Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir sanat nasıl ucubeleşir?  (Okunma sayısı 7819 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 16, 2011, 12:48:25 öö

Bu soruya verilecek yanıt yoktur.

Çünkü evrensel anlamda sanatın dahi matematik gibi bir tanımı yoktur. Her türlü sanat eserinin ucubeleşmesi ve ucube diye nitelendirilmesi meşrudur, tıpkı her türlü sanat eserinin şâheser olarak tanımlanıp, üzerine tez ve makaleler yazılabilmesi gibi.

Marcel Duchamp, bir klozeti ters çevirir, ve ona "çeşme" diye bir isim takar, ve galerisinde sergiler. Bu esere ne kadar eser denilir bilinmez fakat Duchamp, sanat eseri ile sanat eseri olmayan arasında kesin bir ayrım yapılamadığını, her eserin bu kategoriye gireceğini, bu esere olan ilgiyle çoktan ispatlamıştır. Postmodernizm ile de, durum belirsizleşmiştir.

Gelelim eskimekte olan o tartışmaya.

Hakikaten o heykel ucube miydi, yoksa değil miydi? Erdoğan bu konuda haklı mıydı haksız mıydı?

Yukarıdaki kısa analizle, bu heykele isteyenin istediği gibi bir yafta takmasının meşru olabileceği görülüyor. Çünkü sanat eserinin değerini belirleyen net bir ölçüm kriterimiz yok. Herhangi bir şey de pek ala, Duchamp'ın yaptığı gibi eser olup el üstünde tutulabiliyor. Hatta, Erdoğan bu heykele ucube demekle, bu heykeli Erdoğan karşıtlarının gözünde daha da değerlileştirip, kiminin gözünde ucubeyken, kiminin gözünde de direniş anıtı olarak değer kazanabiliyor. Fakat net olan bir şey var; herkes istediğini diyebilir.

Bir eseri herkesin beğenmesi gerekmiyor. Sorun olan şey Başbakan'ın bunu yıktırmak istemesi.

Ki bu da tartışılmaz değildir. (Postmodernizmin "her şey mümkün"ünü  bir kenara bırakıp tartışalım :) )

Heykellere bakıyorsunuz; gereksiz derecede büyük, yanındaki yapılarla uyum göstermiyor, konumu garip. Böyle heykeller şehir içine yapılacak türden değil. Yayla gibi bir yere, uzaktan görünecek şekilde, büyük bir park içine vb. yapılabilirdi. Paris'teki Eyfel kulesi de bana göre bir ucubedir. Paris içinde Paris'i Paris yapan başka eserler bulunabilecekken, bugün Paris, hatta Fransa'nın kendisi bu demir yığınıyla sembolize ediliyor. Heykel, bulunduğu ortamla da uyumlu olmalı. Portre değil ki bu istediğin yere alıp sergileyesin. Bir kere yapılıyor, iyi düşünülmeli. Ben de kendi köyümün ortasında düşünen adam heykelini ucube, hatta komik bulabilirim. O heykelin yeri köy meydanı değildir çünkü.

Ama biraz daha bakınca bu çarpıklığın ve komikliğin sebebi anlaşılıyor. Olayın başka bir boyutu var.

Bir kere oradaki sanat eseri, arkasında gerçek bir sanatsal kaygı olmadan, politik amaçlarla, sınırdan Türkiye'ye bakan Ermeniye misilleme olarak yapılmış. Aman aman bir sanat sevgisi, talebi, vb. yüzünden değil. Bu yüzden konumu, büyüklüğü bu kadar tuhaf. Siparişle, sanatsal değil, politik denecek bir kaygıyla, hatta psikolojik harp amaçlı yapılmış bir heykel o.

Bu yüzden bu kadar büyük; Ermeni tarafından bakan görebilsin, seçebilsin diye. Bu yüzden konumu saçma bir yerde.

Yani her şeyden önce politika ile sanatın uyumsuz birleşmesi o eseri ucube yapıyor.

Sanatçının bu işte bir suçu yok. Arkasında böyle bir sipariş veren devlet görevlisinin iş bilmezliği var. Bu anıtı illa bir Ermeninin görmesi mi gerek ki sınıra yakın, göze bu kadar batar yaptırıyorsun? Uygun boyutta şehir içine yaptır, kimse de ucube demesin.
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Mart 16, 2011, 01:06:13 öö
Yanıtla #1

Sorun heykelin sanat eseri olup olmaması değil bence aslında. Sn. popperist'in tanımlaması gayet makul bu konuda. Bence sorulması gereken, beğenmediğimiz bir şeye, herhangi bir şeye, "ucube" demeye hakkımız var mı? Arkadaş arası bir sohbette bu kelime yersiz kaçmaz belki. Sanatçı değilim, yorumum ancak "bence" sınırları içerisinde olabilir. Bence de güzel değil bu heykel. Ama ucube demek, birisinin emeğine, birilerinin (eğer varsa) beğenisine hakaret etmek gibi geliyor bana.

Ama sorun bunu söyleyen kişi ve söyleme şekli. "Ben beğenmedim, yıkın bu ucubeyi" İnsanların ne düşündüğü önemli değil, işi sanat olan profesyonellerin ne diyeceği önemli değil, beğenen var mı yok mu sormaya gerek bile görülmüyor.

Bir kişi bunun ucube olduğuna karar veriyor ve hükmü kesiyor, "yıkın"!

Bu yönetim şeklinin bir adı var ama.......
Bir kavramın tarihini bilmediğiniz sürece
Kavramın kendisini idrak edemezsiniz


Mart 16, 2011, 01:21:40 öö
Yanıtla #2
  • Seyirci
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 45

Efendim biz her sanatçıyım diye ortaya çıkanın yaptığı abuk subuk işe saygı duyup ağzımızı açmayacaksak yandı gülüm keten helva. Ortalıkta ne yeteneksiz beceriksiz yaratıcı zekadan yoksun olanlar var kendilerini sanatçı diye etrafa satıyorlar. Yoksa İnek Şaban filmi de sinemadır, Nolan'ın İnception filmi de sinemadır. Natalia Portman da oyuncudur, ipe sapa gelmez dizilerde oynayan adam da oyuncudur. Tolstoy da yazardır ne bilim Harun yahya da yazardır :)  Bırakın da zekamızla gözümüzle aklımızla neyin sanat olup olmadığını değerlendirelim.

Ben sanattan ne anlıyorum bunu anlıyorum ;

http://i56.tinypic.com/2ds4olh.jpg

http://i52.tinypic.com/25our7r.jpg

http://i54.tinypic.com/21dohle.jpg

http://i54.tinypic.com/2ewnnz4.jpg

http://i55.tinypic.com/5vc708.jpg
« Son Düzenleme: Mart 16, 2011, 01:23:58 öö Gönderen: Pagan »
İnsanlardan öyle azgınları vardır ki Şeytan bile onların yanına besmeleyle yaklaşır.


Mart 16, 2011, 01:31:03 öö
Yanıtla #3

Yoksa İnek Şaban filmi de sinemadır, Nolan'ın İnception filmi de sinemadır. Natalia Portman da oyuncudur, ipe sapa gelmez dizilerde oynayan adam da oyuncudur. Tolstoy da yazardır ne bilim Harun yahya da yazardır

Bir de saygı ve saygısızlık vardır. Muhatabın da fikri olabileceğini düşünmek vardır, dünyanın merkezi benim demek vardır. İnsanlara, emeklerine hakaret etmek vardır, bu hakaret bana yapılsa çok mutlu olur muyum diye düşünebilmek vardır....

"Adam Olmak" vardır, bir de olamamak. Murat Özgen Ayfer'in kitabını okuyordum, bu ordan aklımda kaldı sanırım...
Bir kavramın tarihini bilmediğiniz sürece
Kavramın kendisini idrak edemezsiniz


Haziran 10, 2011, 01:41:39 ös
Yanıtla #4

Erdoğan tek merci mi?'
Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan’ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirdiği “Erdoğan ve Kof Kabadayılık” başlıklı yazı ile ilgili açılan davanın ilk duruşması Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
   
ntvmsnbc ve Ajanslar
Güncelleme: 08:50 TSİ 10 Haziran. 2011 Cuma
Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı eleştirdiği köşe yazısı için aleyhinde açılan davada savunmasını yaptı. Duruşmada sunduğu savunmasında Erdoğan’a hakaret kastı olmadığını belirten Ahmet Altan, şunları söyledi:

“Başbakan Erdoğan ile aramızdaki mesele kendisinin bir heykeli ‘ucube’ diyerek yıktırmak istemesiyle başladı. Bir Başbakan bir sanatçının eserini toplumun önünde böyle insafsızca eleştirme hakkını kendinde bulsa bile, dünyanın hiçbir yerinde bir Başbakan’a beğenmediği bir heykeli yıkma hakkı tanınmaz. Erdoğan beğenmemekle kalmadı bu heykeli yıktırdı.”

Okuduğu bir şiir nedeniyle cezaevine giren Başbakan Erdoğan’ın şimdi kendisini hapsettirmek istediğini vurgulayan Altan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ölçüleri böylesine aşmış biri Başbakan ise bu ölçü şaşırması herkes için bir sorun anlamına gelir. Başbakan çirkin bulduğu herhangi bir Atatürk heykeline ya da camiye ‘ucube’ diyebilir mi, onları yıktırabilir mi, cesareti buna yeter mi? Onlara dokunamayan birinin sahipsiz bir heykeltıraşın heykelini aşağılayarak yıktırtması nasıl tarif edilebilir? İçi boş gösterişçi bir yiğitlik, kof bir kabadayılıktır bu. Başbakan beğenmediği için Madam Bovary’i, kocasını aldatan bir kadını anlattığı için Anna Karenina’yı meydanlarda mı yaktıracağız? Sokaklarda henüz kitap yakmamayı, Başbakan’ın roman okumamasına mı borçlu olacağız?”


Duruşma 20 Ekim 2011’e ertelendi.

İŞTE ALTAN'IN SAVUNMASI

Sayın Yargıç, Beni buraya, hapse atılmamı isteyerek gönderen adam, bu ülkeye çok yararlı hizmetleri olmuş, değerli bir adamdır.

Kendisi de sıkıntı çekmiş, yargılanmış, hapis yatmış biridir.

Benim hapsedilmemi isteyen adam, bu ülkenin başbakanıdır.

Çeşitli acılar, zulümler, düşmanlıklar, yenilgiler görmüş, hepsinin altından kalkabilmiş bir adamdır.

Ne yazık ki yenilgiler karşısında güçlü duran nice insan, zaferlerin ağırlığını taşıyamamış, sarsılmış, yolunu şaşırmış ve kendi galibiyetiyle yaralanmıştır.

Benim hapsedilmemi isteyen bir zamanların mahkumu, şimdinin başbakanı da kendi galibiyetinin yaralarını taşıyor bugün.

Bir zamanlar şiir okuduğu için sistemin efendileri tarafından hapsedilmiş bir kurbanın, kendisi iktidara geldiğinde yazarların hapsedilmesini isteyen birine dönüşmesi, o adamın geçtiği yollarda yaşadığı yenilgilerden değil, zaferlerden dolayı yolunu şaşırdığını gösterir.

Bugün bu gerçek, bu davanın kendisinden de, benim hapsedilmemden de daha büyük bir önem taşıyor, çünkü bu başbakan yeni bir zafer kazanmaya hazırlanıyor.

Taşımakta zorlanacağı yeni bir zaferi daha olacak.

Ben, bunun bedelini, başta kendisi olmak üzere bütün ülkenin ödemesinden çekindiğim için kendisini uyarmak istedim.

Bugün benim burada yazdığım bir yazıdan dolayı sanık sandalyesinde oturmama yol açan mesele, başbakanın bir heykel hakkındaki haksız, yersiz, haddini fevkalade aşan bir hüküm vermesiyle başladı.

Kars’taki bir heykele “ucube” diyerek yıkılmasını istedi.

Kendisi hakkında yazılmış bir yazı karşısında gösterdiği tepki, o yazıyı yazanın hapsedilmesini istemek olacak kadar kendisini önemseyen biri, bir başkasının eseri hakkında bu kadar rahatça aşağılayıcı sözcükler kullanabiliyorsa ve bunu doğal buluyorsa, o adam kendisini kutsallaştırmaya, başkalarını ise saygıyı hak etmeyen insanlar olarak görmeye başlamış demektir.

Ölçüleri böylesine şaşmış biri başbakansa, bu ölçü şaşırması herkes için bir sorun anlamına gelir.

Ülkemiz çirkin heykellerle, çirkin binalarla dolu, şehir meydanlarında fevkalade kötü yapılmış Atatürk heykelleri, her yanda inançlı insanların da yakınmasına neden olan estetik yoksunu camiler var.

Başbakan, çirkin bulduğu herhangi bir Atatürk heykeline ya da camiye “ucube” diyebilir mi, onları yıktırtabilir mi, cesareti buna yeter mi? Onlara dokunamayan birinin sahipsiz bir heykeltıraşın heykelini aşağılayarak yıktırtması nasıl tarif edilebilir? İçi boş gösterişçi bir yiğitlik, kof bir kabadayılıktır bu, kolay bir hedef seçip onun üzerinden çıkar sağlamaktır.

Ayıplanması, kınanması, eleştirilmesi gereken bir davranıştır.

Bir başbakan “beğenmedim” diyerek bir heykeli nasıl yıktırır? Hangi hakla yıktırır? Allah muhafaza bu başbakan roman okumaya başlarsa ne olacak, bir düşünün.

Başbakan beğenmediği için Madam Bovary’i, kocasını aldatan bir kadını anlattığı için Anna Karenina’yı meydanlarda mı yakacağız? Sokaklarda henüz kitap yakmamayı, başbakanın roman okumamasına mı borçlu olacağız? Başbakan kendini her türlü eser hakkında hüküm verecek kadar yetkin ve beğenmediği her şeyi yok ettirecek kadar güçlü görüyorsa, Türkiye’de bütün sanat eserlerinin kaderi başbakanın iki dudağı arasına mı sıkışacak? Buna itiraz etmeyecek miyiz? Buna isyan etmeyecek miyiz? Boyun mu eğeceğiz böyle bir hoyratlığa? Kendini tek merci olarak gören biri mi belirleyecek bütün sanatçıların ve eserlerinin kaderini? Ben bunu kabul etmem.

Bunu kabul edeceksin, sineye çekeceksin, buna öfkelenmeyeceksin, karşı çıkmayacaksın diyerek beni hapisle tehdit eden başbakanla savcı, korkutmak için kendilerine başkasını bulsunlar.

Onların gücü yetmez beni korkutmaya.

Ben bu ülkede kimsenin kaderi, bir insanın iki dudağı arasına sıkışmasın istiyorum, ben bu ülkede herkesin özgür olmasını, fikirlerini söylemesini, ibadetini yapabilmesini, eserlerini yaratabilmesini, dilini konuşabilmesini, istediği gibi giyinip, istediği gibi fikirlerini söyleyebilmesini savunuyorum.

Başbakan neyi savunuyor? Bir heykeli tek emirle yıktırabilen biri neyi savunabilir? Heykeli yıktırılan heykeltıraşı kim savunacak bu ülkede, kim ona sahip çıkacak, kim adalet isteyecek, kim güçsüz birinin gadre uğramasına engel olacak? Bir zamanlar bu soruların cevabı olarak bu ülkede çok insan bu başbakanın adını söylüyordu, bugün bunu söylemek çok zor.

Referandumu öylesine büyük bir zafer kazandı ki başbakan, omuzları o zaferin ağırlığını taşımaya yetmedi.

Aradan daha altı ay geçmeden heykelleri yıktırtmaya başladı.

Eskiden durduğu yerden öylesine savruldu ki bu insan, bütün dindarlığına, bütün inancına, yaptığı bütün dini vurgulara rağmen bugün Hazreti Muhammed’in bir hadisi söylendiğinde bunu hakaret olarak kabul ediyor.

Bir hadisten gocunan dindar Müslüman, ne o hadisten, ne o hadisi söyleyenden kuşku duymalı.

O insanın kuşku duyacağı tek varlık, kendisidir.

Başbakan bunu bile fark edemiyor artık.

O dindar başbakanın hakkımda yazdırdığı iddianamede, aleyhime delil olarak peygamberin bir sözünü söylemem gösteriliyor.

Kendi zaferiyle yaralanmak budur işte.

Gücünü öyle yanlış kullanırsın ki sonunda peygamberinin sözü sana hakaret gibi gözükmeye başlar.

Peygamberinin sözünden korkan, peygamberinin sözünden gocunan dindar biri, bir ülkeyi yönetmekten ziyade trajik bir romana başkahraman olmaya daha uygundur.

Acıklıdır durumu çünkü ve bu acıklılık, güçle, iktidarla birleştiğinde ortaya çok tehlikeli biri çıkar.

Ben, bu ülkenin tarihi liderlerinden biri olabilecek bir insanı, kendi varlığını, düşüncelerini, inançlarını yok sayan bir zafer yorgunu olmaktan kurtarabilmek, kişisel bir trajedinin ülkenin bütününe yayılmasını engelleyecek bir uyarıda bulunabilmek için yazdım o yazıları.

Hakaret etmedim.

Başbakanın bana karşı kullanmaya kalktığı hırpalıyıcı dili, yazdıklarımı daha iyi kavrayabilsin diye ona karşı kullandım.

Ama tarihi bir lider olmakla bir trajedi kahramanı olmak arasında sallanan bu başbakan, her şeyin sadece kendisine mübah olduğunu sandığından, bunun hakaret olarak görülüp cezalandırılmasını istedi.

Sayın Yargıç, Vereceğiniz karar benimle ilgili olmayacak.

Siz bu ülkenin hukukunun, keyfi davranışlara, gücün hoyratça kullanılmasına, güçsüzlerin ezilmesine cevaz verip vermediğine karar vereceksiniz.

Beni mahkum ederseniz, başbakan daha çok heykel yıktırır.

Mahkum etmezseniz belki hata yaptığını fark eder.

Bunu fark ederse, hem bu ülke, hem de kendisi kazanır.

Ben, kendi zaferlerinin ağırlığıyla yolunu şaşırmış bu başbakana yardım etmenizi isterim.


sevgiler...saygılar...
yenilmek te iyidir, mühim olan her seferinde yenilsende , daha iyi olarak yenildiğini bilmektir


Haziran 10, 2011, 01:51:26 ös
Yanıtla #5

acaba doğrumu ?


Çıplak Herkül niye yok edildi?
Başbakan Erdoğan’ın Eskişehir’deki Arkeoloji Müzesi’nin açılışını yaptığı gün, çıplak Herkül heykelinin yerinden kaldırıldığı iddia edildi.
   
ntvmsnbc
Güncelleme: 13:27 TSİ 10 Haziran. 2011 Cuma
İSTANBUL - Eskişehir Arkeoloji Müzesi’nin açılışında, 'Başbakan Erdoğan görmesin' diye çıplak Herkül heykeli, yerinden kaldırılarak bir paravanın arkasına mı saklandı? Bu çarpıcı iddia, Eskişehir’de yayın yapan Milli İrade Gazetesi’nde fotoğraflarla yer aldı.

Habertürk gazetesinin haberine göre, Başbakan Erdoğan, 28 Mayıs’taki miting sonrası, Eskişehir’de ETİ Arkeoloji Müzesi’nin açılışını da yaptı. Ancak Başbakan gittiğinde, müzede daha önce sergilenen önemli bir eser yerinde yoktu: M.S. 2. yüzyıla ait çıplak haldeki Herkül heykeli. Heykel, Erdoğan’ın ziyareti öncesi müzede bir paravanın arkasına kaldırılmıştı.

Müze Müdürü Dursun Çağlar, yaptığı açıklamada, “Heykelin Başbakan Erdoğan’dan saklanması diye bir şey söz konusu değil’’ dedi ve ekledi: “Olur mu öyle şey. Başkakan Erdoğan’ın müzemizin açılışını yapacağı gün Herkül heykelinin üzerinde durduğu kaide çöktü. O halde sergileyemezdik, geçici olarak kaldırdık. Heykelin kaidesinin düzenlenmesi için acil yazı yazdık. En kısa sürede müzemizin bahçesinde tekrar sergilenmeye başlanacak.’’

Çağlar, müzenin ETİ sponsorluğunda yenilendiğini ve açılışı Erdoğan’ın Eskişehir ziyareti öncesine yetiştirmeye uğraştıklarını anlattı: “Son bir hafta 70 kişi gece gündüz çalıştık. Ancak son gün böyle bir aksilik oldu. Bunun başka bir nedeni yok.’

acaba doğrumu?
sevgiler...saygılar...
yenilmek te iyidir, mühim olan her seferinde yenilsende , daha iyi olarak yenildiğini bilmektir


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
34 Yanıt
27000 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 19, 2015, 12:45:35 ös
Gönderen: egeran
1 Yanıt
3332 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 13, 2007, 12:09:21 öö
Gönderen: ElmasMehmet
3 Yanıt
4275 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 05, 2012, 04:15:44 ös
Gönderen: mavisezer
6 Yanıt
12512 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 08, 2014, 05:25:32 ös
Gönderen: Pilot
2 Yanıt
10938 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 06, 2010, 06:51:37 ös
Gönderen: popperist
5 Yanıt
13985 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 13, 2011, 10:42:45 ös
Gönderen: popperist
0 Yanıt
2598 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2012, 03:16:19 ös
Gönderen: Tij
1 Yanıt
2598 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 17, 2013, 07:06:06 ös
Gönderen: Etimolog
0 Yanıt
3852 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 11, 2014, 11:58:51 ös
Gönderen: MysticMind
6 Yanıt
4957 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 25, 2015, 01:20:56 öö
Gönderen: ragnarr