Nietzsche Hristiyanlığa acımanın dini der ve Hristiyanlıktan tinselliğe kadar varan hükümlerinin kaynağı bu acımak aksiyomundan gelmektedir..
der ki;
-acıma,hiçliğe inandırır...''hiçlik'' denmez tabi buna: 'öte' denir,ya da 'tanrı' ya da nirvana,kurtuluş,kutsanmışlık..dinsel-ahlaksal idiosynkrasi alanından edinilme bu masum retorik,burada hangi eğilimin derin sözcüklerin kılığına büründüğü kavranınca,hemen çok daha az masum görünmeye başlar;yaşam düşmanı eğilimdir bu..
ve devam eder Nietzsche.....
Akıllandık artık.her bakımdan daha alçakgönüllü olduk,insanı artık 'tin'den,'tanrısallıktan' türetmiyoruz.onu geri hayvanların arasına koyduk....eskiden,insanın bilincinde 'tin'de,onun yüksek kökeninin,tanrısallığın kanıtı görüldü;insanı yetkinleştirmek için,ona kaplumbağa gibi,duyularını içine çekmek,yeryüzüyle alışverişini kesmek,ölümlü beden örtüsünü bir yana atmak salık verildi:böylece geriye onun asıl önemli olan yanı,'saf tin' kalacaktı.bu noktada da aklımız başımıza geldi:bilinçlenme ,'tin',bizim için,organizmanın göreceli bir yetkinsizliğidir,bir deneme,tadına bakma,yanılma,bir sürü sinir kuvvteinin gereksizce harcandığı bi çabalamadır,--bir şeyin yalnızca bilinçlendirmekle yetkin hale getirileceğini yadsıyoruz 'saf tin',safi aptallıktır:sinir sistemini ve duyuları;'ölümlü beden'i hesap dışı bırakmak; yanlış hesap yapmaktır-başka birşey değil!...
Evet Hristiyanlığı mahkum etmiştir ancak tek gerçek Hristiyan İsa ydı derken de soru işaretleri uyandırmaktadır kafalarda :mahkum ettiği şey Tanrısallık kavramı mı yoksa Tanrısallık adı altında güdülen çıkarlar silsilesi mi.....