Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi!  (Okunma sayısı 10411 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 04, 2008, 01:24:21 ös
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

dağ gibi, kara yağız birer delikanlıydık. babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı. kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık,

vurulduk ey halkım, unutma bizi!

yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren senetler gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. bizleri yok etmek istediler hep.

öldürüldük ey halkım, unutma bizi!

fidan gibi genç kızlardık. hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi. utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.

hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi!

ölümcül hastaydık. bağırsaklarımıza düğümlenmişti. hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duyularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. vicdan sustu. hukuk sustu. insanlık sustu.

göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi!

kanserdik. ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. uydurma davalarla kapattılar hücrelere. hastaydık. yurt dışına gitseydik kurtulurduk belki. bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

öldürüldük ey halkım, unutma bizi!

giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük. ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük. istanbul'daki, ankara'daki işçiler, sizin için öldük. adana'da paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi!

bağımsızlık, mustafa kemal'den armağandı bize. emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi!

yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler. ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepçeyle geldiler üstümüze. kurtuluş savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. bir kez dinlemediler bizi. bir kez anlamak istemediler.

vurulduk ey halkım, unutma bizi!

henüz çocukluğumuzu bile yasamamıştık. bir kadın eline değmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha. bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. içimiz titremedi hiç. mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere...

asıldık ey halkım, unutma bizi!

bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına. batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.

korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi!

bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi!
bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi!
özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz, ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...
« Son Düzenleme: Mart 04, 2008, 01:40:51 ös Gönderen: skullG »


Mart 04, 2008, 01:34:26 ös
Yanıtla #1
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay



Mart 04, 2008, 01:47:07 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Çok güzel Sn. skullG, üzerine ekleyecek bir kelime dahi bulamıyorum... Teşekkür ederim paylaşımınız için...


Mart 04, 2008, 02:30:23 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Keske hepsi ezberleseymis bu metinleri. Ellerinden okuyunca cok profesyonel durmamis.


Muhabbetle


Mart 04, 2008, 08:27:39 ös
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Azizim bu güzel paylaşım için teşekkür ediyorum  :)


Mart 04, 2008, 08:31:12 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

paylaşımın için teşekkürler Sn SkullG


Mayıs 08, 2008, 10:44:50 öö
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Cumhuriyet 08.05.2008
Mahkeme verdiği kararla 59'uncu maddenin uygulanıp uygulanamayacağı konusunu TBMM'ye bıraktı
'Yargılama hukuka aykırıydı'
Savunmamızda birkaç önemli noktaya değindik. Bunlardan birisi elverişli vasıtalar sorunudur. 146. maddede belirtilen suçun işlenebilmesi için sanıkların en azından anayasa ve onun kurduğu devlet düzeninin bekçiliğini yapmakta olan kuvvetlerle, örneğin Türk Silahlı Kuvvetleri'yle mücadele edebilecek vasıtalara, yani suçu işleyecek elverişli vasıtalara sahip olmaları gerekiyor. Bir an için bu suçu işlemeye çalıştıklarını düşünsek bile, on beş-yirmi tüfekle koskoca bir orduya karşı mücadele edebileceklerini söylemek tek kelimeyle gülünçtür.
- Deniz Gezmiş ve arkadaşları için yaptığınız savunmada anayasa ihlali olmadığını kanıtlarıyla anlattınız. Bu, mahkemede hiç kabul görmedi mi?
- Savunmamızda birkaç önemli noktaya daha değindik. Bunlardan birisi elverişli vasıtalar sorunudur. 146. maddede belirtilen suçun işlenebilmesi için sanıkların en azından anayasa ve onun kurduğu devlet düzeninin bekçiliğini yapmakta olan kuvvetlerle, örneğin Türk Silahlı Kuvvetleri'yle mücadele edebilecek vasıtalara, yani suçu işleyecek elverişli vasıtalara sahip olmaları gerekiyor. Bir an için bu suçu işlemeye çalıştıklarını düşünsek bile, on beş-yirmi tüfekle koskoca bir orduya karşı mücadele edebileceklerini söylemek tek kelimeyle gülünçtür. Bu durumu davanın görüşüldüğü Askeri Yargıtay hâkimlerinden karara muhalif kalan iki değerli üye, Hâkim Tuğgeneral Kemal Gökçen ve Albay Nahit Saçlıoğlu da karşı yazılarında ifade etmişler ve işlenen fiillerin olsa olsa TCK'nin 168. maddesindeki suçun unsurlarına uyduğunu söylemişlerdir. 168. madde idam değil ağır hapis cezasını düzenlemektedir.
- Temelde yargılanma maddesinin hukuka aykırı olduğunu söylüyorsunuz. ..
- Ayrıca mahkeme bir konuda daha hukuka aykırı bir işlem yapmıştır. Yukarıda da söylediğimiz gibi, anayasada bir güçler ayrılığı ilkesi vardır. Bu güçler ayrılığı ilkesine göre yargılama bağımsız mahkemelere aittir. Yürütme icra organlarına aittir. Yasama ise Meclis'e aittir. Böyle bir işbölümü vardır. Ve bunlardan hiçbirisi kendi görevini ötekisine devredemez.
Mahkeme 59. maddenin uygulanması konusunda, yani cezada indirime gidilmesi konusunda da bu ilkelere aykırı bir karar verdi. Yasaya göre, hâkim eğer hafifletici nedenlerin olduğuna kanaat getirirse cezada indirim yapabilir ve örneğin idam verecekse müebbet verir. Bu noktayı mahkemede ileri sürmemize ve hafifletici nedenlerin var olduğunu anlatmamıza rağmen mahkeme verdiği kararla 59'un uygulanıp uygulanamayacağı konusunu karara bağlamayı TBMM'ye bıraktı, yani 59 hakkında lehte veya aleyhte bir karar vermedi. Yani görevini yapmadı ve hatta görevini devretti. Bundan daha açık siyasal ve anayasanın güçler ayrılığı ilkesine aykırı davranış olur mu?
Meclis sağduyudan uzaktı
- Meclis'te bir sağduyu oluşabilir miydi?
- Konu Meclis'e gittiği zaman, Adalet Partisi'nin ne yapacağı belliydi. Nitekim AP'li milletvekilleri Meclis'te "üçe üç" diye bağırdılar. Üçe üç dedikleri zaman Menderes , Zorlu , Polatkan' a karşılık Deniz, Yusuf, Hüseyin 'i ima ediyorlardı. Menderes, Zorlu ve Polatkan'ı bu çocukların astırmadıklarını bildikleri halde. O olaylar olduğu zaman bu çocuklar okulda öğrenciydiler. Bu kadar kindar bir Meclis'ten siz nasıl akıl, vicdan, mantık bekleyebilirsiniz?
Yine 146. maddede icra hareketlerinden söz edilir. Bir banka soygunu ve daha sonra serbest bırakılan dört Amerikalı er olayı gibi tek tek olayların icra hareketleri olamayacağını da etraflıca anlattık savunmalarımızda. Ne yapmışlar bu insanlar? İddianamede yazıyor. Diyor ki: Amerikalıları kaçırdılar.
'Amerikalılara iyi davrandılar'
- Kaçırdılar, ama ne yaptılar?
- Oraya geleceğim... Ne yaptılar o Amerikalılara? Götürdüler, bir daireye koydular, yemeklerini verdiler, gittiler bakkal dükkânlarından sucuklarını, ekmeklerini getirdiler. Kaçırılan Amerikalılar, sorgu ifadelerinde, "...Hepimize battaniye verdiler... İstirahatimizi temin ettiler... Bu ikametimiz sırasında ekmek, çay, peynir, sosis, portakal ve muz ikram ettiler... Paramızı almadılar... Bu beş günlük ikametimiz sırasında konuşmalarımız daha ziyade Vietnam Harbi'nin haklı olup olmadığı, üniversite tahsili yapıp yapmadığımız konularında oldu... Geceleyin uyuyabilmemiz için ışığı söndürüyorlardı. .. Bize fena muamele yapmadılar... Yemek verdiler... İyi muamele yaptılar..." dediler. Çocuklar, bu Amerikalı erlerle antiemperyalist düşüncelerini anlatmak için konuşmuşlar. Belli bir saatte ise onları serbest bırakmışlar. Bu durumda icra hareketi nerede? Anayasal düzen Amerika'nın Türkiye'deki askeri mi? Onu ortadan kaldırmak mı, ki böyle bir şey olmadı. Bunların hepsini mahkemede anlattık. Deniz'lerin eylemlerinin hiçbirisi 146/1, yani idamı gerektirmiyordu, ama başta da belirttiğimiz gibi yargılama hukuksal değil siyasiydi. Burada bir konuya daha değinmekte yarar görmekteyim. Bilindiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, askeri hâkimlerin bağımsız olamayacakları na ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri' nde bir askeri hâkimin dahi bulunmasının o mahkemenin bağımsızlığını ortadan kaldıracağına karar vermiştir. Bu karar, bizim anayasaya aykırılık itirazımızın ne kadar haklı olduğunu göstermektedir. Eğer Deniz'ler bugün yargılansaydılar, sivil bir mahkemede yargılanacaklar ve ölüm cezası almayacaklardı .
SÜRECEK...

Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan ile arkadaşları Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanıyor. (Solda). Öğrencilerin 6. Filo'yu protesto gösterisi (Sağda).
Cumhuriyet 08.05.2008
'Her şey anayasa ihlali sayıldı'
- Bir bakıma ara rejimin sadece içte değil dışta da koşulları oluşmuştu, diyorsunuz.. .
- 12 Mart faşizmi 17.5.1971 günü saat 22.45'te Türkiye radyolarında Sadi Koçaş tarafından okunan "Hükümet başkanlığı" bildirisi ile yasa hükümleri ve hukukun temel ilkelerini çiğneme konusunda kararlı olduğunu göstermiştir. İsrail Başkonsolosu Elrom 'un THKPC örgütünce kaçırılması üzerine yayımlanan bu bildiride "...ne amaçla olursa olsun adam kaçıran, bunlara yataklık edenler ve saklandıkları yerleri bildikleri halde resmi makamlara haber vermeyenler için idam cezasını öngören" yasa tasarısının hemen TBMM'ye sunulacağı belirtilmekteydi. Elrom öldürüldüğü takdirde ise bu kanun geriye işleyecek, yani "makabline de teşmil" edilecek ve cezaevlerinde önceden tutuklanmış THKPC sanıklarının hepsi idamla yargılanacaklardı .
Elrom'a karşılık "rehine" olmak üzere ben de dahil birçok aydın evlerimizden alındık ve Yıldırım Bölge Askeri Tutukevi'ne götürüldük.
12 Mart döneminde kurulan sıkıyönetim askeri mahkemeleri, bu bildirideki hukuk ve yasadışı tutuma paralel olarak, yürürlükteki yasa maddelerinde gösterilen suç öğelerini zorlayarak, yersiz yorumlamalar yoluyla, yasa koyucunun öngörmediği doğrultuda, yasaların kabul amacına aykırı kararlar verme yöntemini izlediler. Böylece, adam kaçıranların, banka soyanların, patlayıcı madde kullananların suç ve cezaları, ceza yasasında özel maddelerle gösterildiği halde, bu tür eylemlerin 146. maddeyi ihlal ettiği, "Türkiye Cumhuriyeti Teşkilat-ı Esasiye (Anayasa) Kanunu'nun tamamını veya bir kısmını tağyir, tebdil ve ilgaya cebren teşebbüs" niteliğinde olduğu ileri sürülerek sanıkların ölüm cezasına çarptırılmaları istenildi ve idam kararları verildi. Bazı sanıklar, örneğin Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının davası sanıklarından mahkeme salonuna girerken başına dipçikle vurularak yaralanan Metin Yıldırımtürk gibi, darp edildiler.
'Bazı mahkemeler reddetti'
- Tüm mahkemeler bu gidişe uydu mu?
- Hayır... Bazı sıkıyönetim mahkemeleri bu yasadışı emirlere uymayı reddettikleri için lağvedildiler ve hâkimleri sürgüne yollandı. En güzel örnek, İstanbul 1 No'lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'nin İrfan Solmazer ve arkadaşları hakkında 146. maddeyi uygulamayı reddetmesi sonucunda Milli Savunma Bakanlığı tarafından ortadan kaldırılması ve görevine son verilmesidir.
Özetle, 12 Mart muhtırası, daha başında anayasal düzeni ortadan kaldırmış, hukukun temel ilkelerini çiğnemiştir.
12 Mart faşizmi döneminde siyasal iktidara bağımlı, hâkimlik güvencesinden yoksun sıkıyönetim mahkemeleri, savunma hakkının kısıtlanması, avukatlar üzerindeki ağır baskılar, siyasal nitelikli olağanüstü bağımlı mahkemeler, yürürlükteki yasalara ters düşen, keyfi ve siyasal amaçlı idam kararları, anayasal ilkelere ve ceza hukuku kurallarına aykırı, tutarsız yorumlara dayalı mahkeme kararları, yürütmenin yargıya açık müdahalesi, kimi sıkıyönetim askeri mahkemelerinin siyasal iktidara yol göstererek anayasayı çiğnemesi, kararları beğenilmeyen mahkemelerin görevlerine son verilmesi, kontrgerillalar, insanlık ve ahlak dışı işkence uygulamaları bunun göstergeleridir. Hukuku ve yasaları hiçe sayan bu uygulamalar, egemen sınıfların çıkarları gerektirdiğinde kendi koydukları kuralları nasıl çiğneyebileceklerini de çok açık bir biçimde göstermektedir.
***
Cumhuriyet 08.05.2008
12 MART HUKUKU
'Cuntacıların birbirinden farkı yok'
- Denizlerin yargılanması çerçevesinde 12 Mart hukukunu nasıl değerlendiriyorsunuz ?
- Bu sorunuzu yanıtlayabilmek için önce 12 Mart askeri rejiminin kısaca tanımlanması gerekir. 12 Mart'ın ekonomik ve siyasal nedenleri konusunda birçok görüş ileri sürüldü. Ama üzerinde birleşilmiş sonuç şudur: 1970-71 yıllarına doğru, dünya kapitalizminin bunalımıyla birlikte, dışa bağımlı Türkiye kapitalizminin kendisi de ağır bir ekonomik, sosyal ve siyasal bunalıma girdi. Diğer bir deyişle, burjuvazinin sürdürmekte olduğu sömürü sistemi güçlüklerle karşılaşmaya başladı.
İşçi sınıfının gittikçe güçlenmesi ve bilinçlenmesi, artan talepleri ve nitel yönden gelişmesi sonucunda siyasal yaşantıda ağırlığını koyarak hak taleplerinde bulunması, buna paralel olarak diğer sınıf ve tabakaların da taleplerini yükseltmeleri, ekonomik alanda zaten çıkmazda olan burjuvaziyi iyice tedirgin etti.
Memduh Tağmaç 'ın MGK toplantısında "sosyal hak arama eğilimlerinin ekonomik gelişmelerin çok ilerisine geçmesi karşısında, milli nizamın korunabilmesi için anayasada değişiklik yapılması" (Yankı, Sayı: 113, 1970) gerektiğini vurgulaması boşuna değildir. Aslında "Bu anayasa ile toplum idare edilmez" diyen dönemin başbakanı Süleyman Demirel ile 12 Mart cuntacılarının düşünsel alanda bir farklarının olmadığı da açıkça görülüyor. Özetle, toplumda gerçekten bir anarşi ve bunalım vardı, ama bunun kaynağı, egemen sınıfların içine düştükleri ekonomik ve siyasal ortamdı.
'Burjuvazi faşizme saptı'
- Zemini ekonomik zorunluluklar hazırladı mı diyorsunuz?
- Burjuvazi bu durumda 12 Mart faşizmine saptı, ilan edilen sıkıyönetimle birlikte adeta seferberlik ilan etti ve devletin her alanında, toplumun her kesiminde o dönemin ünlü generali Faik Türün 'ün deyimiyle "savaş" ilan edildi. Burjuva demokrasisinin üç temel öğesi olan yasama, yürütme ve yargı alanlarında bir dizi önlem alındı.
1961 Anayasası yerine yeni bir anayasa yürürlüğe konuldu. Gözaltı süreleri toplu suçlarda 15 güne çıkarıldı ve böylece kontrgerilladaki sorgulamalara ve işkencelere elverişli olanaklar sağlandı.
Sıkıyönetimi sürekli hale getirmek ve sıkıyönetimsiz sıkıyönetimi gerçekleştirmek amacıyla siyasal nitelikte bir sınıf mahkemesi olan olağanüstü ve özel Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) kuruldu.
Böylece vatandaşın "bağımsız mahkemelerde, tabii hâkimin önünde" yargılanma hakkı elinden alındı.
***
Cumhuriyet 08.05.2008
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan anıldı
Haber Merkezi - 6 Mayıs 1972'de idam edilen Türkiye gençlik mücadelesinin önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan , idam edilişlerinin 36. yıldönümünde yurt genelinde düzenlenen törenlerle anıldı . 68'liler Birliği Vakfı'nın, Cumhuriyet Kültür Sanat Merkezi'nde, Ahmet Börüban' ın yönettiği anma toplantısında konuşan Dev-Genç eski başkanlarından Atilla Sarp , Deniz'lerin ABD'lileri denize döktüğü dönemde, devrimcilere, ulusalcılara karşı çıkanların, onlara saldıranların, kurşun sıkanların bugün ülke yönetiminin çeşitli kademelerinde olduğunu söyledi. 68 kuşağı temsilcilerinden Necla Ülkü de "Her ülke kendi koşullarına göre antiemperyalizmi gerçekleştirmiş tir. Ülkemizde de bu yaygınlaşmalıdır. Bunun için Deniz'leri örnek almamız yeter" diye konuştu. İnönü Parkı'nda eylem yapan sivil toplum kuruluşu ve siyasi parti üyeleri, onların "Tam bağımsız, demokratik Türkiye" mücadelesini yaşatma sözü verdi. "Yusuf, Hüseyin, Deniz, sürüyor, sürecek mücadeleniz", "Emperyalistler, işbirlikçiler, 6. Filo'yu unutmayın", "Yaşasın tam bağımsız demokratik Türkiye" sloganları atan göstericiler, Gezmiş, Aslan ve İnan'ın fotoğrafının bulunduğu büyük bir pankart açtı. Gaziantep'te de Kırkayak Parkı önünde toplanan bir grup eylemci, ellerinde meşale ve pankartlarla kent merkezindeki Atatürk heykeline kadar yürüdü.
CHP Amasya Gençlik Kolları da önceki gece düzenledikleri törenle Deniz'leri andılar. Deniz'lerin mücadelesinin anlatıldığı sinevizyon gösterisiyle başlayan törende son mektupları da okundu.
Eskişehir'de ise ÖDP, TKP, EMEP, SDP, EHP, Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri düzenledikleri yürüyüşle Deniz'leri andılar. Törende gruplar adına basın açıklamasını okuyan Mahmut Yıldırım, "Üç fidanı idam edenler onları asmakla bu mücadelenin biteceğini sandılar" diye konuştu.


Mayıs 08, 2008, 08:01:16 ös
Yanıtla #7
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 562
  • Cinsiyet: Bay

Uğur Mumcu'nun yazısıdır bu yanlış hatırlamıyorsam. Çok güzel gerçekten.
Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo


Haziran 28, 2008, 12:34:02 ös
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

İdama Tanıklık Eden Tek Gazeteci Anlattı

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamına tanıklık eden tek gazeteci olan Burhan Dodanlı, anılarını ve izlenimlerini de kitapta topladı.

Defalarca konuştuğum, aylarca mahkemelerde takip ettiğim bir çocuktu ve göz aşinalığı da vardı. Zor bir duyguydu'' dedi.

O dönemde Anadolu Ajansı muhabiri olan Dodanlı, idam sürecine ve o gece yaşananlara ilişkin anılarını ve izlenimlerini de kitapta topladı. 1978'de ''Darağacı'' ismiyle yayınlanan, ancak aynı yılın Temmuz ayında toplatılan kitap, bu yılın Mayıs ayında ''Hepiniz Suçlusunuz'' adıyla yeniden okurla buluştu.

Dodanlı, kitabına ilişkin AA muhabirine bilgi verirken, Deniz Gezmiş olayını başından sonuna kadar takip eden bir gazeteci olduğunu ve Anadolu Ajansı'nda 3 kişilik bir ekiple süreci yakından izlediklerini belirtti.

İdam kararı verildikten sonraki safhaları da izlediğini ve bu sırada Gezmiş hakkında idam kararını veren Ankara 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi ile de sık sık diyaloğunun olduğunu aktaran Dodanlı, gazetecilikte güven sağlamanın çok önemli olduğunu ifade etti.

Kendisinin süreçle ilgili tüm gelişmelerden konuyu yakından takip ettiği için haberinin olduğunu ifade eden Dodanlı, şunları söyledi:

''Ali Paşa'ya, 'eğer bu verdiğiniz karar kesinleşir, Yargıtay'dan geçerse, Meclis'ten geçer ve onaylanırsa idam safhasını Ajans muhabirleri olarak izleyebilir miyiz' dedim. Önce 'mümkün değil' karşılığını verdi. Sonra 'ama sen bütün duruşmaları takip eden bir muhabir olarak o gün idamın infaz edileceği yerin kapısına kadar gelebilirsen, söz seni içeri alacağım' dedi. 'Paşam, o nasıl olacak' dedim, 'karışmam, eğer gelebilirsen' karşılığını verdi.

Nihayet geldik 5 Mayıs 1972 Cuma gününe... Öğleden sonra 3 arkadaş çıktık biz ajanstan, Askeri Yargıtay'a gittik. Şimdiki Ankara Radyosu'nun yanındaki Türk Hava Kurumu'nun tam arkasındaki binaydı. Tüm hakimlerle tanışıyoruz, odalarına giriyoruz. Her gün ''buyurun, çay için' derken, o gün 'şimdi çalışıyoruz, meşgulüz' dediler. Biz de ne olacağını biliyoruz. Bizi dışarı çıkardılar, ama gitmedik, kapının önünde bekledik.

Saat 17.15'te bir memur koltuğunun altında defterle çıktı. 'Nereye gidiyorsunuz' diye sorunca, savcılığa gittiğimizi söyledik. Askeri Yargıtay'da kararın düzeltilmesi istemi reddedildi, o nedenle de infaz savcılığına gidiyor, o belli. Hemen birimiz oraya gittik, ikimiz Ajans'a geldik. Müdürümüz Adnan Bey vardı, ona bahsettik, bunu eşinize dahi söylemeyin, hele ajanstaki arkadaşlarınıza hiç söylemeyin dedi. Bunun üzerine konuyu sakladık.''

-''İKİ DAKİKA ÖYLECE BAKTI''-

Arkadaşı Hasan Şahan'ın kalp rahatsızlığı olduğunu ve idam gecesi yaşanacaklara tahammül edemeyeceğini ifade ettiğini anlatan Dodanlı, bir arkadaşının da nöbetçi muhabir olarak kaldığının, kendisinin tek başına yola çıktığını söyledi.

O dönemde gece 24.00'ten itibaren sokağa çıkma yasağının uygulandığını belirten Dodanlı, yaşadıklarını şöyle anlattı:

''Akşam üzeri Anadolu Ajansı'nın arabasıyla yola çıktık. Ancak Samanpazarı'nda bizi çevirdiler. Bana, 'Nereye gidiyorsunuz' diye sordular. Onlara, 'evime gidiyorum, kartım var' dedim. Cezaevine yakın olduğu için Dörtyol'da oturduğumu söyledim. Sonra, 'beni Ali Paşa'ya götürün, ona bir mesajım var' dedim. Oraya vardık. Ambulans tipi arabayla Deniz Gezmiş getirildi. Defalarca konuştuğum, aylarca mahkemelerde takip ettiğim bir çocuk. Göz aşinalığı da var. Zor bir duyguydu. İki dakika öylece baktı.

Yaklaşık 5 dakika sonra Ali Elverdi geldi, çabuk çabuk konuşurdu, 'kim beni arıyor' diye sordu. Komando erlerinin arasında duruyordum. 'Sen misin, gel, gel'' dedi. İçeriye aldı beni. Sonra, 'sen deli misin, nasıl yaparsın bunu' diye sordu ve bu durumdan kimseye bahsetmememi istedi. 28 yıl bahsetmedim, ajansta dahi Ali Elverdi'nin isminden kimseye söz etmedim. Sonra bir televizyon programına çıkacaktım ve kendisini aradım. 'Paşam, ben televizyona çıkacağım, seni oraya kim soktu derler, çok ısrar ederlerse isminizi vereyim mi' dedim. 'Yasal takip süresi bitti, zaman aşımına uğradı, istersen ver' karşılığını verince rahatladım.''

İdam gecesi Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının boynuna asılan yaftaları da aldığını ifade eden Dodanlı, ''Deniz'in odasına girdik, ona yaftadaki özeti okudular. İki çay içti Deniz Gezmiş, babasına mektup yazdırdı, idama gitmekte olan bir insanın kafası ne kadar karışık olur bilemem ama çok edebi bir mektup yazdı'' dedi.

Daha sonra Gezmiş'in ellerini çözdüklerini belirten Dodanlı, ''Son olarak arkadaşlarımı görmek istiyorum dedi. Ondan sonra önce Deniz'i çıkardılar. İskemleyi ben kendim devireceğim, sakın kimse dokunmasın dedi'' sözleriyle izlenimlerini aktardı.

Burhan Dodanlı, sonradan o gece ve önceki süreçte yaşananları kitapta topladığını, ancak kitabın 4. baskısında toplatıldığını söyledi. Dodanlı, 30 yıl aradan sonra kitabı ''Hepiniz Suçlusunuz'' ismiyle yeniden okurla buluşturduğunu kaydetti.

AA


Mayıs 06, 2009, 01:01:16 ös
Yanıtla #9
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Bugun yani 6 Mayis'ta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Mamak Askeri Cezaevi,1971/Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun (THKO) kurucu ve yöneticilerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan sabaha karşı idam edilmisti.
 
Son söz olarak;

Deniz Gezmiş: " Yaşasın tam bağımsız Türkiye.Yaşasın Marksizm- Leninizm. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği. Yaşasın İşçiler, köylüler. Kahrolsun emperyalizm,"

Yusuf Aslan:  "Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerikanın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm, ".

Hüseyin İnan: "Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm!"  dediler.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3008 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 10, 2008, 01:18:36 ös
Gönderen: poyraz06
48 Yanıt
36812 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 28, 2017, 01:35:49 öö
Gönderen: night manager
5 Yanıt
7648 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 14, 2009, 02:26:25 öö
Gönderen: Isis
0 Yanıt
3580 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 15, 2009, 11:57:55 ös
Gönderen: Dino
1 Yanıt
3930 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 27, 2016, 04:19:14 ös
Gönderen: Melina
1 Yanıt
5139 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 06, 2010, 11:18:30 öö
Gönderen: amurdad
0 Yanıt
3509 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2011, 11:09:07 öö
Gönderen: oasis
13 Yanıt
6948 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 23, 2012, 07:52:55 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3515 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 24, 2015, 02:17:57 öö
Gönderen: ömer
4 Yanıt
14198 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 30, 2015, 08:01:35 ös
Gönderen: Tij