Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TOLERANS – 4  (Okunma sayısı 3591 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 17, 2009, 08:44:36 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Toleransın Çeşitli Tanımları

20. yüzyılın başlarında, Fransız yazar Amédée Matagrin’in «Tolerans sorunu artık sosyal bir yara olmaktan çıkmıştır.» dediği dikkati çeker. Matagrin böyle derken, herhalde soruna sadece gelişmiş Batı ülkelerindeki din ve vicdan özgürlüğü açısından bakıyordu. Oysa konu ekonomik çıkar olunca, Batı ülkelerinin hiç de toleranslı bir tutum sergilemediği apaçık ortada.

Ünlü Alman sözlüğü Brockhaus’da tolerans şöyle tanımlanıyor: “Özellikle din alanında aykırı kanılara ses çıkarmama.”

Ünlü İngiliz ansiklopedisi Encyclopedia Britannica’da şöyle bir tanım veriliyor: “Başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, kendi görüşümüze, ya da çoğunluğun görüş biçimine aykırı görüşlere sabırla, hem de yan tutmadan katlanma.”

20. yüzyıl Alman yazarlarından Johannes Kühn, toleransı en geniş anlamıyla “bireyler arası bir davranış biçimi” olarak alıp, kısaca “başkasına katlanma, başkasını kendi haline bırakma” biçiminde tanımlıyor.

Bir diğeri ise şöyle diyor: “Tolerans, bir arada ortaya çıkan çeşitli anlayışlara katlanma, örneğin politik ama daha çok dinsel bir karakter taşıyan yabancı ve başka türlü görüşlere göz yumma ile ilgilidir.”

Bir diğer Alman düşünür, Julius Ebbinghaus, toleransa daha olumsuz bir içerik yükleyerek şöyle bir tanım yapıyor: “Tolerans herhangi bir kimsenin kendi hoşuna gitmeyen bir harekete engel çıkarmamaya her zaman hazır olmasıdır.”

Karl Marx’ın felsefesine bakarsak, tolerans kavramının geçici olarak nitelendirildiğini görürüz. Marx, “İnsanların bilimsel bir anlayışta birleştiği gün,  tolerans ve hoşgörü gibi kavramlara gereksinme kalmayacaktır.” der.

Daha birçok düşünür, yazar ve bilim adamı bu kavramın tanımını yapmış. Sonuçta şöyle bir tanım üzerinde genel bir uzlaşma sağlanabilir:

“Tolerans, başkalarının yanlış bulduğumuz ya da olması gerekene aykırı saydığımız inanç, duygu, düşünce, görüş ve benimseyiş, eğilim, tutum ve davranışlarını hemen ya da ön yargılı olarak yadsımayıp, kendilerine göre doğru ya da haklı olabileceğini, aradaki farkların toplumsal yaşamda sorunlar yaratmayacağını öngörmenin yanı sıra, farklı cinsiyet, ırk, etnik köken gibi ayrılıkların da toplumsal yaşam açısından sorun olmadığını ön yargısız olarak kabullenmektir.”

Kimi yazar ve düşünürler, toleransta küçültücü bir ton seziyor. Özellikle Julius Ebbinghaus, az önce verdiğim tanımına dayanarak, göz yumma anlamındaki toleransta bir “kendini beğenmişlik” görüyor. Gerçekten de tolerans kavramı yakın geçmişimize kadar bu olumsuz ve küçültücü tondan kurtulamamış.

Tolerans kavramı, özellikle Avrupa’daki Reformasyon döneminde devletin tanıdığı din ve inanç dışındaki din ve inançlara göz yumma anlamını taşıyordu. Henüz din ve inanç özgürlüğünün tam bir hak olarak tanınmadığı bu çağda, tolerans hem isteğe bağlı  hem geri alınabilir bir hak, bir lütuf, bir ödün gibiydi.

Toleransta bir bakıma güç dengesizliği, hak eşitsizliği de göze çarpıyor. Nitekim göz yumma, göz yummama olanağını ortadan kaldırmıyor. Onun için Julius Ebbinghaus, “Başkalarının görüş ve düşünüşüne göz yummaya kalkışmak, gülünç bir kendini beğenmişlik olur. Bize düşen, başkalarının özgürlüğüne saygı göstermektir. Yoksa insan haklarını zedelemiş oluruz.» demiştir. Nitekim ikinci aşamada toleransı şöyle tanımlar: “Başkalarıyla olan alış-verişimizde herkese düşündüğü ve yaptığı şeyin nedenini kendi kendinde arama özgürlüğünü tanımak.”

Benzer düşünceyi daha önce Goethe de sergilemiş, şöyle demişti: “Tolerans aslında yalnızca geçici bir tutum olmalı; o, sonunda kabullenmeye götürür. Tolerans göstermek, aşağılamak demektir. Düşüncelerimi savunmak için kimsenin toleransına gereksinmem yok. Benim görüşlerime karşı olup da beni güler yüzle dinleyen kişi, bana sanki hakaret ediyor, beni aşağılıyor gibidir. Tolerans ile davranacağına düşüncelerime karşı çık. Bana tolerans gösteren kişi bir yanlışımı mı bağışlıyor? Ne haddine! Ben kimseden tolerans beklemiyorum. Çünkü boş inançlara değil, aklıma güveniyorum ben.”

Melih Cevdet Anday, bir yazısında şöyle diyordu: “Bana sorarsanız senin hiç toleransın yok mu diye elbette vardır derim. Benim toleransım boş inançlara, dogmalara bağlanmış olanlara karşıdır. Çünkü boş inançların birçok bağnaz için akıldan daha etkili olduğunu bilirim.”

Birçok düşünür, tolerans sözcüğünün, bununla anlatılmak istenene uygun düşmediğini zaman zaman yinelemiş, bu kavramın kullanılış amacını eleştirmiştir. Örneğin, 18. yüzyıl düşünürlerinden Nicolas de Condorcet şöyle demişti: “Bir ülkede bir inanışın öteki inançları baskı altına alarak ortadan kaldırmak olanağı yoksa, egemen inanç bu olanaksızlığını tolerans ile dengelemek küstahlığına sığınır. Böylece tolerans gösterdiği inançları bir yandan kınamakta, öte yandan da bu inançlara sanki bir bağışta bulunmaktadır.”

Büyük Fransız Devrimi’nin ünlü sözcüsü Mirabeau, Fransız Ulusal Meclisi’nde inanç ve vicdan özgürlüğü konusunda Meclis üyelerine şöyle seslenmişti: «Burada size tolerans üstüne öğüt verecek değilim. Benim açımdan en geniş anlamıyla sınırsız inanç özgürlüğü öylesine kutsal bir haktır ki, onu tolerans sözcüğü ile belirtmek bile bir çeşit baskıdır; çünkü toleransta bulunmak iktidarın elinde olursa toleransta bulunmamak da onun dileğine kalır. Bu sözcüğün anlamını sözlüklerden öğrenirseniz büyük yanılgıya düşersiniz.»

Benzer düşünceleri 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başı Amerikalı yazar-düşünürlerinden Thomas Paine de şöyle yansıtmıştı: “Tolerans kavramı, toleranssızlığın karşıtı değil sahtesidir. Bunların ikisi de baskı biçimleridir. Biri vicdan özgürlüğünü kendisine sakladığını, öteki onu başkalarına da bağışladığını ileri sürmektedir. Biri ateş ve kılıçla savaşan papaya, öbürü ise hoxgörü satan ve dağıtan papaya benzer.”

Bu konuya başka açıdan yaklaşanlar da olmuştur. Örneğin, bu bağlamdaki genel görüşü uyarınca Karl Marx şunu öne sürer: “İnsanlık bilim sayesinde ilerlemekte, belli birtakım düşünce ve inançlar da bu ilerlemeyi engellemektedir. İnsanlığın gelişmesini engelleyen ve onu geriye doğru çeken köhne düşünce ve inanışlara tolerans göstermek demek, insanlığa kötülük etmek demektir.”


Tolerans Kavramının Değişimi

Tarihte sosyal kavramlar zamanla içerik değiştirmiştir. Tolerans kavramı da bunlardan biridir.

Başkalarının kişiliğini, özgürlüğünü tanıma diye tanımlanan tolerans, belli ki uygarlık haklarının, bu arada özellikle düşünce özgürlüğünün yasalarca garanti altına alındığı uygar toplumlarda salt töresel bir erdem niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, kimileri tolerans ile özgürlüğü birbirinden ayırır. Bu durumda tolerans, özgür ve inanç sahibi kişilerin birbirlerine karşı göstermek zorunda oldukları saygıdır. Bu bakımdan bir erdemdir; özgürlük ise bir haktır.

Her töresel erdem gibi, tolerans da bugün toplumsal görgü ve eğitim alanına özgü, olumlu bir nitelik konumuna gelmiştir. Nasıl bir insana dürüst, iyi yürekli, nazik, ılımlı, dost canlısı, sevecen diyorsak, aynı biçimde birisine toleranslı ya da toleranssız diyebiliyoruz. Böylece göz yummanın yerine iyi karşılama, hoş görme gibi daha olumlu kavramlar geçmiştir. Yasaların vicdan ve düşünce özgürlüğünü garanti altına aldığı anda, göz yumma gerçekten de gülünç bir kendini beğenmişlik haline gelmektedir.

Toleranslı olmak, başta bir kişilik, sonra bir kültür, daha sonra da eğitim, özetle bir aydınlanma ürünüdür. Bireysel doğaları gereği toleranslı davranmaya yatkın olanların yanı sıra, eğitim sonucu kendini geliştirerek, aydınlanarak toleranslı olma yoluna giren kişiler de vardır. İnançlarından ve kanılarından ödün vermeksizin onları dile getirme, yayma ve savunma eylemini çekinmeden sürdüren, her türlü kaba gücü, şiddeti, haksızlığı ve yalanı yadsıyan bir anlayış sahibine “toleranslı kişi”, bunun karşıtına da bağnaz ya da fanatik diyoruz.

Bağnaz kişiler, aklına duvar ören, kendi dogmalarını paylaşmayanlara karşı gereğinde zor kullanan, kendinde onları ortadan kaldırmak hakkını bile görür. Bağnazlık ile tolerans arasındaki çekişme için Hollandalı Handrik van Loon şöyle demektedir: «Bu çekişme, insan soyunun zorunlu evriminin bir parçasıdır. Unutmayalım ki bu ırk henüz gençtir; özgürlük ve zorunlu doğa serüvenine yalnızca birkaç bin yıldır başlamıştır. Doğanın bu özel memeli hayvanından yalnızca uzun, binlerce yılda ortaya çıkabilecek tüm erdemleri beklemek, ona haksızlık olur.»

Buna bakacak olursak, insanların toleranssız davranışından ötürü onları hoşgörü ile karşılamak gerekir. Ne de olsa insanlık henüz evrimini tamamlamamıştır; kimileri bireysel gelişim yolunda diğerlerine oranla çok ilerlemiş olsa bile…


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
7724 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 09, 2017, 03:41:44 ös
Gönderen: Etimolog
0 Yanıt
3090 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2009, 01:33:31 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2648 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 16, 2009, 11:23:56 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3430 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 19, 2009, 12:50:54 ös
Gönderen: Isis
6 Yanıt
5008 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 20, 2009, 06:07:51 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5139 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 21, 2009, 11:53:13 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3645 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2009, 07:57:12 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
8177 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 22, 2009, 11:00:38 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2891 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 17, 2010, 08:25:01 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3090 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 18, 2010, 08:32:43 öö
Gönderen: ADAM