Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Rize' nin tarihi  (Okunma sayısı 16099 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 04, 2008, 11:31:49 ös
  • Ziyaretçi

İLİN ADININ KAYNAĞI :
Rize'nin tarihi öncesi hakkında bilgilerimiz sınırlıdır. Yöreye hakim olan orman dokusu nedeniyle, Rize'nin tarih çağları ile ilgili bilgilere ışık tutacak arkeolojik bulgular da bu güne kadar ortaya çıkarılamamıştır. Rize'nin tarihi ancak komşu illerin ve bölgelerin tarihleri ile bağlantılı olarak ele alınabilmiştir.
Rize ilinin adı ile ilgili olarak değişik görüşler ileri sürülmüştür; Yunanca pirinç anlamına gelen Rhisos, Rumca'da "RIZA" olarak dağ eteği anlamında kullanılmıştır. Osmanlıca'da ise "RİZE" ufak kırıntı, döküntü anlamındadır. Ayrıca Erzincan'ın Sakalar dönemindeki "Eriza" olan adının başındaki "e" sesinin düşmesi ile adaş olarak Rize için de kullanıldığı ifade edilmektedir.

İLK TARİHİ İZLER:
Rize ili ve çevresinin bilinen ilk hakim ahalisi, bitişken dilli ve Asya kökenli kavimlerdir. Bunlar Rize ve çevresinde tarım ve hayvancılıkla geçinen yerleşik topluluklarıdır. Bu topluluklardan "KULKU-KULKHA"ların adına, Erzurum yöresini kendi ülkesinin topraklarına katan URARTU kralı II. SARDUR (M.Ö. 765-735) 'un Çıldır gölünün güneyinde Taşköprü köyünün üstündeki kayalıklara kazdırdığı çivi yazılı kitabede rastlanmıştır.

M.Ö. 2000'lerde Kafkas dağları ile Karadeniz'in kuzeyinde yaşayan Kimmerler'in Ülkesi, M.Ö. 720 yıllarında Sakalar tarafından işgal edildi. Kimmerler'in Azak denizi ile Kafkaslar arasında yaşayan kolu, Sakalar'ın baskısı ile M.Ö. 714 yıllarında yurtlarını bırakarak Aras ve Çoruh nehri boylarınca yayıldılar. Kimmerler'in bu ilk göçleri, en eski destani Gürcistan tarihi olan "Kartlis-Çkhovrebe"da kartli (Gürcistan) ve komşularını esarete aldıkları ilk seferi diye anılmaktadır.
Daha sonraları Kızılırmak ve Adana Bölgesine kadar hakim olan Kimmerler'den, Trabzon-Bayburt arasındaki Kemer dağı, Rize Çayeli İlçesi çıkışındaki Kemer köyü, Kızılırmak boyundaki Gemerek ile Kars'ın doğusunda yer alan Ümrü gibi coğrafya adları günümüze kadar gelmiştir.

Aşağı Tuna ve Karpatlara kadar Doğu Avrupa'ya hakim olan Sakalar M.Ö. 680 yılında kendilerine itaat etmeyen son Kimmerler'i de yenerek Azerbaycan ve Gürcistan'a yayıldılar. Saka Kralı MADOVA'nın M.Ö. 626'da Medler'ce hile ile öldürülmesi üzerine Heredot'un andığı "Asya'da 28 yıl süren Sakaların hakimiyetleri" sona erdi.

Saka göçleri sırasında, Aşağı Çoruh ve Rize-Batum arasına "Kalaç" adlı bir Türk boyu yerleşmiştir. Bu boyun yerleştiği bölgeye, M.S. 150 yıllarında yazılan PTOLEMEUS'un coğrafyasında Kalarzen, Gürcü kaynaklarda ise Klarc-et (=Klarç yurdu) denmektedir. Batom-Rize arasında güneyden Karadeniz'e esen sıcak rüzgarlar hala "Kalaş yeli" olarak anılmaktadır. Ayrıca Rize yöresindeki Türkmen/Oğuz topluluğu içinde yer alan Askur Boyunun Rize'nin doğusundaki Askoroz çayı diye bilinen çaya adını vermiş olması gerektir. Yine Sakaların Horosan kolunun gelen Arşaklar ve Balkarlar Bayburt çevresi Çoruh vadisi boyunca yerleşmişlerdir. Bu yüzden Bayburt ve İspir'in kuzeyindeki sıra dağlara günümüze kadar ve hece kaymasıyla "Balkal" ve buradan güneye doğru esen yağmur getiren rüzgara da "Balkal yeli" denile gelmektedir. Rize'de Hemşinlilerin en güzel yaylaları Baykal dağlarındadır.

KOLONİ DÖNEMİ :
M.Ö. 670 yılında Ege'de yaşayan Milletoslu denizciler Marmara ve Karadeniz kıyılarında Plinius'un tarihine göre 10 kadar empeion (Pazar yeri) adı verilen ticari nitelikle liman şehirleri kurmuşlardır. Bu arada Rize'nin de Kolonize edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

Tarihi akış içerisinde M.Ö. 7 YY sonlarında Kimmer akınlarının Anadolu'yu kargaşaya sürüklemesinden faydalanan Medler'in yöreyi istila girişimleri, M.Ö. 550'de Med krallığını yıkan Pers kralı II. Kiros'un aynı şekilde ki istila hareketleri yöredeki savaşçı kavimlerin karşı koymaları nedeni ile Rize çevresinde başarılı olamamışlardır.

Büyük İskender'in Pers kralı III. Darius'u kesin bir yenilgiye uğratması ile eline geçirdiği Anadolu Hakimiyeti M.Ö. 323 senesine kadar sürmüştür. Büyük İskender'in ölümü ile İmparatorluğun devamı niteliğinde olan Pontos, Koppodkida, Bithynia gibi krallıklar kurulmuştur. Ancak Trabzon, Rize gibi bir takım serbest şehirler, bu krallıklara bağlı olmadan varlıklarını sürdürmüşlerdir.

PONTOS VE SELÇUKLULAR DÖNEMİ :
İskenderin ölümünden sonra Komutanları ve Satraplar arasında çıkar egemenlik savaşlarında bağımsızlığını ilan eden Mitridates Kitistes Karadeniz kıyısında Sinop dolaylarına doğru genişleyen Pontos krallığını kurdu. Pontos kralı Farnakes M.Ö. 180'de Rize'yi İşgal ederek krallığı topraklarına kattı.

M.Ö. 5. Yüzyılda Karadeniz'in kuzeyini gezen Herodot sakaların "Alazon" (+Alazlar) boyundan söz eder. M.S. 23-79 yılları arasında yaşayan Romalı PİLİNUS aynı yörede "Laz'lar" (Laz'oi) adlı bir kavim yaşadığını bildirir. 131 yılında Karadeniz kıyılarını gemi ile dolaşan Romalı ARRİANOS, Karadeniz'in doğusunda hakim olan Lazlardan bahseder.

Rize, M.S. 10-395 yılları arasında Roma, 395 yılından itibaren de Bizans hakimiyeti altında yer almıştır.

Sakaların Kars, Iğdır kesimine yakın Gökçegöl ile Alagez dağı arasında yaşayan bir boyu olan Amadunuler 626 yılında İranlıların baskısından kurtulmak için Boy Beyleri Hamam'ın öncülüğünde Çoruh ırmağını aşıp Rize'nin Dampur adlı ıssız yerini şenlendirerek ve bu yöreye HAMAM-A ŞEN (Hamamın şenliği) adını vererek yerleşip yurt tuttular. Bu yöreye bu gün Hemşin denmektedir. 646 yılında yöre Araplar tarafından vergiye bağlanmış olup 737 yılında da kısa bir süre Araplar'ın eline geçmiştir.

XI. Yüzyıldan itibaren Rize'ye Türkmenlerin akınları yoğunlaşır. 1071 Malazgirt zaferi ile birlikte Bizans'tan feth edilen bölgelerde Türk emirlikleri kurulurken, Erzurum-Saltukluları da Çoruh nehri boyları ile birlikte Rize bölgesini hudutları içine aldılar. Alpaslanoğlu Sultan Melikşahın emirlerinden Ebu Yakup ile Emir İsa Böri adındaki Komutanlar 24 Haziran 1080 Posof-Kol zaferi ile Apkaz-Gürcistan krallığını yenerek Giresun'un batısına kadar olan Doğu Karadeniz bölgesinde Bizans'ın Hakimiyetine son verdiler. Böylelikle Büyük Selçukluların yükselme devrinde tüm Anadolu ile birlikte Rize de Selçukluların hakimiyetine girmiştir.

Bu gelişmelerden sonra 100 bin nüfuslu Çepni'ler ile Kürtünler Doğu Karadeniz kıyılarına ve Rize'nin İkizdere kesimine yerleştirildiler. 1098 yılında Danışmenlilerin yöreye kısa bir dönem hakimiyetleri söz konusudur. Ancak Haçlı seferleri yüzünden canlanan Bizanslar, 1098'de Trabzon
ve Rize kesimini Emirüssevahil Sülübey'den aldılar. Çoruh vadisinde yerleşmiş olan Kıpçak boyundan Kubasar ailesi ve taraftarları 1195 tarihinde doğudan yeni-Kıpçakların gelişinden rahatsız olarak Bizans idaresindeki Rize ve Trabzon bölgesine gelip yerleşmişlerdir. İkizdere ve Sürmene'deki 60 aileden çok Kumbasar oymağı, bunların torunlarıdır. IV. Haçlı seferinde Frenklerin İstanbul'u işgali üzerine baskıdan kaçan KOMMENLER soyu, 1204 yılında Rize'yi de içine alan TRABZON PONTOS RUM imparatorluğunu kurmuşlardır.

OSMANLILAR DÖNEMİ :
Trabzon Rumları, 1456 yılından itibaren Osmanlı devletine vergi vermeye başlamış, 1461 yılında Trabzon'u feth eden Fatih Sultan Mehmet 1470 yılında Ali Paşa ismindeki Komutan tarafından Rize ve çevresi Türk egemenliği altına alınmıştır. Böylece Anadolu Türk birliğine katılan Rize bölgesine, 1461 yılı ve sonrasında Çoruh, Amasya, Samsun ve Tokat'tan; 1466 yılında yıkılan Karamanoğlu Beyliği bir daha canlanmasın diye Konya yöresinden; 1501 yılında Şil Şah İsmail'in yıktığı Sünni Akkoyunlulardan Tebriz ve öteki bölgelerden kaçanlardan; 1515 yılında Dulkadırli beyliği kaldırılınca Mara-Elbistan Türkmenleri Trabzon ve Rize yöresine yerleştirildiler.
Yavuz Selim devrinde Trabzon'un doğusundaki dirliklerden bazıları ünlü Oğuz boyu Çepniler'in elinde idi. Fakat Çepnilerin Trabzon'un doğusundaki yerlere ve bilhassa Rize bölgesinde yerleşmeleri sonraki yüzyıllarda olmuştur. Gerçekten Çepniler karada ve denizde yiğitçe mücadele vererek oralarda kalabalık topluluklar halinde yurt tutmuşlardır. Bilhassa Rize şehri ve bölgesinde Çepniler yoğun bir şekilde yerleşmişlerdir. Şimdi Rize şehri ve bölgesinde sadece Türkçe konuşulmasının sebebi bu yoğun Çepni yerleşmesidir. Zamanımızda Rize bölgesindeki köylerde Çepni adlı ailelere rastlandığı gibi, Çepni bu yörede "yiğit" , "gözü pek", "cesur ve çetin", adam manasına geliyor.

Yavuz Sultan Selim'in sancak beyliği sırasında Annesi Gülbahar Hatun Sultan Rize'ye gelerek kendi adı ile anılan camii yaptırmıştır.

19. Yüzyılın başlarından itibaren Rize'de Tuzcuoğullarının isyanı değişik tarihlerde birkaç kez tekrarlanmıştır. 1834 yılında bu isyanlara son verilerek Tuzcuoğulları Rumeli de iskan edilmişlerdir.

Rize, 1867 Vilayet Nizamnamesine göre Trabzon Vilayetinin merkez sancağının 6 kazasından biri durumundadır. 1877 yılında merkez sancağa bağlı nahiye olmuştur. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşının ardından Lazistan sancağı kurulunca Rize hem kaza, hem de bu sancağın merkezi oldu. Birinci Cihan savaşında 9 Mart 1916 tarihinde Rize, Rusların işgaline uğramış, 2 Mart 1918 de bağımsızlığına kavuşmuştur.

CUMHURİYET DÖNEMİ :
Cumhuriyet dönemine kadar sancak merkezi olan Rize, 20 Nisan 1924 tarihinde Vilayet olmuştur. 2 Ocak 1936 tarihinde yürürlüğe giren 2885 sayılı Kanunla Erzurum'dan Yusufeli ilçesi, Rize'de Pazar ilçesinden sonraki arazi parseli, ilçe ve bucaklar alınmak sureti ile bugünkü Artvin ili Çoruh adı ile vilayet haline getirilmiş ve Rize ili de tek ilçesi olan Pazarla kalmıştır. Bugün ise Pazar ilçesi ile birlikte 12 ilçesi bulunmaktadır.

Atatürk'ün Rize'yi ziyareti "Atatürk'ün Sonbahar Seyahatleri" adlı kitapta şöyle anlatılmaktadır:

Atatürk 17 Eylül 1924'te saat 17 sıralarında Hamidiye Kravüzörü ile Rize'ye gelmiştir. Vali, kumandanlar ve halk motorlar ve kayıklarla karşılamaya çıktılar, büyük ve coşkun halk tabakaları karşılama için her türlü hazırlıkları yapmışlardı. Silah sesleri ve coşkun alkışlarla büyük misafir selamlandı.

Çeşitli heyetler, karaya ayak basmış bulunan Reisi Cumhuru büyük bir coşkunlukla karşılamışlardır.

Her tarafı bayraklarla donatılmış olan Rize, bir bayram yeri haline döndü, Reisicumhur hazretleri hükümet konağına ve bunu takiben belediyeye, halk fıkrası ve kumandanlığa teşrif etti. Görüşmek için gelen heyetler de kurbanlar keserek kendilerine büyük sevgi gösterilerinde bulunmuşlardır. Geceleyin fener alayları düzenlenerek bu sevinç devam ettirilmiştir.

Reisicumhur, ayrıca bir hoca heyetini de kabul etmiştir. Bu heyet sunmuş oldukları dilekçede kapatılmış bulunan medreselerin açılmasını arz etmişlerdir.

Gazi Paşa Hazretleri, memleket ve millet için nelerin tehlikeli olacağını ihtar ederek bu heyete özet olarak aşağıdaki sözleri söylemiştir.: "Mektep istemiyorsunuz, halbuki millet onu istiyor, bırakınız artık bu zavallı millet, bu evladı memleket yetişsin, medreseler açılmayacaktır, millete mektep lazımdır." Gazinin bu açıklamaları "Bravo" sesleri ile alkışlanmıştır.

17 Eylül 1924 tarihinde Atatürk'ün Rize'ye teşrif ettiklerinde misafir kaldığı ev bu gün Atatürk Müzesi olarak halkın ziyaretine açıktır.


Ocak 04, 2008, 11:33:08 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi



Ocak 04, 2008, 11:39:51 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

LAZLAR
Ülkemizde nasıl ki doğu bölgesinden sözedilince orada yaşayan herkesin Kürt olduğu tarzında bir ön yargı var ise, Karadeniz’li de denilince o bölgede yaşayan tüm toplumun Laz olduğu şeklinde bir anlayış var. Halbuki doğu bölgemizde yaşayan herkes Kürt olmadığı gibi Karadeniz bölgesinde yaşayan herkes de Laz değil. Lazlar DoğuKaradeniz bölgesinin küçük bir bölgesinde yaşarlar. Bu bakımdan belki de Laz tanımlamasını ülkemize özgü olarak ikiye ayırmak gerekir. Birinci tanım; Coğrafi tanım. Yani coğrafi Lazlar. Karadenizli herkese Laz dendiği gibi. İkinci tanım ise; etnik Laz, sosyolojik olarak Laz olan toplumsal bir rengimiz olan Lazlar’dır. İşte bu yazıda Laz denilince kastedilen toplumsal kesim bu Lazlar’dır. Bu anlamda Karadeniz bölgesinde oturan herkes Laz değildir. Bu bölgede baştaTürkler vardır. Onlardan sonra, Gürcüler vardır. Birde yine Osmanlı döneminden kalan Rumlar, Ermeniler, Hemşinliler v.s. vardır.

Durum böyle olunca Lazları tanıdığımızı da söyleyemeyiz. Laz denilince; hamsi balığı, Karadenizli için söylenen fıkralar, kemençe müziği, tepilen horon oyunu v.s. Halbuki etnik Lazlar ile bu özelliklerin direkt ilgisi yoktur. Örneğin; Laz müziği denilince akla gelen kemençeyi etnik Lazlar çalmazlar. Lazlar’ın esas çalgısı tulumdur. Hayvan derisinden yapılan nefes üfleyerek çalınan tulumdur.

Bugün Türkiye’de Lazlar’ın yaşadığı en yoğun yöreler; Rize-Artvin arasında; Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Çamlıhemşin’dir. Bu yöreler dışında ise; Bolu, Bartın, Bursa, Kocaeli, Adapazarı, ve son yıllarda kırdan-kente göç nedeni ile İstanbul ve Ankara’da sayılabilir.
Lazlık, kavramı etnik kimliği ifade eden bir kavramdır. Yani Lazlar ırksal etnik bir özellik ifade eden toplumdur. Kendilerine has farklı tarihleri ve kültürel özellikleri vardır.

TARİHTE LAZLAR
Tarihçiler Lazlar’ı Güney Kafkasya halkından sayarlar. Doğu ve Kuzey DoğuKaradeniz bölgesinde yaşayan Lazlar’a araştırmacılar antik Kolhida uygarlığının günümüzdeki izleri olduğunu yazıyorlar.
Kolhida adına ilk defa M.Ö. 8. yüzyılda Urartu yazıtlarında rastlanmıştır. Tarih kitapları, Kolhida Krallığı’na Romalılar’ın son verdiğini bildiriyor. Daha sonraBizans egemenliği başlıyor. Kolhida uygarlığı denilen uygarlığı, Laz, Gürcü ve Abhazlar’ın oluşturduğu iddia edilir. M.S. 3. yüzyılda LAİKA KRALLIĞI kurulur. Bir dizi iktidar değişimi olur. Bir dizi krallık kurulur. Lazika Krallığı’nda yönetim Lazlar tarafından gerçekleşir.Lazika toprakları 5.7. yüzyıl arasında Roma (Bizans) ile Pers (İran) gibi iki büyük devlet arasında çekişme alanı olur.

Tarihi bilgilere göre; Haçlı Seferleri ve Bizans sarayındaki taht kavgaları sonucu Gürcü kraliçe Tamara 1204 yılında Laz topraklarını yönetimi altına alır. O dönemlerde Lazlar üstünde Gürcü etki artar. Lazlar’ın Bizans ile mücadelesi 1453’de Osmanlı’nın İstanbul’u alması ile son bulur.
II. yüzyılda bölgeyi işgal eden Romalıların bu topluma Laz adını verdiği bilinir.Lazlar’ın Hıristiyanlaşması da bu döneme rastlar. İranlılar ise bu sırada Mazdeist inancına mensuptur. Onlar ise Lazlara Mazdeist inancını öğretmeye çalışır. 643 yılında ise bu defa Araplar bölgeye gelirler. 730 yılında Emeviler bölgeye yerleşirler.

Orta Asya’dan bölgeye gelen Türkleri saymazsak, Osmanlılar bölgeye 1341’de gelirler. Bu tarihte Trabzon yağmalanır. 1461’de ise Fatih Sultan Mehmet Trabzon’a savaşsız girer. Bu sırada Oğuz/Çepni Türkmen boyları Trabzonu çevreleyen Çepni Bağları’nı kendine yurt tutmuşlardır.Lazlar’ın İslamlaşması Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde daha yaygınlaşır. 1615’de bölgeyi ziyaret eten Luni Granazios adlı seyyah yazdıklarında diyor ki; “Lazlar yetişkin kızlarını yeniçerilerle evlendirmeye özen gösteriyorlar.” Bu, Lazların Osmanlı ile entegrasyonunu göstermesi açısından önemli sayılacak bir tesbittir. 1873 yılına ait Osmanlı kayıtlarında 9200 adet Lazlardan oluşan hane sayısından ve 55.350 kişilik nüfustan sözediyor.

Osmanlı bu bölgede yönetimi kurunca bölgeye Lazistan adını veriyor ve her biri ayrı ayrı derebeyleri tarafından yönetilen 11 idari bölge oluşturuyor Laz derebeyleri padişaha asker ve vergi veriyor. Bu derebeyleri, bitip tükenmek bilmeyen Osmanlı-Rus savaşlarında Osmanlı’nın yanında hep yer almışlardır. 1877 savaşından sonra bölgenin bir kısmı Ruslar’ın bir kısmı ise Osmanlılar’ın elinde kalır. Çorum Vadisi ile Trabzon arasında uzanan bölge 1925 yılına dek Türkiye haritalarında “Lazistan” olarak görülüyor. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki TBMM’de “Lazistan milletvekilleri” bölgeyi temsil ediyor.

LAZLAR’IN DİNİ
Lazlar’da diğer Doğu Karadeniz bölgesi halkı gibi M.Ö. 3. yüzyıl sonlarına dek çok tanrılı dinlere inanır. Hıristiyanlık’tan önce Pagan ve Mazdek inancına inananlar olur. Trabzon’daki Sümele Manastırı Hıristiyan inancının yaşadığı yılların bölgedeki en etkin ifadesi sayılır.
Hıristiyanlığı 4. yüzyılda kabul ederler. Müslümanlığı ise 1461 de Osmanlı ile tanıyıp baskı ile benimserler. 1523’deki bir sayımda; Rize’de; 6.467Hıristiyan, 1561 Müslüman tesbit edilmiş. 1923’lere gelindiğinde nerede ise bölgede Hıristiyan nüfus kalmaz. Bugün bölgedeki Lazlar’ın tamamı İslâm’dır. Hıristiyan Lazlar Acara’da yaşıyor. Gürcistan/Acara bölgesinde yaklaşık 5 bin civarında Laz yaşadığı tahmin ediliyor.

LAZLAR’DA DİL
Lazlar’ın da bölgede yaşayan Gürcüler ve Abhazlar gibi Türkçe dışında ayrı bir dilleri de var. Bu dil Türkçe’nin Karadeniz şivesi dediğimiz biçimi ile konuşulan dil değil. Alfabesi olan kendine özgü dilbilim kuralları olan bir dil. Lazca’nın diğer adı ise Mohtice. Bir Laz karşılaştığı ama Laz olduğunu tahmin ettiği kişiyeMohdice bilip bilmediğini sorarak onun Laz olup olmadığını öğrenebiliyor. Dilbilimciler; Lazca’nın Megrel ve Gürcüce ile yakın olduğunu söylüyor. Lazca, kırsal kesimde çoğunlukla yaşlılar arasında konuşuluyor. Yazı dili olarak kullanıldığı söylenemez. Türkçe’nin yardımı olmadan ise konuşabilmek nerede ise olanaksız görülüyor.

Laz alfabesi, 35 harften oluşuyor; Lazca’ya “Lazuri Nena” da deniyor. Karvelia veya Güney Kafkas dillerinden Zan ya da Kolkian kolunun Mingreli gurubu ile birlikte sayılıyor. Lazca’nın 4 ayrı şivesi bulunuyor. Bunlar; Hopa, Arhavi, Ardeşen, vePazar şivesi denilen şivelerdir. Bu dil, dilbilimciDumezil tarafından Türkçe fonetik alfabeye veDumezil’in transkripsiyon yöntemi ile alfabeleştirilmeye çalışılmıştır.

Türkiye’deki Lazlar iki dil bilirler. Türkçe’nin yardımı ile Lazca konuşurlar. Gençler Lazca’yı bilmez. Lazlar kendilerini ayrı bir etnik kimlik altında görmezler. Ya da böyle görenler son yıllarda oluşan küçük bir guruptur.
Lazistan Sancağı’nın nüfus yapısı hakkında 1892’de yazdığı eserde bilgi veren V. Cuinet (“La Turquie d’Asie”) sancakta yaşayan 160 bin kişinin 138.820’sinin Laz Müslüman olduğunu belirtmesine karşın bugün Lazca bilen nüfus bu rakamın çok altında seyrediyor.

Bugün Türkiye’de Lazlar, Türk nüfusu ile önemli derecede entegrasyonu sağlamış bir toplumsal kesimdir. Bazı kaynaklar; etnik kimlik itibariyle 300 bin nüfuslu bir Laz nüfustan sözetsede Lazlar, Çerkesler ve Gürcüler’den daha çok Türkler’le bütünleşmiş bir sosyal yapıyı oluşturmuştur denebilir. Kısmi “etnik kimliğe sahip” demek bile Lazlar’ın durumunu izahta nesnel ifade sayılmaz.

Prof. Dr. Dumezil veProf. Dr. NikoMarr, çeşitli etnik dillerle olduğu gibi Lazca ile de dilbilimci olarak ilgilenmişlerdir. Son yıllarda yurt dışında ve yurt içinde (İstanbul’da) bir grup Laz kökenli aydının kitap, dergi çıkarması bu uğraşların sonucu olmuştur. Lazlar’ın Tarihi ile ilgili kitaplar ve Ogni dergisi bu tür çalışmalarından bazılarıdır. Lazca şarkı söyleyen müzik grupları ve internet sitelerindeki Lazlık’la ilgili yazılarında bu tür çalışmalardan sayılır. Ayrıca; “Laz KültürünüDilini Araştırma Vakfi” çalışmaları da bu amaca yönelik uğraşılardır.
KAYNAKÇA

• A. Tandilava-M. VanilişiLazlar’ın Tarihi, Ant Yayınları (1992) İstabul
• Hale Soysü, Kavimler Kapısı Kaynak Yay. (1992) İstanbul
• P. A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar (1992) İstanbul
• Dr. Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı (199) Ankara
• Ömer Asan, Pontus Kültürü. 1966 İstanbul
• P.M. Bıjışkyan - Pontus Tarihi 198 İstanbul
• O. Türkdoğan - Etnik Sosyolji - 1997 İstanbul
• A. İhsan Aksamaz-Lazlar Birikim s.71-72, 1995 İstanbul Hayri Ersoy. (Çev.) Abhazlar, Lazlar, 1993 İstanbul
• İsmail Avcı Bucaklişi, Lazca-Türkçe Sözlük, 1999 İstanbul
• Prof. Michael T. Macker, Karadeniz Türkleri... 1977 İstanbul
• M. Recai Özgün, Lazlar, 1996 İstanbul
• Ali İhsan Aksamaz, Lazların Tarihsel Yolculuğu, 1997 Astanbul

HEMŞİNLİLER

Çamlıhemşin, Rize’ye bağlı bir ilçe. Ama Çamlıhemşinlilere; “nerelisiniz” diye sorduğunuzda ısrarla kendilerinin Çamlıhemşinli olduklarını söylerler. Rize’liyiz demezler. Bu ifade biçimi karşısındakine Rize’li olmanın dışında bir özellikleri olduğunu ifade içindir. Rize ve Artvin nüfusunun yoğun bir kısmını Türkler oluşturur.Türkler dışında Türkler’le birlikte yaşayan toplumsal gruplarımızdan Gürcüler ve Lazlar vardır.
Hemşinliler kendilerini Türk kabul etmezler.( ! ) İçlerinde önemli bir yoğunlukta Türkte var ama yaşlı nüfustan bazıları Türkçe dışında bir dil de konuşur. Kendilerini Gürcüve Laz’da kabul etmezler. Hatta Lazlar’la diyaloglarının iyi olmadığını söylerler. O bölgede yaşayan geçmişte Ermenistan ile ilişkisi olan Ermeniler olduğunu sanırsınız. Fakat Hemşinliler tam anlamı ile Ermeni olduklarını da kabul etmezler. Israrla ama ısrarla “biz Hemşinliyiz” derler.

Muhlama yemeğinin, tulum ile yapılan müziğin, her derde deva olan ve çok kıymetli olan anzer balı ile tabanca sevgisinin anavatanı Çamlıhemşindir denirse bu tanım abartılı sayılmaz. Hemşin ya da Çamlıhemşin Rize’nin sahilinde değil yayla bölgesinde, dağlık bölgesinde bulunuyor.
Karadeniz’in çeşitli özelliklerini inceleyen araştırmacıların da ilgisini çeken Hemşinlileri araştırmacılar iki guruba ayırarak inceliyor. 1) Batı Grubu 2) Doğu Grubu. Batı Gurubu denilince Rize bölgesi anlaşılıyor. Rize’ye bağlı; Çamlıhemşin, Büyükdere, Ortaköy, Fırtına, Piskale ve Abiçe nehirleri boyunca yaşayan köyler. Buralara ayrıca, Fındıklı, Ardeşen, Pazar ilçelerini de ilave edebiliriz.

Doğu Grubu denilince ise; Artvin iline bağlı Hopa, Borçka, Kemalpaşa, Muratlı sayılıyor. Doğu sınırı Çoruh nehrine kadar uzuyor.
Son yıllardaki göçler nedeni ile İstanbul, Bolu, Adapazarı, Kocaeli gibi illerede Hemşinliler gelip yerleşmişler.
Hamşinli olmak kimliği dine dayalı bir kimlik değil. Tarihsel süreç içinde ve bölgenin tarihsel gelişim seyri içinde oluşmuş toplumsal bir farklılık. Dinsel ayrımdan çok etnik bir ayrım özellik olarak görülmesi daha nesnel görülüyor. Çünkü dinsel tercihler süreç içinde değişmiş ama Hemşinlilik duygusu yaşıyor.

Hemşinliler’in kökenine ait çeşitli araştırmacılar tarafından saptanmış bilgileri üç gruptan izleyebiliriz. Bunlardan birinci grup; Hemşinliler’in köken olarak Ermeni olduklarını iddia ediyor. İkinci grup ise; Hemşinliler’in Anadolu’ya Karadeniz bölgesi’ne yerleşen Oğuz Türkleri olduğunu savunuyor. Dil din ilişkilerindeki belirsizliğin ise yaşanan tarihsel-toplumsal süreç ile izah edilebilinir deniyor. Üçüncü ve farklı bir görüşte, Hemşinliler’in tarihte o bölgede kurulan Arsaklı Part devletinin kalıntıları olabileceğini iddia ediyor.

Toplumsal harman olma olayını tek gerekçeye dayanarak izah etmenin sakıncalarını sosyal bilimciler sıkça yaşarlar. Bu nedenle bu olayda da tek seçenek ile Hemşinliler’e reçete yazmak zor ve sakıncalıdır. Belirtilen iddiaların tümünün şu veya bu oranda toplumsal oluşumun sonuçlarında payı vardır. Belki burada sözü edilmeyen bazı nedenlerde olabilir.
Türkler’in ve Ermeniler’in tarihi ve coğrafi konumları bilindiği için yapılan iddialarla ilişkilerini anlayabilmek olasıdır. O halde Hemşinliler Partlar ilişkisine de kısaca bakalım.

Partlar, İlkçağlarda Doğu Anadolu ile Hazar Denizi’nin güneyini ve batısını kapsayan bir devlet kurmuşlardır. M.Ö. 150’li yıllarda PartlarlaRomalılar arasında büyük savaşlar olmuştur. O dönemde bölgede yaşayan Ermeniler bu çatışmalarda Partlar’ın yanında yer alır. M.Ö. 224’de İran’da Part sülalesinin iktidarına Sasaniler son verir. Ermeniler’in Partlar’la ilişkisini Arsaklı Hanedanı sürdürür. Selçuklular bölgeye gelinceye kadar Ermeni egemenliği dönem dönem bölgede yaşanır. 11. yüzyılda Selçuklu akınlarına dayanamayan yönetimler İslamiyet’i kabul ederek yaşamlarını sürdürrürler.

Hemşinliler’in İslamiyeti kabul edip bu bölgede yaşayan Ermeniler olabileceği savı bu tarihi olaylara dayanılarak ileri sürülüyor.
Nitekim Ermeni kökenli Müslümanların Bizans-Selçuklu savaşlarında ardından Moğol saldırılarında kaçarak bu bölgeye yani Hemşin bölgesine yerleşmiş olabilecekleri ifade edilmektedir. Bir başka kaynakta Hemşinliler’in İslamiyeti 15. yüzyılda Osmanlı döneminde kabul ettikleri söyleniyor. Bölgede bugüne dek yaşayan bir Ermenice etki gözönüne alınırsa, sonradan İslamiyeti kabul etmiş olmaları daha yüksek olasılıkdır. Bu etki büyük olasılıkla 5. yüzyılda Ermenice’nin Alfabe ile yayıldığı etkidir.

HEMŞİNLİLER’İN DİLİ

Hemşinliler’in dil durumu da bu minik coğrafyaya karşın oldukça çeşitlilik gösteriyor. Dilbilimciler dil açısından da bölgeyi ikiye ayırıyorlar. 1) Doğu Grubu, 2) Batı Grubu. Doğu Grubu’nda; Hemşince adı verilen dili yaşlılar biliyor. Alfabesi yok. Önemli ölçüde Türkçe yardımı ile konuşuluyor. Yazılı kaynağı yok. Yaşlılardan küçük bir azınlık yakın zamana kadar Türkçe bilmiyormuş. Ama bugün Hemşince bilen nerede ise yok denecek kadar az.

Bu konuşulan dile Ermenice diyenlerde var. Ama yaşayan Ermenice’yle anlaşamıyorlar. Bu konuşulan dilin en az 2-3 şivesi ile konuşuluyor. Bu dili konuşan bölge: Artvin’in Barçka (Muratlı), Hopa (Kemalpaşa), Bolu (Akçakoca), Düzce (Gümüşova), Adapazarı, (Karasu)Kocaeli (Ortaköy)dir. Batı Grubu; adı verilen bölgede ise şive farklı olmakla birlikte Türkçe konuşuluyor. Bu bölgedeki yerleşmeler; Rize; Ardeşen, Çamlıhemşin, Çayeli, Fındıklı, Pazar, Hemşın ile Adapazarı’nda Karasu, Kocaeli’nde Ortaköy’dür.

HEMŞİNLİLER’DE DİN

Bugün Hemşinliler’in hemen hemen hepsi İslamiyeti benimsemiş toplumsal kesimlerimizdendir. Ermeni yok denecek kadar azdır. Batılı aydınların yaptıkları toplumsal kazılarla bile Ermenice konuşan bulunamaktadır. Çok az da olsa Ermeni olup geleneğini yaşatan kişiler ve aileler söz konusudur. Ama çoğunluk İslam-Hanefi’dir. Ermenice’yi, Hemşince’yi veya Hıristiyanlığı gündeme getirmeye çalışıp yeniden üretimine geçmek oldukça zor gözüküyor. Bölgede kendini Ermeni kabul eden yoktur. Sadece birbiri ile ihtilafta veya yöredeki Lazlar’la kavga sırasında birbirine kızdıklarında “Pis Ermeni” veya “Ermeni dölü” “kalın kaburgalı Ermeni” kavramları küfür olarak çok seyrekte olsa kullanılıyor.
Hemşehrilik kimliği veya tanımlaması ise tıpkı Sivas’lı değilde “Divrikliyim” veya Antalya değilde “Aksekiliyim” gibi güçlü hemşehrilik duygusunun ifade için kullanılıyor. Büyük şehirlere gelen Hemşinliler çoğunlukla ata mesleği fırıncılığı ve pastacılığı meslek olarak sürdürürler. Ortak yapışkanları hemşehrilik duygusudur. Şehirlerde kurulan dernekleri var. Geleneksel geceler yaparlar. Piknikler yaparlar. Dayanışma yemekleri yapılır. Artvin’de yapılan Kafkasör Şenlikleri (Boğa güreşleri) ne katılmak ihmal edilmemeğe çalışılır.

Hemşinliler, Türk toplumu ile uyum içinde olan bir toplumsal kesimdir. Yüzyıllardır yaşanan ortak tarih, ortak ruhi şekillenmeyi oluşturmuştur. Hemşinliler diye tanımlanan nüfus 20-30 bin kişi civarındadır. İçlerinde tek tük Ermenice bilen yurttaş olabilir. Ama bu Hemşinliler’in tümünün Ermeni olduğu sonucuna götüremez.

Hemşinliler, tarihte farklı toplumsal kökenden gelmiş olsa bile toplumlar birbirini karşılıklı etkilemektedir. Türk toplumu ile Hemşinliler arasında etnik ya da dinsel bir sorun yoktur. Hemşinli olup ülkemizde devlet yönetimine gelmiş eski başbakanlarımızdan Mesut Yılmaz ve eski Dışişleri bakanlarımızdan SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın buna en iyi örnektir. Bir çoğunuz Mesut Yılmaz veMurat Karayalçın’ın Hemşinli olduklarını belki bu sayfaları okuyunca öğrenmiş oldunuz.
Hemşin’in elbette kendine özgü kültürel özellikleri vardır. Keçi yavrusunun gövde derisinden yapılan Tulumun sesi bu yöreden dört kıtaya yayılıyor. En eski halk çalgısı olan Tulumun benzerlerinin eski Çin’de, eski ABD’de, eskiROMA’da, Yunan’da ve İskoçlar’da olduğunu müzikologlar tesbit etmişler. Hemşin’e has yiyecekler, giyecekler ve eğlence türleri var. Tandır yemekleri ve muhlaması enfestir. Hemşinli, makarna ve filavı şekerli, sütlacı ise şekersiz yiyor. Bu da yine Çamlıhemşin’e özgü bir tat olsa gerektir.

Kadın erkek ilişkilerindeki değer yargılarıda Çamlıhemşin’e özgüdür. Tarla, bahçedeki yük taşıma işlerini kadın yapar.
Erkek ise evde, kahvede v.s. oturur. “Kocasına yük taşıtan kadın şerefsiz sayılır.” Bunu kadınlarda erkeklerde böyle kabul eder. Aynı erkek bakıyoruz şehirde tam tersi bir davranış gösteriyor. Bu kez şehirde eşini çalıştırmıyor. Eşini çalıştırmayı bu kez; “ahlaksızlık, şerefsizlik” kabul ediyor. ( ! )
KAYNAKLAR

• Erhan G. Ersoy, Hemşinli Etnik Kimliği… Birikim S. 71-72. 1995 İstanbul
• P.A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar, 1992 İstanbul
• Hale Soysü, Kavimler Kapısı, 1992 İstanbul


Ocak 04, 2008, 11:40:54 ös
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi



Ocak 05, 2008, 10:37:18 öö
Yanıtla #4
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 562
  • Cinsiyet: Bay

Lazlar'ın konuştukları Karadeniz şivesi bana hep çok güzel gelmiştir. Uzun süre komşularım "Mohti" olarak tabir edilen -sanırım Lazca'da gel ya da geldim gibi bir anlamı varmış- Lazlardı. Gerçekten toplumda Laz olarak bilinen Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan Türklerden farklı bir şiveleri var. Lazca öğrenmek isterdim.
Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo


Ocak 05, 2008, 12:21:02 ös
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Lazlar'ın konuştukları Karadeniz şivesi bana hep çok güzel gelmiştir.
Sevgili Veritas Mizahi yönü güçlü olan karadeniz halkını bende seviyorum.Her karadenizli Laz değildir.Laz kültürü ile ilk 97 senesinde tanıştım.Lazların kültürel olarak farklılığını gördüm ayrıca Lazcanın  bir şive  değil başlı başına bir dil olduğuna tanık oldum.
consonant sayısı bakımımdan en zengin dilidir. Lazca özellikle büyük kentlere göçen genç nüfusun hızlı asimilasyonu sonucu ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.


Ocak 05, 2008, 12:31:14 ös
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Sevgili Arkadaşlar size Rizeli sanatçıdan bir şarkı umarım beğenirsiniz.

Birol Topaloglu I EZMOCE - Karkalaki

« Son Düzenleme: Ocak 05, 2008, 12:39:22 ös Gönderen: shemuel »


Ocak 05, 2008, 12:43:31 ös
Yanıtla #7
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Birol TOPALOĞLU - Rize Horon - Ezmoce





Ocak 05, 2008, 03:03:35 ös
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Benim bir cok Karadenizli arkadasim bu isi cok iyi biliyorlar . Sanirim o yorede dogmanin insana kattigi ozel bir kaabiliyet olsa gerek.
 
Yalniz benim anlayamadigim bu yastik kemencenin ufurunce havasi nerden cikiyor ki? Her tarafi kapali gibi?

Allah baa bir karadenizli ushak nasip etmedu. Yaniyrum yaniyrum oni yaniyrum  ;) ; )

muhabbetle


Ocak 05, 2008, 03:23:03 ös
Yanıtla #9
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay


Yalniz benim anlayamadigim bu yastik kemencenin ufurunce havasi nerden cikiyor ki? Her tarafi kapali gibi?

Yastık kemence? ???


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
7 Yanıt
14753 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 19, 2009, 10:42:57 ös
Gönderen: Veritas
0 Yanıt
2931 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 16, 2010, 09:07:10 ös
Gönderen: Mozart
3 Yanıt
6441 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 04, 2010, 04:58:45 ös
Gönderen: redkit
0 Yanıt
3065 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 04, 2010, 03:56:17 ös
Gönderen: belit
0 Yanıt
10596 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 10, 2010, 05:59:29 ös
Gönderen: alcyone
29 Yanıt
74527 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 02, 2014, 03:49:56 öö
Gönderen: resurrected
0 Yanıt
5866 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2011, 09:59:49 öö
Gönderen: MASON
0 Yanıt
5262 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2011, 04:43:33 ös
Gönderen: MASON
0 Yanıt
7955 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2011, 06:19:30 ös
Gönderen: MASON
2 Yanıt
8508 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 22, 2011, 09:58:59 öö
Gönderen: Prometheus