Yahudi Cemaati’nin Gazetesi Şalom yazarı Metin Delevi, Lozan Konferansı’nda Türkiye’yi temsil eden heyette görev yapan Hayim Nahum’un hayatını yazdı. Nahum’un Milli Mücadele’ye desteğini anlatan Delevi’nin yazısı hakkında az şey bilinen Nahum’un İstanbul’dan ayrıldıktan sonraki hayatını da anlatıyordu.
İşte Delevi’nin kaleminden Hayim Nahum’un hikayesi:1909 yılında Osmanlı Yahudi Cemaati’nin Hahambaşılığı görevine seçilen Rav Hayim Nahum Efendi, sadece cemaatine hizmet eden dini bir lider olmadı. Aynı zamanda Osmanlı adına birçok yabancı temas yürüten bir diplomat oldu.
Nahum Efendi, hahambaşılık görevine geldikten sonra yalnız cemaatine değil vatanına da hizmet etmeyi sürdürdü. Osmanlı Devleti yararına yaptığı çalışmalarla, İttihat ve Terraki yönetimine yakınlığı nedeniyle, Osmanlı Hükümeti için hep ‘güvenilir’ ve ‘Osmanlı ve Türk dostu’ olarak görüldü. Yaptığı girişimlerle de bu güvenin sağlamlığını ispatladı. Hahambaşılığı döneminde kefaletiyle birçok Yahudi Osmanlı Mebusan Meclisi’ne girdi. Osmanlı nezdindeki güvenilirliği o kadar arttı ki, hükümet yetkilileri Hahambaşılık görevinden ayrılıp milletvekili olmasını hatta gayri resmi olarak maarif nazırlığını önerdi. Ancak Yahudi cemaati ileri gelenleri telkinleriyle Nahum Efendi’yi bu karardan vazgeçirdi.
Büyük savaşın patlamasıyla birlikte Nahum Efendi hükümet yetkililerinin bilgisi dahilinde ve yönergeleri doğrultusunda diplomatik temaslara başladı.
İlk diplomatik temasını, 1915 yılında, Çanakkale ablukası esnasında, Çanakkale’de ateşkes şartları için İngiltere ve Fransa adına Dedeağaç’a gelen bir İngiliz diplomatla yaptı. İngilizler tarafından önerilen şartlar Osmanlı yetkilileri tarafından kabul edilmedi.
1918 yılında Osmanlı resmi görevlisi olarak Almanya, Lahey ve Stockholm’e gitti. Bu seyahatin amacı Batı Avrupa Yahudilerinin Osmanlı Devleti’ne desteğini sağlamak ve Avrupa’ya gelecek olan ABD Başkanı Wilson ile görüşüp onun da desteğini Osmanlı lehine çevirmeye çalışmaktı. Avrupa Yahudilerinin desteği sağlansa da Başkan Wilson’un Avrupa’ya gelmemesi nedeniyle görüşme yapılamadı. Bu seyahat Osmanlı yetkilileri tarafından gizli tutuldu ve neden olarak Nahum Efendi’nin sağlığı öne sürüldü.
Üçüncü diplomatik görev bizzat Sadrazam İzzet Paşa tarafından verildi. 1918 yılında İttihat ve Terraki Hükümeti düştüğünde Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında bağlantı kurması istendi. Ayrıca 1917’de savaşa giren ABD yetkilileri ile de görüşmesi istendi. Bu ülkelerdeki ilişkileri ve Yahudi kurumları ile olan yakınlığı nedeniyle Nahum Efendi bu iş için biçilmiş kaftan görüldü. Bu görüşmelerden, özellikle ABD ile yapılacak görüşmelerden, İttifak ülkelerinden ayrı bir barış anlaşması için zemin hazırlanması umuluyordu.
25 Ekim 1918 tarihinde yine ‘sağlık nedenleriyle’ Köstence üzerinden Lahey’e geçti. Hazırlanan plana göre Hollanda’dan Paris’e oradan da ABD’ye gidecekti.
İstanbul’da Nahum Efendi’nin yolculuğu duyulunca nedenleri konusunda çeşitli söylentiler yayılmaya başladı. Söylentilerden biri de Suriye’nin Fransa’dan kopartılması ve İngiltere veya ABD’ye kaydırılması için ABD ile görüşmeler yapılacağı idi. Bu söylentileri ciddiye alan Fransa Dışişleri Bakanı Pichon’un özel talimatıyla Nahum Efendi’nin ABD seyahatinin engellenmesi için kendisine vize verilmemesi sağlandı. Vize beklentisi içinde yaklaşık dört ay Lahey’de kalmak zorunda kalan Nahum Efendi nihayet Mart 1919’da İstanbul’a geri döndü. Bu karışık ortamda Yahudi cemaati 4-5 aylık bir süre lidersiz kalmış, muhalifler ile olan fikir ayrılıkları birkaç Yahudi’nin tutuklanması ile sonuçlanmıştı. Nahum Efendi’nin geri dönüşüyle bu tutuklular kefaletle serbest bırakıldı.
27 Eylül 1919’da Nahum Efendi tekrar Paris’e gitti. Bu gidişin nedeni de ABD’nin Osmanlı İmparatorluğu eski Büyükelçisi Henry Morgenthau ile Doğu Yahudiliğine ilişkin meseleler üzerine görüşmeler yapmak olarak duyuruldu. Aslında bu görüşmenin temel amacı “Türkiye’nin geleceği üzerine fikir teatisi” ve “barış görüşmelerinde Osmanlılara avantajlar sağlanması” idi ve söylentilere göre bu görev Nahum Efendi’ye hükümet yetkilileri tarafından verilmişti.
HAYİM NAHUM EFENDİ’NİN İSTİFASISavaş sonrası, Osmanlı’nın yenilgisi peşinden ağır şartlar içeren Mondros Antlaşması’nın imzalanması ve İttihatçı liderlerin ülkeyi terketmesi sonrası Nahum Efendi zor durumda kalmıştı. Saray ve hükümet ile olan tüm bağlantıları kopmuştu.
İstanbul’u işgal eden Fransız ve İngilizler tam bir kontrol sağlamak için gayrimüslim cemaatleri de denetimleri altına almak istediler. Nahum Efendi’nin Yahudi Cemaatini Fransa yönüne çekeceğinden endişelenen İngilizler, Hahambaşı aleyhine propaganda başlattılar.
Ağır ve organize muhalefet karşısında görevinden istifa eden Nahum Efendi, cemaat ileri gelenlerinin isteğiyle kararından döndü ancak seçim yapılması talebinde bulundu. Ancak Osmanlı Hükümeti’nin çeşitli nedenlerle yapılacak seçimin sonucunu onaylamayacaklarını bildirmesi üzerine Nahum Efendi sağlık nedenlerini öne sürerek 1920 yılı Mart ayında resmen istifa etti. İstifası da hükümet tarafından 24 Nisan 1920 tarihli ‘irade-i senniye’ ile kabul edildi. Yerine hahambaşı vekili sonra da hahambaşı olarak Hayim Becerano Efendi atandı.
NAHUM EFENDİ’NİN MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDEKİ ÇALIŞMALARINahum Efendi’nin son Paris gezisi esnasında Le Matin Gazetesi’ne verdiği demeç çok anlamlıdır:
“Padişahın hüküm ve nüfuzu altında Türkiye yeniden refahını kazanarak Doğu’da bir düzen etmeni olabilir. Anadolu ve tüm Türk halkı Mustafa Kemal ile beraberdir.”
Hahambaşı’nın bu demeci İstanbul basınında büyük yankı uyandırdı. 18 Kasım 1919 tarihli İleri Gazetesi “Aferin Hayim Nahum Efendi’ye“ diye manşet attı.
26 Kasım 1919 tarihinde Moniteur Oriental Gazetesi’ne verdiği demeçte:
“Türk Hükümeti’ne karşı eski tutumumuzu devam ettireceğiz. Yani doğruluk ve sadakat” diyerek hem Türk halkının hem de Türk basınının takdirini kazandı.
Nahum Efendi’nin demeçleri Yahudi cemaatinin başından beri Mustafa Kemal liderliğindeki milli mücadeleye kayıtsız şartsız destek verdiğinin bir göstergesi olarak algılandı.
Başta eski Büyükelçi Morgenthau olmak üzere birçok diplomatla görüşen Nahum Efendi İtilaf Devletleri’ni Türk milliyetçilerle uzlaşma yapmaya çağırıyordu.
Yahudi cemaatinin lideri olarak Nahum Efendi’nin milli mücadele yanlısı tavrı, istifasından sonra da devam etti. İstifasından iki sene sonra Ankara Hükümeti adına girişimlerde bulunmak ve yapılacak barış antlaşmasına uygun bir ortam hazırlamak üzere tekrar Paris’e gitti.
23 Temmuz 1922 günkü Tasvir-i Efkar Gazetesi’nde “Hayim Nahum Efendi Ankara’dan verilecek görevi kabule hazır” başlığı altındaki demecinde:
“Biz hepimiz memleketin evlatlarıyız. Bu sıfatla hangi şerait altında olursa olsun memlekete hizmet etmeye çalışmalıyız. Ankara’dan bana herhangi bir vazife tevdi edilirse bunu her iyi vatandaşın yapacağı gibi elimden geldiği kadar hassen surette ifa etmeğe çalışacağım” demişti.
Görevli olarak Paris’e vardığında verdiği demeçte “Büyük bir siyasi, Türkiye’nin (George) Washington’u olan Mustafa Kemal Paşa’nın hiç hatada bulunmayacağını” söyleyerek Mustafa Kemal’e karşı olan hayranlığını da ifade etmişti.
NAHUM EFENDİ LOZAN’DANahum Efendi milli mücadele ve Ankara hükümeti yanlısı tutumunu Lozan Konferansı’nda da sürdürdü
Konferansa giden Türk delegasyonu içinde “danışman” olarak bulunan Hayim Nahum Efendi bu görevini 22 Kasım 1922 – 4 Şubat 1923 tarihleri arasında sürdürmüştür.
Bu görevinin resmi olmadığı, oraya kendiliğinden geldiği ve İsmet Paşa’nın da onu müşavir tayin ettiği iddialarının olmasına rağmen, resmi kayıtlarda 8 Kasım 1922’de Doğu Ekspresi ile İstanbul’dan hareket eden trende delegeler arasında bulunduğu ve delege listesinde, danışmanlar bölümünde “Hayim Nahum Efendi, Türkiye Yahudileri eski Hahambaşısı, Yüksek Mühendis Mektebi Fransızca Öğretmeni” olarak kayıtlı olduğu görülmektedir.
Ayrıca, 16 Ocak 1923 tarihinde Başbakan Rauf Orbay imzasıyla İsmet Paşa’ya gönderilen telgrafta “Hayim Nahum Efendi’ye dört aylık masraf ve tahsisat karşılığı ödeme yapıldığı”nın belirtilmesi görevinin resmi olduğunun bir göstergesidir. Danışmanlık görevine getirilmesinde, onun 1901-1903 yılları arasında Topçu Okulu’nda İsmet Paşa’ya Fransızca öğretmenliği yapmış olmasının da etkili olduğu söylenmiştir.
Nahum Efendi görüşmelerin kesilmesini engellemek için gösterdiği çabalarla dikkati çekmiş, Türk ve Fransız basını da Türkiye yararına yaptığı çalışmalardan övgüyle bahsetmiştir.
MISIR DÖNEMİ 1923 yılında Rav Nahum, Kahire Yahudi Cemaat Başkanı Moise Cattaoui Paşa’dan bir davet aldı; kendisinden Mısır Hahambaşılığı görevini üstlenmesi istenmekteydi.
Rav Nahum bu görevi hemen kabul etti ve bir daha geri dönmemek üzere Türkiye’den ayrıldı. Mısır’da yeni görevine başlamasından kısa bir süre sonra Mısır parlamentosuna senatör olarak girdi. Mısır Hükümeti’nin talebi üzerine Mısır Arap Kraliyet Akademisi’nin kurulmasına önayak oldu. Akademinin kurulmasından sonra bizzat Kral tarafından, kendisine, 16 yy.dan o güne kadar Osmanlılar tarafından Mısır yöneticilerine gönderilen tüm fermanların arşivlenmesi ve Fransızcaya tercüme edilmesi görevi verildi.
Mısır Yahudi Cemaati’nin sosyal yönden gelişmesi için çalışmalara öncülük etti. 1944 yılında ‘Mısır Yahudileri Tarihi Araştırma Cemiyeti’ni kurdu ve uzun süre bu akademik kuruluşun başkanlığını yaptı. Bu derneğin uluslararası ilişkilerini geliştirerek, Mısır Yahudi tarihinin tanınmasını sağladı.
Ancak 1945 yılına gelindiğinde başta Rav Nahum olmak üzere tüm Mısır Yahudi cemaati için zor günler başladı. Filistin’de Yahudi devleti kurma çalışmalarının yoğunlaşması üzerine Arap milliyetçileri Yahudi cemaatine karşı kararlar almaya başladı. 1947 yılında çıkartılan ‘Milli Şirket Kavramı’ yasası kapsamında binlerce Yahudi çalışan kamu hizmetlerinde ve özel şirketlerdeki işlerini kaybetti.
Bu zor dönemde Rav Nahum birçok tehlikeyi bizzat göğüslemek durumunda kaldı. İsrail lehine casuslukla suçlandı. İsrail, Siyonizm ve Yahudi karşıtı konuşmalar yapmaya zorlandıysa da politik yaklaşımlarla bu konuşmaları, demeçleri hiç yapmadı. Temsil ettiği Yahudi cemaatinin geleceği bir anlamda onun elinde olduğundan çok ince ve politik denge kurmak zorunda kaldı. İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra da tüm devlet ve politik görevlerinden uzaklaştırıldı.
1940’lı yılların sonuna doğru sağlığı bozulmaya ve görme yeteneği kaybolmaya başladı. Buna rağmen günlük dini görevlerini yapmaya devam etti. Kahire’nin ana Sinagogu Shaar Hashamayim’e her gün gitmeye devam etti.
1960 yılının başında sağlığı tamamıyla bozuldu. Sağlığına paralel olarak göçler ve İsrail ile savaşlar sonucunda Mısır Yahudi Cemaati de yok olmaya yüz tuttu. Aynı yıl 88 yaşında vefat etti.
Birçok Mısır hükümet yetkilisi ile birlikte Müslüman ve Hıristiyan Mısırlı cenaze törenine katıldı. Naaşı Kahire’de Bassatin Mezarlığı’na defnedildi ve üzerine anıt mezar inşa edildi.
1990’lı yıllara gelindiğinde Mısır’da, Rav Hayim Nahum’un geliştirdiği, en parlak dönemlerini yaşattığı Mısır Yahudi Cemaati’nden yalnızca 100 kişi kalmış, anıt mezarı ise muhtelif saldırılar sonunda harabeye dönüşmüştü.
KAYNAKÇA • OSMANLIDAN CUMHURİYETE AZINLIKLAR – Yrd. Doç. Dr. ALİ GÜLER
• OSMANLI DEVLETİ’NDE HAHAMBAŞILIK MÜESSESİ - HATİCE DOĞAN
• SON OSMANLI HAHAMBAŞISININ MEKTUPLARI: ALYANS’TAN LOZAN’A – ESTHER BENBASSA
• KURTULUŞ SAVAŞINDA MUSEVİ CEMAATİ VE HAHAMBAŞI HAYİM NAHUM EFENDİ (TÜRK – İSRAİL MÜŞTEREK ASKERİ TARİH KONFERANSI II - BİLDİRİLER) – Yrd. Doç KEMAL ARI
• WİKİPEDİA – LOZAN BARIŞ KONFERANSI
• BASSATINE NEWS – NEWSLETTER OF THE JEWİSH COMMUNITY OF CAIRO
Alıntı:
http://www.odatv.com/n.php?n=yahudi-dusmanligi-yapanlar-bu-kahramanin-hikayesini-okumali--2805101200 http://www.salom.com.tr/news/detail/15752-Tarihin-gizli-unluleri-Rav-Hayim-Nahum-Efendi--2.aspx