Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Neo-Merkantalizm  (Okunma sayısı 2356 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 11, 2009, 01:11:46 ös

Dünyada ki bölgesel örgütler, Türkiye ve neo-merkantalizm.

     Dünyada ki paranın dönüşümü bölgesel örgütler arasında sağlanmaktadır. Bunların başlıcalar %32 ile AB,  %30 ile NAFTA ve sırasıyla APEC, MERCOSUR ve ASEAN’dır.

    Türkiye 1963’ten bu yana AB’ye üye olmaya çalışmaktadır. Görüldüğü üzere de Dünyada dönen paranın %32’side AB üyesi ülkeler arasındadır. Yerleşik bir kanı olan bu bölgesel örgütler ile entegre olmadan Dünya piyasasında söz sahibi olunamayacağı aslında çok da yanlış değildir. Bu konuya sonradan dönmek üzere değinmek istediğim bir noktada NATO gerçeğidir.
   
    Soğuk savaş sonrasında stratejisini değiştiren NATO kendisine Doğu Bloğu ülkelerin yerine terörizmi seçmiştir. Oysa NATO’nun öncülüğünü yapmak gibi bir görev üstlenen ABD’nin Irak’ta kullanmış ve çalındığı iddia edilen silahlar Türkiye’de PKK militanlarından çıkmaktadır. NATO veya başka bir bahaneyi kullanan ABD’nin 72 ülkede askeri üssü bulunmaktadır (zaten bu nedenle de Roma Uluslar arası  Savaş Hukuku Mahkemesinin de anlaşmasını onaylamamıştır ki bu Dünya’nın daha barışçıl olabilme sürecinde de bir engel teşkil etmektedir.). Bu ülkeler arasında bilindiği üzere Türkiye’de bulunmaktadır. Ben bu üsleri olası bir orta doğu savaşında Türkiye içinde büyük bir tehdit olarak görmekteyim ki savaş da çok uzakta görülmemektedir

     Avrupa Birliği gerçeğine geri dönecek olursak, Türkiye her ne kadar imtiyazlı ortaklığa itiraz etse de, şuanda içerisinde bulunduğumuz pek de farklı değildir,  ayrıca Türkiye AB’ye üye olmadan gümrük birliğine dahil olmuş tek ülkedir. Durum şunu gösteriyor ki Sevr anlaşması savaşmadan ülkemize kabul ettirilmiştir.

     Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başlatmış olduğu Ulus Devlet politikası ise tamam ile Turgut Özal dönemiyle değiştirilmiş ve zaten 1938’den beri ülkenin kötü giden durumu daha da kötü bir seyir izlemeye başlamıştır. Ulus Devlet aşaması tamamlanmadan neo-liberal bir politikaya geçilmesi eğitimden ekonomiye bir çok şeyi etkilemiştir. Neredeyse tamam ile dışa bağımlı hale gelmiş ve batılı devletlerin sömürüsü ve de kontrolü altında olan ülkemiz için beni gördüğüm çözüm şudur:



NEO-MERKANTALİZM

    Neo-merkantalizm II.Dünya savaşı öncesi ABD’i ABD yapan, II.Dünya savaşı sonrası da Almanya ile Japonya’nın kalkınmasını sağlayan sistemdir.
Neden bu anlayış Türkiye içinde başarılı olmasın ki? Sistemin özü şu:

Ülke tüm gümrük duvarlarını yükseltecek ve dış yatırımcının ülkeye girmesini oldukça kısıtlayacak Ülke kendi kaynaklarıyla ekonomiyi toplayacaktır.


SAYGILARIMLA...
Ben, ben olanım


Aralık 11, 2009, 01:33:18 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Ulus – devleti bitiren yedi sebep-M.Altan
14-06-2002   Benim de söyleyecek sözüm var!  İlgili diğer dökümanlar

Mehmet Altan-gazetem.net
Profesör Peter Drucker, “Kapitalizm Sonrası Toplum” adlı eserinde, “Ulus-devlet” kavramını uzun uzun inceledikten sonra, bir yerde şöyle yazar:

“... son yıllarda -belki 1970’lerden sonra- ulus-devlet dağılmaya başladı. ‘Egemenlik’ kavramının bütün anlamını yitirdiği kimi kritik alanlarda zaten saf dışı olmuştu. Artık hükümetlerin karşı karşıya olduğu yeni sorunlar, yalnızca ulusal, hatta uluslar arası girişimlerle çözülmesi artan ölçüde olanaksız hale gelen sorunlardır. Yeni meydan okumalar kendi ‘egemenlik’lerine sahip ulus-ötesi organlar gerektiriyor. Bölgecilik de ulus-devleti artan ölçüde kenarda bırakıyor ve içerde de kabilecilik ulus-devletlerin altını oyuyor.”

Drucker’e göre, ulus-devlet kavramını hırpalayan ve gittikçe güçsüzleştiren yedi önemli olgu var.

Bunun ilk sırada yer alanı tabii ki, artık “paranın kontrolü”. Daha önce “egemenlik” paranın kontrolü ile neredeyse özdeş iken, bugün hiçbir merkez bankasının tek başına kontrol edemeyeceği bir para akımı söz konusu.

Ulus ötesi piyasalarda alınıp satılan para miktarı, ulusal ve uluslararası işlemleri finanse edecek miktardan çok daha fazla.

Para akışına “egemenlik” kavramı hiçbir şey yapamıyor.

Çünkü artık “paranın vatanı yok”.

Ulus-devleti güçsüzleştiren ikinci olgu ise, aynı para gibi, denetim dışı dolaşan “enformasyon”.

İletişim araçlarının gelişimi, çanak antenlerden, fakslara kadar müthiş bir teknoloji, haber akışını, ulus-devletlerin kontrol edemeyeceği hale getirdi.

Haber akışı da, para gibi, sınırları aştı. O da vatansız hale geldi.

Ulus-devlet kavramının boyunu aşan bir üçüncü gelişme de, çevre.

Çevre sorunu, şimdiden ulus-devlet boyutunu aşarak, uluslar arası bir örgütlenmeyi dayatır oldu.

Çünkü, insanlığın serası olarak bilinen atmosferin, gene insanlığın ciğeri olan tropik ormanların, okyanusların, su ve havanın kirlenmesi, herkesin sorunu.

Çevre kirliliği de, para ve enformasyon gibi, ulus-devlet yoluyla başa çıkılabilecek sınırların ötesindedir.

Para ve enformasyon gibi, çevre sorunu da ulus-devlet anlayışının dışında, yeni bir örgütlenme ve düzenlemeyi zorunlu kılan olgulardan. Ve eski kalıpları aşarak yeni örgütlenme biçimlerini dayatan bir sorun.

Terör de uluslararasılaştı..

Çok küçük bir grubun, koca bir ülkeyi alt üst edebileceği anlaşıldı.

Terörizm, bir zamanlar, bazı devletler tarafından, diğerlerini huzursuz etmek için kullanılırken, artık kontrol dışına çıkabiliyor.

Evrensel terör, tüm dünyanın tehdidi haline gelerek, egemenlik ötesi bir kimliğe bürünüyor.

Eski alışkanlıkları ve çare mercilerini aşarak ortaya çıkan bir beşinci olguysa silah.

Silahların kontrolü ile “egemenlik” kavramı çelişir hale geldi.

Halbuki, silahlanma tüm dünyayı tehdit ediyor.

Tüm dünya ve insanlığı tehdit eden silahlanma ve var olan silahların kontrolü, insanlığın karşısında heyula gibi duran tehditlerken, ulus-devletlerin egemenlik anlayışı bu çelişkinin çözümünü zorlaştırıyor.

Bu soruna çare bulunurken, ulus-devlet egemenliği de aşılacak.

Altıncı olgu, dünya gündeminde giderek alevlenen bölgecilik konusu.

Drucker, bölgeciliğin “ekonomik nedenlerini”, bilgi çağının bir gerçeği olarak görür. Ve bunu şöyle anlatır:

“Yüksek teknolojili sektör klasik, neoklasik ya da Keynesyen iktisadını arz-talep denklemlerini izlemez. Bu teorilerde üretim maliyeti üretim hacmiyle düz orantılı olarak artar. Buna karşılık yüksek teknolojilerde üretim hacmi arttıkça üretim maliyetleri hızla düşer.

“... Bunun önemi, yüksek teknolojili bir sektörün her türlü rekabeti ortadan kaldıracak şekilde gelişmesinin olanaklı olmasıdır. Bu bir kerede gerçekleşince, yenilenen sektörün bir daha geri gelme şansı hemen hemen hiç kalmaz, varlığı sona erer. Öte yandan yüksek teknolojili sektör yeterli rekabete ve meydan okumaya sahip olmalıdır, yoksa büyüyüp gelişemez. Tekelleşir ve tembelleşir, kısa sürede gereksizleşir. O nedenle, bilgi ekonomisi oldukça büyük bir ulusal devletten bile daha büyük ekonomik birimlere ihtiyaç duyar; yoksa rekabet edemez. Ama aynı zamanda sektörün korunmasına ve öteki ticaret bloklarıyla korumacılık ya da serbest ticaretten çok karşılıklılık ilkesi temelinde ticarete ihtiyaç duyar. Bu, bölgeselleşmeyi kaçınılmaz ve geri döndürülemez kılan, geçmişte örneği görülmedik bir durumdur.”

Drucker, bu yaşam gerçeğinin, ulusal hükümetleri kenarda bırakan ve artan ölçüde önemsizleştiren bölgesel hükümet organları ile aşılacağını iddia eder.

Ulus-devlet zayıfladıkça, ulus kavramının yerini daha küçük birimlerin alma ihtimali artıyor. Drucker, buna kabilecilik adını veriyor.

Buna Amerika’dan örnek vererek açıklıyor. Eskiden Amerika’nın çeşitli grupları eriten bir kazan olduğunu, bugün ise Asyalı, siyah, kahverengi ya da beyaz, katolik veya budist olsunlar, herkesin kimliğini koruyarak, Amerikalı olmaya zorlanmadıklarını anlatıyor.

Eski ulus-devlet büyüklüğü ve anlayışının, farklı gruplara fayda sağlamadığı için herkesin ulusal kimlik dışındaki özelliği öne çıkıyor.

Drucker, bu gelişmenin de, yedinci ve son olarak ulus-devlet kavramının altını içten oyan bir olgu olduğunu söylüyor.

Dünya “bilgi çağının” yeni örgütlenme modelleri üzerine fikir geliştiriyor, öngörü yapıyor...

Dünya ile zıtlaşmak yerine, nereye gidildiğine baksak, işler çok kolaylaşacak...


ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Aralık 11, 2009, 01:46:36 ös
Yanıtla #2
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Rigomortis

Önce Mehmet Altan'ın yazısını yolladımki sözlerim net anlaşılsın.Tesbitlerin çok doğru.2 tane cihan harbinin ard arda yapılmasının ardındaki incelikleri iyi anlamak lazım öncelikle.Son savaştan sonra ortaya çıkan gerçekler ve oluşumlarda irdelenmeli.Emperyalist amerikanın dünyada kızıl komünist tehlike var deyip sizinde bahsettiğiniz gibi dünyanın 72 devletine üsler kurarark yerleşti.

Şimdi ne manaya geliyor bu üsler.İşlevsel olarak orası bir amerikan devleti denebilir hiç bir kontrole tabi değiller.Dünyanın her yerinde üs kurmak demek sornlara yerinde müdahale etmek ve gerekirse sornları çıkarmak yapılan bu idi.Diğer aşamada soğuk savaşın bir diğer etkisi ülkeleri kontrolsüz şekilde silahlanmaya itmesidir.Ülkeler gelişimlerine harcayacakları parayı sanki bir sorun varmış gibi korunmaya harcamaları devletleri içinden çıkılmaz bir para sorununun içine düşmelerine sebep olmuş ve ekonomileri harap olmuştur istenen noktaya gelindi.

Yine aynı devletler bu sefer İMF ve Dünya bankasının kucağıan itilip borç içinde yüzen devletler haline getirilmiş ve ülkeler kendi ulus kimliklerini kaybedecek derecede yönetilemez hale gelmiştir.

Ülkemde ve dünyada bir kaç ülkede bu olay aslında değişik ulus devlet kimliğini bizim tamamlamaya uğraşmak gibi bir derdimiz olduğunu ben düşünmüyorum.Zaten türk adı ulus devlet olduğumuzun en büyük delili.Yeni tanımlanan şekli ile deniyorsa o başka.

Emperyalist ülkelerin mesela Amerika ve İngilterenin Ulus devlet kimliklerine bakmakta fayda var.Ben olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.Yeni geliştirilen projenin (venüs projesi) en büyük destekçisidirler zaten.Parayı dünyada yeni ulus kimlik yapma mücadelesi var.

O zaman buna göre Amerika yerine dolar,ingiltere yerine sterlin,almanya yerine mark.türkiye yerine lira terimlerinin ulus devlet teriminin yerini alması düşünülen sistemdir.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo