum tabakalarını 20m. Kazdığımız zaman Khara-Khota harabelerine erişiriz. Ama Gobi Çölünün başka yerlerinde, erozyona uğramış yerlerde, kurumuş akarsu yataklarını, kanalları ve gölleri fark edebiliriz.”
Mu araştırmacılarına göre Uygur İmparatorluğunun başkenti bugün Gobi Çölünün uzandığı bölgede bulunmaktaydı. Nitekim Rus Prof. Arkeolog Kosloff, Gobi Çölünde çok eski Khara-Khota kentnin kalıntılarında kazılar yapanken bir mezara rastladı. Mezarda 18.000 yıl öncesinden kalma, genç bir hükümdar çiftini canlandıran bir duvar resmi bulunuyordu. Churchward, buluntunun üzerinde çeşitli MU sembollerine rastladığını söylemektedir.
Uygurlar üçüncü zamanda Orta Avrupa’da bir yerleşme zinciri kurmuşlardı. İmparatorluğun (manyetik afetin sonunda) çöküşünden sonra kurtulan ve onlardan oluşanlar yeniden Avrupa’da koloniler kurdular. Churchward bütün buların Pleistosen’de olduğunu söyler. Churchward’a göre, Slavlar, Tötonlar, İrlandalılar, Brötonlar, Basklar ve Keltler, hepsi Uygurların torunlarıdır. Bunlar üçüncü zamandaki Avrupa kolonilerinin torunlarıyla “manyetik Afetten” kurtulabilen torunlarıdır.
Saygılarımla...