Sayın Risus’un açtığı bu konu üzerine bir şey demek gerekir mi, gerekmez mi, doğrusu kararsızım.
Haydi bir şeyler demeye çalışalım bakalım...
Sayın Risus, burada özetle yazdıklarını sadece Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın kaynaklarına yaslıyor.
Oysa Türkiye’deki büyük locaların, bu gibi konuları kendi benimseyişleri açısından değerlendirdiklerini, dolayısıyla yazdıklarının sübjektif olduğunu, gerçekler bakımından yanıltıcı olabileceğini biliyoruz. Bu durum sadece Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası bakımından değil, Özgür Masonlar Büyük Locası bakımından da böyle. (Diğer büyük locaları bu fasla sokmayalım.)
Örneğin bu yazı, Türkiye’deki Masonluğun, Dünya Masonluğu’na aykırı başladığını ileri sürüyor. Burada, Masonluğun evrenselliğinin göz ardı edilerek, sadece bir kanat olan Anglosakson Masonluğu’nun “Dünya Masonluğu” olarak nitelendirilmiş olduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla, yazının başından bir yanlı tutumun benimsendiği açıkça ortada.
Tamam, Anglosaksoın Masonluğu, dünyüdaki Masonluğun sayısal bakımdan büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Ancak sayısal bakımdan büyük çoğıunluk olmak, kendini "Dünya Masonluğu" diye nitelendirip, Masonluğun öz ruhuna aykırı bir tarzda diğerlerini ezmeye çalışmayı haklı mı çıkarır?
“Evvela ilk üç dereceden kurulan localar, ardından bir büyük loca ve daha sonra Yüksek Şûranın kurulması gerekirdi.” deniyor.
Hayır! Yanlış! Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin 1786 ve onu izleyen 1875 tarihli anayasası uyarınca; bir yüksek şûranın kurulması için önce locaların ve sonra bir büyük locanın kurulması gerekli değildir. Sadece ritin 33. ve sonuncu derecesini almış dokuz masonun bulunması gerekir. Bir büyük locanın kurulması için ise, bir yüksek şûranın kurulmuş olması gerekli değildir. Bunlar birbirinden ayrı işlerdir.
Türkiye’de (daha doğrusu Osmanlı Devleti’nde) daha bir büyük locanın sözü bile edilmezken, 1861 yılında bir yüksek şûra kurulmuştur. Ancak bu yüksek şûra çalışmalarını uzun süre yürütememiş, 1909 yılında kendi yenilemiştir. Bunun, o tarihte “Maşrık-ı Azam” adını alan büyük locadan önce oluşması, büyük locanın yüksek şûra tarafından kurulmuş olduğunu göstermediği gibi, önce bağımsız locaların kurulduğu, bunların bir araya gelerek ilk Türk ulusal obediyansını oluşturduğu, birçok masonik kaynakta, özellikle Kemalettin Apak’ın kitabında ayrıntılarıyla uzun uzun anlatılmıştır.
Dolayısıyla Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın kaynaklarında anlatılanlar gerçek değil, yorumdur.
Üstelik böyle yorumların ancak 1966 yılından sonra yapılmasına başlanışı da özellikle dikkat çekicidir.
Türk masonlarının, “dünyadaki diğer masonik yapılanmalar tarafından 'munzatam' kabul edilmediği” diye bir şey yoktur. Onu “muntazam” yani düzenli olarak kabul etmeyen, Anglosakson Masonluğu topluluğu çerçevesinde yer alanlardır. Oysa Türk Masonluğu, başından beri liberal nitelikli mason örgütlerinin çerçevesinde saygın bir yer tutmuş hatta 1921 yılında kurulan Uluslararası Masonluk Birliği’ne de bir kurucu üye olarak katılmıştır.
Bu şekildeki bir yorum, Avrupa Masonluğu’nun büyük bölümünü düzensiz olarak nitelemekte olan İngiliz ve Amerikan tarzı Masonluğun tutumudur. Bu da evrensel nitelikli değil, yanlı bir davranıştır. Bunun sık sık dile getirilişi de, özgürlükçü ve gelişimci nitelikteki Masonluktan çekinmenin bir yan sonucudur.
Türk Masonluğu niçin kuruluşunda Anglosakson tarzı bir Masonluktan yana değil de, Avrupa tarzı bir Masonluktan yana bir tutumla oluşmuştur? Bu sorunun yanıtını verebilmek için, 20. yüzyılın başında Türk ulusal kültürünün eğilimi ve etkilenmelerini çok dikkatli incelemek gerekir. Türkiye’de 1950 yılından sonra niçin bir değişim görüldüğüne de özenle, uluslararası konjünktürdeki dalglanmaları göz önünde tutarak bakmak gerekir. Bu durum hem büyük loca hem yüksek şûra örgütlenmeleri için ayrı ayrı fakat bir dış etken olarak aynı anda geçerlidir.
Benzer oluşumları Sovyetler Birliği'nin parçalanışı ve Demir Perde'nin ortadan kalkışıyla bilrlikte Rusya'nın yanı sıra gerek Doğu Avrupa gerekse Kuzey Asya ülkelerinde de görüyoruz.
Şunu özellikle belirtmek gerek: Türkiye’de liberal, özgürlükçü ya da gelişimci nitelikli Masonluğun düzensiz ya da geçersiz sayılması, dünya yüzünde başta Fransa olmak üzere yaklaşık 80 ülkedeki Masonluğun aynı nitelikle donanmış olduğunu göz önünde tutarak, onların da düzensiz ya da geçersiz sayılmasını gerektirir.
Kime göre düzensiz ya da geçersiz?... Her mason örgütünün düzeni, ancak kendi benimsediği kural ve yöntemlere uymasıyla geçeklik edinir. Öteki türlüsü, bir mason örgütünün kendinden daha güçlü olan bir diğerine boyun eğmesi anlamına gelir ki, işte asıl bu Masonlukta öyle bir mason örgütünü bağımsızlığı olmadığı için düzensizliğe sürükler.
Bu, öyle uzun ve ayrıntılı bir konu ki, bir kez irdelenmesine başlandı mı, sonuna varılması neredeyse olanaksız. Sadece bu konu üzerine başlı başına bir kitap bile yazılabilir.
Benden şimdilik bu kadar…