Aslında bu başlık altında anlattıklarım belki de birçoğunuza hafif ve basit geliyor. Öyle ya, bunlar kitap ve ansiklopedilerde kolayca bulunabilecek şeyler. Benim yaptığım ise bunları kendimce bir komprime biçime getirmek; kimilerinin işini kolaylaştırabilir düşüncesiyle.
Devam ediyorum…
BİLGİ TÜRLERİ
Bilginin türlerinden ilki görsel ve deneyimsel bilgidir.
Bu tür bilgi yalnızca duyulara, algılara, doğal gözlemlere ve güncel deneyimlere dayanır. Örneğin kuru bir odun parçasının yakıldığında ışık ve ısı vererek duman çıkardığı, insanın yaşamında düşünme yeteneğini kullanmasına gerek duymaksızın ve yöntemli birtakım deneyler ya da değerlendirmeler yapmadan edindiği bir bilgidir.
İnsanın düşünme yeteneğini kullanarak, birtakım deney ve değerlendirmeler yapması ile, görsel ve deneyimsel bilgi “bilimsel bilgi”ye dönüşür. Bir odun parçasının yanması olayı, kimyasal ve fiziksel kuramlarla, belirli koşullara bağlanarak açıklanır. Böylece bilimsel bilgi, nesnel, yöntemli, genel, belirli ve öngörülü ilişkileri içerir.
Bilimsel bilgilerin doğaya ilişkin gerçeklerin tek tek kendi aralarında özel bir bölümünde bilen-bilinen ilişkilerini sağlamasına karşılık, üçüncü tür bilgi daha ta öteye geçerek bunların görsel ve deneyimsel bilgilerle de bağlantılarını kurar ve hepsini evrensel bir bütün içinde toplar. Bu da “filozofik bilgi”dir.
Filozofik bilgi, nedenlerle sonuçların, görünüşle kapsamın, genel ile özelin bağlantılarını açıklar.
Az önce ortaya koymuş bulunduğumuz “insan ile doğanın tümü arasındaki ilişki” tanımı hem bu üç tür bilgi için geçerlidir hem de üçünü de kapsamaktadır.
Bunların ötesinde bir de “sezgisel bilgi”den söz edilebilir. Ancak bu bambaşka bir alanın konusudur. Bunu herkes değil, sadece diğerlerinden üstün birtakım yetenekleri olan kişiler edinebilir. Bu başlık altında o konuya girmek istemiyorum.
BİLGİNİN OLUŞMASI
Önce bilginin insan zihninde nasıl oluştuğunu kısaca gözden geçirmekte yarar var.
İnsan ile doğa arasındaki ilişki olarak bilgi, birbirini zincirleme izleyen dört evrede oluşur: Algılama, düşünme, anlama ve açıklama.
Algılama, doğadan etkilenen duyu organlarının insanın bilincinde bir tasarım haline gelmesidir. Bu tasarım, doğanın nesnel gerçekliğinin bir imgesidir.
Bu imge oluşur oluşmaz akıl eyleme geçer ve bu tasarımı bilinçteki diğer tasarımlarla karşılaştırır. Böylece başlayan düşünme evresinde akıl, bu son algılamanın daha önce bellekte bir düzenli birikim sağlamış olan bilgisel anılarla da bağlantısını kurar.
Düşünme evresi sona erdiğinde, doğadan algılanmış olan nesnel gerçeğe ilişkin çok sayıda tasarım birleştirilerek, hepsi yeni bir bilgisel anı durumuna getirilir. Akıl, bu bilgisel anıyı bellekteki diğer bilgisel anıların arasında en uyumlu yere yerleştirir. Bu üçüncü işlem, anlama evresidir.
Görsel ve deneyimsel bilgi bu üç evrede oluşur. Bu tür bilgide açıklama yoktur. Bilimsel bilgi ile filozofik bilgi ise açıklama olmaksızın gerçekleşemez. Ayrıca filozofik bilgi, oluşma özelliği nedeniyle algılama evresine gereksinme duymaz.
Açıklama evresinde, bellekte yer almış tüm bilgisel anılar akıl yoluyla çıkarılarak öğelerine ayrılır, aralarında bağlantılar kurulur, bunlara yeniden algılanıp düşünülerek anlaşılmış bulunan diğer görsel ve deneyimsel bilgiler katılır; hepsi birden olabildiğince bütünlenerek sergilenir.
Böylece doğanın bir olayı, bir olgusu ya da bir süreci, nedenleriyle, bağıntılarıyla, yasaları ve sonuçlarıyla kavranmış olur. Bir diğer deyişle; bilen ile bilinen arasındaki ilişki, sağlanabilen tüm yanlarıyla kurulmuştur.
Bunları anlattıktan sonra şimdi «Bilgi göreli midir, değil midir?» tarzındaki bir soruya yanıt aramaya girişebilirim.
Sevgiler,