Kişilik
Yazan W.E. Butler
İngilizce Aslından Çeviren Cem Çiloğlu
Sizinle “kişilik” olarak adlandırdığımız muhteşem şey hakkında konuşmak istiyorum. Çünkü benliğimizin bu parçasından bir şeyler anlayabilmemiz için, okült yolu izlemeye çabalarken bizi dürten pek çok problemden bazılarıyla başa çıkabilmeye muktedir olmalıyız. Kişiliğimiz, bireysel evrimimizde çok büyük ve önemli bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla çoğu zaman unutsak dahi şu Delfi mottosunun tavsiyesi -- “Kendini tanı”-- çok değerlidir.
O zaman “Kişilik” teriminden ne anlıyoruz? Bizzat derslerde sık sık belirttiğim üzere, kullanılan kelimeyle ne kastedildiğinin çok büyük önemi vardır. Çünkü kelimeler fikirlerin dış tanımlarıdır. (saf fiziksel titreşim değerlerinden farklı olarak). Sözlük tanımı “birey”dir, ama bu yine de yetersiz bir tanımdır. Belki psikologların bu terimi kullanırken ne kastettiklerini bulmaya çalışarak onu geliştirebiliriz. Burada yine, psikoloji okullarının bu kelimeye yükledikleri farklı anlamların oluşturduğu zorlukla karşı karşıyıyız. O halde belki de “Kişilik” kelimesinden bizim ne anladığımızı belirtirsek iyi olacaktır. Bizim bu kelimeyi anlayışımız, S.O.L kursunda verdiğimiz eğitimle bağlantılı olduğu için belki de bu, terimle alakadar olmanın en iyi yöntemidir. Sözlüğe göre bu kelime, “Persona” Latin kökünden gelmektedir. Bunun tanımı “İnsanın dış dünyaya sunulan ifadesi” dir. Kadim Roma ve Grek zamanında aktörler, ifade ediyor oldukları baskın duyguyu – trajedi, komedi vs.. belirtmek için maskeler giyerlerdi ve söylendiği üzere, maske aracılığıyla konuşurlardı. Aynı zamanda, Mısır gizemlerindeki “Anubis maskesi giyen rahip kalktı ve konuştu....” ifadesi de bize aynı fikri vermektedir. Burada kesinlikle Shakespeare’in sözüne geliyoruz. “Bir adam, kendi zamanında bir çok rol oynar”. Böylelikle kişiliği birçok diğer tanım arasından, dış dünyayla yüzleştiğimizde giydiğimiz maske olarak tanımlamaya başlayabiliriz. Şimdi meselenin özüne geliyoruz. Kişilik, maske neden oluşmuştur ve içimizden nasıl yükselir?
Eğer Kabala’nın temel öğretilerini kabul edecek olursak, o zaman kendimizi, kendi kişiliğimizin maskesi aracılığıyla fiziksel dünyada tezahür eden spritüel varlıklar olarak düşünmeliyiz. Bu kişilik, kendi gerçek spritüel benliğimizle çevremizdeki dünyanın iletişiminden oluşmuştur. Çeşitli şekil verici kuvvetler, belli bir kalıp nedeniyle kendi maskemizi oluşturmamıza sebep olmuştur. Yine aynı maske vasıtasıyla dış dünya üzerinde rol oynarız ve dış dünyada bizim üzerinde rol oynar. Ne yazık ki, tuhaf bir mekanizma sayesinde, kendimizi kişiliğimizle tanımlarız ve böylelikle hem bizim için, hem de bizimle iletişime geçenler için pek çok belaya neden olan bir sahte ego veya benlik oluştururuz. “Maske aracılığıyla konuşan” gerçek aktör değil, kendi aracını kontrol edemeyen alt seviyeden bir bilinçtir ve bu gezegendeki insanların büyük çoğunluğu için bu böyledir.
Size kişiliğin doğası ve başlangıcı hakkındaki bu temel skeci verdim çünkü ezoterik yoldaki büyük tehlikelerden birine değinmek istiyorum. Bu tehlike, kişiliğe tapınmadır. Çeşitli şekillerde, insan doğasında üstü örtülüdür çünkü, en son noktasında bu, insan benliğinin en derin ve en gerçek gereksinimlerinden birinin dengesiz bir ifadesi – tapınma ve tapınmanın nihai hedefiyle birleşme gereksinimi, ondan geldiğimiz ve sonunda zamanın bütünlüğüne erişeceğimiz sonsuz yaşamdır.
Kişiliğe tapınmanın en yaygın şekillerinden biri de, okült dünyadaki bir lidere veya bir öğretmene gösterdiğimiz kayıtsız şartsız ve yoğun duygusal bağlıktır. Yazarının, büyük öğretmen Dion Fortune’un “bir kabala üstadı” olduğu iddiasında bulunduğu, ruhsal konuları işleyen bir dergide yayınlanmış bir makale dikkatimi çekti. Bu durumu onun kitaplarından birinde net bir şekilde reddettiğini duygusal bir coşku ile ifade ediyordu. İbrani bilgin Dr. Hugh Schonfield, derginin bir sonraki sayısında iğneleyici bir biçimde Dion Fortune’un ortodoks bir eğitim almadığını ve hiçbir suretle konu hakkında bir uzman sayılamayacağı yorumunda bulundu. Bu geliştirici olmaktan oldukça uzak temsil tümüyle gereksizdi. Eğer taraflardan herhangi biri Dion Fortune’un Mistik Kabala adlı kitabının bölüm IV paragraf 3-7’ye bakma lütfunda bulunsaydı, doğrudan Dion Fortune’un kendi kaleminden dökülmüş olan ve her iki tarafında görüşlerini çürüten sözlerini görürlerdi. Orada Fortune, akademik bilgisinin yetersizliğini kabul eder ve şöyle der “ Bunun kadim rabbilerin öğretisi olduğunu değil, daha ziyade modern kabalistlerin uygulaması olduğunu söylüyorum........”
1925 yılından ölümüne kadar benim öğretmenim olan ve kendisine çok şey borçlu olduğum Dion Fortune’a bu bölümü ayırdığımı merak ediyor olmalısınız. Kesinlikle herkesi kendi pigme boylarına çekmeye hazır, yeterince eli gübre kürekli adam (Hacının yolundan alıntı olarak) ve yeterince çamur atıcı bulunmaktadır? Evet bu böyledir ve ben Dion Fortune’a ve onun işlerine özel bir hoşnutsuzluk duyan kimseye katılmadım. Lakin bu küçük bölüm, kişiliğe tapınma hakkındaki görüşümü ortaya koymama yardım ediyor. İlk mektubu yazan şahıs Mistik Kabala kitabındaki o paragrafları okumaya zaman ayırsaydı, Dr. Schonfield’in kınamasını, hayranlık duyduğu öğretmenin üzerine çekmezdi ve bu şekilde okült kitaplar okumayan, ezoterik felsefeye güven duymayan ve İbrani felsefesi alanında tereddütsüz konuşan bir uzmanın ifadesi yüzünden böyle düşünmekle kendilerini haklı görenlerin gözünde bu öğretmenin statüsünü düşürmezdi. Sonuçta yazar öğretmenine bir karşı-hizmette bulundu ve bu çoğunlukla kişiliğe tapınmanın bir sonucudur.
Aynı zamanda, kişiliğe tapınma başka bir şekilde de kendi talihsiz objesine zarar verir. Enkarne olduğumuz sürece kişiliğimizin kısıtlamalarına tabiiyiz. Yıllar boyunca oluşturduğumuz maske, değişen koşullara ve yeni tavırlara adapte olmamızda engel teşkil edecektir. Yine de bizim için bu bir şey ifade ediyorsa adapte olmalıyız. Gelmiş olduğu eve geri dönüp baktığında bir tuz sütununa dönüşen Lot’un karısının hikayesinde çok derin okült bir hakikat vardır. Tuz, iç gerilim yoluyla maddenin sert tutuculuğuna harika bir örnek oluşturan kristal bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla yaşamımızın bir noktasına saplanmak, o sürecin şekli içinde kristalize olmak hepimiz için mümkündür. Ama kendi benliğimizin derinliklerinde ebediyen devam eden periyodik değişimler – kendi iç benliğimizin aşırı gölgeleyici etkisinin neden olduğu değişimler – dış koşullara verdiğimiz tepkilerin şeklini değiştirme eğilimi gösterirler ve şu iki şeyden biri meydana gelir. Ya kristalize olmuş kişilik maskesi o kadar serttir ki iç güçleri geri püskürtür veya geri püskürtüldüklerinden dolayı baskılarını arttıran iç güçler en nihayetinde kişilik tarafından yapılmış maskede bir gedik bulurlar ve muazzam bir sel gibi içeri dolarak katı kişiliği yıkarlar ve söz konusu kimsenin yaşamında ve dış görünüşünde kuvvetli etkilere sebep olurlar.
Her birimizin içinde öğrenci ile öğretmen aynı şekilde ‘gölge’dir. Bu er geç ele almamız gereken bir şeydir. Eğer bunu tanır ve kabul edersek pek çok dertten kurtulmuş oluruz. Eğer öğretmenin üstüne pırıltılı bir imaj yansıtmayı kesersek ve onunda bizim gibi bir gölge taşıdığını zihnimizde kabul edersek, o zaman bize vermiş olduklarından dolayı ona saygı duyar ve minnettar oluruz ve onda yansımış olan, bize bir nebze getirebilmiş olduğu o ışıktan bir şeyler görürüz. Bizim içimizdeki gölgeyi tanıyan öğretmen ise, bizde saklı bulunan ışığın potansiyelini ve umudu görür. Kahramanın içindeki gölgeye gözlerini kapayan ve öğretmenin kişiliğinin bir ifadesini üstüne almakta direten batıl inançlı kişiliğe tapınma, bu olağandışı ifadeyi öğretmene bağlar, bir grubun toplu kahraman-tapınması öğretmenin bu ifadeye zihinsel olarak hapis olmasıyla sonuçlanabilir ve ondan tümüyle parlayarak gelmesi gereken ışık kısıntılı ve karanlık olacaktır.
Tam tersi de aynı şekilde doğrudur. Eğer grup, tüm üyeleriyle birlikte, iç gölgeyle irtibat sağlarsa, o zaman bu grup reaksiyonu daha fazla ışığın akacağı bir kanal açacaktır ve öğretmen daha yüksek bir bilinç seviyesindeymiş gibi yücelecek ve daha derin bir öğretiyi ve yoğun bir gücü almaya ve aktarmaya muktedir olacaktır. Sadece öğretmenin değerinin öğreti olarak gösterdiğinden değil – O çok kuvvetli güçlerin gruba akmasını sağlayan bir kanal olacaktır ve bu güçler, psişik bir işlem süreciyle öğrencilerin kimliklerinde bulunan gizli ifadeler üzerinde iş görmeye başlayacak ve bu gizli ifadelerin bilinçli tezahürünü ortaya çıkaracaktır. Bu ezoterik yolun en önemli kanunlarından biridir ve bunun üzerinde biraz tefekkür etmenizin size faydası dokunacaktır.
Yalnız, eğer öğretmen yerleştirilmiş olduğu kaideden düşerse, onu ilk kınayacak ve ona ilk hakareti edecek olanların da, mantıksız kişiliğe-tapınmaları sayesinde öğretmeni kaidenin tepesine yerleştirenler olması çok üzücü bir gerçektir. Bu nedenden dolayı – diğerleri arasında—küçük gruplar oluşturulsa dahi gizem öğrencileri birliğinin serbest bir örgüsü olması fikrini öğrencilerin kabul etmesine – veya kendilerinin bunu oluşturmasına – çalışırız. Aynı kural iş görür.
Şimdi, bu sıradan kişiliğimizle bağlantılı olan başka meselelere yönelelim. Daha önceden söylediğimiz üzere kişilik, gerçek benlik tarafından giyilen bir “maske” olarak görülebilir. Ama kişiliğin başka ve çok daha pozitif ve aktif bir ifadesi vardır ki sizin dikkatinizi bunun üzerine çekmek istiyoruz. Uzaylılarla ilgilenenler ve bütün psikolojik fikir okullarının psikiyatristleri bu daha pozitif kısmın veya kişilik ifadesinin aktivitelerini deneyimlemiş ve kendi içlerindeki ışığın boyutuna göre bununla ilgilenmiştir. Eğer psikolojik araştırma süreciyle kendi kişiliğimize bakmaya başlarsak, aynı zamanda hem muhteşem, hem de berbat bir şeyle ilişkiye geçtiğimizi keşfederiz. Buna kelimenin tam anlamıyla “Korkunç” diyebiliriz.
Kişiliğin derinliklerine bakarsak alevlenen, genişleyen, büzülen ve gücün daha derin katmanlarını ortaya çıkaran bu muazzam gücü görürüz. Yine de bu, korkunç bir tezahürün içine bakmak gibidir. Dünyanın ve göklerin dual güçlerinin karşılaştığı ve birbirine kavuştuğu insan kişiliğinin bu merkez noktası, aslında temel yapısıyla kişiliğin mikrokozmosdaki devasa güçler tarafından işlenerek içteki benliğin bir ifade ve tezahür aracı haline getirildiği mikrokozmik bir güç yığınıdır.
Şimdiki kimliğimiz, derin benliğimizin içtepisi ve çevrenin etki ve güçlerinin etkileşimi tarafından işte bu temel yapı üzerine inşa edilmiştir. Ama ister hoşumuza gitsin ister gitmesin aynı bir bitkinin yaşamını içinde hapis olduğu taştan, bu yetersizliği zaferle fethedip kısıtlılığın altından boy vermesi gibi, bir kişilik oluşacaktır. Ne var ki biçimsiz yaprakları ve eğik gövdesi onun kurtuluş mücadelesinin acısını göstermektedir.
Bu muazzam enerjiyi ve kişiliğimizin merkezinde yatan amacı asla unutmamalıyız, çünkü gerçek benliğin isteğinin bir ifade bulmaya çabaladığı yer işte burası, psikenin ateşli derinlikleridir. Çoğunlukla onayladığımız sınırlı ahlakın içinde, oluşturulmuş olan kişilik, önceden konuştuğumuz bitki gibidir, çarpıtılmış ve solgun ve içteki primordiyel ateşin pek azı yüzeydeki benlikte tezahür etmiştir. Ahlak kurallarının kaldırılmasını değil, sadece onların yeniden denetlenmesini savunuyoruz. Böylece gerçek ahlakın özü; tamamen geleneksel, çoğu zaman iki yüzlü olandan, toplumun gözünde bunlarla ilişkilendirilmiş düşünce biçimlerinden ayrılmalıdır.
Eğer “Ahlak- Morals” kelimesini “moris” – gelenek anlamında düşünecek olursak, o zaman görürüz ki yararlılığı bitmiş gelenekler olduğu gibi, belli bir zamana ait olmayan, tamamen zamansız olanlar da vardır. Bazı gelenekler ise da yeni kullanılmaya başlanmıştır ve toplum üzerindeki etkisinin test edilmesi gerekmektedir. Zamansız gelenekler “Üstatların erdemi”nin insan dünyasındaki yansıması olduğundan dolayı bütün dinlerin ve yaratıkların temelini oluşturur. Geçici heveslere, isteklere veya şuna buna ait olmayan yaşam kuralları, yaşı olmayan bilgeliği takip edenlerin etik bakış açısının ifadeleridir. Günümüzde dört bir yandan bize diretilen bütün fikirleri ve ahlak kurallarını ölçmemizi sağlayacak gerçek mihenk taşı budur.
Şimdi kişiliğimizin bir başka görünümünü ele alalım. Her hangi bir sebebi olmaksızın üzerimize çöken acayip ruh halleri tarafından sıklıkla şaşırtılırız. Bunları ruh hali olarak adlandırdık ama bunlar sadece ruh hali olmaktan daha fazla bir şey gibi görünmektedir. Çünkü beraberlerinde bir güç hissi, daha doğrusu, açıklaması zor ama en açık şekilde deneyimlendiği üzere, bir bireysellik hissi getirirler. Bilince dolan bu akımlar nedir? Gölgelendirici duygu yükleri mi? Bu sadece bir şey olabilir ve o da güçlü bir kişiliğin veya kişiliğin üstündeki bir güç noktasının patlamasıdır. – Bu çoğunlukla durumu açıklar.
Yalnız bunlar, daha güçlü, kişisel ve çok enteresan bir şeylerin bizim üzerimizdeki etkisinden kaynaklanıyor olabilirler. Bizim gerçek benliğimiz tarafından yapılmış olan geçmişteki kişiliklerimiz halen daha iç benlikte bulunmakta ve fiziksel, astral ve zihinsel bedenlerin elden çıkarılmış olmalarına rağmen oradaki ebedi deneyimlerine devam etmektedirler. Bu tür taşıtlara ihtiyaç duymamalarına rağmen, gerek duydukları takdirde tezahür etmek istedikleri seviyede geçici bedenler materyalize ederler. Yalnız daha sık olarak, şimdiki kişiliği gölgelendirirler ve bu gölgelendirmenin belli bir periyodik ritmi vardır. Bu sayede, bu periyodik iniş çıkışları gösteren bir çizelge yapabilir ve bu etkilerin bizi etkiyeceği zamanları çıkarımlarda bulunarak görebiliriz. Kişiliğimizin içindeki bu olağandışı dalgaların bilgisi eğitimin çok önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Örneğin geçmişteki güçlü bir savaşçı kişilik baskın bir şekilde içimizde bulunurken hassas ve oldukça duygusal konularla ilgilenmek tavsiye edilebilir mi? Onun problemleri çözme şekli pek yararlı olmayabilir. Veya bizim için dış dünyada bir atılımda bulunmak gerekli olduğunda, bütün hayatını inzivada geçirmiş bir kişiliğin etkisi üzerimizdeyken bunu denememiz tavsiye edilebilir mi?
Özetle, dünya düzeyi ve onun koşullandırıcı etkisiyle ilgilenmemizde hepimizin araç olarak oluşturduğu maske ve kişiliğin faziletlerini ve kötü yönlerini göstermeye çalışıyoruz. Diğer insanlar ve özellikle öğretmenlerimiz üzerinde yersiz bir bağlılıkla gerilim yaratıyoruz. Bu da bizi kişilik sorununun başka bir açısına götürüyor. Eğer öğrencinin ezoterik çabalarında kendi kendine yetebilecek şekilde kendini eğitmesi gerektiğini söylersek, öğretmenimizden aldığımız yardımın yararsız olduğunu mu söylemiţ oluruz? Bu biraz çeliţkili görünüyor.
Bir öğretmenin sağlayabileceği pozitif yararları düşünelim. Yalnız, ilk başta konuya doğru perspektiften yaklaşmalıyız. Bu bağlantıyla ilgili olarak zikredilen ezoterik bir deyiş vardır. – “Öğrenci hazır olduğunda, üstat belirir”. Bu kesinlikle doğrudur, ama çoğunlukla yanlış anlaşılabilme ihtimali vardır. Bir çok öğrenci bunu beyaz cüppeli bir şahsiyetin ansızın ortaya çıkması ve şaşkınlıktan kalakalmış öğrenciye onun kişisel öğretmeni olacağını söylemesi şeklinde düşünüyorlar. Bu bazen olmaktadır, bunu inkar edemeyiz. Alice A. Bailey’in Üstatlarından biriyle ilk karşılaşması böyleydi. Madam Blavatsky’nin deneyimi de bu şekildeydi. Aynı şekilde Öğretmenleriyle bu beklenmedik tarzda karşılaşan başkaları olmuştur. Ama onlar ezoterizm öğrencilerinin genel sınıfında ve mevkiinde değildiler.
Genelde ezoterik eğitimimizin bir sonraki safhası için hazır olduğumuzda Üstat bize gelir. Ama o, bir kural olarak, bizim hazır olmadığımız bir yolla gelir. Bu yüzden dolayı kolayca yeni dereceye geçmede başarısızlığa uğrayabiliriz. Dolayısıyla zamanı belirlemeli ve hatta duruma göre çalışmamızda geri çekilmeliyiz. Öğrencilerimize şunu açıklamak yararlı olacak, bir çok durumda Öğretmen, bize onunla bağlantısı olan birisinin şahsiyetinde gelir. Kurduğumuz yeni bağlantı ve aldığımız yeni öğreti eğitimimizde daha ileri gitmemizi sağlar. Bu süreç sık sık tekrarlanabilir. Ama bu yeni etkiler ve öğretilerle eş zamanlı olarak, kendimizi Öğretmene uyumlu kılacağımız zamana kadar, kendi benliklerimizde uygun genişleme ve gelişiminin olması lazımdır, o zaman Öğretmenle bilinçli kişisel iletişim mümkün olur. Bu şeyler, kelimeler özellikle teknik anlamda kullanıldıklarında hem eğitim hem de “bağlantı” meselesidir. Ama bu noktayı ele almadan evvel bize gerçek bir öğretmenin etkisi ve gücüyle gelen kişiler hakkında düşünmeliyiz. Bizim için, şu anki zaman periyodunda, guruların, swamilerin, chelaların ve çeşitli seviyelerden “kanallar” olduklarını iddia eden Öğretmenlerin (Genellikle bunlar kendi özel iç plan Öğretmenlerinin en yüksek dereceli olduklarını iddia ederler.) arasında boğulmak çok kolaydır.
Ortalama bir öğrenci ne dereceye kadar bu kendini öne süren “kanallara” güvenebilir ve onların mesajlarının değerini yargılayabileceği kriter ne olmalıdır? Yanıt, şu eski İncil deyişidir. – “Meyvelerinden onları tanıyabilirsiniz”. Ama yüzeyde, onların çevresinde oluşan pek çok kanallar ve gruplar çok yüksek bir etik tonda görünebilir. Öyle görülüyor ki bu problem göründüğü kadar kolay başımızdan savılamıyor. Bu çok ciddi bir meseledir çünkü bir grubun üyesi olmak onu bırakmaktan çok daha kolaydır. Bağlantılar yapılır ve ilgili grubun “grup bilinciyle” üyelik vasıtasıyla bağlanmış herkesi derinden etkileyebilecek etkiler edinilmek üzere getirilir.
Burada, şu eski ezoterik deyiş konuya çok uygun düşer – “Ayırt edebilme yetisi, yol üzerindeki ilk erdemdir”. Öğrenci, herhangi bir grup, topluluk veya fraternitedeki üyeliğine ilişkin bir karar alması gerektiğinde, incelemesi gereken şey sadece genel etik öğreti değil, aynı zamanda bu öğretinin ürünleri olan kişilerin yaşamlarıdır. “Eğer sizi izlersem sizin gibi mi olacağım?” sorulacak güzel bir sorudur – Söz konusu grubun üyeleri arasında asla dile getirmeseniz bile, her nispette benimsenecek çok güzel zihinsel tavırdır.
Genel etik hava olarak adlandırılan şeyden ayrı olarak, düşünülmesi gereken çok önemli bir daha vardır. Bu, öğretide ve onu izleyenlerde apaçık belli olması gereken zihinsel ve spritüel dengedir. Burada, kendisine bağlı olan felsefesiyle Kabalist hayat ağacı, öğrencinin sadakatini kazanmak isteyen herhangi bir organizasyonu değerlendirmede öğrenciye yardımcı olacaktır.
Eğer öğrenci ayırt edebilme erdemi üzerine pratik yaparsa, uzun süre gereksiz yere karanlıkta gezinmekten kurtulur. Geçici bir süreliğine Öğretmenin öğrenciyle ilgilenme vasıtası olarak kullandığı kişiyi bulmuş olarak öğrenci, sadece mental bilgilendirmeden çok daha fazla ezoterik eğitimin olduğunu fark etmeye başlar. İşte şimdi daha önceden yazmış olduğumuz “bağlantı” sorununa geliyoruz.
“Bağlantı”, grubun çalışmasıyla alakalı iç plan üstadı olan Öğretmen veya Üstadın etki ve öğretilerini almak için kanal rolü oynayan birinin başkanlığını yaptığı bir grubun üyelerine getirilmiş ölçümü mümkün olmayan psişik ve spritüel etkilere verilen addır. Şu akılda tutulmalıdır ki, bu tür doğaya sahip her bir grupla ortak çalışan iç planda onlara denk gelen işçiler bulunmaktadır. Onlar da Üstadın etkisi üzerinde tefekkür ederler. Grubun üyeleri üzerinde çalışan bu etki, aynen sıcak bir ev atmosferinin içindeki bitkilerin büyüyüp gelişmesini sağladığı gibi herkesi çeşitli seviyelerde etkilemeye başlar. Böylece, bağların sıkı olduğu bir grupta, düzgün bir bağlantıyla, spritüel ve mental doğanın sağlam gelişimi, psişik ve sezgisel melekelerin gelişmesiyle başa baş gider. Bu en idealidir, ama bir çoğumuzun farklı doğası ve zayıf ve dengesiz ifadeleri yüzünden bir grubun gelişimi, kural olarak, bu kadar ideal bir çizgide ilerlemez. Sık sık anlaşmazlık ve çekişmeler olur ve işte bu noktada grup liderinin gücü ve bilgeliği denemeye tabi tutulur. Bu tür durumlarda öğrencinin takınacağı iyi bir zihinsel tavır, Dion Fortune’un eğitim aldığı Altın Şafak Locasına karşı benimsediği tavırdır. Şöyle diyordu “ Loca içindeki çeşitli çekişmelerde yer almadım, ama bize öğretilen ilkeler üzerinde sebatla çalıştım.” Bazen bir organize grubun dışında kalmak daha iyidir, ama böyle bir grubun vereceği yardım çok büyük olabilir ve öğrenci için kendisine sunulduğunda bir gruba katılma ihtimalini düşünmeyi reddetmek aptalca olacaktır.
Ayırt etme yetisinin kriterlerinde öğrenci grubun kalitesini test edebilir.
Yalnız, öğrenci şunu her zaman aklında bulundurmalıdır. Yol üzerinde bir sonraki adımı gösteren ve Üstatların etkisiyle onun arasında arabuluculuk eden, ister grup ister bireysel Öğretmen olsun, hem grubun hem de öğretmenin nihai amacı öğrenciyi bir gün kendi kutsal koruyucu meleğinin bilgisine ve onunla iletişim kurmaya erişebilecek şekilde eğitmek ve geliştirmektir ve bahsedildiği üzere Majisyen Abramelin daha üstün bir öğretmene işaret etmektedir. – Kendi gerçek spritüel benliğimiz – ve bu iç öğretmenden kendi evrimsel haccımızın amacı yolunda durmaksızın içimizde çalışacak olan gerçek inisiyasyonu edinebiliriz.