Bu başlık niçin burada Masonluğun Osmanlı Devleti Dönemi'nde diye sorabilirsiniz.
Nedeni şu:
1920’li yıllarda İstanbul’da, o tarihlerde Türkiye’deki ulusal büyük loca olan Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî’ye bağlı olarak çalışan “Selâmet” adlı locada bir dizi çalışma yapılmış. Sonradan bu çalışmalardan dördü bir kitapçık halinde yayınlanmış.
Bu dört çalışmadan birinin başlığı pek ilginç: "Kadınlarımız Mason olabilir mi?”
Bu bölümde oluşunun nedeni işte bu...
Dünya yüzünde kadınların mason olup olamayacağı, olursa nasıl olabileceği konusu, o tarihte Fransa’da karma (kadın+erkek) çalışan localardan oluşma bir büyük loca kurulmuş olmasına karşın birçok ülkede daha yeni yeni tartışılmaktayken, konunun Türkiye’deki masonların gündemine girmiş olabilmesi hayli ilgi çekici.
Bu bağlamda sonraki yıllarda, Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî’nin yerini Türkiye Büyük Maşrıkı aldıktan sonra da yapılmış çalışmalar var. Fakat sanıyorum ki o Selâmet adlı locada yapılmış çalışma, bu bağlamda bir ilk.
Bu çalışmayı İbrahim Necmi ve Nahama Kohen adlı iki mason 6 Mayıs 1921 tarihinde sunmuşlar. Dili bakımından anlaşılması biraz zor. Tam olarak anlamak isteyenin belki elinin altında bir Osmanlıca-Türkçe sözlük bulundurması gerekebilir.
Sunum, aşağıda vereceğim Giriş bölümünde belirtilmiş olduğu üzere dört ana bölüm ve iki irdeleme bölümünden oluşuyor:
1- Malûmatı tarihiye
2- Esasatı kanuniye
3- Delaili akliye ve mantıkiye
4- Delaili içtimaiye
- Measili ameliye
- Hulasa ve netice
Bunları burada izleyecek (2) ve sonraki bölümlerinde sırasıyla göreceğiz. Şimdi bu bölümde girişi sunalım. (Özgün metinde arada dizgi hataları var; -örneğin noktai yerine nokatı yazılmış- onlara hiç dokunmadık. Sadece Forum kurallarına aykırı hale gelmemesi için gereken bir düzeltme vardı; onu yaptık.)
Kadınlarımız Mason olabilir mi?
Matmazel Varvara Foya namındaki bir kadına talepname itası teklif olunmak hasebile Mahfili Muhteremde kadınların Mahfili Muhteremlere kabulleri caiz olup olmıyacağı meselesi mevzubahs olmuş ve 10 Nisan 337 tarihli celesede bir rapor ihzarı komisyona havale edilmiştir. Komisyon mevzubahs olan Matmazelin şahsına münferit bir hadise sıfatı ile bu talep ve teklif hakkında yapılacak muameleye yalnız Mahfili Muhteremin lıâkim olduğunu teemmül ederek bu cihetlerle uğraşmamıştır, yalnız bu münferit hadisenin uyandırdığı umumî meseleyi tetebbü ile iştigal etmiştir.
Komisyon bu tetebbüatım muhtelif nokatı nazara tevcih eyledi ki bunların birincisi kadınların şimdiye kadar Masonluğa kabul edilmiş olup olmadıklarını, bu mesele hakkında âlemi Masonînin tarzı telâkkisi hakkında tarihî malumat cem’i; ikincisi Mason kavanini esasiye ve an’anatı kadimesine nazaren kadınların Mason Mahfiline kabullerine bir mâni olup olmadığı; üçüncüsü, alelûmum kadınların Mason olup olmamaları hakkında aklı selimin, ve cemiyeti beşeriye teşkilâtındaki telâkkiyatı haziranın muktaziyatı; dördüncüsü alelhusus Türkiye de mevcut şeraiti hazırai içtimaiyenin bu hususta bir mâni teşkil edip edemiyeceği noktasıdır.
Komisyon bu nokatı esasiyeyi tetkik ve tetebbü ederken evvelemirde bir düsturu pişi nazarı dikkate almıştır ki o da beşeriyete bir hakikat nuru vadeden din, mezhep, tarikat, akide, mesleki felsefî, hayrî cemiyetler, ve sair emsali müesseselerden hiçbirinin bu nuru hakikati müsteit ve muktedir hiçbir ferdi beşerden deriğ etmediği hakikati esasiyesidir. Fizyoloji ve psikoloji itibarı ile aralarında fark olsun olmasın, erkek ve kadın beşeriyetin bir uzvudur, bu iki cinsten herhangi birinin fikdanı beşeriyetin zeval ve indirası demektir; böyle olunca beşeriyete faideli olduğunu iddia eden ve insana insanlığını öğretmek ve vezaifi insaniyesini tanıtıp yaptırmak istiyen hiçbir müessese erkeğe hasrı mesai ile kadını fevait ve hakayıktan mahrum edemez.
Âlemşümul bir hakikatin remzi olan Nur ve Ziyai Masonî de beşeriyete müfit bir silsilei mesainin mahsulü olduğuna göre esasen ve nıahiyeten elbette kadın, erkek bütün insanlığa âm ve şamil olmak lâzımdır. Komisyon esas itibarile kadının erkek gibi Mason mesaisine iştirak ve Mason Nuru Ziyasından intinare hakkına malik olduğunun bir hakkı tabiî onduğunu kabul etmiş, yalnız bu hakkı tabiînin tatbik ve icrasına bir mania mevcut olup olmadığını taharriye hasrı eşgal eylemiştir.
İşte şu esaslar hakkında tecrübesisliğimiz ve noksan malumatımız hasebile sehiv ve hatadan ari olduğu iddiasına imkân tasavvur edemediğimiz tetebbüatımız neticelerini şu raporumuzla berveçhi zir arzediyoruz.
Çok ciddi olan bu ve izleyecek başlıklar altında, sadece ciddi bilgi ve görüşlere yer verilmesi bakımından özenli olunmasını rica ediyorum.