Newton’un özel yaşamı baştan sona koyu bulutlarla örtülüdür. Londra’da, aynı zamanda kabul idilmiş mason olan tanınmış kişilerden birçoğunun loca dışında buluştukları “Gentlemen’s Club of Spalding” (Spalding Beyefendiler Klübü) adlı derneğin üyelerinden biri olduğu da bilinir. Masonluğa da girmiş olup olmadığı ise bilinmemektedir.
Newton’un etkin üyelerinden biri olduğu bilinen bir diğer kurum daha vardır: “The Philadelphians (Filadelfiyalılar). Sanırım daha önce yer yer hem Rozkracılığa hem Masonluğa benzer nitelikler taşıyan bu ezoterik örgüte Andrew Michael Ramsay’ın da üye olduğunu belirtmiştim.
Newton’u makrokozmos boyutunda yerçekimi kuramını oluşturan ünlü fizik bilgini olarak tanırız ama onun bir bilim adamı olduğu kadar felsefeyle de ilgilenmiş olduğunu pek bilmeyiz. Bize anlatılmamıştır, ansiklopedilerde onun bu özelliğine pek değinilmemiştir de ondan… Ünlü bilimsel kuramını, Katolik Kilisesi’nin dogmalarıyla çelişkili, Deizm (Nedentanrıcılık) ilkelerine yatkın, kendine özgü bir “Tanrı inancı” ile bağdaştırdığını duymamışızdır.
Newton, felsefesel yazılarında, evreni bir “ulu makine”ye benzetip bunun bir “göksel mühendis” tarafından yapılmış olduğunu ileri sürmüştür. (Bunun çağdaş Masonluğa değişik bir yönden yansımış olduğundan hiç kuşku yok.) Müzik, Mimarlık, Hermetizm, Kabala ve Pisagor öğretisi üzerinde yapmış olduğu çalışmalar vardır. Bunlardan çoğu günümüze kadar gelebilmiştir.
Newton “Süleyman Tapınağı” ile ilgili olmak üzere de başlı başına bir çalışma yapmıştır. Fakat Spekülâtif Masonlukta Süleyman Tapınağı’nın özellikli bir yeri oluşundan ötürü Newton’un böyle bir çalışma yapmış olması onun Masonluğa girmiş olduğunu gene de kanıtlamaz. Nitekim bu konuda çok değerli çalışmalar yapmış olan kişilerin hepsi mason değildir.
Newton, bu tapınağın varsayımsal bir modeli üzerinden mimari yapısını ve ölçülerini çıkarıp, bunları alşimik (simyasal) formüllerle incelemiş, bir zamanlar orada mutlaka yoğun alşimi deneyleri yapıldığı sonucuna varmıştır.
Newton’un bu gibi konular üzerinde daha birçok çalışma yapmış olduğu bilinmektedir. Ancak, ölümünden birkaç gün önce, kimi dostlarını çağırarak onlarla birlikte notlarından birçoğunu yakarak ortadan kaldırmış olduğu için, tüm çalışmaları günümüze kadar gelememiştir.
Şimdi sakın «Mason olup olmadığı bile bilinmeyen Sir Isaac Newton’un Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti ile ne ilgisi var?» demeyin. Bu ilgi, bu bağlantı doğrudan değildir ama dolaylı da değildir. Bir zincirleme bağlantı söz konusudur. Nitekim bu zincirleme bağlantının daha öncekti halkaları da vardır. Bunun için gelin şu Prieuré de Sion adlı örgüt ya da kurumun dönüm noktalarına şöyle bir bakalım.
Bunlardan ilki 1290’lı yıllarda Büyük Üstat Guillaume de Gisors’un bu kuruma “masonik” olarak da nitelendirilen, fakat “hermetik” denilmesi daha doğru bir öğreti sokuşudur.
İkinci dönüm noktası 1398 yılında kitap kopyacısı Nicolas Flamel’in büyük üstat oluşuyla birlikte kurumun genel kültüre yönelmesidir.
1493 yılında “Botiçelli” adıyla tanıdığımız Sandro Filipepi’nin büyük üstat oluşu ile birlikte bu kurumun sanat ile de yakından ilgilenmeye başlaması üçüncü dönüm noktasıdır.
1595 yılında Robert Fludd büyük üstat olunca, bundan öncekilerin hepsi Rozkruacılık altında birleşmiştir. Bu da dördüncü dönüm noktasıdır.
Bu dönüm noktalarının tarihlerine bakılınca, bunların aşağı yukarı yüzer yıllık dönemlere bağlandığı görülüyor.
Bu bakımdan, Sir Isaac Newton’un Prieuré de Sion’un büyük üstatlığını üstlendiği 1691 tarihi, bir diğer dönüm noktası olarak benimsenebilir. Nitekim Spekülâtif Masonluk bu tarihten sonra Prieuré de Sion’un yoğun ilgi ve kullanım alanı kapsamına girmiştir.
Fakat Prieuré de Sion’un politikasındaki asıl değişim, ancak Newton’un 1727 yılında ölümünden sonra bu kurumun başına geçen yeni büyük üstat ile belirgin olarak ortaya çıkar.