1917’de Almanya Halle’de doğan Emil Fackenheim, 1935’te gynasium’dan mezun olmuş ve ardından Berlin’de Reform Haham unvanını aldığı Hochschule für die Wissenschaft des Judentum’da öğrenim görmüştür. Bu süre içinde Halle üniversitesine gitmiş ve sonra 1938-39 yılları arasında Sachsenhausen Toplama Kampında tutulmuştur. Serbest kaldıktan sonra ilk olarak Abardeen, ardından Toronto Üniversitelerine gitmiş ve 1945’te doktora unvanı almıştır. Ontario Hamilton’da haham olarak görev yaptıktan sonra Toronto Üniversitesinde Felsefe Profesörü olmuştur. 1983’te Yeruşalayim’deki İbrani Üniversitesine geçmiştir.
İlk çalışmalarında Fackenheim, doğrudan Holokost’la ilgili teolojik sorunlarla ilgilenmemişse de, daha sonraki yazılarında Nazi döneminde yaşanan olayların modern çağın en önemli din problemlerini de ortaya çıkardığını savunur. Kendi düşünce sistemindeki dönüm noktasını , ölüm kamplarında yaşanan trajediye rağmen Yahudilerin, Yahudiliklerini sürdürme mücadelesi verdiğini keşfedince yaşamıştır. Bu konuda şunları söyler:
Auschwitz skandalını öğrenince benim için hayatımdaki en önemli keşfi yaptım. Dünya etrafındaki Yahudiler, yaşlısı genci, fakiri zengini cahili ve okumuşu ,inançlısı ve inançsızı Auschwitz’e tepki verdiler. Yok olma tehdidiyle yüzleşince ,buna kararlı bir şekilde karşı çıktılar. Kendilerinin ve çocuklarının Yahudi olarak hayatta kalmasına adadılar yaşamlarını. (Cohn-Sherbok’ta, 1989,43).
Holokost’un dini etkilerini araştıran Fackenheim , Yahudi medeniyeti için Holokost’un ne ifade ettiği üzerine düşünür. Bir çok çalışmasında Nazi döneminde yaşanan korkunç olaylara karşı özgün bir cevap arar. Fackenheim’e göre, Holokost benzeri görülmemiş bir olaydır ve “soykırım” kelimesi bile yaşanan felaketlerin boyutlarını ifade etmek için yeterli değildir. Bu trajediyi diğer olaylardan ayıran iki önemli özelliği olduğuna inanır. İlk olarak, altı milyon Yahudi , kendi dini inançlarından dolayı değil, büyük babaları kendilerini Yahudi ahdine ait hissettikleri için öldürülmüştür. İkincisi, cinayet sürecinin kendisi asıl amaçtır. Dolayısıyla, Holokost’un tekliği , Nazilerin Avrupa’dan bu” istenmeyen yabancıları” silmek amacıyla oluşturdukları Yahudi tanımını göstermesi açısından Fackenheim için çok önemlidir. Yahudileri öldürmek kendi içinde asıl amaç ve sonuç olmuştur. Böyle bir niyet Fackenheim’ın “radikal” kötülük olarak ifade ettiği olgunun örneğidir. İşte Holokost’u, diğer tüm katliamlardan ayıran özelliği budur. Diğer katliamların hepsi için “rasyonel” bir neden güdülmüştür. Günümüz Yahudileri Holokost’u önceki Yahudi tarihinden ayırmak isteseler bile bu imkansızdır. Milyonlarca Yahudinin yok edilişi , Yahudilerin kendi trajedilerinden kaçamayacaklarını her zaman hatırlatacaktır.
Fackenheim için Tanrı’nın varlığı ölüm kamplarında, tıpkı eski zamanlardaki gibi kendini göstermiştir. Tıpkı Tevrat’ta söz edilen ilahi olayların yaşandığı Sina Dağın’daki gibi, ölüm kamplarında da Tanrı bir emir vermiştir. Tora’daki 613 emre ek olan bu 614.emir, Holokost sonrası topluma verilmiştir. Fackenheim “Tarihte Tanrı’nın Mevcudiyeti” adlı eserinde , bu emri açıklar:
Yahudilerin Hitler’e ölümünde sonra zafer yaşatması yasaktır. Onlara, Yahudi toplumu yok olmasın diye , Yahudi olarak yaşamaları emredilmiştir. Hafızları yok olmasın diye Auschwitz’in kurbanlarını hatırlamaları emredilmiştir.Dünya Auschwitz’in gücü hakimiyetine girmesin diye bu dünyadan ve insanlardan umudu kesmemeleri, ayrıca kendilerini dünyevi zevklere ve ahlaksızlığa kaptırmamaları emredilmiştir. Ve son olarak Yahudiliğin yok olmaması için İsrael’in Tanrısından umutlarını kesmemeleri emredilmiştir... bir Yahudi Hitler’in Yahudiliği yok etme girişimine karşılık vermeyerek bu yıkıma katkıda bulunur. Eski zamanlarda en düşünülemez suç putperestlikti. Günümüzde ise bu, Hitler’e onun işini yaparak karşılık vermektir. (45-6).
Fackenheim’in görüşüne göre Holokost’taki olayları hatırlamak kutsal bir görevdir. Nazilerin arzusu bütün Yahudileri yok etmekti- kamplarda olan korkunç olayları anlatacak hiç kimse kalmayacaktı. Amaçları her türlü anıyı silmekti. Dolayısıyla sanki milyonlarca kişi hiç yaşamamış gibi olacaktı. Ancak” Auschwitz’in Emreden Sesi,” yok edilenlerin hiç bir zaman unutulmaması gerektiğini emreder. Olanları hatırlamak ve bu trajediye önem vermek bu nedenle kutsal bir görevdir. Böyle bir yükümlülük tartışmaya açık değildir. Ayrıca, Fackenheim , “Auschwitz’in Emreden Sesi’”nin Yahudiler’e dünyayı karanlık güçlere bırakmamalarını emrettiğini söyler. Yahudiler, daha iyi bir dünya inşası için çalışmaya devam etmelidir. Nazi dönemindeki olaylar yüzünden toplumdan umutlarını kesmemelidirler. Yahudi toplumunun bütün insanlarla belirlenmesinin nedeni Auschwitz’in tekliği ve Yahudiler olarak üstlendiği rolleridir.
Daha sonra kaleme aldığı eseri “Dünyayı Onarmak İçin” de, Fackenheim Nazilerin bireyleri Muselmanner (yaşadıkları halde ölü olan insanlar) haline getirmeyi amaç edindiklerini belirtir. Ancak bu amaca rağmen, kamplara gönderilenlerden bazıları buna direnmişlerdir. Fackenheim için bu tip direniş eylemleri , Holokost’a verilen dini bir cevap ve tikkun’un (kozmik onarım) başlangıcıdır. Fackenheim ölüm kamplarındaki isyanın farklı şekillerde gerçekleştiğini söyler. Bazı kurbanlar bilinçli şekilde Muselmanner olmayı reddetmişler, hamile kadınlar çocuklarının yaşaması için hamileliklerinden vaz geçmemişler , Yahudi partizanlar Naziler’ e karşı savaşmak için ormanlara kaçmışlar, Hasidik Yahudiler yasak olduğu halde dua etmişlerdir. Bu hareketler çok yaygın değildi ama Nazi soykırımına direnç gösterenlerin olduğunu da kanıtlıyordu. Onların bu kahramanlıkları yok ediş mantığının üstesinden gelinebileceğini gösterdi.
Fackenheim Holokost’a karşı mücadele vermenin modern toplumda da devam etmesi gerektiğini savunur. Medeniyet, ölüm kampları ve Muselmanner gerçekliklerini de kapsamaktadır. İkinci Dünya Savaşında ne olduğunu anlayanlar , Nazi Döneminde Yahudiler’e uygulanan mantıklı bir şekilde organize edilmiş yok edişin üstünden geçemez. Sonuçta, Holokost’a karşı mücadele ile kozmik onarımı gerçekleştirme amacı hiç bir zaman sona ermeyecek emirlerdir. Ayrıca, Fackenheim, düşüncedeki direnişin ancak direniş eylemiyle etkili olabileceğini açıklar. İnsanlık dışı olaylara karşı çıkabilecek cesarete sahip olanların durumunda, düşünce ve eylem bütünleşir. Holokost nasıl tarihte bir novum ise, bu direniş de bir novum dur. Bu bir varolma ve düşünce biçimidir.
Bu anlamda Fackenheim, düşünceyle eylem arasında böyle bir bütünlük gören Polonyalı Pelagia Lewinska’nın düşüncelerinden bir örmek verir:
Konut alanlarının uzaklarında, çamur, bataklık, binaların arkasındaki çöp yığınları, dışkı çukurları korkunç pislikleriyle beni iğrendirdi...ve ardından ışığı gördüm! Gördüm ki kampların ardında yatan düzensizlik ya da organizasyon eksikliği değil, tam tersine detaylarıyla kapsamlı biçimde düşünülmüş bilinçli bir fikirdi. Bizi kendi pisliğimizin içinde öldürmeye, çamurun içine saplamaya, onurumuzu yok etmeye, insanlığımıza ait ne varsa silmeye mahkum ettiler...kendimizden ve dostlarımızdan nefret etmemiz, korkmamız , iğrenmemiz için... Bu motive edici esası anladıktan sonra...sanki bir rüyadan uyanmıştım... yaşamaya mecburdum... ve eğer Auschwitz’de ölseydim, insan gibi ölmeliydim, onurumu bırakmamalıydım. Düşmanlarımın olmamı istediği gibi iğrenç ve korkunç bir mahluk olmayacaktım... Ve işte o anda gece gündüz devam eden korkunç bir mücadele başladı. ( 49-50).
Fackenheim’in görüşüne göre, böyle bir adanma çok önemlidir. Lawrence da Nazi terörüne karşı mücadele etmeye yükümlü hissetmiştir kendini. Fackenheim, bu deneyimin “Tanrı’nın emreden Sesi” olduğuna inanır. Fackenheim Holokost’un yarattığı yıkımın, benzer ‘onarım’ süreçleriyle düzeltilmesi gerektiğini öne sürer. Daha önceden Yahudi mistisizmi , Yahudi toplumlara zarar veren yıkımları , Tanrı katındaki felaketler olarak betimlerdi. Bu tip yıkımlar Tanrıyı Kendinden ayırırdı.
Fackenheim’e göre, hem dünyevi hem de göksel alemlerin yeniden uzlaşması, ancak dua ve ritüelik eylemlerin gerçekleştirilmesiyle olur. Ancak çağdaş toplumda, dini uygulamaların yerini direniş eylemleri almalıdır. Dolayısıyla Holokost’a verilebilecek en önemli tepki , kamplardan kurtulanlar için bir Yahudi devletinin kurulmasıdır. Yahudi bir vatanda, Yahudiler gelecekteki felaketlerden korunmak için bir sığınak bulabilirler. Fackenheim Holokost sonrası tikkum’un ortak atalara sahi p hem dindar hem de dindar olmayan Yahudiler’e gereksinimi olduğunu savunur. Beraber, savaşların yıktığı ve kutsiyetini kaybetmiş bir dünyada Yahudiliğin devamlılığını sağlayabilirler.
Referanslar- Fackenheim’in Önemli yazıları
Dan Cohn-Sherbok, Holocaust Theology, Londra,1989
Emil Fackenheim, God’s Presence in History; Jewish Affirmations and Philosophical Reflections, New York, 1972
Emil Fackenheim, Encounters between Judaism and Modern Philosophy, New York, 1973
Emil Fackenheim, To Mend the World: Foundations of Future Jewish Thought, new York, 1982