Masonlar.org - Harici Forumu

 

Anket

ruhban okulu açılmalı mı?

Açılmalı özerk yapıda olmalı
Açılmalı Milli Eğitim'e bağlı olmalı
Kapalı kalması daha iyi

Gönderen Konu: Heybeliada Ruhban Okulu ülkemizin yüz akı olmalı  (Okunma sayısı 14784 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 10, 2009, 01:23:40 ös
  • Ziyaretçi

                                                                               OKULUN TARİHİ
Ortodoks din adamı yetiştirilmesi amacıyla ilk defa 1844 yılında, Patrik IV. Germanos’ un destekleriyle Aya Triada Manastırı bünyesinde teoloji eğitimi veren bir okul açılmıştır. Bilindiği gibi, İstanbul’ un fethinden sonra İstanbul Rum Patriği’ ne “Millet-Başı” ünvanı verilmiş ve kendisi Bab-ı Ali’ ye karşı Osmanlı İmparatorluğundaki tüm Ortodoksların lideri olarak kabul edilmiştir.
Okulun açıldığı yıllarda (1844) gerek İstanbul’ da gerekse Osmanlı İmparatorluğu’ nun sınırları içinde ve dışında yaşayan yüzbinlerce Ortodoks için iyi eğitim görmüş; dini vazifesini çağdaş bilim ve teknolojiyle birleştirerek en iyi şekilde ifa edebilecek din adamlarına ihtiyaç duyulmaktaydı.Batı Kiliselerindeki reformlar ve kültürlü din adamları bir yerde böyle bir okulun kurulmasını zorlamıştır.Böylece Heybeliada Ruhban Okulu 1844 yılındaki açılışından 1971 yılındaki kapanışına kadar Aya Triada Manastırı ile bütünleşmiştir. Çam ve deniz kokusunun birleştiği bir tepe üzerinde, geniş bir bahçe içinde, büyükşehirlerin her türlü problem ve gürültüsünden uzak bir ortam içinde yatılı olarak burada okuyan öğrenciler derslerde teorik olarak öğrendiklerini manastırın kilisesinde pratik olarak uygulayarak, eşsiz zenginlikteki kütüphanesi ile görgü ve bilgilerini arttırarak, birkaç dil öğrenerek buradan mezun oluyorlardı. Böylece Heybeliada Ruhban Okulu kısa zamanda dünya çapında şöhret yapmış ve her zaman saygı ile anılan bir eğitim ocağı olmuştur. Okul faaliyet gösterdiği süre içinde (1844 - 1971) 1000 yakın mezun vermiştir.Bu mezunlardan 12 tanesi İstanbul Rum Patrikliği makamına kadar yükselmiştir.2 kişi İskenderiye Patriği, 3 kişi Antakya Patriği, 4 kişi Otosefal Atina Başpiskoposu, 1 kişi Otosefal Arnavutluk Başpiskoposluğu görevine seçilmiştir.
Diğer 343' ü üst düzey ( Piskopos ) din adamı, 318' i ruhani ve geriye kalanlarda değerli teologlar olarak dünyanın çeşitli yerlerinde hizmet vermişlerdir ve vermeğe devam etmektedirler.
 

Okul bugünkü kapanma noktasına dört farklı dönem yaşayarak gelmiştir.
1-) 1844 - 1915 yılları arasında okul yedi sınıflıydı. Bunların dördü Lise, üçü Teoloji bölümüne aitti. 1915 - 1918 yılları arasında I. nci Dünya Savaşı nedeniyle İstanbul’ un birçok okulunda olduğu gibi eğitim durmuştur.
2-) 1918 - 1923 arasında Okul beş yıllık yüksek Okul statüsüne yükseltilmiştir.
3-) 1923 - 1951 arasında Cumhuriyet Türkiyesi’ nin Okulları ile uyum sağlayarak eski yedi yıllık eğitim sistemine dönmüştür.
4-) 1951-1971 yılları arasında dönemin İstanbul Rum Patriği Athenagoras’ın çabaları ile yeniden statü değiştirilmiştir. Liseden sonra dört yıllık eğitim verdiği halde Milli Eğitim Bakanlığının Talim ve Terbiye Dairesinin 25 Eylül 1951 tarih, sayı 2 ve 151.nci karar ile onayladığı Öğretim Yönetmenliğine göre, Sadece rahiplik mesleğine girecek öğrencileri yetiştirmek amacıyla faaliyet göstermekte idi.
1964 yılına kadar Balkan Ülkelerinden, hatta Afrika’ nın Mısır ve Ethiopia gibi ülkelerinden, Suriye’ den, İngiltere’ den yabancı uyruklu öğrenciler Heybeliada Ruhban Okuluna yatılı eğitim görmeğe geliyorlardı.
1964 -1965 ders yılında yabancı uyruklu öğrencilerin okula devam etmelerine yetkililerce izin verilmeyince, uluslararası alanda tanınan okul büyük bir darbe yemiştir.
1971 yılında Türkiye’ deki bütün Özel Yüksekokulların devletleştirildiği, ya da kapanmak zorunda kaldığı dönemde, Türkiye’ de muadili olan başka kuruluş bulunmadığından; Heybeliada Ruhban Okulu kapattırılmıştır.
1971’ den bazı araştırmacı ve yazarlar yeni bir dönem, bazıları ise son dönemin bir uzantısı olarak tanımlamaktadırlar. Bugün, İstanbul Rum Patrikhanesi’ ne bağlı bir manastır olarak işlevini sürdüren Aya Triada Manastırında 1993-1998 yılları arasındalar Teoloji ve Çevre Sorunları konulu bazı toplantı ve seminerler yapılmıştır. Manastırın ziyaretçileri oldukça fazladır. Dünyanın her tarafında yüksek mevkilere ulaşmış çok sayıda eski mezun uzun eğitim yıllarını geçirdikleri Okulu ve Manastırı görmek maksadıyla sık -sık gelmektedirler.


Haziran 10, 2009, 01:35:12 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

  Okulun kapalı olmasını siyasi buluyorum zamanında Yunanistan'a Bulgaristan'a karşı yapılan Kıbrıs meselesi ve

azınlık Türklerin baskı görmesine karşılık bir kapatma olarak algılıyorum,okulun şimdi açılmaması için hiç bir neden

yok ,hem AB sürecinde bizim işimize yarayacaktır hem de azınlıklara bir jest olucaktır dünyanın gözü Patrikanenin'de

İstanbulda olması nedeniyle bu şehrimize çevrilecektir.

   Bir çok ulustan gelen öğrenciler bizlerin misafirperverliğini gittikleri cemaatlerine anlatacaklardır.Bizim prestijimiz

için çok önemli,Akp hükümeti bunu yapmaya çalışsada bence derin devlet bunu engelliyor artık ismini ben koydum

siz hariciye'de diyebilirsiniz.Hala Yunanistan'daki müslüman azınlığın hakları açısından bir koz olarak

kullanılıyor.Ama yine devletimiz elma ile armutları karıştırıyor,bu konuyla o çok farklı bu konu bütün dünyada ki

ortodoksları ilgilendiriyor çünkü..

Saygılarımla..


Haziran 10, 2009, 03:49:09 ös
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Okulun kapalı olmasının nedeni; YÖK ya da Millli Eğitim Bakanlığına bağlanmak istememeleridir, siyasetle falan alakası yok, bilmeyenlere duyurulur. Bu ülkede bütün kurumlar eşittir, İlahiyat'ta YÖK'e bağlanmıştır ancak ilgili Ruhban okulu bunu kabul etmemiştir. Kabul etmiyorlarsa kendileri bilirler.
« Son Düzenleme: Haziran 10, 2009, 03:58:45 ös Gönderen: M.Akyol »


Haziran 10, 2009, 04:23:30 ös
Yanıtla #3
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Patrikhane'nin istemi -benim bildiğim kadarıyla- 1971 öncesi statüde okulun açılmasıdır ki, bu statü MEB'e bağlı "özel okul" statüsüdür. okulun yönetimi Patriklikte denetimi ise MEB'de olmasıdır. ayrıca 1971'de kapatıldığında YÖK yoktu. Heybeliada'nın yüksek kısmı (4 yıllık Lise eğitiminden sonra ruhban olmak isteyenlerin devam ettiği 3 yıllık Teoloji kısmı), 8 Haziran 1965 tarih ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun bazı maddelerinin 12 Ocak 1971’de Anayasa Mahkemesi’nce iptali (E.69/31, K.71/3 sayılı karar) üzerine, İstanbul MEM tarafından 9 Temmuz 1971’den geçerli olmak üzere 101787 sayılı “gizli” yazısıyla kapatılmıştır.

Heybeliada Ruhban Okulu, Cumhuriyetin Kurucu Anlaşması olarak ifade edilen LOZAN'ın 40. maddesi kapsamındadır.  her ne kadar lise eğitiminden sonra girilen bir teoloji bölümü olsa da bu bölümden mezun olanların diplomaları normal Lise denkliğinde bir diploma olarak değerlendirilmiştir ki 71 öncesi Teoloji kısmı mezunları zorunlu askerliklerini er statüsünde yapmakta ve üniversiteye üniversite giriş sınavını kazanarak girebilmekteydiler. Heybeliada Anayasa Mahkemesi tarafından bazı hükümleri iptal edilen 625 sayılı yasa'nın yürürlüğe girmesinden çok evvel kurulmuş ve faaliyet gösteriyordu. O zaman yürürlükte bulunan Üniversiteler Kanununa göre (1472 s. K.) kapatılan bütün özel yüksek öğretim kurumlarının öğrencilerinin öğrenimlerine devam edebilmeleri amacıyla mevcut üniversite ve akademilere bağlanmışken Heybeliada Ruhban Okulu hakkında böyle bir tasarrufta bulunulmamıştır ki bu da idarenin de Heybeliadayı bir yüksek okul olarak görmediğini göstermektedir. Kaldı ki Ruhban okulu tartışmaları sırasında YÖK'e bağlanma düşüncesine en başta YÖK karşı çıkmıştır.





Haziran 10, 2009, 05:36:47 ös
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

 Sn.Skullg ve SnM.Akyol

Aşağıdaki köşe yazısında okulun açılmamasının ne gibi bir uluslararası hukuğu çiğnediği ve patrikanenin vatikan gibi emelleri olmadığını tarihsel süreciyle beraber irdelenmiştir.Bu okul 1971 'e kadar faaliyet gösterdi de bizler milli egemenlikten bir şey mi kaybettik bir sorun mu çıktı?

Hem bütün okullar 1971 de yükseköğretime bağlanırken yalnız HRO kapatılıyor bu olay sizce siyasi değil midir?Yök'e bağlı ilahiyat okulları oluyorda Hrisitiyan dini eğitimi veren bir İlahiyat fakultesi mi olmasın.Konu bence şöyle rahatlıkla çözümlenir okul özel vakıf statüsünde ne bileyim bir Kadis Has üniversitesine bağlanır ordan da Milli eğitime kazanılmış olunur.

Tevhid tedrisatını uluslar arası normlarda yaparsınız iş biter konu bu kadar basitken biraz bizde aşılmasını istemiyoruz gibiyiz.



                                                                   RADİKAL KÖŞE YAZISI

 Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmaya yüz tuttuğu günlerde, mevcut siyasal gelişmeleri doğru bir şekilde değerlendiremeyen Patrikhane'nin siyasete bulaşması böyle bir düşüncenin gelişmesinde etkili olmuştu. Patrikhane'nin faaliyetleri Cumhuriyet döneminde de uzun yıllar kuşkuyla izlenmişti. Ne var ki, bu durum tarihi gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır. Çünkü Patrikhane hem Bizans, hem de Osmanlı dönemlerinde mevcut siyasal iktidarların hâkimiyeti altında faaliyet göstermiştir. Dolayısıyla da, hiçbir dönemde bağımsız bir statüsü olmamıştır. Patrikhane'nin ekümeniklik iddiasına gelince, bu noktada da ciddi bir bilgi eksikliğinin varlığı göze çarpıyor.
Ekümeniklik Kavramı Neyi İçermektedir? Osmanlı Devleti ülkedeki Müslüman olmayan unsurları, millet sistemi olarak adlandırılan bir statü altında toplamıştı. Millet sistemi İslam hukuk anlayışına göre, İslam idaresine giren bir bölgedeki zimmi statüsüne sahip kişilerin hukuk ve himaye bahşedici bir ahidname ile İslam devletinin idaresi altına girmesiyle ortaya çıkan hukuki bir durumdu. Bu sisteme göre, zimmilerin belirli birtakım vergileri ödemek ve yükümlülükleri yerine getirmek kaydıyla başta ibadet olmak üzere birçok konuda özgürce davranabilme hakları mevcuttu.
Bu bağlamda Osmanlı topraklarındaki en büyük gayrimüslim topluluğu oluşturan Ortodokslar da ayrı bir millet olarak örgütlenmişlerdi. Ortodoksların yönetimi de en büyük dini kurum olması hasebiyle Rum Patrikhanesi'ne bırakılmıştı. Patrikhane'nin otoritesi ve egemenlik alanı cemaate yönelik bazı dünyevi işleri (evlilik, miras vs. gibi) içerse de, ağırlıklı olarak dini alanı ihtiva etmekteydi. Patrikhane'nin ekümeniklik statüsü siyasal olmayıp, dini bir otoritenin varlığına işaret etmektedir. Sanılanın aksine, kimi olağanüstü dönemler hariç tutulursa bu otorite hiçbir zaman dünyevi bir nitelik de kazanmamıştır. Dolayısıyla da, Vatikan benzeri bir oluşumun ortaya çıkması hem tarihsel, hem de dini gerçekler ile çelişmektedir.

Abartılı argümanlar
Ne var ki, açıkça ifade edilemeyen bu durum konunun dolambaçlı yollardan ve çok abartılı bir şekilde Patrikhane ile HRO üzerinden bambaşka argümanlar kullanılarak ele alınmasına sebep oluyor. Okulun Türkiye için tehdit oluşturduğunu iddia edenler, bu iddialarına yönelik kanıtları ortaya koyamamaktadırlar. Ayrıca bu uygulama ile Patrikhane'nin ruhban ihtiyacının sağlanması adına her geçen gün Yunan kilisesine daha bağımlı hale gelmesine yol açtıkları da bilinen bir vakıa. Hiç şüphesiz ki, bu da, bütün bu ulusalcı söylemler ile ciddi bir tezat oluşturuyor.
Bu konudaki ikinci tezat da, Patrikhane'nin ve HRO'nun bir Türk kurumu olduğunu söyleyip, sonrada bu kurumları Yunanistan'a karşı mütekabiliyet esası bağlamında yabancı bir kurummuş gibi kullanma yaklaşımında kendisini gösteriyor. Lozan Anlaşması'nda bu anlamda bir karşılıklılık ilkesi mevcut değildir. Anlaşmanın 45. maddesine gönderme yapılan durum, sadece bu maddeden önce Türkiye'dekiler için sayılan azınlık haklarının, Yunanistan'da da aynen geçerli olduğunu; onu da bağladığını işaret etmektedir. Dolayısıyla HRO'nun açılmasına karşı çıkanların argümanları, hem uluslararası anlaşmalar, hem de iç hukuk mevzuatı açısından sağlam gerekçelere dayanmamaktadır

  
  
  
HRO'nun Hukuki Durumu Üzerine Bir Değerlendirme
HRO Lozan Anlaşması'nın 40. maddesi kapsamına giren okullardandır. Yani azınlıklara mensup Türk uyrukluların dini ve sosyal kurumlar ile eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek hakkına sahip olmaları ile ilgili maddeye dayanmaktadır. Okul, kapatılmasına gerekçe olarak gösterilen 625 sayılı yasa ile açılmış olmayıp, faaliyetlerini 1844'ten beri sürdürmekteydi. Lozan Anlaşması imzalanırken var olan okulun sonradan çıkan bir yasaya dayanılarak kapatılması, uluslararası sözleşmelerin yasalardan üstünlüğü ilkesine ters düşer. Ayrıca 1971 yılında kapatılan özel yükseköğrenim kurumları öğrencilerinin öğrenimlerine devam edebilmeleri için 1472 sayılı yasa ile mevcut üniversite ve yüksekokullara bağlanmaları sağlanmışken, HRO hakkında böyle bir işlem yapılmamıştır. -Radikal-Mehmet Ali Gökaçtı


Haziran 10, 2009, 05:41:51 ös
Yanıtla #5
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Sn. amurdad aynı görüşteyim ki sayın hocamız Prof. Dr. Ö. İlhan AKİPEK tarafından yazılan dava dilekçesindeki görüşleri de yukarıda özet olarak aktarmıştım siz de son mesajınızda değerlendirme başlığında bunu alıntılamışsınız. Görüşlerin Sayın Hocamıza ait olduğunu ifade etmek istedim sadece.


Haziran 10, 2009, 08:19:53 ös
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Ruhban okulu ne YÖK'e ne de Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmak istemiyor. Kendileri diyorlar ki biz bağımsız olalım, özerk olalım.
Ayrıca bir yanlışı düzeltelim İlahiyat, üniversitelere bağlanmayı kabuletmiştir ancak, ilgili Ruhban okulu kabul etmemiştir. Böylece hala da devam etmekte olduğu başka düşüncelerden dolayı bir üniversiteye bağlı olmayı reddetmektedir. Ama burada yaşayan insanlardan dolayı değil, yurt dışı baskılı bir durumdur.
Diyelim ki M.E.B.'dan bağımsız bir açılmasına izin verdiniz, ozaman önüne gelen okul açar bunu da düşünmek gerekir.
Düşünülmesi gerekilen ikinci bir olay ise neden M.E.B.'ı çatısı altında ya da mesela İstanbul Üniversitesi çatısı altında olmayı kabul etmediğidir.
Patrik Bartholomeos'un neden Ruhban Okulu için özerklik istediği düşnülmelidir.
Burası din devletimi kardeşim, özerk din okulu olacak ya da Devletten bağımsız bir organ olacak. 2 gün sonra da Feth.Gül. ben de teoloji akademisi açarım diye çıkar meydana. Başımıza bela alırız.
Bu sorunun çözüm şu: Ya M.E. ya da bir üniversiteye bağlanabilirler. Kendileri çözmek istemiyor değil yurt dışı baskılarında dolayı çözemiyorlar.

Bu üste yazdıklarım olması gerekenlerdi. Şimdi geçelim benim gönlümden geçene İlahiyatta dahil olmak üzere, Ruhban Okulu devletten bağımsız istediğini yapsın. Çünkü devlet dinden elini çekmelidir, burası Laik bir ülke.
Ama biliyorsunuz Türkiye tarikat yuvasıdır, Ruhban Okulu bağımsız olarak açılsa, bütün tarikatlar açmak isteyecek. Ayrıca Ruhban Okulu'nun da bu olayda çok samimi olduğuna inanmıyorum, bundan dolayı bağımsız olmaması gerekir, ama gönlümden geçen bağımsız olmaları, umarım bir gün bu gerçeklerşir. Ama şuan bu imkansız, çoban gibi hepsini kontrol etmek lazım.
« Son Düzenleme: Haziran 10, 2009, 08:39:13 ös Gönderen: M.Akyol »


Haziran 11, 2009, 02:18:27 öö
Yanıtla #7
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 879
  • Cinsiyet: Bay

Bunun yanında sunuda unutmayalım heybeli adada bir ruhban okulu varsa onun hemen asagısındada Deniz Lisesi (askeri okul) bulunmaktadır. Bu gibi durumlarda bazı stratejik konularda devreye girer ki bir sebepte bu olabilir.

Ayrıca neden illa Türkiyede açılması gerekiyor baska yermi yok.


Haziran 11, 2009, 04:00:45 öö
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Birincisi; devletimiz için Patrikhane, uluslararası bir statüde değil, İstanbul’da yaşayan Rum azınlığın dini ihtiyacını karşılayan bir Türk kurumudur.

İki; Lozan’da azınlıklara imtiyaz değil, Türk halkıyla eşit muamele görme hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 12. maddesine uygun olması gerekir. (Yani Müslümanların İlahiyat Fakülteleri gibi devlet denetiminde)

Üç; 403 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği dini eğitim cemaatlere ve özel kişilere değil, devlet görevi olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nca verilir.

Dört; Anayasa’nın ikinci maddesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti laiktir; dolayısıyla dini öğrenim yapan özel okul açmak ve yönetmek yasaktır.

Beş; 625 sayılı kanunun 3. maddesinde askeri okullar, dini eğitim ve öğretim yapan özel öğretim kurumları ile emniyet teşkilatına bağlı okulların aynı veya benzeri özel öğretim kurumu açılamaz.

Altı; Anayasa’nın 132. maddesi gereğince vakıflar tarafından devletin denetiminde tabii yüksek öğretim kurumları kurulabilir, hükmüne göre Patrikhane, bir vakıf statüsünde olmadığı için Patrikhane’ye bağlı özel yüksek öğrenim kurumu açamaz. Sekiz; 1973 Milli Eğitim Temel Kanunu ve 1981 Yüksek Öğretim Kanunu ile belirlenmiş okul programının genel amaç ve temel ilkelere göre geliştirimlmesi zorunludur.

Kaynak : Bir kaç sitede var, ana kaynak hangisi bilemiyorum.


Haziran 11, 2009, 12:49:19 ös
Yanıtla #9
  • Ziyaretçi

Sn.M.Akyol

Bakın sorun aslında uluslararası hukukun çiğnenmesi bundan önceki yazdığım tezleri tekrarlamıyacağım ama okulun statüsünü belirleyen Lozan antlaşmasının 40:maddesi şu şekilde özetlenebilinir;

Antlaşmanın 40. maddesine göre, Türk vatandaşı olup, Müslüman olmayan azınlıklar diğer Türk vatandaşlarıyla, hukuk bakımından aynı işlemden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Her türlü hayır kurumu, dinî kurumlar ve sosyal kurumlarla, her türlü okul ve diğer eğitim kurumlarını, giderlerini kendileri karşılamak şartıyla kurma, yönetme ve denetleme hakkına sahip olacaklardır. Bu okullarda kendi dillerini serbestçe kullanma hakkına sahip olacaklardır.


Madde 42 3.parargafTürk Hükümeti, söz konusu azinliklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarina tam bir koruma saglamayi yükümlenir. Bu azinliklarin Türkiye'deki vakiflarina, din ve hayir isleri kurumlarina her türlü kolayliklar ve izinler saglanacak ve Türk Hükümeti, yeniden din ve hayir kurumlari kurulmasi için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara saglanmis gerekli kolayliklardan hiç birini esirgemeyecektir.

Burdaki maddeleri okuyunca okulun kapalı olmasının bizim açımızdan ne kadar problemli bir konu olduğu açıktır.Okulun kapalı olması bizim karnemiz açısından çok üzücü okul 1971 de kapatılıyor oysa bizde ilk vakıf üniversitesi Bilkent ve o da 1984 'de açılıyor.Yani Lozanın bir hükmü olan azınlığın üniversite kurma hakkı 1971 ve 1984 arası çiğnenmiş oluyor.Ki sayın skullg 'un ifadesi doğruysa yök HRO'yu istemiyor.

Sonra eğitimi çağdaş modern ve barışçıl olduktan sonra herkes belki yökle denkliği olmaz ama Üniversite eğitim kurumu kurma hakkına sahip olmalı, Biz anayasa diyoruz değişsin diyoruz işte bunun için söylüyoruz benim açtığım diğer konuyu da okuduysanız...

Bu ülkede her okul, her eğitim kurumu direk M.E.B 'e bağlı olucak diye bir kanun görüş uygulama olmamalı M.E.B sadece deneyetliyici olmalı sürücü kursları da M.E.B'e bağlı ne oluyor kaza sayısı mı azalıyor.Böyle bir mantık olabilir mi devletin baskısı oteritesi bireysel haklardan önce gelmekte eğitimde bile sonuna kadar hissedilmekte bilim bilgi kalıp haline sokulmak istenmekte ben özgürlük diyorum seçim bu olmalı ve olucaktır bu devirde halen bu kısıtlayıcı sözde koruyucu sözde ülke milli menfaatlerini gözeten özde baskıcı fikirleri anlayamıyorum.

Saygılarımla..


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
3134 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 16, 2007, 07:29:59 ös
Gönderen: SublimePrince
0 Yanıt
2932 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 30, 2007, 10:56:26 ös
Gönderen: shemuel
18 Yanıt
26454 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 22, 2008, 01:14:54 öö
Gönderen: blossom
4 Yanıt
7556 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 01, 2011, 10:01:33 ös
Gönderen: scherif
0 Yanıt
4302 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 15, 2011, 03:12:26 öö
Gönderen: AQUA
3 Yanıt
3544 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 10, 2012, 11:25:49 ös
Gönderen: NOSAM33
15 Yanıt
8823 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2018, 02:37:31 öö
Gönderen: Zennn
0 Yanıt
1770 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2014, 07:29:28 ös
Gönderen: MEDUSA
0 Yanıt
1785 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2015, 12:49:44 ös
Gönderen: propulsion