Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Tapınak Şövalyelerinin Saklanan Yüzü 2  (Okunma sayısı 10822 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 25, 2012, 03:27:31 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 223
  • Cinsiyet: Bay

         


























 Kısaca hatırlayacak olursak birinci bölümde Tapınak Şövalyelerinin nasıl ortaya çıktıklarını ve gelişimleri sırasında uyguladıkları sömürgeci ve şiddet dolu stratejiyi ele almıştık. Bu sayıdaki yazımızda ise bu gizli örgütün dağıtılmalarından sonra yeraltında sürdürdükleri karanlık faaliyetleri ortaya koyacağız.

Tapınak Şövalyeleri, Hıristiyanlık uğruna savaşmaya and içmiş bir Haçlı tarikatı olarak Kudüs’te kurulmuş, ancak zamanla hem Hıristiyanlığa uygun olmayan bir öğretiye kapıldığı hem de maddi çıkara dayalı kapitalist bir düzen kurduğu için Hıristiyanlığın merkezi olan Katolik Kilisesi ile ters düşmüştür. Tapınakçıların kanun dışı uygulamaları sonucunda tarikat, Fransa Kralı ve Papa’nın ortak kararıyla 14. yüzyılın başında dağıtılmış ve şövalyeler cezalandırılmıştır. Ancak sömürgecilikten yağmaya, spekülasyondan rüşvete kadar her türlü yöntemi kullanan Tapınak Şövalyelerinin en dikkat çeken yönü, asıl faaliyetlerinin dağıtılmalarından sonra başlaması olmuştur.   



Tapınak Şövalyeleri, bir önceki sayımızda da incelediğimiz gibi, kökeni Haçlı Seferleri’ne dayanan bir örgüttür. Ancak 14. yüzyılın başında yaşadıkları kapatılma olayından sonra varlığını yer altında sürdürerek, Kilise’ye ve genel olarak semavi dinlere karşı şiddetli bir aleyhtarlık geliştirmiş ve uzun vadede ‘masonluk’ olarak bilinen örgüte dönüşmüştür. Masonların; din karşıtı felsefelerin, devrimlerin ve siyasi hareketlerin içinde hep aktif olmaları, söz konusu Tapınakçı geleneğin bir sonucudur.

Bazı tarihçiler tarafından Ortaçağ’ın en önemli sosyal olaylarından biri olarak değerlendirilen “Tapınak Şövalyelerinin yargılanması ve dağıtılması” olayı, aynı zamanda Tapınakçıların faaliyetlerini yürütmek için yeraltında gizlenmelerinin ve zamanla masonlara dönüşmelerinin de başlangıcı olmuştur.

Avrupa’yı Kuşatan Tapınakçı Şebekesi

Tapınak Şövalyeleri, Hristiyanlığa düşman bir tarikat olarak, dünya hakimiyeti ideallerini gerçekleştirmek için her türlü yönteme başvurmuştur. İstedikleri güvencelere kavuşur kavuşmaz ise, göz boyama maksatlı misyonerlik yeminlerini ve sözde dindarlıklarını bir yana bırakıp geniş çaplı bir hakimiyetin finansmanını toplamaya koyulmuşlardır. Tapınakçıların kurdukları ağ, eşine ancak günümüzün uluslararası mafya kartellerinde rastlanabilecek organize faaliyetler neticesinde, bütün Avrupa’yı, deniz ticaretinin kalbi olan Akdeniz gemi yollarını ve limanlarını sarmıştı. Ayrıca, tarikat mensupları, İngiltere, İrlanda gibi kuzey ülkelerinin deniz ve kara ticaretinden de büyük bir pay alıyorlardı.

Tapınakçılar, kanunsuz yollardan kazandıkları geliri çeşitli yatırımlar için harcıyorlardı. Toprak satın alımı ve inşaatçılık bu yatırımların başında yer alıyordu. Büyük şato ve kilise inşaatlarında uzmanlardı. Sahip oldukları topraklarda köyler, kasabalar ve hatta şehirler kurarak paralarını aklıyorlardı. Kurdukları yerleşim yerleri sayesinde yeni nüfuz alanları oluşturup vergi, haraç gibi farklı ve önemli gelir kaynakları elde ediyorlardı.

Tarikat bu faaliyetlerini sürdürürken, belirli ülke ve bölgelere daha fazla önem vermiş, buralarda kendi merkezlerini kurmuştu. Bunların başında, Kudüs, Tripoli (Lübnan), Antakya, Poitiers (Fransa), İngiltere, Aragon (İspanya), Portekiz, Apulia (İtalya) ve Macaristan geliyordu. Sadece İngiltere’de, şövalyelere ait 5000 adet mülk tespit edilmişti. Bu konudaki araştırmaları ile tanınan Alan Butler ve Stephen Dafoe bu konuyu şöyle açıklarlar:

“Sonuç olarak, Tapınakçılar o kadar zengin olmuşlardır ki, faaliyet yürüttükleri krallıklardaki bazı hükümdarlar tamamen onların desteğine bağımlı hale gelmişlerdir. İngiltere’nin birçok kralı, tarikata olan devasa borçlarına karşılık Kraliyet hazinesini Londra’daki Tapınakçı merkezlerine ipotek etmiştir. Bu durum, karar mekanizmalarını etkilemede Tapınakçılara büyük bir güç vermiş, onlar da bu gücü, savaşan hükümdarlar arasında sürekli hakemlik yaparak kullanmışlardır.“ (The Templar Continuum, Alan Butler-Stephen Dafoe, Templar Books 1999, s. 75)

Kralların servetleriyle yarışan bu mal varlıkları, (engizisyondan kaçtıkları dönemde) Tapınakçılara ihtiyaçları olan korumayı ve güvenceyi sağlamaya yetmiştir. Daha sonraki dönemlerde ortaya çıkacak olan sömürgecilik, vahşi kapitalizm, uluslararası organize suç, kara para gibi sömürü sistemlerinin ilk modelleri tarikat tarafından bu dönemlerde icat edilmiş ve yoğun bir biçimde uygulanmıştır. The Temple and The Lodge (Tapınak ve Loca) adlı kitapta, yazar bu konuya şöyle dikkat çekmiştir:

“Hiçbir Ortaçağ kurumu kapitalizmin yükselişine Tapınakçılar kadar katkıda bulunmamıştır.” (The Temple and the Lodge, Michael Baigent, Richard Leigh, London: Corgi Books, 1990, s. 81)

Tapınakçıların Gerçek Yüzü

Tapınakçılar, misyoner bir Hristiyan tarikatı görünümünde, cahil halkın gözünü boyayarak büyük ve haksız bir üne kavuşmuşlardır. Halk için onlar, Hristiyanlığın koruyucusu, fakirlerin yardımcısı, üstün ahlaki değerlere sahip birer kahramandırlar. Bu sahte imaj o kadar güçlüdür ki, Tapınakçılar, hiç rahatsız edilmeden, ahlak dışı bir hayatı sürdürmeyi başarmışlar, ticaret, yağma, bankerlik gibi faaliyetlerle elde ettikleri fahiş kazançların yanı sıra, yapılan bağışlarla da, servetlerine servet katmışlardı. Bu durumu az-çok fark eden kişiler ise, bu güçlü örgüte karşı gelmeye cesaret edememişlerdi.

Tapınakçıların, gizli törenler için kapandıkları özel şatolarda yaşananlar, hem yerel halkın, hem üst düzey Kilise yöneticilerinin hem de Krallığın merakına sebep olmuştu. Papalık, özel izniyle hareket eden, ancak üzerinde hiçbir kontrol kuramadığı bu grubun, din ahlakına uymayan bir hayat yaşadığından neredeyse emindi.

Bütün bu gerçekler, şatolarda hizmet eden ya da şatolara yakın yerlerde yaşayan halkın korkunç gözlemleriyle birleşince Papalık çok zor bir durumda kalmıştır. Özellikle 1305 yılında Papa olan ve konuyla birinci dereceden ilgilenen V. Clement, Tapınakçılar yüzünden Hristiyanlığın, dolayısıyla Vatikan’ın uğrayacağı zararı hesap etmiş ve bu olayı en hafif şekilde atlatmanın yollarını aramıştır. Papa kendisini, Fransa Kralı IV. Philippe ve yerel dini teşkilatlardan gelen baskıları da durdurmak zorunda hissetmiştir. Bu nedenle aynı yıl, Tapınakçıların lideri olan Jacques de Molay, Kıbrıs’ta savaş hazırlıkları içinde olmasına rağmen Fransa’ya geri çağrılmış ve Papa tarafından, bu suçlamaları araştırması için görevlendirilmiştir.

Fransa Kralı IV. Philippe için Tapınakçıların bu yaşam tarzı ve uygulamaları kabul edilemezdi. Bu yüzden o da hemen harekete geçmiş ve bir kanun çıkartarak 13 Ekim 1309 yılında, ülkesindeki bütün Tapınakçıları tutuklatmıştır. Sorgular sonucunda birçok kanunsuz ve ahlak dışı uygulamanın yanı sıra homoseksüelliğin de Tapınakçılar arasında meşru olarak kabul edildiği ortaya çıkmıştır. Tüm bu gerçekler, bu sapkın tarikatın yasaklanmasına ve büyük üstad Jacques de Molay’ın 1314’te idam edilmesine yol açmış, farklı ülkelere kaçmayı başarmış olan Tapınakçılar dahi takibata uğramışlardır. Sonuçta, 1312’de toplanan Viyana Konsülü’nün kararıyla Tapınakçılık tüm Avrupa’da yasaklanmış, yakalanan üyeleri cezalandırılmıştır. Papa V. Clement’in 22 Mart 1312’de yayınladığı ve tarihe “Vox in excelso” adıyla geçen fermanıyla tarikat dağıtılmış ve -kağıt üzerinde- resmi olarak tarihten silindiği kabul edilmiştir.

Fransa’da Tapınakçıları yargılayan mahkemede, Tapınakçılara yöneltilen suçlamalar şunlardır:

Tarikata giriş töreninde, adaylardan Hz. İsa’yı, Allah’ı ve kutsal şeyleri inkar etmesi istenmektedir. (Allah’ı tenzih ederiz)

Tarikat üyeleri törenler sırasında Hristiyanlıkta kutsal sayılan değerlere tükürmek gibi yöntemlere başvurmuşlardır.

Vücudun çeşitli bölgelerine uygulanan ve “The Oscolum Infame” ya da “Utanç Öpücüğü” adı verilen tören uygulanmaktadır.

Hristiyanlarda geneksel önemi olan törenler yapılmamakta ve buna inanılmamaktadır.

Biraderler bir kedi veya kafa figürüne tapınmaktadırlar.

Tarikat üyeleri homoseksüelliği teşvik etmekte ve uygulamaktadırlar.

Büyük Üstad tarikat üyelerinin günahlarını affetmekte, onları sözde günahtan kurtarmaktadır. (Allah’ı tenzih ederiz.)

Tarikat üyeleri kabul törenlerini ve sapkın uygulamalarını geceleri, gizlice yapmaktadırlar.

Tapınakçılar, varlık elde etmek ve zenginliklerini artırmak için kanun dışı yollara başvurmuş ve Kilise kurallarının dışına çıkmışlardır.


Tapınakçılar, kanun dışı yöntemleri olan dev bir şirket haline gelmiş, bütün bilgileri büyük bir gizlilikle saklamış, Kilise'ye bile bu konuda bilgi vermemişlerdi.

Tapınakçılar Yeraltında

Tapınakçıları ortadan kaldırmak düşünüldüğü kadar kolay olmadı. Büyük Üstad De Molay ve şövalyelerin bir kısmı ortadan kaldırılmış olsa da, bütün Avrupa’yı ve Ortadoğu’yu sarmış olan Tapınakçılar gizlice varlıklarını devam ettirdiler.

Fransa’daki olaylardan sonra isim ve kimlik değişikliğine giderek faaliyetlerini iki merkezde odaklandırdılar. Bunların başında Portekiz gelmekteydi. Masonluğun anavatanı olan İskoçya ana üs gibi gözükse de, Tapınakçıların ticari merkezi, para kaynağı ve yönetim makamı Portekiz oldu.

Portekiz, bir bakıma Tapınakçılar tarafından kurulmuş bir ülke konumundaydı. 1128 yılından itibaren bu ülkede yerleşmeye başlayan ve etkin hale gelen tarikat, aynı zamanda ülkenin askeri ve ticari gücünü de kontrol etmeye başladı. Fransa’da kendilerine karşı büyük baskı olmasına rağmen, İspanya ve Portekiz’de rahat bir ortam bulan, yeni isim ve yeni yönetim altında rahatlayan Tapınakçılar, bu imkanları genişletmeye başladılar. Bu uygun koşullarda, Tapınakçıları yeniden kazanmayı isteyen Papa XII. John 1319’da, Portekiz’deki adlarını değiştirmek isteyen Tapınakçıların kurduğu İsa Tarikatı’nı onayladı. Basit bir pişmanlık töreni Tapınakçıların geri dönmeleri için yeterli olmuştu. Böylece tarikatın İspanya, İtalya, Almanya ve eski yuvaları olan Fransa’ya yayılması için gerekli zemin oluşmuş oldu. Büyük bir askeri, mali ve lojistik güç olan Tapınakçıları elinden kaçırmak istemeyen Kilise, aynı zamanda İspanya’da Müslümanlara karşı savaşacak bir silah kazanıyordu.

Yeni kurulmuş küçük bir krallık olan Portekiz, bu tarihten başlayarak, Tapınak Şövalyelerinin yönettiği, dönemin en güçlü ülkelerinden biri oldu. Sömürge faaliyetleri sayesinde, Afrika’dan Hindistan’a, Çin’den Malezya’ya, Kanarya Adaları’ndan Brezilya’ya kadar uzanan büyük bir sömürge imparatorluğu kuruldu. Vasco De Gama gibi Tapınakçı kaşiflerin öncülüğünde, yeni topraklar ve yeni ticaret yolları keşfedildi. Şövalyeler de, bu arada, büyük bir zenginliğe kavuştular. (www.newadvent.org)

Söz konusu para, tarikatın alışık olduğu kara paraydı. Tapınakçılar, masum, korumasız yerel halkı ya öldürüyor ya da köle yapıyor, sonra da bu bölgelerin bütün zenginliklerini gasp edip Avrupa’da pazarlayarak para kazanıyorlardı. Uyuşturucu ticareti yapmaktan da çekinmeyen şövalyeler, bu organizasyon sayesinde örneğine günümüzde bile zor rastlanacak uluslararası bir suç karteli oluşturmuşlardı. Yine aynı dönemde rüşvet karşılığında, evlenme ve mal edinme hakkına kavuşan Tapınakçılar, istedikleri düzenin temellerini atmış, çatısını kurmuşlardı. (The Catholic Encyclopedia, Volume III, Ch. Moeller, www.newadvent.org)

Kaçak Tapınakçıların önemli bir bölümü de, 14. yüzyıl Avrupası’nda Katolik Kilisesi’nin otoritesini tanımayan tek krallık olan İskoçya’ya sığındılar. İskoç Kralı Robert Bruce’un himayesi altında yeniden örgütlendiler. Bir süre sonra da, varlıklarını sürdürmek için iyi bir kamuflaj yöntemi buldular: Ortaçağ’da İngiltere’deki en önemli “sivil toplum örgütü” olan duvarcı loncalarına sızdılar ve kısa zaman içinde de bu loncaları tamamen ele geçirdiler. Birer mesleki örgüt olan loncalar böylece felsefi ve siyasi bir amaç kazandı ve mason localarına dönüştü.

Tapınakçılıktan Masonluğa Geçiş

Kaçak Tapınakçılar, güvenli sığınak bulma konusunda fazla sıkıntı yaşamadan özellikle dönemin en önemli ticari kurumları olan loncalara sızarak, kendi felsefe, inanç ve ritüellerini masonluğa kabul ettirmişlerdir. Ticaret, inşaat, sanayi gibi konularda edindikleri tecrübe ve bilgileriyle, bu birliklere kolayca sızmış ve üstad zanaatkarlar olarak en üst mevkilere yerleşmişlerdir. Loncalar, şövalyelere hem istedikleri korumayı hem de güçlenme imkanını vermiştir. Böylece, Fransa kralının ortadan kaldırmaya çalıştığı örgüt, farklı ülkelerde yerleşik biraderlerle bağlantıyı da koruyarak, yeniden canlanma imkanı bulmuş oldu.

Loncalarda çırak-kalfa-üstad hiyerarşisiyle yapılan sınıflandırma, zanaat koluyla ilgili sır saklama geleneği ve inşaatların dinlerle olan sözde sembolik ilişkisi şövalyelerin işini kolaylaştırmış; loncalar, kısa bir süre sonra tamamen kimlik değiştirerek mesleki olmaktan çok, karanlık fikirlerin yayıldığı, siyasi komploların planlandığı birer Tapınakçı merkezi haline gelmiştir.

Kendisi de yüksek dereceli bir mason olan Dr. Mackey, Lexicon of Freemasonry (Masonluk Sözlüğü) adlı eserinde durumu şu şekilde özetlemiştir:

“... Tapınak Şövalyelerinin sadece sırlara sahip olmakla kalmadıklarını, ayinler düzenlediklerini ve bunları masonlara aşıladıklarını biliyoruz...” (Nesta Webster, Secret Societies and Subversive Movements, Boswell Publishing Co., Ltd., London, 1924, s. 85-86)

Tarikat üyeleri, örneklerde de görüldüğü üzere İngiltere, Portekiz, İskoçya gibi ülkelerde, kısa sürede bu kuruluşları ele geçirerek farklı bir şekle sokmuşlar, hem mükemmel bir kamuflaja hem de kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmeye müsait yeni, güçlü bir örgüte sahip olmuşlardır.

Tapınakçıların Yönetiminde İlk Mason Locası: İskoç Riti

Masonluğun en eski kolu olan İskoç Riti, bu amaçla devreye sokulan mason localarının ilki olarak, 14. yüzyılın başında İskoçya’ya sığınan Tapınakçılar tarafından kurulmuş ve diğer localara örnek teşkil etmiştir. Nitekim İskoç Riti’nin en üst derecelerine verilen isimler, Tapınakçı tarikatında asırlar önce şövalyelere verilen ünvanlardır. Bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. Onsekizinci yüzyılın en önemli masonlarından Baron Karl von Hund, İskoç Riti ve Tapınak Şövalyeleri ile ilgili detaylı bir çalışma yapmış ve İskoç ritini, Tapınakçıların “restorasyonu” olarak adlandırmıştır. Hund’un anlattıklarına göre Tapınakçıların önde gelen 8 şövalyesi önce İrlanda’ya, sonra da İskoçya’ya kaçmış ve orada tekrar örgütlenmişlerdir.

Diğer birçok ülkede de faaliyet göstermelerine rağmen, Tapınakçıların asıl merkezi burası olmuştur.

Tapınakçılık-masonluk, sonraki yüzyıllarda, büyük bir güç olarak bütün dünyaya yayılmış, çeşitli kollara ve isimlere ayrılmış ancak temel felsefede, Tapınakçılık idealine bağlı kalmıştır. Tapınakçıların idealleri doğrultusunda, Semavi dinlere karşı materyalist bir dünya düzeni kurmayı hedefleyen bu yapılanma, bu amacına ulaşmak için her türlü yönteme başvurmuştur ve günümüzde de başvurmaktadır.

Sonuç

Tapınak Şövalyelerinin günümüze kadar uzanan komplo dolu geçmişinden de anlaşılacağı üzere, Şövalyeler 14. yüzyılın başlarında yaşadıkları kapatılmanın ardından, iki önemli silaha kavuşmuşlardır. Bir yandan, Portekiz örneğindeki gibi, kraliyet güvencesi altında geniş maddi imkanlara ulaşarak serbestçe hareket ederken, bir yandan da ideolojilerinin yayılmasını ve uygulanmasını sağlayacak güçlü bir örgüt olan masonluğu kurmuşlardır.

Geçen sayımızda ve bu sayımızda incelediğimiz Tapınakçı felsefesini özetlersek; şövalyelerin, yeni görüntüsüyle, neler planladığını anlamak mümkün olacaktır: En önemli unsur, Tapınakçıların Semavi dinlere olan düşmanlığıdır. Çünkü, din ahlakı ile Tapınakçı-masonik felsefe birbirine zıt anlayışlara sahiptir. Sömürgecilikten yağmaya, spekülasyondan rüşvete kadar her türlü yöntemi kullanan ve mafya tipi örgütlenmenin de ilk temellerini atan Tapınakçılar, din ahlakını kendi sapkın felsefelerini dünyaya yaymakta en önemli engel olarak görmekte ve bu nedenle kendilerince din ahlakını ortadan kaldırmak için tüm imkanlarını kullanarak mücadele etmektedirler. Şövalyelerin planı çok açıktır: Dünyaya, hem maddi hem de ideolojik olarak hakim olmak ve bunun önündeki engelleri ortadan kaldırmak...

12. yüzyıldan beri bu amaçla yürütülen faaliyetler, günümüzde en ileri düzeye ulaşmıştır.
 

yorumum: Tapınakçılar yeni dünya düzeni denilen bir oluşumun kurbanı olmuşlardır...Bu tarz oluşumun en iyi örneklerinden birisi de Türkiye de Milliyetçi Hareket Partisi olarak gösterilebilir...iyi hayat yaşamak için bunlara hiç gerek yokrtu...sadece insanlar birbirini sevsin yeter...öğrenilmesi en önemli konu sevgidir bebeklikten yetişkinliğe kadar..saygılar sevgiler
kaynak : harun yahya öğretileri

MAY THE FATHER OF UNDERSTANDING GUIDE US...


Eylül 25, 2012, 03:49:30 ös
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



BİR YAZI BİRTAKIM ÖNYARGILAR İLE KALEME ALINMIŞSA ANCAK BU KADAR OLABİLİR.

BİR YAZI  DOĞRULARI ÖZELLİKLE, ÇAKTIRMADAN SAPTIRIYORSA ANCAK BU KADAR OLUR.

BİRİSİ CİDDİ GİBİ GÖRÜNEN AMA SAÇMA SAPAN BİR YAZI YAZMAK İSTERSE BUNDAN DAHA CİDDİYETTEN UZAK SAÇMA SAPANINI ZOR YAZAR.


Oysa bu yazının içinden süzmeler yapılsa, buraya yerleştirilmiş şu tasarımsal resimlerin ve güncel fotoğrafların ne olduğu objekif bir tutumla, bilgilendirmek amacıyla açıklansa, gerek tarihteki Tapınak Şövalyeleri'nin gerekse o nostaljiyi temel alarak günümüzde kurulmuş ve çalışmakta olan yarı-ezoterik örgütlerin nitelikleri yansız bir tarzda anlatılsa  ne güzel olur.

Bu yazıda yazılan doğruları göstermek ve yanlışların yanlışlığını teker teker ortaya koymak olanaklı. Ancak haymli zahmetli. Bunu yapmaya değer mi, bilemedim. Harun Yahya imzalı anlatımlara yeterince alışığız.

Bu yazının en sorunda bir yorum var. Şöyle:

"yorumum: Tapınakçılar yeni dünya düzeni denilen bir oluşumun kurbanı olmuşlardır...Bu tarz oluşumun en iyi örneklerinden birisi de Türkiye de Milliyetçi Hareket Partisi olarak gösterilebilir...iyi hayat yaşamak için bunlara hiç gerek yokrtu...sadece insanlar birbirini sevsin yeter...öğrenilmesi en önemli konu sevgidir bebeklikten yetişkinliğe kadar..saygılar sevgiler"


Şimdi ben Sayın moonlight'a sormalıyım: Bu yorum ve değerlendirme kendisinin mi? Kendisinin ise, bunu bilerek, düşünerek, isteyerek mi yazdı?

Bunu teyit ederse ona göre bir açıklama yapalım.

Laf olsun diye yazmışsa, gülüp geçelim.



« Son Düzenleme: Eylül 25, 2012, 03:53:26 ös Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 25, 2012, 05:13:27 ös
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 223
  • Cinsiyet: Bay

  Yorumumu bilerek yazdım.Bu benim yaşadığım dünyanın zora ki bir amaca hizmet ettirilmesinin verdiği üzüntüden dolayı yapılmış bir yorumdur...yazı tabi ki yazanı bağlar ,mühim olan bu yazının bura da bulunma amacıdır...bu bir pusuladır ve pusula yolunu kaybetmiş insanların doğrusunu öğrenmesine yardımcı olur..ama bu pusula mıknatıslı bir ortamda ise o insan da pusula gibi yolunu şaşırır...bunların hiçbirine gerek yoktu; insanlar sevgiyi öğrenebilmiş olsalardı..saygılar sevgiler...
MAY THE FATHER OF UNDERSTANDING GUIDE US...


Eylül 25, 2012, 05:47:42 ös
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Bence Sayın moonlight yanılıyor... Bu gibi örgütlere gerek vardır. Bu gibi örgütler yararlıdır. 

Nasıl mason örgütlerine gerek varsa, nasıl mason örgütleri yararlıysa, paramasonik yani Masonluğa benzer örgütlere de gerek vardır; o örgütler ve kurumlar da yararlıdır. Her birinin gerekliliği, her birinin yararı başka bir yöndendir.

Günümüzde bu bağlamda Tapınak Şövalyeleri (Knights Templar) örgütleri de vardır. Nasıl Masonlukta farklı kanatlar varsa, bunların da kendi içinde farklı kanatları vardır. Paramasonik örgütler çerçevesinde yer almakta oldukları için, gerek Masonluk gerekse insanlık adına onlar da yararlı örgütlerdir.

Bu örgütleri küçümsemek ve kötülemek yerine niteliklerine bakmak gerekir. Amaçları nelerdir, ilkeleri nelerdir, çalışma yöntemleri nasıldır? Ardından şu soruya yanıt vermek gerekir: Kişiye (üyesine), çevreye, topluma ve insanlığa ne gibi bir yararı, ne gibi bir zararı vardır?

Bu sorular kafadan değil, önce bilgi edinilerek yanıtlanabilecek sorulardır. Objektif bir tutum gerekir.

Sayın moonlight'ın tasalarından biri insanların sevgiyi öğrenmesi... Acaba bu kurumlara üye olanlar orada sevgiyi öğrenme yolunda birtakım çalışmalar yapıyorlar mı, yapmıyorlar mı? Sayın moonlight bu örgütlerin insanları sevgiye değil sevgisizliğe yönelttiğini mi iddia ediyor yoksa? Şayet öyleyse, bunu neye, hangi bilgiye, hangi belgeye dayanarak söylüyor? Elinde bugünkü Tapınak Şövalyeleri'nin gerek kendi içlerindeki çalışmalarına gerekse topluma yönelik etkinliklerine ilişkin ne gibi bilgiler var?

Bunlar yoksa, burada boş laf ediyoruz demektir. Boşuna, Harun Yahya gibi kiralanmışların etkisinde kalarak bilmediğimiz bir kurumu ya da örgütü karalamaya kalkışıyoruz demektir. Bu bize yakışır mı?

En önemli noktalardan biri de şu: Sayın moonlight bu kurum ve örgütlerin Milliyetçi Hareket Partisi ile bağlantısı ya da benzerliğini nasıl kuruyor? Birisi Türkiye'deki bir politik parti, ötekiler genellikle uluslararası paramasonik kuruluşlar. Benzerlikleri nerede? Tüzüklerinde mi, amaçlarında mı, ilkelerinde mi, çalışma tarzlarında mı?

"Ben Tapınakçıları beğenmiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi'ni de beğenmiyorum. Demek ki, Milliyetçi Hareket Partisi = Tapınakçılar."

Bu mu?

 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 25, 2012, 06:02:13 ös
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 223
  • Cinsiyet: Bay

   sayın ADAM;
   
            Yorumum biraz yanlış anlaşılmış...mhp diğer partiler gibi değil...belli kavramlar var içlerine girebilmek için...bu kavramlar ve edilen yemin törenleri tapınakçılar ın sisteminde olduğu gibi gördüğüm için bu örneği verdim...ben de milliyetçiyim ettiğim tek yemin asker yemini...başka yemin etmedim...Benim  içinde bulunduğum yüzyıl bunu gerektirdiği için pek çok tarikattan dostum var...Ve hepsi iyi güzel şeyler söylerler...ölüm,öldürmek bahsi geçen konuların çok uzağında...tapınakçılığı tanımak sadece yazılanlarla son bulmaz...o insanların arasında bulunup görüp yaşamak lazım...Şu an dünya nın her yerinde bir türk düşmanlığı,müslümanlık düşmanlığı var...en uç dünya da ki insan bile beni tanıyınca türkler hakkın da fikri değişiyor...ama staddan çıkan bir manyak silahla ateş edip vurunca ne oluyor;o da türk...barbar olmaktan kurtulamayacak bir ülke tanımından bahsediyoruz...en doğrusunu bu insanların arasında yaşayarak öğrenebiliriz..ama bunlara hiç gerek yoktu ...en başından sevgiyi öğrenebilmiş insanlar topluluğu oluşsaydı...bir yerde hata yok dünya nın genelinde bir hata var...yaşanmazlığa gidiyor dünya...
MAY THE FATHER OF UNDERSTANDING GUIDE US...


Eylül 25, 2012, 09:48:14 ös
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3235
  • Cinsiyet: Bay

Alıntı
Geçen sayımızda ve bu sayımızda incelediğimiz Tapınakçı felsefesini özetlersek; şövalyelerin, yeni görüntüsüyle, neler planladığını anlamak mümkün olacaktır: En önemli unsur, Tapınakçıların Semavi dinlere olan düşmanlığıdır. Çünkü, din ahlakı ile Tapınakçı-masonik felsefe birbirine zıt anlayışlara sahiptir. Sömürgecilikten yağmaya, spekülasyondan rüşvete kadar her türlü yöntemi kullanan ve mafya tipi örgütlenmenin de ilk temellerini atan Tapınakçılar, din ahlakını kendi sapkın felsefelerini dünyaya yaymakta en önemli engel olarak görmekte ve bu nedenle kendilerince din ahlakını ortadan kaldırmak için tüm imkanlarını kullanarak mücadele etmektedirler. Şövalyelerin planı çok açıktır: Dünyaya, hem maddi hem de ideolojik olarak hakim olmak ve bunun önündeki engelleri ortadan kaldırmak...



ÇOK DOĞRU , HIMMMMMM !

Nerden başlasam bilemiyorum , en önemli meziyetin susmak olduğunu öğrettiler bu formda HIMMMM ...

ADNAN OKTAR efendinin sistemine bakarsak ne görürüz FİRAVUN  eşlerinin makyajı gibi makyajlı Güzel MAŞALLAH ve/veya İNŞALLAH eksenli bir yapılanma HIMMM ... Mason değilim , bir hariciyim anlamadığım bu yazıyı bizimle paylaşan arkadaşın amacı nedir ? 

TAPINAKÇI=MASON  ne demek ;
Telkin yapmaya veya Mürit bulma maksadıylamı burda tam anlamadım.
Bu yazıyı baştan sona okudum ve sonunda ADNAN OKTAR yazısını görünce Küfür yemiş gibi oldum.O adamın fikride belli zikride anlamadığım bu formda bize neden vakit kayıp ettiriliyor onu anlamadım. Onun taraflı yazılarını OKUTULARAK  .

 Neymiş Faizci imiş ; SANA NE ...  Sıkıyorsa sende yap ; karşına kızları dizmeyi biliyorsun . '' Ya neyse bir deli kuyuya bir taş atmış , kırk akıllı da çıkarmaya çalışmış '' bizimkisi de o hesap .

Saygılar...

Not: Sayın moonlight , ben şahsen bir harici olarak Masonların karalanmasına şiddetle karşıyım.Lütfen buranında Masonların; bizleri aydınlatmak ve yanlış DOĞMA FİKİR' lerden arınmak için çaba sarfettikleri bir yer olduğunu göz önünde bulundurmakta fayda var kanaatimce. Tabiri caizse bence sizin yazınızdaki aktarım ''Müslüman mahallesinde salyangoz satma '' denen serzeniş'le MASON DÜŞMANLARININ fikirleri ile biz HARİCİ' leri zehirlemektir. 


SAYGILAR
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
Antisemitizmin Yüzü

Başlatan shemuel « 1 2 ... 6 7 » Yahudiler

64 Yanıt
36020 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 11, 2013, 11:33:52 ös
Gönderen: Melina
İslam ın Aydınlık Yüzü

Başlatan DarkSide « 1 2 3 4 » Islam

30 Yanıt
17694 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 25, 2008, 11:05:54 ös
Gönderen: agnusdei
İslam ın Karanlık Yüzü

Başlatan DarkSide « 1 2 ... 23 24 » Islam

235 Yanıt
112157 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 26, 2015, 05:49:22 ös
Gönderen: Alşah
0 Yanıt
3633 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2009, 03:12:32 ös
Gönderen: ADAM
Masonluğun İç Yüzü

Başlatan Mustafa Kamil Anti-Masonluk

4 Yanıt
7375 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 26, 2010, 11:42:21 ös
Gönderen: Thoth
2 Yanıt
3672 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 23, 2010, 11:43:39 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2747 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2010, 04:35:09 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3468 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 23, 2011, 09:38:54 ös
Gönderen: Tij
25 Yanıt
21196 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 22, 2014, 11:13:51 ös
Gönderen: moonlight
1 Yanıt
3665 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 27, 2015, 03:47:57 ös
Gönderen: ADAM