Eski zamanlarda, bilim ve fikir insanları el emeğini hor görmedi. Galileo, teleskobunu kendi elleriyle yaptı. Newton, çalışmalarında kullandığı aletlerin ve merceklerin büyük kısmını kendisi yaptı. Leibnitz, makineler, yel değirmenleri ve atsız çekilen makineler ilgili çalışmalar yaparken, aynı zamanda matematik ve felsefe ile uğraşıyordu.
Hacı Bektaş’ın yetiştirdiği dervişler el emeği ile geçinmeye yani toprağı işlemeye ve el sanatlarına yönlendirilmiş kimselerdir. Müderrislik görevinde bulunması, bilim ve tasavvufu birleştiren bir sufi olmasına rağmen, Hacı Bektaş’ın kendisi de el emeği ile geçinmeyi kendisine düstur edinmiştir.
Yunus Emre ise şiirlerini el emeği olarak görürdü. Emek vermekten öte, şiirlerinde estetik bir duyarlılık olması gerektiğini düşünürdü.
Mantıksal ve matematiksel çıkarımlar yapıp, pragmatik sonuçlar çıkaran sol beyin lobumuz ile, sezgiselliğe, duygusallığa, görselliğe ve yaratıcılığa önem veren sağ beyin lobumuzun koordineli çalışmasıdır aslında buradaki olay.
Söz ettiğimiz el emeği, orijinal olanı, eşsiz olanı yapmaktır, zaten yapılmış olanı taklit etmek veya seri üretmek değildir. Ortaya çıkan eserin, önceden bilinen olmaması, insanlar tarafından incelenmeye, keşfedilmeye açık olması gerekir.