Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MALEZYA OLMAKLA KORKUTULANLAR..!  (Okunma sayısı 19179 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 29, 2007, 12:47:49 öö
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 788
  • Cinsiyet: Bay

    *  2006 yılında bile darbe olan Tayland gibi olmaktan korkuyoruz.
   
    * Irkçılığın ve ayrımcılığın gündelik hayat haline dönüştüğü Apartheid Güney Afrika’sı olmaktan korkuyoruz.
   
    * Sokaklarda bile başörtüsüyle gezmenin yasak olduğu Tunus olmaktan korkuyoruz.
   
    * İran olma korkusunun tedavülden kalkmasından korkuyoruz.

    * Yeni Anayasaya “Türkiye Malezya olamaz, olması teklif dahi edilemez” maddesi konmasından korkuyoruz.

    * Emekli Subaylar, ADD ve ÇYDD’nin Kuala Lumpur meydanında Cumhuriyet Mitingi düzenlemesinden korkuyoruz.

    * Türkiye’deki cuntacıların Malezya’da darbe girişiminde bulunmasından korkuyoruz.


    * Genel Kurmayın, Malezya tehlikesi üzerine, iç hizmet kanunundan kaynaklanan sorumluluklarını hatırlatan bir gece yarısı bildirisi yayımlamasından korkuyoruz.

    * Malezya’ya benzememek için Türk bayrağından ay ve yıldızın çıkarılmasından korkuyoruz.


    * Bu tartışmaları ciddiye alan Malezyalıların incinmesinden korkuyoruz.

    * Malezya’ya benzemek isteyen İslamcı müteahhitlerin boğaza Petronas Kuleleri dikmesinden korkuyoruz.

    * Cumhuriyet Gazetesi reklâmlarındaki Tehlikenin Farkında mısınız? yazısının Malay alfabesiyle yazılmasından korkuyoruz.

    * Doğan Medya Grubunun Zaman ve Yeni Şafak Gazetelerini de satın almasından korkuyoruz.

    * Doğan Medya Grubunun Malezya’da Gazete Almasından korkuyoruz.


    * Bu gazetenin de “Malezya Malaylarındır” sloganıyla çıkmasından korkuyoruz!

    * Ertuğrul Özkök’ün bu gazeteye Genel Yayın Yönetmeni olmasından ise Malezyalılar korkuyor!

    * Aydın Doğan’ın bir kızının daha TÜSİAD başkanı olmasından korkuyoruz

    * Laik görünmek için eczanelerde bile içki satılmasından korkuyoruz.

    * Ramazan reklamı yapan Coca Cola’nın yeşil sermaye diye ilan edilmesinden korkuyoruz.


    * İsmail Türüt’ün Eurovision’da bizi temsil etmesinden korkuyoruz.

    * Ozan Arif şiirlerinden ÖSS’de soru sorulmasından korkuyoruz.

    * Katilleri öven açıklamalar yapan İzmir Baro Başkanının bir dönem daha seçilmesinden korkuyoruz.

    * Hürriyet Gazetesinin Pınar Selek’i 11 Eylül saldırısından da sorumlu tutmasından korkuyoruz


    * Yeri gelmişken, Fadime Şahin – Ali Kalkancı filminin devamının çekilmesinden korkuyoruz.

    * Meclis’i dualarla açılan Yunanistan’ın bizden önce Malezyalaşmasından korkuyoruz!

    * İstanbul Bienalinin Kemalizm eleştirisi yapan Küratörü Hou Hanru’nun ilk görüldüğü yerde Serdar Ortaç ve Reha Muhtar’ın 10. yıl Marşı söylemeye başlamasından, Şenay Düdek’ in çatal fırlatmasından, Hürriyet gazetesinin Hanru’nun Kürdistan haritası önünde fotoğraflarını üretmesinden, muhalif Küratörün Çin hükümetine teslim edilmesinden korkuyoruz.
Vostede é vostede. . Nunca perder o caducidade. .


Eylül 29, 2007, 09:41:04 öö
Yanıtla #1

Bu tip konulara mesaj yazmak istemiyorum ancak bu kazanın içinde kaynayanlardan birisiyim ve pişmeye ramak kaldı.

Doğduğum günden beri Türkiye de yaşıyorum.Arada bir yurtdişina çıkıp bir kaç sene kalıp dönmüşlüğüm de yok.Bu süreç zarfında Türkiye de ne Ezan ın engellendiğini ,ne oruç tutanların zulum gördüğünü,ne müslümanların ibadetine karışıldığını,ne baş örtüsü takanlara (kamusal alan dışında) karışildiğini-hatta ve hatta bir çok şehirin belli yerlerinde İran da bile göremeyeceğiniz acayip kılıkta dolaşan insanları rahatlıkla görebilirsiniz-,ne de insanların müslümanlıklarını serbestçe yaşamasına müdahale edildiğini görmedim.

Ama;Camilerde ki tüm hoparlörlerin sesinin bilinçli olarak yükseltildiğini,her 10m de bir bulunan camilerden ezanın okumanın aynı zamanda başlamamasından dolayı okunan ezanın 15,20 dk sürdüğünü(bu durum camilere yeni konulan bir sistemle düzeltildi),oruç tutmayanların dövüldüğünü,ramazan günü açık lokantalara bomba atıldığını, sabaha karşı oturduğu evin işiği yanmıyor diye (sahura kalkmadığı düşünülerek) oturduğu mahallenin sakinleri tarafından insanların tehdit edildiğini(bu insanlardan birisi arkadaşımdı ve kendisi ramazan ayı boyunca sahur vakti saati kurup uyandıktan sonra ışığı açıp tekrar yatmak zorunda kalmıştı),baş örtüşü takmayanlara * denildiğini, Güneydoğu illerinde diz üstünde etek giyenlerin bacaklarına kezzap atıldığını,bayram namazına gitmeyenlerin mahalleli tarafından mimlenip tehdit edildiğini,Din emrediyor diye karısını dövenleri,hala günümüzde bile imam nikahı ile aldığı 5 kadın ile ilişki yaşayanları (bunlardan birisini işim gereği bizzat tanıyorum.Adamın şehrin 5 farklı yerinde evi var ve her birisinde imam nikahlı karıları oturuyor her hafta bir evi ziyaret ediyor ve bunu ballandıra ballandıra anlatıyor),din adına dolandırılanları,Kur an kurslarında küçüçük çocukların nasıl beyinlerinin yıkandığını ve daha yazmak istemediğim rezaletleri ,sokakta önde adam arkasında 3 adet çarşaflı karısı ile gezintiye çıkmiş insan manzaralarını çok gördüm halende görmeye devam ediyorum.

Şimdi;Mağdur olan kesim kim?Gerçekten bu ülkede müslümanlara zulüm mü ediliyor?Kimler ölüyor? kimler öldürüyor?İnsanlar sebepsiz olarak mı korkuyorlar?Müslümanlık yukarda anlatılanlarmı?Yukarıda anlatılanlar Türkiyede hiç yaşanmadımı?Hepsi yalan mı?Kim tehlikeli, kim tehlikeli değil?Kimin kimden korkması gerek?Karkanlar haksızmı?Korkanlar paranoyak mı?Lütfen kimse yukarıdakileri yapanlar müslüman değil demesin zira korkulanlar gerçek müslümanlar değil ancak bunları yapanlarda hırıstiyan veya musevi değil.

Bence önce bu kara lekelerin temizlenmesi ondan sonra şeriat isterük diye çığırtkanlık yapılması lazım.Belki o zaman cahil kesim dişindaki kesimde inanır.
Omnia mors aequat


Eylül 29, 2007, 10:03:37 öö
Yanıtla #2
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Azizim Mystic,

size bu hususta katılmamak elde değil. bahsettiğiniz herşey cehalet ve taassubun sonuçlarıdır. o yüzden tüm gücümüzle cehalet ve tassuba karşı savaşım vermeliyiz.

şer yılanının bile anası olan toplumsal bir canavar Üç Başlı irtica yılanıdır. bu yılanın iki kalbi vardır ki bunlardan birisi cehalet yek diğeri tassuptur.

öyle değişik bir yılandır ki, ortamın şartlarına ve zamana göre saldırı şekillerini değiştirir. kim kez, müsamahasızlık, zekayı köle yapmaya çalışmak, birey sıfatını kulluğa çevirme gayreti, vicdan sömürüsü, laiklik düşmanlığı ve toplumsal marazların her türlüsü bu yılanın başıdır, saldırma şekilleridir.

bu görünümlerle savaşmak bizi zafere götürmeyecektir. çünkü bı yılanın binbir türlü başı vardır ve fakat kalbi yerinden sökülüp atılmadıkça ortadan kaldırılamaz. yani cehalet ve tassup. bu öyle bir yılandırki toplumsal aydınlıkta ufacık bir karanlık gördüğü an başlarını diker ve saldırıya geçer.

cehalet ve tassubun panzehirini bulamadığı iki güç vardır bunlar Eğitim ve Halkın Aydınlatılmasıdır. bu yılanın dayanamadığı tek şey aydınlıktır, bilimdir.

bilimin ışığı karanlığı aydınlattıkça cehalet ve tassup zayıflar, erir, yokolur.

saygılarımla...

p.s.: yazıdaki görüşler okuduğum çok değerli bir Üstadın kitabındaki ifadelerinden bende kalanlardır.


Eylül 29, 2007, 10:09:27 öö
Yanıtla #3

Sevgili SkullG,

Yazdıklarınız kesinlikle katılıyorum.Tepkim bazı kesimlerin haklı sebepsiz yere korkuya kapıldığını düşündürtmeye çalışmasına ve birtakım insanlarında buna hakikaten inanabilmesinedir.

Saygılar
Omnia mors aequat


Eylül 29, 2007, 10:32:10 öö
Yanıtla #4
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 788
  • Cinsiyet: Bay

Sn Mystic,ilk yorumunuzda malesef çok abartmışsınız,nitekim çevrenizde gördüğünüz bir takım olayları tüm topluma mal edemezsiniz.Kaldı ki,anlattıklarınızın çoğunuda çevrenizde değil,karikatürlerde gördüğünüzden eminim..

Tabii ki,sizin çevrenizde gördükleriniz (doğru ise ) arasında böyle şeyler varsa,bunu tüm topluma mal etmek nasıl yanlışsa,hiç bir şey yokmuş gibi tavır takınmakta o kadar yanlıştır.

Ve  ortada çözülmesi gereken bir sorun vardır demektir.Ve  bu sorun,sizin yaptığınız gibi,bir tarafı suçlayıp,bir tarafı haklı çıkarmakla olmaz.

İki tarafında aşırıya giden kesimleri,iki tarafıda zan altında bırakacak haller sergiliyorlar,ve siz bunun sadece bir kısımına bakıp,o kısımın genelini suçlayamazsınız,bu yanlış olur..Lütfen biraz daha objektif yaklaşmaya çalışın olaylara,bol bol nefes alın verin,rahatlayın...

Bir kaç alıntı yazıyla bitireyim:

"Almanya'da yuvaya giden çocuklar da din eğitimi alacak
Alman eğitim ve eyalet gençlik bakanları, okulöncesi çocuk bakım kurumlarından dinî eğitimin artırılması talebinde bulundu. Bunun üzerine 10 maddelik metin hazırlayan Almanya Protestan Kilisesi, kendisine bağlı 9 bin yuvada bulunan çocuklara daha fazla din eğitimi verilmesi kararı aldı.



Türkiye'de lisede namaz kılınmasına tepki gösterilirken Almanya'da din eğitim ve öğretiminin okulöncesi kurumlara indirilmesi ve güçlendirilmesi gündeme geldi. Almanya Protestan Kilisesi, önceki hafta okulöncesi eğitim kurumlarında din eğitim ve öğretiminin güçlendirilmesi ile ilgili 10 maddelik bir metin yayınladı. Söz konusu metinde okulöncesi dönemde verilecek dinî eğitimin önemine dikkat çekilirken din eğitiminin bir hak olduğu kaydediliyor. Protestan Kilisesi'ne ait 9 binin üzerindeki çocuk yuvasında din eğitimine ayrı bir önem verildiğinin altı çiziliyor. Ayrıca kiliselere ait olmayan çocuk yuvalarında da din eğitimi verilmesine başlanması isteniyor.

Geçtiğimiz hafta bazı gazetelerde yayınlanan Bağcılar Lisesi'nde namaz kılındığı iddialarıyla ilgili haberler pek çok kişinin tepkisini çekmişti. Almanya eyalet gençlik bakanları 2004 yılının Mayıs ayında, eğitim bakanları ise haziran ayında yaptıkları toplantılarında, okulöncesi çocuk bakım kurumlarında din eğitimi verilmesinin önemine dikkat çekmişlerdi. Bu arada Almanya'da kiliselere ait çocuk yuvalarında çocukların yüzde 18'ini, belediyelere ait çocuk yuvalarında ise yüzde 27'sini oluşturan Müslüman çocukların hangi dinî eğitimi alacağı merak konusu oldu. Almanya Protestan Kilisesi, bu konuda çocuk yuvalarındaki bakıcıların çocukların ve velilerinin dinî hassasiyetlerine saygılı olacak şekilde eğitilmesinin önemine dikkat çekiyor. Kilise yetkilileri, "Bizim eğitim kurumlarımızda çocuklara verilen Hıristiyan değerler diğer insanlara karşı saygılı olmak, sevgi beslemek ve barışçı olmak gibi değerlerden ibarettir. Bütün tevhit dinlerinin tanıdığı '10 Emir' ise temel yön gösterici değerler niteliğindedir." diyor. Bunun Müslüman çocuklar için ne anlama geldiği sorusuna ise, "Bu, onların Hıristiyan bir kurumda misafir oldukları, Hıristiyan hayatını, bayramlarını ve değerlerini tanımaları; ancak bunun ötesinde bir tavır ile karşılaşmamaları anlamına gelmektedir." deniyor.


**************************************

İngiltere'de Anglikan Kilisesi resmî bir özelliğe sahiptir. Bir çok devlet töreni dinî törenle yapılmaktadır. Devlet başkanı yani Kral aynı zamanda Anglikan Kilisesinin başkanı olup, Başbakanın teklifi ile din görevlilerini atar.

Din dersleri, ilk ve orta dereceli devlet okullarında zorunlu dersler arasında yer alır. Okullarda güne toplu dua ile başlamak yasa emridir. Ancak, öğrenci velileri, isterlerse çocuklarını, hem din dersine hem de toplu duaya katılmaktan alıkoyabilirler. Din dersinin programlarını hazırlama yerel yönetimlerin sorumluluğundadır. Din dersleri mezhebe dayalı olarak yapılmaktadır.


*************************************

Ben Almanya'da şu soruların cevabını araştırdım, siz de araştırınız:
Almanlar,
Niye bu kadar dürüsttüler?
Sorumluluk hisleri neden bu kadar kuvvetliydi?
Niye bu kadar çok ödev düşkünüydüler?
Evleri, yolları, işyerleri, fabrikaları, eğlence yerleri, ormanları hatta dağları bile niye bu kadar temizdi?
Nasıl bu kadar nazik olabiliyorlardı?
Neden bunların en sarhoşu, en ayyaşı bile elindeki sigara izmaritini sokağa atmıyordu?
Bu memurlar neden kendilerine gelen vatandaşların işlerini bir an önce yapmak, onu memnun etmek için, ateşe düşmüş gibi çırpınıyorlardı?
Zengin-fakir, yaşlı-genç, ayyaş-ayık, dinli-dinsiz.. hepsi birbirlerine karşı nasıl bu kadar saygılı olabiliyordu?
Niçin hakka ve hukuka bu kadar riayet ediyorlardı?
Bu adamlar rüşvet, iltimas, adam kayırma, torpil, nemelazımcılık, köşe dönmece gibi şeyleri de bilmiyorlardı.
Sanki bu milletin üretmek ödevi, tasarruf göreviydi.

Çünkü Alman eğitimin hedefleri şunlardır: Karakter sahibi, Allah'ı seven, dinine bağlı, insanlara saygılı, sorumluluk duygusu taşıyan, yardımsever, iyi ve güzel olan her hareketi destekleyen; demokrasiye bağlı; vatanını, milletini seven, barıştan yana olan gençler yetiştirmek...
(Almanya'da Dini Eğitim,Dursun Altun,Timaş)

Vostede é vostede. . Nunca perder o caducidade. .


Eylül 29, 2007, 10:41:38 öö
Yanıtla #5
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 788
  • Cinsiyet: Bay

Bu arada sn.Mystic ,yine ilk yorumunuzda bahsettiğiniz bir çok şey,bugün mahalle baskısı denilen mefhum kavramı destekler nitelikte ancak,sizeAhmet Altan ın bir yazısını okutmama izin verin: ( güzel bir yazı )

********************

Bizim mahalle…

Bu çağda hala toplumun en önemli sorunu olarak “türbanı” tartışmamız yeterince tuhaf ama bu tartışmanın kendi içinde de açılan her sayfa bize yeni tuhaflıklar getiriyor.

Şimdi bizim çok sevdiğimiz bir “mahalle baskısı” kavramımız oldu.

Bu “mahalle” baskı yapacak ve bütün kadınlar türban giyecek, bütün ülke koyu Müslüman olacak.

Bizim “mahallenin” bu baskıyı yapmak için neden üniversitelerde türbanın kalkmasını beklediğini hiç anlayamadım.

Türban sadece üniversitelerde yasak. Toplumda yasak değil. Neden “mahalle” baskı yapıp bütün kadınlara türban giydirmiyor.

Neden bugüne kadar giydirmedi?

Toza toprağa bulanmamak için bütün köylüler gibi neredeyse binlerce yıldanberi başlarını örten köylü kadınlar neden hala türbana geçmediler?

Bu ülkede bir tane “türbanlı” köylü kadını gören oldu mu?

Türbanlı köylü kadını göreceğine inanan var mı?

Bu ülkenin köy yaşamını gerçekten bilen bir sosyoloğumuz var mı?

Kemal Tahir’in köy romanlarını okumuş olanları var mı?

Baş örtüsü bizde dinsel bir simge mi yoksa fiziksel şartların getirdiği zorunluluktan doğan bir gelenek mi?

Neden bu “mahalle” yüzlerce yıldanberi bir türlü doğru dürüst baskı yapmıyor da bizde içki tüketimi bu kadar artıyor?

Çok korkulan şeriat daha seksen yıl önce bu ülkedeydi.

Burası sadece şeriatla yönetilen bir ülke değildi, ayrıca bütün Müslümanların önderi olan Halife de bu topraklarda yaşıyordu.

Siz şeriatla yönetildiği sırada Osmanlı’da yaşamın nasıl olduğunu biliyor musunuz?

Hiç Ahmet Rasim’in, Refi Cevat’ın kitaplarını okudunuz mu?

Nasıl oluyordu da o şeriat düzeninde öyle hovardalıklar yaşanıyordu?

Mahalle neredeydi o zaman?

Anadolu’yla Müslümanlığın ilişkisini tam anlayamadan “mahallenin” baskısını anlamak mümkün olabilir mi?

Alevi bir gelenekten gelen Anadolu’nun Müslümanlığı yorumlama biçimi bir Arap ülkesinin Müslümanlığı yorumlama biçimine benzer mi?

Halk edebiyatının en zengin kaynağı “tasavvuf” olan bir toplumun Müslümanlığı Arapların Müslümanlığına benzer mi peki?

Kaç Arap ülkesinde “Bektaşi” fıkraları bu kadar sevilerek anlatılır?

Anadolu Allah’a inanır… Ne bu inancını engellemeye çalışanı, ne de “dinin bütün şekil şartlarını yerine getir” diye zorlayanı sever.

Bayram namazını kılar, rakısını içer… İkisine de karışılmasını istemez.

Zorlayın da bakın ne oluyor?

Niye 22 temmuz’da hem ordu, hem de Selamet Partisi kaybetti?

Bu size hiçbir şey söylemiyor mu?

Bir de Malezya meselemiz var tabii.

Allah rızası için topraklarının yarısı Avrupa’da olan bir imparatorluktan kalan bir toplumla Malezya birbirine nasıl benzeyecek?

Malezya, Batı’yla bu kadar iç içe yaşadı mı?

Malezya’nın eski ordusunun tümü Alevi miydi?

Malezya’nın padişahlık sarayının içinde kilise var mıydı?

Türkiye faşist olmaz, komünist de olmaz, şeriatla da yönetilmez.

Katı kuralları olan hiçbir yönetim bu topraklara yerleşemez.

Biraz çocuksu, biraz hergele, biraz korkak, biraz tembel, serazat yaşamaktan hoşlanan, keyfine düşkün, epeyce tembel, dalgacılığı seven, içkiden haz alan, cinselliğe düşkün bir toplumuz biz.

Her şeyden çabuk sıkılır, baskıdan kaçarız.

Siz gazeteleri hiç okumadığınızı farzederek, kendi hayatınızdan şu “mahalle baskısının” örneklerini söylesenize.

Kaçınız nerede, ne zaman, nasıl baskı gördünüz?

Bir zamanlar da “milliyetçilik yükseliyor” diye tutturmuşlardı.

O zaman da bilebildiğim kadarıyla bunun mümkün olamayacağını söylemiştim.

Seçim sonuçlarını gördük.

“Psikolojik savaşçılar” gene iş başındalar.

Gerginlik yaratmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

AKP de onlara istekle yardım ediyor..

Bu gerginlik ortamını beslemekten hiç kaçınmıyor.

Gerginlikten AKP kazanıyor ve bunun farkında..

“Psikolojik savaşçılar” sanki 22 Temmuz’un sonuçlarını görmemiş gibi seçim öncesi oyunları bir daha oynuyorlar.

Gene aynı sonucu alacaklar.

İnsanın “psikolojikçilerin” AKP ajanı olduğundan şüphe edeceği geliyor.

Bir partinin gelecek seçimleri de kazanması için bu kadar yardımı açıklamanın başka bir yolu yok çünkü.
Vostede é vostede. . Nunca perder o caducidade. .


Eylül 29, 2007, 10:45:03 öö
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

Selam guzel kardeshlerim. Sizin bu konuyu okuduktan sonra Hiario-ya katildigimi soyleye bilirim. Aslinda her millette durustluk, insanseverlik, kardeshlik vardir ama Alamanlar her sheyden evvel temizlikden onemli bi sheye onem vermez. temizlik guzellikdirki bu da insanlara hayat sevgisi verer. Ama bunu da unutmayalim ki, Dunyada en Yuce millet Turk halklaridir.


Eylül 29, 2007, 10:56:47 öö
Yanıtla #7

Sn hiaro,

Yazımı dikkatli okursanız tüm müslümanları yobazlıkla ve canilikle suçlamadığımı göreceksiniz.Ancak yazdıklarım gerçek olaylar bu tip abuk olaylarında karikatürize edilmesi de oldukça doğaldır çünkü bu çağda bu davranışlar ancak karikatürize edilebilir.Gerçi karikatür cizenlere katli vaciptir diye fetva verenlerde Satürn gezegeninde yaşayan zıttırbıttı dinine mensup kişiler değil.Ayrıca çok sayıda düzgün müslüman olduğu gibi kendilerine müslüman diyen cani de oldukça fazladır.Konuyu tartışarak uzatmak istemiyorum.Mahalle baskısı ile ilgili yazı eklemişsiniz bende ekleyeyim buyrun Hürriyet ten Yalçın Bayer yazıyor;

’KAMUOYUNA bildirmek istemiyordum ama ’mahalle baskısı’ tartışmaları sürerken, artık kamuoyunun bilmesini istedim. Ben Eyüp’ün üç kuşak yerlisi olan bir bayanım. Türkiye’nin nereye gitmekte olduğunu hep birlikte görelim.


Geçen Regaip Kandili’nde (19 Temmuz) Eyüp Camii’nin arka kapısında türbenin karşısında sağ taraftaki iç avluda namaz kılıp dua ederken elinde mikrofonu olan 35 yaşlarında bir vatandaş bizleri adeta kovdu; "Dış avluya gidin" dedi.

Sebebini sorduğumuzda aynen şunu söyledi:

"Siz bayanların namaz kılarken poposu yukarıda kalıyor, arkanızda kalan erkekler kötü oluyor."

Siyah pantolon, beyaz gömlekli bu kişiye "Sen kimsin?" dedikten ve Allah’ın evinden bizi nasıl kovduğunu, camiye gelip ibadet ediyorsa önce erkeklerin nefsini terbiye etmesini belirttikten sonra, "Kaldı ki biz hocanın arkasında namaz kılmıyorduk. İçeride de değiliz. Kábe’de kadın-erkek bir arada tavaf ederken nasıl böyle bir uygulama olabilir" diye sordum. "Ben bir yıldır burdayım, bu böyle" dedi. Kendisi 35 yıllık Eyüplüymüş... Ben de 46 yıldır Eyüp’te oturduğumu ama kendisini tanımadığımı söyledim.

Bu arada maalesef ibadet etmekte olan tüm bayanlar da toparlanıp alanı erkekler için boşalttılar. Benim o sırada namaz kılıp dua ettiğim iki arkadaşım, Eyüp Camii’nin 500 yıllık aile geleneğinden imam olan Sakıp Günay Hoca ve Rahmi Günay Hoca’nın kızı ve geliniydi. Bunlar da Eyüp’te bu tür bir uygulamanın olmadığını biliyorlar.

’Talimat’ üzerine birlikte iç avludan dışarıya çıktık. Böyle insanlar varken biz çocuklarımıza camiyi nasıl sevdiririz diye düşünmeden edemedim.

TÜRBENİN İÇİ AYRI ÁLEM

Eyüp Sultan Hazretleri’nin içi ise başka álemdi. Birçok genç camlı bölmenin arkasına geçmiş, kimi oturmuş, kimi ayakta biz ziyaretçilere ’yürüyün, oyalanmayın, dualarınızı yürüyerek tamamlayın’ diye sürekli komut vermekteydiler.

Ayrıca Eyüp Camii’nde her cuma ya da cenaze namazlarında da aynı manzaralar oluşmakta, ellerinde telsizli (aynı Adnan Hoca’nın müritleri gibi) siyah pantolon, beyaz gömlekler giyen yaklaşık 5-10 kişi cemaati yarıp en önde Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç ve bazı yandaşlarına yer açıyorlardı.

İnsanlar camide eşit ise bu nedir?

Bizler Atatürkçü, sosyal demokrat ve çağdaş insanlarız ama ibadetimizi gösterişle değil gizli yaparız. Ama bu manzaraları gördükçe kendimi İran veya Afganistan’da sandım. Orayı hemen terk eden kadınlar adına da üzüldüm. Rencide edilmeyi o kadar kanıksamışlar ki, hemen boyun eğip, eteklerini toplayıp alanı terk ettiler. İşte en acısı da buydu; ezilmeye hep alışmışlar. Sorgulama ve yargılama duyguları kaybolmuş; çevrelerinde kadın olmasına tahammül edemeyen bağnazlara tepki koyamıyorlar.

MÜFTÜDEN SAVSAKLAMA

Dışarı çıktığımda ise başı türbanlı malum partinin bir militan bayanı kandilde bile fırsatı kaçırmamış, caminin etrafında broşür dağıtıyordu. Bana uzattığında, "Sen bunlara hizmet ediyorsun ama onlar camiden kadınları dışarı atıyorlar, git de adamlarınıza sahip çıkın" dediğimi hatırlıyorum sinirimden...

Yaşadıklarımı İstanbul Müftülüğü’ne ayrıca yazıyla bildirdim. 20 Temmuz’da yazdığım yazıya 4 Eylül’de Eyüp Müftü Vekili Faik Aktaş imzasıyla tekdüze bir yanıt geldi: "İlçemiz Hz. Halit (Eyüp Sultan) Camii ile ilgili vermiş olduğunuz ilgi dilekçe incelenmiş olup gereği yapılmıştır."

Böyle bir yanıt olur mu? Nasıl bir işlem yapılmış belli değil.

Yoksa biz kadınları emir verdiğiniz ’özel koruma’(lar) eliyle mi attırma yolunu seçtiniz?

Bu ortaçağ zihniyeti Türkiye’yi bir yere götürmez.
Omnia mors aequat


Eylül 29, 2007, 11:25:08 öö
Yanıtla #8
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 788
  • Cinsiyet: Bay

Dediğim gibi,her iki kesiminde aşırı uçları,iki tarafında birbirinden soğumasına nefret etmesine yardım ediyor.

Ülkemizi,böyle "iki taraf","iki kesim",, diye ayırmakta ne kadar doğru bilmiyorum,o da tartışılır..

Bir dua ile bitireyim::

İnşallah,bir gün hepimiz Türkiyeli olduğumuzu anlarız ve Türküyle,Ermenisiyle,Kürdüyle,Yahudisiyle..güzel bir uyum içinde yaşarız ve Türkiye için elimizden geleni yaparız.
..amin.!
Vostede é vostede. . Nunca perder o caducidade. .


Eylül 29, 2007, 11:31:41 öö
Yanıtla #9

Alıntı
İnşallah,bir gün hepimiz Türkiyeli olduğumuzu anlarız ve Türküyle,Ermenisiyle,Kürdüyle,Yahudisiyle..güzel bir uyum içinde yaşarız ve Türkiye için elimizden geleni yaparız

Katılıyorum ve ekliyorum.Umarım tüm insanlık birbirine hoşgörü ile yaklaşabilmenin ve yardım edebilmenin erdemi ile tanışır.
Omnia mors aequat