Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Darwin Bu Ise Nederdi?  (Okunma sayısı 15670 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 31, 2012, 07:33:28 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Eğitimde son nokta: Sıbyan medresesi açıldı!





1924 yılında kapatılan medreseler yasadışı olmasına karşın AKP iktidarında tekrar açılmaya başlandı. Yıllardır faaliyetlerine göz yumulan medreseler bu kez açıkça reklam yapıyor ve kayıt alıyor.

4+4+4 sistemi ile birlikte zorunlu din dersinin yanına üç din dersi daha ekleyen ve birçok okulu imam hatip okulu haline getiren AKP bununla yetinmeyerek yasadışı olan medreselere açıkça kayıt imkânı sağlıyor
 
Furkan Eğitim ve Kültür Derneği tarafından Silivri’nin neredeyse tamamını donatan afişler AKP iktidarında eğitimin geldiği noktayı tam olarak gözler önüne serdi.
 
İşte afişlerde yer alan o kayıt yazısı:
 
“Kayıtlarımız başlamıştır
 
8-27 Ağustos 2012
 
Medresemiz Açılacaktır
 
T.C. Silivri Furkan Eğitim ve Kültür Derneği Sıbyan Medreseleri
 
‘4-5-6 yaş grubu için’

Osmanlı’nın Sibyan talebelerine vermiş olduğu islami eğitim verilmektedir.”
 
(soL - Haber Merkezi)


Haberin aslinda birde resim vardi ama onu buraya aktaramadim. Basaran yani aktarabilen olursa simdiden tesekkür ederim

Saygilar




« Son Düzenleme: Ağustos 31, 2012, 07:44:47 ös Gönderen: Tij »


Ağustos 31, 2012, 11:18:38 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

     
             Bu tam bir eğitim skandalı. Nasıl olur da Cumhuriyetle birlikte kapatılan ve adına medrese denilen illegal kuruluşlar ortalıkta böyle cirit atar. Gerçekten anlayamıyorum. Üzerimize ölü toprağı serpildi her halde..
             Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Ağustos 31, 2012, 11:26:52 ös
Yanıtla #2
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Tij'in yazısınında bahsettiği fotoğraf bu. Kendisi ekleyememiş. Tesadüfen ben de gördüm Face'te.

Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


Eylül 01, 2012, 09:01:38 öö
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

Bu tarz uygulamaları yasaklamak mantıklı durmuyor. Fakat iyi denetlenmeli dayak, şiddet vb. var mıdır diye. Var olduğunu bildiğim için özellikle Kuran kurslarında Hafız yetiştirilmesinin yasaklanması lazım. Çocukların Kuran okumayı, ingilizceyi vb. yabancı dilleri öğrenmelerinde ben şahsen bir mahzur görmüyorum. Fakat çocukların ruhlarına zarar vermeyecek standartlarda ana okulu gibi oyun parkları, çocuk doktoru şartı vb. standarlar getirilmeli. Bu şekilde olursa zararsız olabilir. Aksi taktirde yasaklayamayacağınız bir uygulamadır. Merdiven altında yine devam edecektir. Çünkü müslüman halk bunu arzu ediyor.

Nasıl ki uyuşturucuyu ve fuhuşu yasaklasanız da azalmıyorsa bu gibi faaliyetleri de azaltamassınız. Geçmişte tek parti döneminde ve CHP dönemlerinde bu çok denendi Kuranları filan zorla toplattılar, köy enstitülerine ateist öğretmenler atayıp çocukları ateist yetiştirme çabasına girdiler  filan fakat işe yaramadı. Hala dillendirilir ve hiç bir samimi müslüman CHP ye oy vermez. Bu yüzden toplumsal laik-muhafazakar çatışması çıkmaması için bu tarz saldırılardan vazgeçilmesi gerekiyor. Çünkü ordunun muhafazakarlara karşı darbe yapabilmesi artık imkansız.

Saygılarımla.
« Son Düzenleme: Eylül 01, 2012, 09:24:10 öö Gönderen: Masor1976 »


Eylül 01, 2012, 11:29:55 öö
Yanıtla #4
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261

Sayın Masor1976,
 Size kısaca Tevhid-i Tedrisat Kanunu hakkında internetten buldugum bilgiyi paylaşmak istedim.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan devrimlerden biridir. Bu kanun ile eğitim birliği bir sistem olarak benimsenmiş bulunmaktadır. Eğitimin birleştirilmesi ile, özellikle 19. yüzyıl sonlarından beri Türk eğitiminde görülen medrese ve okul (mektep) diye devam eden ikililiğe son verilmiştir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile öğretim ve eğitim birliği sağlanarak milli kültür birliğine yönelmek istenmiştir.


 Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim birliği bir sistem olarak benimsenmiş bulunmaktadır. Yeni Türkiye'nin kültür hayatında çok önemli bir aşamayı başarıya ulaştıran Tevhid-i Tedrisat Kanunu, aslında büyük bir kültür hamlesidir. Eğitimin birleştirilmesi ile, özellikle

19. yüzyıl sonlarından beri

Türkiye eğitiminde görülen medrese ve okul (mektep) diye devam eden ikililiğe son verilmiştir. "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" ile öğretim ve eğitim birliği sağlanarak milli kültür birliğine yönelmek istenmiştir. Öğretim ve eğitime milli ve laik bir karakter veren Tevhid-i Tedrisat Kanunu, milli gelişme tarihinde daima büyük yer tutacak bir inkılabın da adı olmuştur.


3 Mart


1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu, öğretim ve eğitimin birliğini sağlamakla beraber medreselerin de kaldırılmasını sağlamıştır. Keza

3 Mart


1924 tarihli, Şer'iye ve Evkaf Vekaletlerinin kaldırılmasına dair kanunla da, vakıfların bağlı bulunduğu vekalet (bakanlık) kaldırıldığından ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun üçüncü maddesi ile de Şer'iye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde mektepler (okullar) ve medreseler için ayrılan ödenek Maarif Vekaletine (Milli Eğitim Bakanlığına) devredildiğinden, medreselerin kaderini tayin Maarif Vekaletine bırakılmıştır.


2 Mart


1926'da kabul edilen, "Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun" Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birleştirilmesi) Kanunun ilkelerinin ışığı altında eğitim hizmetlerini düzenlemiştir. Devletin izni olmadan hiç bir okulun açılmayacağını öngören Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun aynı zamanda çağdışı bütün derslerin okul müfredat programlarından kaldırılmasını da sağlamıştır.

Tevhidi Tedrisat Kanunu ve maddeleri

Kanun No :430

Kabul Tarihi :3.3.1340 (1924)

R.Gazete'de Yayımı :6.3.1340 (1924)

Sayısı :63

MADDE 1-Türkiye dahilinde bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaletine merbuttur.

MADDE 2- Şer'i ve Evkaf Vekaleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekaletine devir ve raptedilmiştir.

MADDE 3- Şer'iye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde mekatip ve medarise tahsis olunan mebaliğ Maarif bütçesine nakledilecektir.

MADDE 4- Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehasısları yetiştirilmek üzere Darülfünunda bir İlahıyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı dineyinin ifası vazifesi ile mükeelef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşat edecektir.

MADDE 5-Bu kanun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisatı umumiye ile müştegil olup şimdiye kadar Müdafaai Milliyeye merbut olan askeri rüşti ve idadilerle Sıhhiye Vekaletine merburt olan darüleytamlar,bütçeleri ve heyeti talimiyeleri ile beraber Maarif Vekaletine raptolunmuştur.Mezkür rüşti ve idadilerde bulunan heyeti talimiyelerin ciheti irtibatları atiyen ait olduğu ve Vekaletler arasında tahvil ve tanzim edilecek ve o zamana kadar orduya mensup olan muallimler orduya nispetlerini muha-faza edecektir.

(637 sayılı 22.4.1941 Tarihli kanunla eklenen fıkra).Mektebi Harbiyeye menşe

teşkil eden askeri liseler bütçe kadroları ile Müdafaai Milliye Vekaletine devrolmuştur.

MADDE 6-İşbu kanun tarihi neşrinden muteberdir.

MADDE 7-İşbu kanunun icrayı ahkamına İcra Vekilleri Heyeti memundur.

İlamların ve matbu muamelat cetvel ve defterinin 1929 Haziran iptidasına kadar eski usulde yazılması caizdir.Verilecek tapu kayıtları ve senetleri ve nufus ve evlenme cüzdanları ve kayıtları ve askeri hüviyetve terhis cüzdanları 1929 Haziranı iptidasından itibaren Türk harfleriyle yazılacaktır.

MADDE 4- Halk tarafından vaki müracatlarda eski arap harfleriyle yazılı olanlarının kabülü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir.1928 senesi kanunun evveli iptidasından itibaren Türkçe hususi,resmi levha,tabela,ilan,reklam vesinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi,resmi bilcümle mevkut,gayrı mevkut gazete,risale ve mecmuaların Türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir.

MADDE 5- 1929 Kanunusanisi iptidasından itibaren Türkçe basılacak kitapların Türk harfleriyle basılması mecburidir.

MADDE 6- Resmi ve hususi bütün zabıtlarda 1930 Haziranı iptidasına kadar eski Arap harflerinin stenografi makamında istimali caizdir. Devletin bütün idare ve müeseselerinde kullanılan kitap,kanun,talimatname,defter,cetvel,kayıt ve sicil gibi matbuların 1930 Haziranı iptidasına kadar kullanılması caizdir.

MADDE 7-Para ve hisse senetleri ve bonolar ve esham ve tahvilat ve pul ve sair kıymetli evrak ile hukuki mahiyeti haiz bilcümle eski vesikalar değiştirilmedikleri müddetçe muteberdirler.

MADDE 8-Bilumum bankalar,imtiyazlı ve imtiyazsız şirketler,cemiyetler ve müesseselerin bütün Türkçe muamelatına Türk harfleri tatbiki 1929 Kanunusanisinin birinci gününü geçmez. Şu kadar ki halk tarafından mezkûr müeseselere 1929 Haziranı iptidasına kadar eski Arap harfleriyle müracaat vaki olduğu taktirde kabul olunur. Bu müesseselerin ellerinde mevcut eski Arap harfleriyle basılmış defter,cetvel katolog, nizamname ve talimatname gibi matbuaların1930 Haziranı iptidasına kadar kullanılma-sı caizdir.

MADDE 9-Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında Türk harfleri kullanılır Eski harflerle matbu kitaplarla tedrisat icrası memnudur.

MADDE 10-Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.

MADDE 11-Bu kanunun ahkamını icraya İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

Bu kanun;1982 Anayasası'nın 'İnkılap kanunlarının korunması' başlığı altındaki 174.maddeyle, güvencesi altında saydığı kanunlar arasında yer almıştır.

Saygılarımla...

Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Eylül 01, 2012, 11:46:03 öö
Yanıtla #5
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261


köy enstitülerine ateist öğretmenler atayıp çocukları ateist yetiştirme çabasına girdiler  filan fakat işe yaramadı.

Saygılarımla.

Sayın Masor1976 köy ensttitüleri hakkında kısa bilgi,gerçi bunları sizde bulabilirsiniz ama görmek istemediğiniz şeyleri göremezsiniz.

Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği gözönüne alınarak[3], dönemin başbakanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, istenerek yapılacak bir görevden çok zorunluluk olarak algılanıyordu. Çalıkuşu romanındaki karakter gibi gönüllü ve özverili öğretmenlerin sayısı azdı. Oysa okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80'lik bölümü köylerde yaşıyordu.[4] Köy Enstitüleri'nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad'ın önemli çalışmaları vardı. Kanad, zorunluluktan değil özveriyle öğrenci yetiştirecek köye göre öğretmen fikrini savunmuştu.

1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Ensititüleri açıldı. Türkiye'de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Öğretmenler gittiği yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atelyeleri vardı. Derslerin %50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.
Okullar tarıma elverişli arazisi olan köylerin yakınlarında kuruldu. Amaçlarından biri de köylülerin alternatif tarım tekniklerini öğretmekti. Arıcılık bilinmeyen köylerde arıcılık, bağcılık bilinmeyen köyde bağcılık öğretiliyordu. Enstitüye atanan öğretmen gittiği köyde okul binasını köylülerin yardımıyla yapabilecek kadar inşaat bilgisi de öğreniyordu. Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraatçilik, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atelyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu.[10][11] Hasanoğlan Köy Enstitüsü, diğer köy enstitülerini kuran köy enstitüsü öğrencileri tarafından inşa edilmişti.[12] Köy enstitülerinden mezun olan öğretmenlere yetiştirildikleri branşa ve gönderilecekleri köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat veriliyordu. Öğretmenler bu alet ve edevat ile köylülerin de yardımıyla köy okulunu inşa ediyor ve köylülere hem modern tarım tekniklerini hem de okuma yazmayı ve hatta müzik aletleri çalmayı öğretiyordu.[6]

Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerini Türkçe'ye tercüme ettirmişti. Köy enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik romanı okumakla yükümlüydü. Bu sayede zeki köy çocuklarından engin entellektüel birikimleri olan aydınlar oluşuyordu. Bu aydın köy öğretmenleri en az bir tane müzik aletini çalmasını da öğreniyordu. Aşık Veysel köy enstitülerinde müzik derslerinde öğrencilere bağlama çalmasını gösteriyordu.[13]
Hasan Ali Yücel, uygulamalı tarım dersini denetliyor.

Sabahın erken saatlerinde uyanan öğrenciler kızlı ve erkekli zeybek ve halk oyunları oynayarak sabah sporlarını da yapmış oluyorlardı. Daha sonra kahvaltı ardından zorunlu okuma saati vardı. Kahvaltıyı kendilerinden önce kalkıp fırında ekmek pişiren öğrenci arkadaşları hazırlıyordu.[13]

Bu bakımlardan köy enstitüleri yaparak öğrenim konusunda dünyada benzeri görülmemiş bir örnek oluşturmuş ve birçok akademik inceleme ve araştırmaya örnek olmuştur.
Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Eylül 01, 2012, 11:51:36 öö
Yanıtla #6
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261


 Geçmişte tek parti döneminde ve CHP dönemlerinde bu çok denendi Kuranları filan zorla toplattılar

Saygılarımla.

Sayın Masor1976 Atatürk'ün Kuran kursları ve din eğitimi üzerine bulduğum bir kaç sözünü paylaşmak istedim..

Atatürk dini eğitimin ne demek olduğunu yaşayarak görmüş ve bir imparatorluğun nasıl yok olduğunu bizzat yaşamıştı. Zaten o nedenle laikliği benimsemişti.

Daha 1921 yılında eğitimin nasıl olması gerektiğini şöyle açıklıyordu:

“Bu savaş yılları içinde bile dikkatle hazırlanması gereken milli eğitim programları geliştirmeliyiz. Bütün eğitim sistemimizin verimli çalışacağı temelleri hazırlamalıyız. Benim inancıma göre milletimizin geri kalışında geleneksel eğitim yöntemleri en büyük etken olmuştur. Milli Eğitimden bahsettiğim zaman bütün geleneksel inançlardan, Doğudan ya da Batıdan gelen bütün yabancı etkenlerden arınmış, milli niteliğimize uyan eğitimi kastediyorum.”
 Demek ki mesele dini değil, milli bir eğitimmiş!

Peki halkımız dinini öğrenmesin mi?

Bu konuda da Atatürk’e dönelim, bakalım ne diyor:

“Milletimizin, memleketimizin irfan yuvaları bir olmalıdır. Bütün memleket evladı, kadın erkek aynı şekilde oradan çıkmalıdır. Fakat nasıl ki her konuda yüksek meslek ve uzmanlık sahipleri yetiştirmek gerekliyse, dinimizin felsefi hakikatlerini inceleyecek, anlayacak, öğrenecek, ilim ve fennine sahip olacak, seçkin ve hakiki yüce bilginleri yetiştirecek kurumlara sahip olmalıyız.”
 Şimdi burada Atatürk’ün açıklamasından çok net bir gerçek çıkar, din konusunda uzmanlık da bir meslektir. Tıpkı doktor gibi, mühendis gibi, avukat gibi din adamı da kendi konusunun uzmanı olmalıdır. Ve bu uzmanlığın da okulu olmalıdır.

Yani Atatürk din bilginlerinin bile milli eğitim içinde yetiştirilmesini savunmaktadır. Üstelik din bilgini bile, kadın-erkek birlikte eğitim veren tek tip okullardan yetiştirilmelidir.
 Bakın ne diyor Atatürk:

“İslam toplumunda hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dini hükümlere uygun davranmış olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini aynı ağırlıkla öğrenmeye mecburuz. Her birey, dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur.”

 Kaldı ki insana dini eğitimi kimin vereceği de laiklikte çözülmüş bir konudur.

Yine Atatürk’e dönelim:

“Bizi yanlış yola yönelten kötüler bilirsiniz ki çoğunlukla din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep Şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz ve dinleyiniz. Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, yıkıma uğratan kötülükler, hep din kisvesi altındaki küfür ve lanetlenmişlikten gelir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Oysa hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız. Artık bizim dinin gereklerini öğrenmek için, şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın babalarımızın kucaklarında verdikleri dersler bile bizim dinimizin esaslarını anlamaya yeterlidir.”

Saygılarımla....
Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Eylül 01, 2012, 01:03:05 ös
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

Sayın Symbol cevap için teşekkürler.

Öncelikle rahmetli Atatürk'ün din hakkındaki çekincelerine katılıyorum. Çünkü hangi dini ele alırsanız alın sorunların kaynağı gibi dururlar. Fakat yüzlerce milyon insan birbirini dini mezhepler uğruna öldürmesine rağmen Avrupa'da dindarların üzerine bizimkiler kadar gidilmemiş prangaya vurulmamışlardır.

Benim görebildiğim kadarıyla osmanlının yok oluşu sonrası yeni bir ülke yaratılmak istenildi. Bu iyi niyet taşıyan girişim ise o zamanın şartları gereği kötü muameleler ve olaylar yaşanmasını engelleyemedi. Bu nedenle her ne kadar iyi niyet taşısa da yapılan kötü muameleleri göz ardı edemiyorum.

Kemalizmin ve Atatürk inkılaplarının eleştirilebilecek ve toplumda travmatik neticeleri olan  çok noktaları vardır. Fakat özellikle rahmetli Atatürk'ün iyi niyetli bir insan olduğu hakkında en ufak şüphem bulunmamaktadır. Eğer kendisi 100 sene hayatta kalabilseydi her şey çok güzel olabilirdi.

Din, Dil ve Kültür gibi kavramları yeniden inşa etmek devrimlerle olamaz yenisini yaratamazsınız. Bunun için yüzlerce, hatta binlerce yıl gereklidir. Benzer şekilde binlerce yıllık din, dil ve kültür gibi kavramları da devrimlerle yok edemessiniz. Kemalizmin hatası burdadır.

O zamanın şartları yeni bir kültür yaratmak için musait gibi duruyordu. Örneğin 8 milyon kadın, bir kaç milyon çocuk ve 1 milyon şavaş gazisi sakat erkek vardı. Yani örneğin bu insanları devrim zoruyla zapt ederek bir Hristiyan memleketi veya ateist memleketi yaratmak mümkündü. Çünkü direnecek insan sayısı azdı. Ki direnme oluşmuştur, antikemalistler 500 bin muhafazakarın öldürüldüğünü Kemalist yazarların günlüklerinden elde ettikleri delillerle iddia ederler. Belki de bu tepkiyi beklemediklerinden olsa gerek Kuranın tefsirinin yapılması, diyanet işlerinin kurulması, vb laik bir ülkeye yakışmayacak dini devlet kurumları yaratıldı. Kemalizm ateist bir nesil yaratmayı denedi fakat başarılı olamadı kısacası. Bunda da sanırım batının yok edici gücünü tattıkları için onları rahatsız etmeyecek bir kimliğe bürünme ihtiyacını hissetmek etkili olmuş olabilir. Yani Kemalizm kalan nesilin tamamen yok olmaması için yeni bir ülke ve ülkü yaratmaya çalıştı.

Yanılıyor da olabilrim tabi ki bendeki izlenim bu şekildedir. Teferruat çok uzun sürer.

Eğer neticeye bakar isek günümüz Türkiye'si örnek alınabilecek bir yapıdır. Çevre ülkelere göre Avrupa kadar iyi olmasa da kötü durumda değiliz çok şükür. Belki de şu an ülke insanının yok olmamasının nedeni bu inkılaplar neticesinde batının bizi yok etme ihtiyacı hissetmemesi de olabilir.

Bana garip gelen günümüzdeki Kemalistlerce 1 milyon erkeğe karşı başarılamayan ateist devrimin 40 milyon müslüman erkeğe karşı denenmeye çalışılması. Hiç akıllıca durmuyor intihar gibi bir şey.

Saygılarımla.



« Son Düzenleme: Eylül 01, 2012, 01:24:07 ös Gönderen: Masor1976 »


Eylül 01, 2012, 01:31:09 ös
Yanıtla #8
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261


O zamanın şartları yeni bir kültür yaratmak için musait gibi duruyordu. Örneğin 8 milyon kadın, bir kaç milyon çocuk ve 1 milyon şavaş gazisi sakat erkek vardı. Yani örneğin bu insanları devrim zoruyla zapt ederek bir Hristiyan memleketi veya ateist memleketi yaratmak mümkündü. Çünkü direnecek insan sayısı azdı. Ki direnme oluşmuştur, antikemalistler 500 bin muhafazakarın öldürüldüğünü Kemalist yazarların günlüklerinden elde ettikleri delillerle iddia ederler. Belki de bu tepkiyi beklemediklerinden olsa gerek Kuranın tefsirinin yapılması, diyanet işlerinin kurulması, vb laik bir ülkeye yakışmayacak dini devlet kurumları yaratıldı. Kemalizm ateist bir nesil yaratmayı denedi fakat başarılı olamadı kısacası. Bunda da sanırım batının yok edici gücünü tattıkları için onları rahatsız etmeyecek bir kimliğe bürünme ihtiyacını hissetmek etkili olmuş olabilir. Yani Kemalizm kalan nesilin tamamen yok olmaması için yeni bir ülke ve ülkü yaratmaya çalıştı.

Bana garip gelen günümüzdeki Kemalistlerce 1 milyon erkeğe karşı başarılamayan ateist devrimin 40 milyon müslüman erkeğe karşı denenmeye çalışılması. Hiç akıllıca durmuyor intihar gibi bir şey.

Saygılarımla.


Sayın Masor1976,

Bu yazdıklarınıza katılmak söz konusu olamaz.Atatürk Türkiye Cumhuriyet'i yaratmış ve herkesin dinine saygılı olmasını sağlamıstır.Hiç bir zaman dediğiniz gibi ateist bir toplum yaratmamıstır.

Saygılarımla..
Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Eylül 01, 2012, 02:02:57 ös
Yanıtla #9
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 730
  • Cinsiyet: Bay

Hala dillendirilir ve hiç bir samimi müslüman CHP ye oy vermez.

Merhaba,

Sayın masor1976 sormak istiyorum. Samimi müslüman olarak kimi kastediyorsunuz. Dindar olarak kendini tarif eden ama siyasete bulaşmış cemaatçileri mi? kastediyorsunuz.

Trakya'nın köylerine gidin bir bakın bakalım. Samimi müslüman kim oluyor. TRAKYA CHP'YE OY VERMİYOR MU? Bu insanlar ateist mi?

Aksine demokrat, kendi halinde dinini yaşayan insanlar, iş hayatında iktidara yakın durmak gibi bir derdi olmayan cesur insanlar CHP'ye oy veriyor. AKP ve onun benzeri partilere oy verenlerin eğitim düzeyleri yapılan kamuoyu yoklamalarında ortaya konuyor. Bulgur ve makarna karşılığında oy verenler mi gerçek müslüman?

Ben ne CHP'liyim ne de bu anlamda samimi müslüman. Her ikisi de beni ilgilendirmiyor. Ama siz bir yorum yaparken gündelik hayattaki gerçekleri gözardı ediyorsunuz.

Artı bu köyenstitüleri ile bilgileri nereden aldığınızı sorayım. Bu forumda yazan üyelerin bazılarının bir özelliği var kaynak yazmıyorlar. Bunlar sizin fikirleriniz mi? Yoksa bir yerden alıntı mı?

Saygılarımla.
« Son Düzenleme: Eylül 01, 2012, 02:06:34 ös Gönderen: asimov »
Özgürlük zeka demektir, sevgi demektir. Özgürlük sömürmeme, yetkeye boyun eğmeme demektir. Özgürlük olağanüstü erdem demektir.
Jiddu Krishnamurti


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
3134 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 21, 2007, 01:49:34 öö
Gönderen: shemuel
Charles Darwin

Başlatan shemuel « 1 2 ... 13 14 » Bilim Adamlari

132 Yanıt
48513 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 11, 2013, 11:39:43 ös
Gönderen: UluSed
8 Yanıt
4123 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2013, 04:47:14 öö
Gönderen: Etimolog
27 Yanıt
11118 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 14, 2018, 11:00:12 öö
Gönderen: Novayst
0 Yanıt
2315 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 22, 2013, 10:05:42 ös
Gönderen: asimov
0 Yanıt
3753 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 22, 2013, 11:04:23 ös
Gönderen: asimov
1 Yanıt
2642 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 22, 2013, 11:33:15 ös
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
3819 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2013, 08:52:49 ös
Gönderen: asimov
1 Yanıt
2772 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 24, 2013, 07:23:29 öö
Gönderen: ceycet
2 Yanıt
4292 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 03, 2013, 12:53:22 öö
Gönderen: NOSAM33