BİR İNSANLIK ÜLKÜSÜ
Yazarın bu bölümde anlatmış oldukları, bir bakıma bu kitabın yazılma amacını ortaya koyuyor. Nereye yöneldiğini şöyle bir pasaj seçerek örnekleyebilirim:
Tüm toplumların ve tüm insanların barış, gönenç, güven ve mutluluk içinde yaşayıp, aralarında kurdukları güçlü dayanışma ile hep birlikte evrim doğrultusunda ilerlemeleri, günümüzün dileği değildir.
Bu, yüzyıllardan beri süregelen yüce bir insanlık ülküsüdür.
Bu amaçla, tarih boyunca dünyanın her yerinde gereksinme duyulmuş ve günümüzde de duyulan elverişli toplumsal ortamın sağlanması, karşılıklı güven ve anlayışın gerçekleştirilmesi için uğraşmak, bu uğurda çaba harcamak her insansever (hümanist) kişinin ödevidir.
Bu bir insanlık borcudur.
Bu ödevin, bu borcun, insana baskı ve zorlama ile kabul ettirilmesine girişilirse, çekilmez. Fakat içten gelen bir istem ve bilinçle sahiplenildiğinde, yaşam boyu sürecek zevkli bir görev olur.
Bunun için, insanlar ve toplumlar arasında günümüzde bile görülmekte olan ırk, soy, din, dil, ulusallık, gelenek ve yaşam biçimi, töre, kültür, ekonomik düzey, hatta cinsiyet farklılıkları nedeniyle ayırım güdülmesine son verilip, insanlığın tinsel birliği kurulmalıdır.
Bunun için insanlar, her ne bakımdan olursa olsun birbirine eşit sayılmalı, tüzenin ve sosyal adaletin üstünlüğü benimsenip sağlanarak korunmalıdır.
Bunun için, bilgisizliğe, dogmaların her türüne, bağnazlığa, kör inançlara, olumsuz tutkulara, erdemsizliklere, insanları ve toplumları karşıtlaştırarak birbirlerine düşürüp düşman eden etkenlere karşı çıkılmalıdır.
Bunun için, gerçeklerin araştırılmasında bilimsel yöntemin uygulanması, akıl verilerine güvenilmesi yaygınlaştırılmalıdır. Hoşgörü, tolerans, karşılıklı sevgi ve saygı temel ilke edinilmelidir.
Bunun için, tüm insanların her bakımdan özgür oldukları da benimsenmeli, korunmalı ve savunulmalıdır. Ancak bunun için herkes özgürlüğün sınırsız olmadığı bilincini de edinmelidir. Her toplumda tüm insanların insanca erdemlerle bezenmesi sağlanmalıdır.
Tüm bunlar sadece istenerek yapılıp gerçekleştirilebilecek şeyler değildir.
Bunların yapılıp gerçekleştirilmesi için toplumlarda sadece devlete, yönetime bel bağlama alışkanlığı terk edilmelidir.
Devlet, sorumlu olduğu toplum için üzerine düşen yönetsel görevleri yerine getirirken, toplumun ve onu oluşturan bireylerin gelişimini halkın kendi içinden çıkacak ve hiçbir siyasal eğilimi olmayan kurumlar, sivil toplum örgütleri üstlenmelidir.
Bu amaçla, en küçük toplum olan aileden en büyük toplum olan ulusa kadar insanlara önderlik ve kılavuzluk yapabilecek, yalnızca yeterince olgunlaşmış kimseleri değil, bilgi ve insancı erdemleri gelişmeye elverişli kişileri sinesinde toplayan, onların kendi kendilerini daha da eğiterek güçlerini birleştirmelerini, böylece çevrelerine ve insanlığa yararlı olmalarını sağlayan sosyal kurumların durmak dinlenmek bilmeksizin çalışmalarına gereksinme vardır.