'Yıllarca Kürt'üm diyemeyenler'
» 05 Mart 2013
Artık iyice suyu çıkan 'sabotaj' tartışmasına Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'da katılmış, 'sabotaj uyarısı' yapmış. Bu vesile ile, 'barış sürecine sabotaj uyarısı' yapan bakanın hikayesine biraz daha yakından bakalım, çünkü o kıssadan çıkacak çok hisse var.
Kendisi Kürt kökenli, ülkücü bir geçmişe sahipmiş, yıllarca Kürt olduğunu söyleyememiş. Yıllarca, milyonlarca Kürt Kürt olduğunu söyleyemedi, ama herkesin bu duruma tepkisi aynı olmadı. Çoğunluk Kürt vatandaş korku içinde sindi, hayatını idame ettirmeye çalıştı.
Türkiye'de asimilasyon politikalarının başarısız olduğunu iddia edenler yanılıyor. Asimilasyon politikaları Kürt kimliğini toptan yok etmeyi başaramadı ama, Kürt nüfusun çoğu kah baskı ile kah gönüllü olarak asimile oldu. Cumhuriyet'in asimilasyon politikaları baskı ile, Müslümanlık ortak paydası ise gönüllü bir asimilasyon aracı oldu.
Gönüllü olarak kimliğini arka plana çeken insanlara kimsenin bir şey söyleme hakkı olmadığını düşünüyorum, sadece vakadan söz ediyorum.
Ama bir de, asimile olmaktan ziyade kimliğinden vazgeçme karşılığı sistemde kendine yer edinme hesabı yapanlar, bunu başaranlar var. Kürt egemen sınıflarının tavrı buydu, böylece baskı sisteminin baş aktörleri oldular. Bu sınıfın dışındaki birçok hırslı Kürt genci de benzer bir yol tuttular. Kimisi eziklik duygularını ört bas etmek, kimi daha da ileri gidip 'bir yerlere gelmek' için yıllarca Kürt olduklarını söyleyememek değil, söylememeyi kazançlı bir yol olarak gördüler, miletvekili, bakan, iş adamı, vs. oldular. Ekonomi Bakanı, bu türden bir maceranın en aşırı örneklerinden, Kürt olduğunu söylememek ötesinde, kendini ispat etmek için, kimliğini ört bas etmenin en keskin, en kestirme yolunu tutup 'ülkücü' olmuş. Mükafatını da almış, o şimdi Bakan!
Böylesi bir hikayenin aktörü şimdi kalkmış herkese akıl öğretiyor; süreci destekliyormuş, kimse sabote etmesinmiş! Oysa o ve onun gibiler, en son konuşması gerekenler. Onlar, Kürtlüğü baskılayan sistemin, bu sistemin ürünü olan 'Kürt meselesi'nin oluşmasının baş aktörleri. Dahası, bugün 'Kürt'üm' diyebiliyorlarsa, bunu kendileri gibi saklanmayı, kılık, kimlik değiştimeyi içine sindiremeyenlere ve onların ödedikleri bedellere borçlular. Yapacakları en iyi iş, bu borcu ödemek için bir şeyler yapmak olmalı. Her Kürt onlar gibi davransaydı, bugün de Kürt'üm diyemeyeceklerdi ve belli ki umurlarında da olmayacaktı.
Bu ülkede herkes mezkur Bakan gibi kimliğinden vazgeçmeyi içine sindiremedi, direndi, hapislerde çürüdü, işkence gördü, hayatını feda etti, bugünlere öyle gelindi. Barışı sabote etmek, asıl bu gerçeği görmeyi reddetmek, iktidara, Türkiye kamuoyuna ısrarla bu gerçeği anlatmak yerine, bedel ödeyenlerin 'üzerine basarak' barışa yürümeyi hayal etmek!
Bakan, "Türkiye milliyetçisiyim... ben milliyetçilikten ekonomik şartların yükseldiği etnik yapıların birlik içinde yaşadığı, ülkenin dışa bağımlığının azaldığı bir Türkiye'yi hayal ediyorum" demiş.
"Barış Türkiye'yi uçuracakmış", "Sadece otomobiller değil, uçakların da, helikopterlerinde yerli olduğu bir 2023 rüyası var"mış. Ufku, hayali, 'ekonomik uçuş', 'yerli uçak, helikopter' den, 'Cumhuriyet'in yüzüncü yılı'na yerli malı ile girmekten oluşanların 'barış' dan, bir arada yaşamaktan anladıkları ile kimlik, kişilik, insanlık onuru adına yola çıkanların 'barış'dan anladığı birbirinden çok uzak düşebilir, 'barış süreci' açısından bizi asıl kaygılandırması gereken bu. Böylesi bir süreç ancak insanlık, hak, hukuk, özgürklük, eşitlik gibi değerlerin öne çıkması ile sağlamlaşır, barışı olsa olsa, ufku 'ekonomik uçuş ve yerli uçak' dan öte gitmeyenler sabote eder.
Bedel ödeyenlerin üzerine basarak gidilecek yol barışa çıkmaz, öncelikle bunu unutmayalım, yeter.
Nuray Mert
Bir Gün Gazetesi