Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Obediyans Kavramı - 2  (Okunma sayısı 10115 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 24, 2011, 03:13:57 ös
Yanıtla #10
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 599
  • Cinsiyet: Bay

Peki obediyansta ileri gelenler iskoç riti değilde başka bir ritte olsaydı ? Sanırım böyle sonuçlar doğurmazdı.Başka ritten kastım farklı farklı ritlerden masonlar olsaydı ileri gelenler arasında diğer ritlere karşı bu tutumlar sergilenmez soğuk bakılmazdı..Haksızmıyım ??

Masonların kardeşlik bağı ritler arasında soğukluğu ve çekişmeyi nasıl oldu da engelleyemedi ? Bu sonuclar nasıl meydana geldi ? Kardeşin birisinin ismi iskoç birisinin ismi york birisininki fransız diye nasıl olduda böyle bir soğukluk meydana geldi ? Ben kendimce bu tutumu ve bakış açısını anlamlandıramadım.Ritler konusunda yüksek şura üstünlük taslayarak baskı kurarak o yüksek derecede ki masonlar tarafından meydana getirir diye ben kendi kendime sorduğum sorunun cevabını bulabilirmiyim diye bir soru sormaya kalkarsam acaba bu konuda büyük bir yanılgıya mı düşerim ? Yoksa doğru cevabı kendi kendime mi bulmuş olurum ?

Anlayamadığım bir diğer konu ise rit değiştirme kararı alan bir loca nasıl oluyorda ' pat ' diye kapı dışarı edilip dışlanıveriyor..!? Bu bu kadar basit önemsiz bir olaymış gibi nasıl cereyan ediyor ?

Renaissance locasının yuksek şura tarafından kabul edilmesi olayın göz atarsak eğer kabul edilmiş fakat edildikten sonra rit değişimine gidilmiş loca tarafından..Bana göre iskoç ritindenki yüksek dereceliler buradada devreye giriyor.'Bana göre' O loca aktifliğini kaybetmemek faaliyetini sürdürmek için rit değişimine gitmiştir..Baskılardan dolayı.Rit değiştirmese kapı dışarı ediliverme durumu söz konusu.! Değilmi çünkü şuraya bağlı olmayan localar çalışmalarına son vereceğine göre e şurada iskoç ritine şartlanmış vaziyette olduğuna göre ya iskoç ritine geçiş gerçekleşecek yada çalışmalarına son vermek seçenekleri locaların önüne çıkıveriyor.Örnekte verildiği gibi Azim locası kapandı Renaissance ise ritini değiştirdi..Sayın ADAM yazının devamını getirene kadar bende burada bitireyim.Umarım yanlış anlaşılmama sebebiyet verecek noktalar yoktur..Var isede bildirimlerinizi bekler ve düzeltmek için elimden geleni yaparım.

Not :

Beni biraz sarsan birazda şaşırtan bir konu hakkındaki sitedeki değerli mason üyelerin yorumlarına başvurmak istiyorum.Umarım bir sakınca mevcut değildir.33.Derecedeki ve diğer yüksek derecedeki masonların yeni üye olmuş alt seviyedeki masonlara bakışlarını merak ediyorum.Üst derecelilerin  alt seviyediklerle yeterince görüşme,bilgi alışverişi,iletişimi,kardeşlik bağı yeterince sağlıklı ve sağlam bir şekilde gerçekleştiriliyormu ? Ben bu konuda şüphe taşıyorum.Acaba bir mason üyemiz bu konudaki şüphelerimi giderebilirmi ?

Saygılarımla.  SS
Ölü Gibi Sessiz...Mezar Gibi Ketum...



חמישים אחוזים חמישים אחוזים בולגרי של יהודים....!!! O:


Aralık 26, 2011, 01:52:40 ös
Yanıtla #11
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Türk Masonluğu’nun tarihçesinde 1935-1948 yılları arası, masonik yazında “uyku dönemi” olarak anılır hatta bu terim masonik olmayan yazında da aynen kullanılmıştır. Bunun anlamı bu dönem içinde herhangi bir masonik etkinlik yapılmadığıdır.

Bunun neden ve nasıl olduğu konumuzun dışında. Ancak bu dönemin aslında öyle çok derin bir uykuyla geçmediği, daha 1939 yılından başlayarak kimi masonların aralarında toplanıp localar kurduğu, evlerde gizlice çalıştığı da bilinmeyen bir şey değildir. Bu açıdan bakıldığında ulusal nitelikli mason localarının “gizli” çalıştığı tek dönem olduğu da söylenebilir o 9-10 yılın.

1948 yılında artık uyanılması öngörülür ama sözünü ettiğimiz o üç locanın hemencecik bir araya getirilip yeni bir obediyans kurulması ya da uykuya yatmış obediyansın yeniden etkinliğe geçirilmesi öyle pek kolay bir iş de değildir.

1935 yılında Türk Masonluğu hiç olmayacak bir şekilde uykuya sokulurken, bir türlü açığa kavuşturulamamış bir konu, şöyle bir soruyla dile getirilebilir: Türkiye Büyük Maşrıkı adını taşıyan ulusal obediyansın uykuya girmesini ve buna bağlı olarak resmi derneğin de kapanıp tasfiye edilmesini diyelim ki anladık… Bununla birlikte Yüksek Şûra niçin kapanmış ki?

Bu mantıksız gibi görünün durum üzerine belki şöyle bir açıklama yapılabilir: “Her ne kadar 1935 yılında Türkiye’de Masonluk o tarihteki ileri gelenlerinin kararıyla uykuya girmişse de, bunun durup dururken olmadığı, bu kararın bir dış etkenle verildiği yadsınamaz. Dışarıdan bakıldığında öyle obediyanstı, yüksek şûraydı, bunlar ayrı ayrı kuruluşlardı diye bir durum yoktur. Bir tek Masonluk hatta Farmasonluk vardır. Bu nedenle hepsinin birden uykuya girmesi gerekmiştir.”

Bu bir yorum… Doğruluk ölçüsünü bilemem. Türk masonik yazınında bu bağlamda esaslı bir açıklama verildiğini de görmedim bugüne dek.

Bizim için burada ilgi konusu olan 1935 yılındaki uykuya giriş değil, 1948 yılındaki uyanış.

Dediğim gibi, bir obediyans kurmak öyle kolay bir iş değildi. Bugün de değildir. Her şeye sıfırdan başlamak gerekirdi. Fakat uyku dönemine karşın Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin evrensel ölçekte geçerli anayasasına göre, yeterli sayıda 33. derecede mason varsa yüksek şûra (süprem konsey) varlığını sürdürmekteydi ve hemen çalışmalarına başlayabilirdi.

Öyle de oldu. Yüksek Şûra eksiklerini kendi yöntemi uyarınca gidererek yeniden çalışmaya başladı. Yüksek derecelerde çalışacak yeni atölyeleri oluşturmaya girişmeden önce hazır kurulmuş durumda bulunan üç locayı hemen kantları altına aldı. Hızla eski masonlardan bulunabilenlerin çağrılmasına, yeni üyeler alınmasına, simgesel derecelerde yeni localar kurulmasına girişildi. Bütün bunlar Yüksek Şûra’nın yönetimi altında yapılıyordu.

Masonlukta bu yöntem geçerli midir? Bu şekilde kurulan localar, bu locaların üyeleri ve Masonluğa alınanlar düzenli (muntazam) sayılır mı?

Buna yanıt vermeden, hemen sonraki aşamayı da şöyle bir özetleyivereyim:

Simgesel derecelerde çalışan localara şimdi eskiden olduğu gibi “mahfil” değil, “loj” deniyordu. Doğrudan Yüksek Şûra’ya bağlı olarak çalışmakta olan bu lojlar, her biri ünite olarak anılan İstanbul, Ankara ve İzmir’de ayrı ayrı bir araya getirildi. Bunların her birine “ünite granloju” dendi. Lojlar Yüksek Şûra’nın doğrudan yönetimi altından çıkıp kendilerine en yakın ünite granlojuna bağlandı. Elbette ünite granlojları da diğer yüksek derece kargâhları (atölyeleri) gibi doğrudan Yüksek Şûra’ya…

İşte 1950’li yılların başlarında Türkiye’deki Masonluğun örgütlenme üst çatısı böyleydi.

Şimdi az önceki soruyu kısaltarak yineleyelim:

Bu durum Masonluğun genel kuralları ve yöntemleri bakımından düzenli sayılır mı?

Benim yanıtım: Hem hayır, hem evet!

Bu nasıl olabilir?... Niçin hem hayır hem evet?

Bunun yanıtını forum üyelerinden birçoğunun verebileceğine güveniyorum.

Buyurun.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 26, 2011, 02:14:01 ös
Yanıtla #12
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Bu arada Sayın Bulgaria araya girip birtakım sorular sormuş. Bunları kaçırmışım. Özür dilerim.

Sayın Bulgaria’nın 1909’daki oluşum ile bağlantılı ilk sorusunun yanıtı zaten kendi içinde. Başka başka ritlerde ve farklı ritüeller uygulayan locaların bir araya getirilmesi öngörülmüştü. Bunun belgesi de var. Fakat yabancı obediyanslara bağlı localardan birçoğu o tarihte Türk yani Osmanlı obediyansına bağlanmak istemedi. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Sonrasında yani 1910’lu yıllarda obediyansa bağlanmış ve yeni kurulan locaların tümü zaten Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin simgesel derecelerinde çalışıyordu.

Sayın Bulgaria’nın ikinci aşamada birbiri ardınca sıraladığı sorular, bence büyük bir saflık içeriyor. Ancak ne yazık ki Masonlukta kağıt üzerinde yazılı olan o saflık, pratikte yürümüyor. Politik ve ekonomik etkenler bu işin içinden hiçbir zaman çıkmamış, çıkarılamamış, localar tam anlamıyla “mason locası” olamamıştır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nde o dönemdeki localardan birçoğu için “kapitülasyon locası” sıfatını kullanırsak, bu pek yanlış sayılmaz.

1930’da kapı dışarı edilen Azim Mahfili ile bağlantılı olarak benim burada kullanmış olduğum o “pat diye” terimi olayın pek basite indirgenmişidir. Aslında o olay Türk Masonluğu tarihinde hayli geniş bir yer tutar ve o kadar basit de değildir. Konumuz dışı olduğu için burada ayrıntıya girmedim.

Renaissance Locası’nın durumu ise biraz değişik… Bunun Yüksek Şûra ile hiçbir bağlantısı yok. Loca Fransa Büyük Doğusu’na bağlı olarak çalışıyor. Fransa Büyük Doğusu ise Paris Konvanı’nda alınmış olan “Territoralité” ilkesinin mimarı. Olasıdır ki Renaissance Locası Fransa’daki Büyük Doğu’ya ne yapması gerektiğini soruyor. Ona da ne yapması gerektiği söyleniyor. O tarihte, diğer birçok obediyanstan önce Fransa Büyük Doğusu Türkiye Büyük Maşrıkı ile iyi ilişkiler içinde olmak ister.

Neden? Onu siz söyleyin.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 26, 2011, 03:17:39 ös
Yanıtla #13
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 599
  • Cinsiyet: Bay



Türk Masonluğu’nun tarihçesinde 1935-1948 yılları arası, masonik yazında “uyku dönemi” olarak anılır hatta bu terim masonik olmayan yazında da aynen kullanılmıştır. Bunun anlamı bu dönem içinde herhangi bir masonik etkinlik yapılmadığıdır.

Bunun neden ve nasıl olduğu konumuzun dışında. Ancak bu dönemin aslında öyle çok derin bir uykuyla geçmediği, daha 1939 yılından başlayarak kimi masonların aralarında toplanıp localar kurduğu, evlerde gizlice çalıştığı da bilinmeyen bir şey değildir. Bu açıdan bakıldığında ulusal nitelikli mason localarının “gizli” çalıştığı tek dönem olduğu da söylenebilir o 9-10 yılın.

1948 yılında artık uyanılması öngörülür ama sözünü ettiğimiz o üç locanın hemencecik bir araya getirilip yeni bir obediyans kurulması ya da uykuya yatmış obediyansın yeniden etkinliğe geçirilmesi öyle pek kolay bir iş de değildir.

1935 yılında Türk Masonluğu hiç olmayacak bir şekilde uykuya sokulurken, bir türlü açığa kavuşturulamamış bir konu, şöyle bir soruyla dile getirilebilir: Türkiye Büyük Maşrıkı adını taşıyan ulusal obediyansın uykuya girmesini ve buna bağlı olarak resmi derneğin de kapanıp tasfiye edilmesini diyelim ki anladık… Bununla birlikte Yüksek Şûra niçin kapanmış ki?

Bu mantıksız gibi görünün durum üzerine belki şöyle bir açıklama yapılabilir: “Her ne kadar 1935 yılında Türkiye’de Masonluk o tarihteki ileri gelenlerinin kararıyla uykuya girmişse de, bunun durup dururken olmadığı, bu kararın bir dış etkenle verildiği yadsınamaz. Dışarıdan bakıldığında öyle obediyanstı, yüksek şûraydı, bunlar ayrı ayrı kuruluşlardı diye bir durum yoktur. Bir tek Masonluk hatta Farmasonluk vardır. Bu nedenle hepsinin birden uykuya girmesi gerekmiştir.”

Bu bir yorum… Doğruluk ölçüsünü bilemem. Türk masonik yazınında bu bağlamda esaslı bir açıklama verildiğini de görmedim bugüne dek.

Bizim için burada ilgi konusu olan 1935 yılındaki uykuya giriş değil, 1948 yılındaki uyanış.

Dediğim gibi, bir obediyans kurmak öyle kolay bir iş değildi. Bugün de değildir. Her şeye sıfırdan başlamak gerekirdi. Fakat uyku dönemine karşın Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin evrensel ölçekte geçerli anayasasına göre, yeterli sayıda 33. derecede mason varsa yüksek şûra (süprem konsey) varlığını sürdürmekteydi ve hemen çalışmalarına başlayabilirdi.

Öyle de oldu. Yüksek Şûra eksiklerini kendi yöntemi uyarınca gidererek yeniden çalışmaya başladı. Yüksek derecelerde çalışacak yeni atölyeleri oluşturmaya girişmeden önce hazır kurulmuş durumda bulunan üç locayı hemen kantları altına aldı. Hızla eski masonlardan bulunabilenlerin çağrılmasına, yeni üyeler alınmasına, simgesel derecelerde yeni localar kurulmasına girişildi. Bütün bunlar Yüksek Şûra’nın yönetimi altında yapılıyordu.

Masonlukta bu yöntem geçerli midir? Bu şekilde kurulan localar, bu locaların üyeleri ve Masonluğa alınanlar düzenli (muntazam) sayılır mı?

Buna yanıt vermeden, hemen sonraki aşamayı da şöyle bir özetleyivereyim:

Simgesel derecelerde çalışan localara şimdi eskiden olduğu gibi “mahfil” değil, “loj” deniyordu. Doğrudan Yüksek Şûra’ya bağlı olarak çalışmakta olan bu lojlar, her biri ünite olarak anılan İstanbul, Ankara ve İzmir’de ayrı ayrı bir araya getirildi. Bunların her birine “ünite granloju” dendi. Lojlar Yüksek Şûra’nın doğrudan yönetimi altından çıkıp kendilerine en yakın ünite granlojuna bağlandı. Elbette ünite granlojları da diğer yüksek derece kargâhları (atölyeleri) gibi doğrudan Yüksek Şûra’ya…

İşte 1950’li yılların başlarında Türkiye’deki Masonluğun örgütlenme üst çatısı böyleydi.

Şimdi az önceki soruyu kısaltarak yineleyelim:

Bu durum Masonluğun genel kuralları ve yöntemleri bakımından düzenli sayılır mı?

Benim yanıtım: Hem hayır, hem evet!

Bu nasıl olabilir?... Niçin hem hayır hem evet?

Bunun yanıtını forum üyelerinden birçoğunun verebileceğine güveniyorum.

Buyurun.





Bu konu çok yorumlanası ve bol bilgi alınası ve zevkli bir hale geldi..İrdelemeliyim..Yorumlamalıyım.
Ölü Gibi Sessiz...Mezar Gibi Ketum...



חמישים אחוזים חמישים אחוזים בולגרי של יהודים....!!! O:


Aralık 27, 2011, 05:05:54 ös
Yanıtla #14
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Bu konuya biraz daha devam edelim…

Hiç kimseden ses çıkmadığına göre; anlaşılan pek az kişi bu konuya ilgi gösteriyor ve o pek az kişi de sormuş olduğum soruların yanıtını bildiği için, bilmiyorsa merak etmediği için, bunların açıklanmasını istemiyor.

Ancak bana göre bu konu başlığı kalmış olduğu yerde kalamaz. Söylenmesi gereken birkaç söz daha var.

Bir ritin yapısına göre en yüksek dereceli masonlardan oluşan egemen yönetici organı, bir obediyansın ise seçilmiş kişilerden oluşan bir yönetici organı vardır.

Eski Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin gelişmiş bir düzeyde bulunduğu her ülkede ayrı bir egemen organı yani yüksek şûra ya da süprem konseyi vardır. Bir merkezi otoritesi olmayıp yönetimin ülkeler bazında oluşu, bir bakıma beğeniyle karşılanabilir ama bu durum o ülkelerde bir sorun yaratabilmektedir.

Bu ritin yasaları uyarınca sadece ABD’nde iki, diğer ülkelerin her birinde tek bir yüksek şûra ya da süprem konsey bulunması gerekmektedir ama epeydir buna pek kulak asılmamaktadır. Türkiye’de bir yüksek şûra bir de süprem konsey bulunmasına pek şaşırmamak gerekir. Başka ülkelerde de buna benzer bir olguya rastlanabilir.

Türkiye’de ritin egemen otoritesi ile obediyans arasında ara sıra sorunlar baş göstermiştir. Benzer sorunları başka ülkelerin masonları da yaşamıştır.

Türkiye’deki en önemli sorun, 1965 yılı olayları ertesinde büyük loca ile yüksek şûra arasında ortaya çıkan çekişmedir. Türk Masonluğu’nun 1966 yılında ikiye bölünüşü, daha doğrusu ikiye bölünme olayının 1966 yılında gerçekleşmesi bir bakıma bu çekişmenin bir sonucudur.

Sanılmasın ki o tarihten bu yana ortamlık süt liman… Türkiye Yüksek Şûrası, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın 1990’lı yılların sonlarına doğru Masonluktaki “Royal Arch” derecesini de sinesine katarak İngiliz Masonluğu Sistemi’ne yönelmesini hiç de olumlu karşılamamıştır. Gerçi bu bağlamda yazışmaya ya da bir toplantı tutanağına dayalı bir belge bulunması zordur hatta belki böyle bir belge yoktur bile ama o tarihlerde olup bitenler gayet iyi bilinmektedir ve Türk masonik yazınında yerini almıştır. Büyük loca akıl ve bilgelikle davranıp tasarımından geri adım atınca, olası büyük bir patırtının eşiğinden dönülmüştür.

Beri yanda Türkiye Süprem Konseyi de önceleri Türkiye Büyük Mason Mahfili adını taşıyan bugünkü Özgür Masonlar Büyük Locası’nı kendi öngördüğü ilkeleri benimsemek bakımından hayli zorlamış, bunda bir ölçüye kadar başarılı da olmuştur. Nitekim bu nedenle Türkiye Büyük Mason Mahfili’nin 1950’li yılların başlarında olduğu gibi Süprem Konsey’in kanatları altında hatta ona bağlı olarak çalıştığı bile söylenmiştir. Bu yanlıştır ama Süprem Konsey’in, aslında bir bağımsız bir obediyans olan Türkiye Büyük Mason Mahfili’ni etkilemiş olduğu da yadsınamayacak bir gerçektir. Bu etki 1980’li yılların ortalarına kadar sürmüş, sonra her iki kuruluş kendi tabanlarının buyrultusuyla benimsedikleri doğrultuda ilerleme yoluna girmiştir.

Obediyanslar ile ritlerin egemen otoriter organları arasındaki ilişkiler bakımından başka ülkelerden de örnekler verilebilir. Ancak sanırım bu kadarı yeter. Bunda sonra biraz da bir obediyansın örgütsel yapısına, nasıl çalıştığına bakalım.

Bu amaçla farklı bir başlık açmak niyetindeyim.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
7 Yanıt
16716 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 20, 2008, 09:18:44 ös
Gönderen: saskin
2 Yanıt
6922 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 15, 2009, 02:55:29 ös
Gönderen: ceycet
7 Yanıt
10577 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2012, 12:46:38 öö
Gönderen: CAMPANELLA
2 Yanıt
6467 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 19, 2011, 01:44:08 ös
Gönderen: Maledictum
12 Yanıt
11152 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 21, 2011, 08:03:12 ös
Gönderen: Tij
10 Yanıt
8873 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 02, 2012, 06:54:15 ös
Gönderen: karahan
20 Yanıt
10446 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 24, 2018, 10:15:05 ös
Gönderen: sad
26 Yanıt
18944 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 27, 2014, 06:53:36 ös
Gönderen: ABCDEF
5 Yanıt
5009 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 13, 2014, 01:12:39 öö
Gönderen: propulsion
4 Yanıt
3436 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 25, 2015, 06:55:42 ös
Gönderen: Risus