Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: T E K A M Ü L ?  (Okunma sayısı 8950 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 05, 2009, 06:14:12 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay



Kelime anlamı olgunlaşmak, gelişmek olan tekamül bir Tanrı yasasıdır.

Bütün  yaratılanlar tekamül eder. Bütün insanlar, bütün cisimler, bütün olaylar, kısaca  bütün yaratılanlar değişir, başkalaşır, çeşitli hallere girerek gelişir. İnsanlıkta temelde daima bir ilerleyiş ve gelişme vardır; bu, tekamülün gereğidir. Yaşama karışıklık değil, bir düzen ve ahenk hakimdir.

Tekamülün sonu yoktur.  Çünki hayat sonsuzdur. O halde varlık ne kadar gelişirse gelişsin, tekamülünün sonuna varamayacaktır.

Dünya, sonsuz evrende bulunan tekamül okullarından biridir. Tanrı nasıl sonsuzsa, Tanrı'nın Bilgisi  ve tekamül ortamları da sonsuzdur. Evrende her yer varlıkla ve hayatla doludur. Her ortam bir tekamül yeridir ve varlıklar burada yaşayarak bilgi ve tecrübe edinirler. Dünya okulundan diploma alana kadar tekrar tekrar doğulur. Tekrardoğuşlar tekamül için konulmuş bir Tanrı kuralıdır.

Tekamül tek bir ömre sığmaz. Tekamülün sonsuzluğu yanında sadece dünya bilgi ve tecrübesini göz önüne alsak bile, bir insan ömrünün bu kadar bilgi ve tecrübeyi elde etmesine  zamanı ve enerjisi yetmez. Böylesine kısa bir süre içinde yapılan faaliyetler ise beden, toplum ve tabiat tarafından sınırlandırılır. Bu yüzden tekrardoğuşlarla yeni imkanlar sağlanır, tekamül hızlandırılır.

Dünya hayatı canlıların tekamülü içindir.

Evren  düzeni, mükemmelen işleyen kanunlarla sağlanır. Bu kanunların dışında hiç bir varlık, hiç bir harekette bulunamaz. O halde tesadüf olmadığı gibi saçma ve abes bir iş de yoktur. Bilelim ya da bilmeyelim, her hareketin bir sebebi ve sonucu vardır. Bu sonucun ise evren ahengine uygun olmamasına imkan yoktur. Demek ki, insan ne yaparsa yapsın, tekamül eder; ancak yaptıklarının sonuçlarıyla karşılaşmaktan kaçınamaz. Seçim insana kalmıştır, çünki o, hareketlerinden sorumlu bir varlıktır.

Tekamül adım adım gerçekleşir. Ruh varlığı tekrar tekrar doğuşlarla maddi evrenlerdeki bilgi ve deneyimini artırarak yavaş yavaş sonsuz tekamül yolculuğunu sürdürür. Ve varlık öyle bir tekamül seviyesine ulaşır ki, artık bedende doğmak mecburiyetinden kurtulur. Tekamülün bir amacı da, ruhların, Tanrısal düzeni, doğada kendi imkanları oranında yürütebilecek bir düzeye ve etkinliğe ulaşmalarını sağlamaktır.

Bu sebeple ruhlar, madde kanunlarını öğrenmek ve onları uygulamak zorundadırlar.
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Kasım 05, 2009, 06:44:17 ös
Yanıtla #1
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 353
  • Cinsiyet: Bay

Sayin Ceycet,

Paylasiminiz icin cok tesekkurler. Tekamul Masonlar icin cok degerli bir kavramdir. Her Mason tekamul etmeye calisir, didinir.

Saygi ve Sevgi ile.
Bakmak yetmez, gormek gerek...


Kasım 05, 2009, 07:37:39 ös
Yanıtla #2

Tekamül, bizim için de çok önem taşıyor. ( Bilgi Kitabı Misyonluğunu taşıyanlar için ) ..

Sevgili Ceycet; Tekamül olayını çok güzel açıklamışsınız. Benim de 'Tekamül' üzerinde nispeten az ya da çok birtakım kişisel çalışmalarım mevcuttur. Hemen hemen Sizinle aynı açıdan baktığımı farkettim.

Tekamül Sonsuza dek devam eder. Bu yüzden Bilgi Kitabı, Tekamül İlanihayedir diyor. Bilginin Sonsuzluğu gibi..

Ayrıca Bilgi Kitabı, 1000 yıllık Tekamülü 1 yılda yaptırmaktadır. Bunun bizatihi örneğini kendimde gördüm ve yaşayarak farkettim. Bunun da muhakkaki bir yolu bulunmaktadır. Kişinin Evrimiyle yakınen ilgisi olduğu içindir ki, bundan dolayı yaşayarak kazanma programına birey, sevkedilmektedir. Yaşadığı karmalarla Tekamülünü, Evrimini hızlandırmaktadır ki, bulunduğumuz süreç itibariyle 2012 yılına kadar her saatte bir Evrim yapılabilinmektedir. Bahsı geçen tarihten itibaren ise her nefeste ve her anda Tekamül yapılabilinecek duruma ve pozisyona Insanlık gelebilecektir.

Saygı ve Sevgilerle   
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Kasım 05, 2009, 11:32:00 ös
Yanıtla #3
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 308
  • Cinsiyet: Bay

Evrim terimi, «üstesinden gelmek, bir şeyin altını üstüne getir­mek» anlamlarına gelen «evirmek» mastarından türetilmiştir. Tekâmül kelimesi ise, «adım adım olgunlaş­mak, kemale ermek» anlamını içer­mektedir. Batı dillerinde karşılığı o­lan «evolution» sözcüğünün kökü de yuvarlamak ve tomar haline koy­mak» anlamını taşıyan «wel» dir. Lâ­tince evolutio terimi, «tomar haline getirileni açmak» anlamına gelir.

           Bir varlığın evrimi, de­ğişerek gelişmesi, kendini aşması, içsel veya gizlide duran zenginlikle­rini açması demek oluyor. Her şeyin bir değişim için­de olduğu gözlemi, evrim düşüncesi­nin temelini oluşturmuş. O nedenle bunu ilk farkeden ilkçağ düşünürü Heraklit'i, evrim düşüncesinin babası sayabiliriz. Heraklit «Bir nehre iki kere girilemez» derken, hem nehir suyunun, hem de nehre girenin za­man içinde değişime uğradığını vur­gular. Değişmenin her şeyi kuşatan evrensel niteliği daha sonra «Değiş­meyen tek şey değişmenin kendisi­dir» şeklinde formüle ederek diyalektik düşüncenin ilk yasası olur. Yi­ne ilkçağ düşünürlerinden Empadok­les, hayatın zamanla gelişen bir olay­lar sürekliliği olduğunu ve yetkin ol­mayanların daha yetkine doğru ge­liştiğini sezmiş. Aristo ise felsefesini yetkinliğe doğru gelişme düşüncesi üzerine oturtmuş. Ona göre oluş, sü­rekli olarak alt yapılardan üst yapı­lara doğru gerçekleşir. Ve daha mü­kemmele doğru değişme her şeyin yapısında vardır. «Hayvanlar Üstüne Araştırmalar» kitabında Aristo, can­sızdan canlıya doğru bir çıkış oldu­ğunu; cansız maddenin canlı bitkiye dönüştüğünü, bitkiden hayvana, hay­vandan da insana varıldığını söyler. Yunan atomcuları ise, kalıcı hayvan türlerinin çevreye uyum sağlayan tür­ler olduğunu ileri sürerler. Çok son­raları Lamark, canlı varlıkların çev­reye uymayla değiştiklerini ve çevre değişikliklerinin kalıtımla yeni kuşak­lara geçtiğini açıklar. Darwin, evri­min «doğal ayıklama» yasasıyla ger­çekleştiğini buna ekler.

           Her şeyin değiş­tiği ve yetkinliğe doğru geliştiği ger­çeği, ruh için de geçerli. Bedeni kullanan ama bedene tabi bulunma­yan, beden yıpranıp gerilediği halde ilerlemekte ve olgunlaşmakta devam eden bir ruh yönümüz var. Nitekim zamanla birlikte olgunlaşır, yaşlan­dıkça daha tecrübeli ve akıllı oluruz. Ve bir önceki halimizi en başta ken­dimiz yetersiz ve eksikli buluruz. «Şimdi'ki aklımız olsaydı» öyle yap­mazdık deriz. Demek ki, evrimleşiyor, daha iyiye doğru değişiyoruz. İçimizde bitmeyen bir yenilik arzusu olması da, yine sürekli değişerek geliştiği­mizin bir göstergesi olmaktadır. İhtiyaç duydu­ğumuz ve istediğimiz bir şeye kavu­şuyor, bir süre onunla oyalanıyor, on­dan alacağımızı alıyor, sonra yeni bir şeye yöneliyoruz, Bu hep böyle sü­rüyor. Ve insan sürekli bir yeninin peşine düşerek daha iyiye ve ileriye doğru değişiyor. Yani evrimleşiyor.

           Ayrıca, akıl ve mantığa göre, her davranışın bir anlamı ve amacı var­dır. Psikoloji bilimi de, davranışların mutlaka bir ihtiyaçtan doğduğunu ve bir gayeye yöneldiğini kesin olarak belirtir. Yemek yiyen bir insan, açlık ihtiyacı ile yemeğe yönelmiştir ve ga­yesi karnını doyurmaktır. Öğrenmek ihtiyacı ile okula giden öğrencinin gayesi, bilgili becerili, işe yarar bir insan olmaktır. Bunun gibi ihtiyaçtan doğan her davranış kendine uygun bir gaye güder. Öyleyse bütün dav­ranışların toplamı olan insan haya­tının da, ciddi bir gayesi olması ge­rekir. İnsan doğumdan itibaren, bir sürü acı-tatlı olaylar zinciri içinde yoğrularak, çalışıp çabalayarak belli bir olgunluk kazandıktan sonra ö­lümle birden yok oluvermesi akla ve mantığa aykırı düşüyor.

           Öyle de olsa, yeterli ve doyurucu bir yanıt olmuyor bu. Bir kere, bunca emekle kazanılan olgunluğun, şahısların kendileri için bir ö­nemi kalmıyor. Ölümle yok oluyor çünkü. İkincisi, kazançların kalıtım ve kültür yoluyla diğer insanlara geç­mesi, onlar da bir gün öleceklerine göre, yine anlamsız oluyor. Öyleyse öldükten sonra yaşamakta devam e­den ruh yönümüzün olması ve kazan­dığımız olgunluğun böylece kaybolmaması akla daha uygun geliyor. Ruhsal olaylarla ilgili birçok gözlem ve deney de zaten bunu doğruluyor.

           Diyalektik düşüncenin i­kinci kuralı, evrimi «niceliksel deği­şimler, sıçramalı olarak niteliksel de­ğişimlere yol açar» şeklinde tanım­lar. Doğanın, insanın ve toplumun gelişimini bu yasayla açıklar. Örne­ğin; 1 derece soğutulan veya 99 de­rece ısıtılan su, bu ölçüler içinde han­gi derecede olursa olsun yine sudur. Isıtma ve soğutmanın niceliksel deği­şimi onun niteliğini değiştirmez. Yani niteliği değişmez. Ne var ki suyun ısı derecesini 100'e çıkardığımızda veya sıfıra düşürdüğümüzde suyun niteliği birdenbire değişerek su ol­maktan çıkar, buhara veya buza dö­nüşür. Yani suyun yapısında nitelik­sel bir değişiklik olur. Bunun gibi, in­san tıp öğrencisi iken bilgi ve bece­risinin yavaş yavaş artmasıyla, belli bir çizgiye eriştiğinde tıp öğrencisi birdenbire doktor olur.

           Evrim ve devrim, geliş­menin nicelik ve nitelik yanını göste­ren iki unsurdur. Evrim, adım adım gerçekleşen niceliksel bir gelişmedir. Devrimse, eskinin tümüyle yeniye dönüşümünü içeren, birdenbire sıçramalık bir şekilde gerçekleşen nite­liksel bir gelişmedir. Ne var ki, kar­şıtların mücadelesi sonunda ortaya çıkan yeni, yerini aldığı eskinin sağ­lam ve kalıcı taraflarını da içerir. Su örneğini ele alırsak, 1 derece ile 99 derece arasındaki hali onun evrimi­dir. Sıfır derecede ani bir değişimle buza, 100 derecede buhara dönüş­mesi ise devrimdir. Ancak su kendin­den başka bir niteliğe bürünse bile, buz ve buharda yine su saklıdır. O nedenle devirme ve devrilme kelime­lerini çağrıştıran devrim'den çok, bir şeyin başka bir şeye dönüşümünü belirten inkilâp kelimesi olayı daha doğru bir şekilde açıklamaktadır.

           Tasavvufta gerçe­ğe yaklaşma birbirini izleyen üç de­recede olur: İlm-el yakîn, Ayn-el ya­kîn ve Hak-el yakîn. Birincide, diye­lim ki cesaret erdemine, onun bilgi­sini alarak yaklaşıyoruz, ikincide öy­le birini görerek, o gerçeğe olan ya­kınlığımız daha da pekişiyor. Üçün­cüde ise, cesareti tam benimseyerek, kendimiz öyle oluyoruz. Bu süreci «bilmek, bulmak ve olmak» şeklinde de özetleyebiliriz. Yine «3B» dediğimiz kuralı da aynı olayı açıklamada kul­lanabiliriz. Beğenme, benzeme ve bezenme. İnsan gördüğü bir değeri önce beğenir, sonra ona benzemeye çalışıyor. Üçüncü aşamada ise o de­ğeri içine alıyor. Yani o değerle be­zeniyor. Hani «özendim, bezendim» derler ya. İnsan beğendiği şeye öze­niyor, ona benzemeye çalışıyor, onun gibi olmaya can atıyor. Sonunda da o değerle bezenerek, gerçekten öyle oluyor.

           Spiritüalizmada ruhun te­kâmülü, ruhun madde ile olan ilişki­lerinin tekâmülü olarak değerlendi­rilir. Başlangıçta tecrübe, görgü ve bilgisi olmayan ruhun maddeye gö­mülmesi ve onun esaretine girmesiy­le başlayan süreç, ruhun tecrübe, görgü ve bilgisini arttırarak gitgide maddeye hâkim olması ve madde ü­zerindeki etkinliğinin artması şeklin­de oluşur. Ama bunun işleyiş meka­nizması doğrusu pek açıklanamaz. İşte kitaplar dolusu bilginin açıklaya­madığı ruhun yükseliş formülünü bir ruhsal celsede Beytî Dost «Ruh-tecrübe-akıl-ruh» diyerek dört kelimeyle özetler. Buna göre ruh, kendiliğinden hareket yete­neği olan bilinçli bir varlık olduğun­dan tecrübeyi doğuruyor. Tecrübe de aklı meydana getiriyor. Akıl ve onun çalışması demek olan düşünce de, edindiği bilgileri ruha benimseterek, onun eğitilip, yükselmesini sağlıyor. Yükselen ruh daha üst düzeyde yeni bir tecrübe yaparak aynı süreci de­vam ettiriyor. Böylece ruh, hem tec­rübeyi doğuran, hem de bu tecrübe­leri değerlendiren akıl sayesinde yük­selen ve insanı dolduran bir meka­nizma oluyor. Ruh tecrübe ve akıl halkaları gitgide büyüyor ve insan hep daha ileriye doğru gelişiyor.

           Evrim daima daha üstün bir düzeyde gerçekleşen yukarıya doğru çıkan sarmal (helezonî) bir ge­lişim hareketidir. Aslında tüm varlık­lar, daha iyiye, daha güzele, yani Tanrı'ya doğru bir tamamlanma ihti­yacı içinde yol alıyorlar. (ALINTIDIR.......)

IŞIK ve SEVGİ İLE KALIN.......

Işık, sadece ışık ama daha fazla ışık.......


Kasım 27, 2009, 01:33:56 öö
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi



Kelime anlamı olgunlaşmak, gelişmek olan tekamül bir Tanrı yasasıdır.

Bütün  yaratılanlar tekamül eder. Bütün insanlar, bütün cisimler, bütün olaylar, kısaca  bütün yaratılanlar değişir, başkalaşır, çeşitli hallere girerek gelişir. İnsanlıkta temelde daima bir ilerleyiş ve gelişme vardır; bu, tekamülün gereğidir. Yaşama karışıklık değil, bir düzen ve ahenk hakimdir.

Tekamülün sonu yoktur.  Çünki hayat sonsuzdur. O halde varlık ne kadar gelişirse gelişsin, tekamülünün sonuna varamayacaktır.

Dünya, sonsuz evrende bulunan tekamül okullarından biridir. Tanrı nasıl sonsuzsa, Tanrı'nın Bilgisi  ve tekamül ortamları da sonsuzdur. Evrende her yer varlıkla ve hayatla doludur. Her ortam bir tekamül yeridir ve varlıklar burada yaşayarak bilgi ve tecrübe edinirler. Dünya okulundan diploma alana kadar tekrar tekrar doğulur. Tekrardoğuşlar tekamül için konulmuş bir Tanrı kuralıdır.

Tekamül tek bir ömre sığmaz. Tekamülün sonsuzluğu yanında sadece dünya bilgi ve tecrübesini göz önüne alsak bile, bir insan ömrünün bu kadar bilgi ve tecrübeyi elde etmesine  zamanı ve enerjisi yetmez. Böylesine kısa bir süre içinde yapılan faaliyetler ise beden, toplum ve tabiat tarafından sınırlandırılır. Bu yüzden tekrardoğuşlarla yeni imkanlar sağlanır, tekamül hızlandırılır.

Dünya hayatı canlıların tekamülü içindir.

Evren  düzeni, mükemmelen işleyen kanunlarla sağlanır. Bu kanunların dışında hiç bir varlık, hiç bir harekette bulunamaz. O halde tesadüf olmadığı gibi saçma ve abes bir iş de yoktur. Bilelim ya da bilmeyelim, her hareketin bir sebebi ve sonucu vardır. Bu sonucun ise evren ahengine uygun olmamasına imkan yoktur. Demek ki, insan ne yaparsa yapsın, tekamül eder; ancak yaptıklarının sonuçlarıyla karşılaşmaktan kaçınamaz. Seçim insana kalmıştır, çünki o, hareketlerinden sorumlu bir varlıktır.

Tekamül adım adım gerçekleşir. Ruh varlığı tekrar tekrar doğuşlarla maddi evrenlerdeki bilgi ve deneyimini artırarak yavaş yavaş sonsuz tekamül yolculuğunu sürdürür. Ve varlık öyle bir tekamül seviyesine ulaşır ki, artık bedende doğmak mecburiyetinden kurtulur. Tekamülün bir amacı da, ruhların, Tanrısal düzeni, doğada kendi imkanları oranında yürütebilecek bir düzeye ve etkinliğe ulaşmalarını sağlamaktır.

Bu sebeple ruhlar, madde kanunlarını öğrenmek ve onları uygulamak zorundadırlar.


Ceycet; yazdıklarınız hoş şeyler... Fakat size ait olup olmadığına ya da alıntı yapıp yapmadığınıza dair bir şey yazmadığınız gibi gelen cevaplarda size ait özgün bir yazı olarak algılandığı yönünde...

yazınızın büyük bir kısmı aşağıdaki linkdeki yazı ile aynı... Lütfen kaynak gösteriniz...

http://www.bilyay.org.tr/default_ic.asp?kat=2


Kasım 27, 2009, 08:04:55 öö
Yanıtla #5
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Kendi tutumumu yansıtmalıyım...

Sayın Ceycet kısa bir yazı yakaynakça göstermemiş.

Niçin göstersin ki?... Zorunlu değil. Burası bir masonlar forumu, akademik bir ortam değil. Hiç kimse hiç kimseye kendisini kanıtlamak, not almak zorunda değil. İsteyen okur, yararlanır, gerekiyorsa, istiyorsa tartışır, hepsi bu kadar.

«Acaba bu yazıyı nereden çıkarmış; bir araştırayım da onu zor duruma düşüreyim.»

İşte bu ayıptır. Yazıyı okuyan bir şey biliyorsa, bir görüşü varsa katkıda bulunmalıdır. Böyle şeyler yaparak kendisini göstermeye kalkışmaktan sakınmalıdır. Unutmayalım, burası bir "masonlar" sitesidir; herkesten olgunluk içinde ve anlayışlı davranması beklenir.

Ben de çoğu yazılarımda kaynakça göstermiyorum. Benim yazdıklarımı da araştırın. İyi olur. Ancak nereden alıntı yaptığımı keşfettiğiniz zaman sizden o kaynakçanın tümünü tutuzlikle incelemenizi, benim atlamış ya da değinmemiş olduklarımı buraya getirmenizi beklerim.

Sevgiler.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 27, 2009, 09:00:00 öö
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın raining,

yazının alıntı olduğu doğrudur;ama sizin belirttiğiniz kaynağı ilk defa görüyorum,belliki onlarda biryerlerden almışlar,zira sizin kaynağın altında da bir imza göremedim.

Serzenişte bulunduğunuz konu bu ortamda defalarca tartışıldı.Yeni olduğunuz için bilmemeniz doğal.Keşke konuya girmeden önce foruma bir göz atsaydınız.Teknik hataları bulmak için gelmediğinizi umduğum forumda umarım aradığınızı bulursunuz.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Kasım 27, 2009, 10:19:14 öö
Yanıtla #7
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Madem ki yakalandık,bukonuda,kaynağı içimdeki "ses"olan kaynakçadan alınanları kelama dönüştürmek elzem oldu.

Algılarımızın samimiyetine güvenerek zamanın varlığını kabul ediyorsak tekamülüde,onun parçası olarak kabul etmek zorundayız.

Herdaim gözümüzün önünde,binlerce canlı,cansız tür tekamül etmektedir.Bunların içinde,elbetteki bizi ençok etkileyen insanın tekamülüdür.İnsanın insan olana kadar geçirdiği evreleri gözardı edersek,bundan sonra göstereceği aşamaları daha net idrak edebiliriz.

Öncelikle tekamülün istikametini kavramamız gerekir ki,bu yolculuk aslında bilinmeyenden bilinene olarak kabul görmelidir.Döngü,ezeli olanın ebedi olana vuslatında son bulacaktır.Varoluşun gerçek gayesi de budur.

"Söz"le ıslanmış toprak bedenin yokoluşu,tekamülün sadece boyutunu değiştirir.Bu da ruhun ölümsüzlüğü iddiasının kaynağını oluşturur.

Tekamülün sağlıklı gelişimindeki en önemli ayrıntı arınmadır.Arınma nekadar sağlıklı olursa,tekamül için odenli zemin oluşacaktır.İnsanların adına "din" dedikleri,zaman içinde yozlaşan olgunun da barındırdığı amaç bu yöndedir.

Zaman içinde gerçek anlamda okunamadıkları için yozlaşan din ve onları açıkladığı düşünülen kutsal metinler,arınmadan çok kirlenme ve kirletilme aracı haline dönüştürülmüşlerdir.İnsanların istismara açık buyönünü keşfeden şer otoriteler,bu zaafı çok iyi değerelendirerek insanlığı kontrol edebilme sürecinde kullanarak,biranlamda tekamülü engellemişlerdir.

Kurtuluş,tekamüle giden yolun keşfinden çok inşasındadır,artık...Buyol,beşerin kendi içine yapacağı seyahatin "yol"udur.Gerçek bilgi ve birikim oradadır.Beşer,kendini tanıyabildiği oranda,elde edebileceği bilginin ışığında kendi tekamülünü gerçekleştirme yetisine sahiptir.Yeter ki,sınırlarıdan,dayatmalardan ve korkularından arınabilsin.

Tefekkür,genel anlamda ibadetin tüm vehçesini içinde barındırır.Yegane yol tefekküre yön vermekten geçer.Bukonuda ısrarlı olanlar,izin verildiği oranda tekamül edeceklerdir.


Saygılarımla.


Not:Kaynağı içimdeki "ses"olan kaynakçadan alıntıdır.
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Kasım 27, 2009, 10:19:58 öö
Yanıtla #8

Doğrusunu söylemek gerekirse bu Forumda Sayın Adam ve Sayın Ceycet' in en çok görüşlerinden yararlandığım Kişiler olduğu için açıkçası kaynağın peşine düşmeyi pek de gerekli bulmadım :) Çünkü zaten doğru olduğunu ölçüp tarttıktan sonra mantığımla kabullendiğim zaman gerisi de beni zaten pek de ilgilendirmiyor. Ancak şu kaynak olayının peşine düşülmesi gerçekten de can sıkıcı bir durumdur. Isteyen kaynak gösterir, isteyen göstermez. Benim de yazılarım kendişi kişisel düşüncelerim olduğu için açıkçası kaynak gösterme hevesinde hiç değilim. Burada kişiyi kaynak göstermeye zorunlu bırakılması haliyle çoklu görüşlerin rahatlıkla belirtilememesine yol açacaktır ki, o da yine kendi zararımızın bir ürünü olacağı muhakaktır. Sayın Adam, çok güzel açıklamışlar zaten.. Burada kimsenin kendini kanıtlaması gibi birşey düşünülmeyeği gibi aynı zamanda çok da gereksiz bir durum olacağından böyle şeylerin peşinde olanların elde edecekleri hiçbirşey de sözkonusu bile olamayacaktır.

O yüzden de Sayın Ceycet' in yazılarından faydalanabildiğim için açıkçası kendimi şanslı hissediyorum.

Saygı ve Sevgiler.   
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Kasım 27, 2009, 10:26:19 öö
Yanıtla #9


Not:Kaynağı içimdeki "ses"olan kaynakçadan alıntıdır.


Aslolan bize de odur Sayın Ceycet; kendi adıma Saygılarımı sunarım.
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.