Musa ve On Emir
Museviler “Aserat Ha Dibrof” diye adlandırılan on emrin yazılı olduğu taş levhaları çok kutsal sayar. Onlar için bu herhangi bir taştan çok farklı bir şeydir. Bu taşların üzerindeki emirleri Tanrı’nın doğrudan kendisinin yazdığına inanılır.
Gerçi hemen herkes bu bağlamdaki anlatımı bilir ama burada bunu şöyle bir yinelemekte yarar var.
İsrailoğulları, Mısır’dan çıkış sonrasında Sina Çölü’ne gelip Sinalıların karşısında konaklamıştı. Tutsaklığın yorgunluğu ve kurtuluşun mutluluğu ile Tanrı’ya dua etmekte, ondan bir işaret beklemekteydiler. Bundan sonrası Tevrat’ta şöyle anlatılır:
“Ve Musa Tanrının huzuruna çıktı. Ve Rab onu dağdan çağırıp dedi: Yakub evine böyle diyeceksin, Ve İsrail oğullarına bildireceksin: Mısırlılara ne yaptım, ve sizi nasıl kartal kanatları üzerine taşıdım, ve sizi kendime getirdim, gördünüz. Ve şimdi eğer gerçekten sözümü dinleyecek ve ahdimi tutacaksanız, bana bütün kavimlerden has bir kavim olacaksınız; çünkü bütün dünya benimdir; ve siz bana kâhinler melekûtu ve mukaddes millet olacaksınız. Senin İsrail oğullarına söyleyeceğin sözler bunlardır.” (Çıkış 19: 3-6)
Musa İhtiyarlar Heyeti’ni toplar ve onlara Tanrı’nın kendilerine buyuracaklarını kabul edip uygulamalarını ister. İhtiyarların olumlu yanıtını alınca, kavminin kararını Rabbe götürür.
Tanrı İsrailoğullarının Musa’ya güvenini güçlendirmek için yoğun bir bulut içinde geleceğini ve Musa ile konuştuklarının halk tarafından da duyulabileceğini belirtir. Musa’nın tüm kavmini iki gün içinde düzenlemesini, İsrailoğullarının da üstlerini başlarını yıkayarak temiz bir şekilde kendisine Sina Dağı’nda ineceği üçüncü gün için hazır olmalarını buyurur. Ancak İsrailoğullarına bu süre içinde dağa çıkmayı hatta dağın eteklerindeki toprağa dokunmayı bile kesinlikle yasaklar. Yasağa uymayan hayvan ya da insanın cezası, taşlanarak ya da ok ile vurularak öldürülmektir.
Üçüncü günün sabahında gök gürültüleri ve şimşekler arasında dağın üzerini koyu bir bulut ve şiddetli bir şofar sesi kaplar. (Şofar, genellikle koç boynuzundan yapılan bir tür üflemeli çalgı ya da borudur.) Musa, halkını Sina Dağı’nın eteklerine getirir. Sina Dağı’na inen Tanrı, Musa’yı dağın tepesine çağırır. Musa dağa çıkar ve orada on emri alır. (Bu on emri burada yinelemeyi gereksiz buluyorum.)
Tevrat’taki anlatıma göre; Tanrı Musa’ya on emri verdikten sonra ona bir de sandık yapmasını buyurur. “Ahit Sandığı” olarak anılan bu sandık ile bağlantılı olmak üzere, Tevrat’ta Tanrı’nın dileği şöyle geçer:
“Ve sana vereceğim şahadeti sandığın içine koyacaksın. Ve halis altından bir Kefaret örtüsü yapacaksın. Onun uzunluğu 2,5 arşın ve eni 1,5 arşın olacak.”
Musa’nın Sına Dağı’nda başından geçenleri, tarih çalışmasında ele alan Mısırlı Manetho’nun anlatımlarında, Musa’ya emirleri Yehova’nın verdiği yerde aslında Musa’nın kendi halkına Mısır’dan edindiği kardeşlik ve inisyasyon bilgilerini verdiği belirtilir. Bu kendi içinde çelişkili bir varsayımdır çünkü bundan Musa’nın dağa yalnız başına çıkmadığı ve on emrin de tanrısal kaynaklı değil, insan ürünü olduğu anlamına varılır. Bu aynı zamanda Tevrat anlatımlarındaki dağdan indikten sonra Musa’nın ağabeyi Harun’un kavmin ziynet eşyasını eritip yaptığı boğaya tapınan hallerini görünce çok sinirlenip acımasızca bunları yapanları kılıçtan geçirmesi olayı ile de çelişmektedir.
Tanrı’nın Sina Dağı’nda İsrailoğullarına Musa aracılığı ile buyruklarını bildirmekte olduğu sırada, ortalığı gök gürültüleri, şimşekler ve şofar sesleri kaplamıştır. Bu durum karşısında korkuya kapılan İsrailoğulları, Musa’dan Tanrı’nın kendileri ile doğrudan değil de onun aracılığı ile söyleşmesini rica eder. Musa da halkına Tanrı’nın onları sınadığını, suç işlememeleri için yüreklerine korku saldığını açıklar.
Tanrı, Musa’yı taş levhalar üzerine yazdığı emirleri alıp halkına öğretmesi için yanına, dağa çağırır. Musa, İhtiyar Heyeti’ne kendisini beklemelerini tembih ederek, yardımcısı ile yola koyulur. Yerine de ağabeyi Harun’u bırakır.
Tanrı, 40 gün 40 gece dağda kalan Musa’ya şahadetinin 2 levhasını verir. Ancak Musa’nın dağdan inmekte geciktiğini gören İsrailoğulları, Harun’dan kendileri için bir ilâh yapmasını ister. Harun da toplumun elindeki altınlardan dökme bir buzağı heykeli yaparak onu halka verir.
Her iki yüzünde Tanrı’nın yazısı olan iki taş levha ile dağdan inen Musa, halkın yozlaşıp altın buzağıya taptığını görünce; elindeki levhaları atıp kırar. Buzağıyı da ateşe yakıp toz olana dek ezer. Sonra da Tanrı’nın yolundan çıkanları ölümle cezalandırır.
İsrailoğullarının öngördüğü yoldan sapmaları karşısında Tanrı; Musa’ya kavmini cezalandıracağını söyler. Ancak Musa ona yalvarır; Mısır ülkesinden büyük güçlükle çıkardığı halkı adına bağışlanma diler.
Tanrı Musa’nın yakınlığı karşısında İsrailoğullarını bağışlayarak Musa’ya öncekiler gibi iki taş levha yontup hazırlamasını, kırılan levhaların üzerindeki yazıları aynen onlara da yazacağını söyler. Musa Tanrı’nın emrini yerine getirir. İki taş levha ile yine Sina Dağı’na çıkar. Tanrı ile Sina dağında 40 gün 40 gece daha kalır. Oruç tutar. Bağışlanma duaları eder. Sonunda 10 emir taş levhalar üzerine yeniden kazınır.
Kuşkusuz bunlar böyle yazılınca, şöyle bir sorunun sorulması kaçınılmaz olur: «Söz konusu iki taş levhanın ve üzerlerine yazılı on emrin varlığının doğruluğunu kabul edersek; bunları Tanrı kendisi mi yazmış, yoksa onun emri üzerine Musa mı kazımış?... Tanrı doğrudan kendisi yazmışsa, bunun için 40 gün gibi uzun bir süre gerekir mi?»
Bu tür bir soru, neyin ne olduğu ve nasıl olduğu ile bağlantılı teolojik bir tartışmanın konusudur. Musevi inancında sözü edilen taş levhaların önem ve değerini etkilemez.
Tevrat’ın “Çıkış” başlıklı kitabının 19:9 babında, Tanrı ile Musa arasında bir diyalog geçer. Burada kavmin bundan böyle her konuda Musa’ya inanması için Tanrı’nın ateş, bulut, karanlık, duman gibi olgular ve şofar sesleri arasında belireceği anlatılmaktadır.
“Tesniye” başlıklı kitabın 4:10-12 babında, Tanrı’nın Sina Dağı’nın eteklerinde insanların ondan korkması için sesini duyurduğu belirtilmektedir. İnsanlar ile bir ateş topu halinde yüz yüze konuşmakta, Musa kavmi ile onun arasında durmaktadır. Tanrı 10 emri kavme söyledikten sonra, insanlar korku ile kaçışır. Musa’yı Tanrı ile yalnız bırakırlar.
Tevrat’ın bu iki bölümündeki iki değişik anlatımdan sonra, akılda birtakım varsayımlar şekillenmektedir. Tanrı Musa ile konuşmuş ve tüm kavmi konuştuklarını izlemiştir. Musa daha sonra konuştuklarını kavmine anlatmıştır. Din bilginleri, tüm bu varsayımlardan yola çıkarak on emrin şu ya da bu şekilde Musa’nın ağzından değil, Tanrı katından ve doğudan kavme verildiği konusunda birleşmektedir. Tanrı kavme emirlerini söylemiş, onlar da duymuş, daha sonra Sina Dağı’na çıkan Musa Tanrı’nın parmağı ile kazınmış emirlerden oluşan taş levhaları aşağıya indirmiştir. Tanrı, Musa’nın kavminin altın buzağıya taptığını görüp öfkeye kapılarak taş levhaları kırıp atması üzerine, yine dağa çıkmasını emretmiştir. 40 gün sonra Musa Tanrı’nın yeniden kazıdığı on emir ile dağdan inmiştir. Bundan böyle Tanrı, Musa’nın yanında bir bulut halinde durur. O çadırdayken bulut çadırın üstündedir. “Böyle yaparsınız ve yapasınız diye size emrettiği ahdini 10 emirleri size bildirdi. Ve onları iki taş levha üzerine yazdı.” (Tesniye 4:13)
İlk levhalar Tanrı’nın parmağı ile kazınmış olup, eski Akat ve eski Arami harfleriyle yazılmıştır. İkinci kez yazılan levhalar ise, üst yanları yarım yuvarlak oyulmuş iki parça halindedir. Tevrat’a göre bu parçalar ilk on yüzyıl Sina Çölü’ndeki Ahit Sandığı’nda, sonra kutsal topraklardaki Şina’da bulunan Ahit Sandığı’nda, son olarak da Kudüs’te Kral Süleyman tarafından yapılan büyük tapınağın “Kutsalların Kutsalı” olarak anılmış bölümündeki sandık içinde muhafaza edilmiştir.
Museviler, Süleyman Tapınağı’nda bulunan bu taşların tapınağın tahribi sırasında kendiliğinden yeraltında kaybolduğuna inanır. Bir başka anlatımda, “Kutsalların Kutsalı” tapınağın yıkımı sırasında yıkıntının altında kalmış ve bir daha bulunamayacak şekilde tahrip olmuştur. Bu nedenle bu taşa basmamak ve kutsallığa saygısızlıkta bulunmamak için, o yeri çiğnemek istemezler. Bu simgesel düşüncenin açılımının çok sonraları birçok ezoterik kurumda yer almış olduğu görülen siyah beyaz kareli döşeme ile örtüşüp örtüşmediği, oraya basılmamasının aslında böyle bir gerekçeden kaynaklanmış olup olmadığı da belirsizdir.
Siyah beyaz karelerden oluşan bir döşeme “mozaik” olarak yani Musa’nın taşları ya da kaldırımları olarak bilinir. İbrani ikonografisinde sadece yüksek rahiplerin üstüne basabileceği kare kaldırım anlamındadır. Böyle bir yer aynı zamanda İbrani inançlarında ilâhilikle karşılaşılacak yer olarak bilinir. Başka açılımlarda yaşamdaki zıtlıklar ile onların üzerinde yükselebilmek anlamına gelmektedir. Aşırı istek ve tutkuların, iyi ve kötünün üzerinde yükselebilmek, bu açılımların arasında yer alır. Bunların başka bir açılımı ise karşımıza “felsefi gerçek” olarak çıkar. Kudüs’teki tüm tapınakların yıkılması üzerine, 1. yüzyıl sonlarında Roma’da yine kullanıldığı görülmüştür. Kısacası, varlığın siyah beyaz taşları olarak da bilinirler.
Musevi geleneklerinde taş çok önemli bir yer tutar. 12 özgün İsrail kavminin ayrı ayrı birer taş inancı bulunduğu bile belirtilir. Geleneklerin her yanında bir gizemli taş inancının ipuçları vardır. Ancak taşların kutsal sayılmasına karşı çıkan görüşlerin bulunduğu da gözden kaçırılmamalı. Musa’nın üçüncü kitabında şöyle denmektedir: “Kendinize putlar yapmayacaksınız ve kendiniz için oyma put ve dikili taş dikmeyeceksiniz ve önünde secde etmek için memleketinizde resimli taş kurmayacaksınız, çünkü ben Allahınız Rabbim.” Daha sonra da şu pasaj geçer: “Ve kendin için Allahın Rabbin nefret ettiği dikili taş dikmeyeceksin.” (Tesniye 16:22)
Belki «Bu ne perhiz ne lahana turşusu.» diyebilirsiniz ama dışarıdan bakıldığında öyle. Tevrat’taki anlatımlardan birçoğunun aslında alegori olduğunu ve bu nedenle simgelerle donanmış bulunduğunu, her bir taşın da bir simge niteliğini taşıdığını göz ardı etmemek gerek.
Bu anlatımların sonrasında Musevi rahiplerinin tutumlarına da bir bakalım.