Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MAKROKOZMOS-MİKROKOZMOS İLİŞKİLERİ - 7  (Okunma sayısı 2411 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 03, 2009, 09:34:22 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



MİKROKOZMOS - 1

GİRİŞ

Günlük yaşantımızda karşılaştığımız nesnelerin çoğu, -özellikle bünyesinde karbon bileşimi bulunan organik maddeler- fiziksel bakımdan heterojen nesnelerdir yani bunlar, kolaylıkla daha küçük parçalara ayrılabilir ve bu parçalar da birbirlerinden farklı özellikler gösterir.

Örneğin süt, beyazımsı bir sıvı içinde dolaşan küçük yağ zerreciklerinden oluşur. Toprak, değişik kimyasal bileşiği olan birçok maddenin ince bir karışımıdır.

Heterojen bir nesnenin içyapısı incelenecek olursa; bu nesneyi oluşturan homojen maddeler fark edilebilir. Örneğin bir bakır tel parçası, bir bardak su, içindeki toz zerreciklerinden arınmış temiz hava homojen görünüşte olan nesnelerdir yani bunların ayrılabilen tüm küçük parçaları benzer fiziksel ve kimyasal özellikler gösterir.

Ne var ki, homojen olarak nitelendirilen nesneler daha da küçük parçalara bölünecek olursa, tüm küçük parçaların önceki büyük parçalarla aynı özellikleri taşımaması söz konusu olabilir.

Dolayısıyla “homojenlik” göreli bir kavramdır.

Bu kuşkuyu ilk kez ortaya koyarak, artık daha fazla bölünmesi mümkün olmayan en küçük parçaların her birine ATOM adını veren kişi, M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda yaşamış olan Demokritos’tur.


İLKEL ATOM KURAMI

Demokritos’a göre; her cisim ne kadar homojen görünürse görünsün, birbirinden ayrı ve çok sayıda küçük parçacıklardan oluşmuştur. Bölünmez atomlar çeşitli cisimlerde çeşitli sayılarda bulunur. Buna karşılık, nitelik farkları yalnızca görünüştedir. Örneğin, ateş atomları ile su atomları aslında birbirlerinin aynı, ancak görünüşte birbirlerinden farklıdır. Dolayısıyla tüm evren, değişik biçimler almış olan, birbirinin aynı atomlardan oluşmaktadır.

Demokritos’tan bir adım daha ileri gidebilmiş olan Empedokles’e göre ise; birbirlerinden farklı dört değişik atom vardır: Taş, su, ateş ve hava… Bu dört atom farklı oranlarda birleşerek nesnelerin çeşitliliğini oluşturur. Toprak, taş ve su atomlarının sıkı sıkıya kaynaşmış oldukları bir karışımdır. Taş ve su atomları ile güneşten gelen ateş atomlarının birleşmesi sonucunda karmaşık bir dokusu olan “odun maddesi” oluşur. Odun kuruduğu zaman su atomu ayrılır; yandığı zaman da ateş atomları alev halinde uçar.

Doğa bilgisinin bu emekleme çağlarında açık birer gerçek gibi görünmüş olan bu açıklamaların yanlış olduğu bugün bilinmektedir.

Bilinmektedir ki, bitkiler yapıları için gerekli maddelerin büyük bölümünü topraktan değil, havadan alır. Basit bir element olmayıp çoğunlukla azot ve oksijen karışımı olan havada bulunan karbon dioksit molekülleri, güneş ışığının etkisi altında bitkilerin yapraklarınca çekilir ve köklerden alınan su ile birleşince bitkinin yapısına giren çeşitli organik bileşimleri oluşturur. Odun yandığı zaman ise, organik moleküller havanın oksijeni ile birleşir ve bitkinin yapısını oluşturmuş olan ilk maddelere yani karbon dioksit ve su buharına dönüşerek kızgın alev ve dumanlar halinde havaya karışır.

Bilinmektedir ki, “ateş atomu” diye bir şey yoktur. Güneş ışığı, atmosferden gelen besinin bitki tarafından sindirilebilir hale gelmesi için karbon dioksitin parçalanmasını sağlayan enerjiyi verir. Alevler de yanan maddeden çıkan kızgın gaz kütleleridir.

Tüm bunlara karşın Antik Çağ döneminde ortaya konmuş olan ilkel atom kuramı, o günün bilgi birikimi, olanakları ve koşulları dikkate alındığında takdire değer. Üstelik bu ilkel atom kuramı felsefede çok önemli bir değerlendirilme alını bulmuştur. “Dört Öğe” (Anasır-ı erbaa) düşünüsü bunun üzerine kuruludur. Belki de tersine, o düşünü bu kuramı oluşturmuştur. Ancak Doğu’da bu öğelere bir beşincisi daha “esir” (ether) eklenmiştir.


ESKİ GENEL MADEN KURAMI


Doğayı oluşturan elementlerin seyisinin dört olduğu varsayımının bir sonucu olarak geliştirilmiş olan eski Genel Maden Kuramı’na göre; madenler taş ve ateş atomlarının farklı oranlarda birleşmelerinden oluşur. Örneğin altın kapsamında demirden daha çok ateş bulunur. Bu nedenledir ki, özellikle bakır madenine daha çok ateş katıp onu altın haline dönüştürmek için ömürler tüketilmiştir.

O zamanki görüşe göre uygulanan bu iş, bu çaba, günümüzde bir kimyagerin sentetik kauçuk yapmak üzere bir yöntem geliştirmeye uğraşması kadar akla yatkındır. Eskilerin yanıldıkları nokta, basit ve birbirinden ayrı olan elementleri bir bileşim sanmış olmalarıdır.

Demir cevherinin ısı etkisiyle demir madeni haline gelmesi, eski kimyacıların düşünmüş oldukları gibi taş ve ateş atomlarının birleşmesinden değil, tersine demir oksitin (FeO2) bileşik moleküllerinden oksijenin ayrılmasından ileri gelir. Demirden yapılmış nesnelerin üzerinde nemli havanın etkisiyle oluşan pas, gene eskilerin düşünmüş olduğu gibi demirden ateş atomlarının ayrılmasından sonra geride kalan taş atomlarından ibaret değildir; aksine demir atomlarının havadan ya da sudan aldığı oksijen atomları ile birleşmesinden oluşmuştur.

Eski bilginlerin maddenin içyapısı ve kimyasal dönüşümlerin niteliklerine ilişkin düşünceleri esas bakımından doğrudur. Yanılgıları, temel elementleri yanlış tanımış olmalarından ileri gelmektedir.


DOĞAL ELEMENTLER

Yeryüzünde bulunan doğal elementlerin bugün için bilinen sayısı 92’dir.

Bunlardan oksijen, karbon, demir, silisyum gibi birçok element yeryüzünde bol bol bulunurken, lantanyum, disprosyum, praseodinyum gibi bazı elementler pek enderdir.

Bu doğal elementlerden başka yakın çağın bilimsel başarıları olan yapay elementler de vardır; bunlardan biri de atom enerjisi üretiminde yararlanılmakta olan plutonyumdur.

Bu 92 doğal element, aralarında çeşitli oranlarda ve çeşitli biçimlerde birleşerek sayısız kimyasal bileşimler oluşturur. Bu elementlerin her birinin aynı nitelikleri taşıyan bölünmez (?) parçacıkları da ATOM’dur.

Atom, mikrokozmosun yani küçük evrenin en önemli öğesidir. Ancak tek öğesi değildir.

Bu girişten sonra atomun özelliklerine geçeceğim.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
4406 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2009, 06:04:48 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
3854 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 08:11:26 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2420 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 11:55:04 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
3772 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 10:25:40 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2715 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 08, 2009, 06:54:38 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2961 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 12:37:23 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3275 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 03:13:39 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5476 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:11:09 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
6472 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:17:51 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2483 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 11:30:28 öö
Gönderen: ADAM