Sakın «Zaten bir başka başlık altında Tapınak Şövalyeleri'nden söz ediliyor. Bunu bir de burada tekrar etmenin anlamı var mı?» demeyin... Konular farklı. Buradaki konumuz Tapınak Şövalyeleri ile olduğu kadar Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti'nin kökeniyle bağlantılı.
Tapınak Şövalyeleri Tarikatı’nın ortadan kaldırılışının üzerinden daha çeyrek yüzyıl bile geçmeden, adının kapsamında “Tapınak Şövalyesi” sözcüğü geçmemekle birlikte, onlara benzer birtakım örgütlerin kurulmasına başlanmıştı. Bir söylentiye göre; Fransa’nın güneyinde Provénce’deki yeraltı sığınaklarında saklanmış olan şövalyeler, 1344 yılından sonra buradan çıkıp Avrupa’nın dört bir yanına dağılmıştı. Tarikatlarının kapatılmasından önceki amaçlarını gerçekleştirebilmek için hazırlamış oldukları uzun vadeli bir plânı uygulamaya koymak üzere çalışmaya girişmişlerdi.
İşte bu sıralarda kurulmuş olan tarikatlar arasında özellikle Fransa’da “Yıldız Tarikatı” (Ordre de l’Etoile) ile “Çift Hilâl Tarikatı” (Ordre des Doubles Croisants), Burgonya eyaletinde kurulmuş olan “Altın Post Tarikatı” (Ordre de la Toisson d’Or), İskoçya’da “Aziz Andre Şövalyeleri Tarikatı” (The Order of Knights of Saint Andrew) sayılabilir.
Fransa’daki “Aziz Mihal Tarikatı” (Ordre de St. Michael) adını taşıyan örgütün ileri gelen üyelerinin arasında çok ilginç adlar bulunduğu görülür: Claude de Guise, Charles de Bourbon, François de Lorraine, Frederico de Gonzaga, Louis de Nevers gibi...
Bunlar da kim?... İzninizle şimdi söylemeyeceğim. Bir yana not edin. Bu yazı serisinin sonraki bölümlerinde göreceksiniz.
Portekiz’deki Tapınakçılar kendilerine “İsa’nın Şövalyeleri” adını taktı. Bu ad altında 16. yüzyıla kadar özellikle denizcilikle uğraşarak varlıklarını sürdürdüler. Tarihteki ünlü Portekiz gemicilerinin çoğu -örneğin Vasco da Gama- bu örgütün üyeleriydi. Portekiz gemilerinin çoğunun yelkenlerinin üzerinde yüzyıllarca bir “Tapınak Şövalyesi Haçı” görüldü.
1522 yılında Prusya’da Tötonik Şövalyeler, papanın otoritesini yadsıyarak Martin Luther’den yana olduklarını açıkça ilân etti. Bunu yaparken aralarındaki Tapınakçılardan büyük destek alıyorlardı. Başlı başına bir tek bu bile Katolik Kilisesi’nin Tapınakçıları sonsuza kadar “din düşmanı” saymasına yeterdi. (Ancak yakın geçmişimizdeki bağışlama ve tanıma olayı bunun sonsuza kadar sürmemiş olduğunu gösteriyor.)
18. yüzyılda, İskoç Riti başta olmak üzere bazı mason ritlerinin yanı sıra birçok ezoterik örgüt kökenini Tapınak Şövalyelerinden aldığı savındaydı. Birçoklarının inandığınca, Tapınak Şövalyeleri alşiminin, yüce ve üstün inisyatik bilgilerin, okült bilimlerin hatta büyünün üstatları, olağanüstü güç sahibi kimselerdi. Kimileri de onları Katolik Kilisesi’ne karşı dikilen kahramanlar, yakılarak idam edilenlerini de “şehitler” olarak benimsemişti.
19. yüzyılda yaşamış İngiliz tarihçilerinden C. G. Addison, 1842 yılında yayımlanan “The History of the Knights Templars” (Tapınak Şövalyeleri’nin Tarihi) adlı kitabında, Fransa’daki La Rochelle limanından 1307 yılında denize açılan Tapanakçı gemilerinden birçoğunun İrlanda’ya ve İskoçya’nın kuzeybatısına demir attıklarını yazmıştır.
18. yüzyıl ortalarına doğru Fransa’da oluşturulan İskoç Riti’nin uzantısında, Almanya’da “Sıkı İzleyiş” (Strikte Observanz) adlı bir mason ritinden söz etmeden geçilemez. Bu ritin ritüellerinden birinde, Tapınakçıların Fransa’daki Auvergne karargâhının üstadı Pierre d’Aumont’un, Büyük Üstat Jacques de Molay’ın yönergesi üzerine ve kendisine verdiği yetkiyle, birçok şövalye ile birlikte Fransa’daki tutuklamalar başlamadan önce İskoçya’daki Mull Adası’na kaçmış olduğu anlatılır.
Ritüellerde anlatılanların tarihsel gerçeklerle ne denli bağdaştığı kuşkuludur. Kaldı ki Sıkı İzleyiş Riti’nin ritüellerinde bu konuda anlatılanların bir yanlışlık içerdiği, tarihsel bilgiler ve somut kanıtlarla ortaya konulabilmektedir. Her şeyden önce, Auvergne karargâhının o tarihlerdeki üstadının Pierre d’Aumont değil, Imbert Blake olduğu belgelenmiştir. 1307 yılında İskoçya’ya değil, İngiltere’ye kaçmıştır. Daha sonra İngiltere Kralı 2. Edward’ın Fransa Kralı 4. Philippe ile bozuşmamak için çıkarttığı buyruk üzerine Londra’da tutuklanmış olanlardan biridir.
Pierre d’Aumont’un, Jacques de Molay’dan aldığı bir yetkiyle Tapınak Şövalyelerinin varlığını İskoçya’da sürdürmek üzere bu ülkeye gittiği başka kaynakçalarda da belirtilir. Fakat gitmiş olduğu yer Sıkı İzleyiş Riti’nin ritüellerinde belirtilen “Mull Adası” olamaz. Çünkü o tarihlerde bu ada, hem İngiliz yandaşı hem de koyu Katolik olan Alexander McDougall’ın malıydı. Bu yüzden Tapınak Şövalyeleri zaten Mull Adası’na çıkmazdı.
İskoçya’nın kuzeybatısında yer alan Argyll bölgesinde “Mull of Kintrye” ve “Mull of Oa” adlarını taşıyan iki liman vardır. Eğer Tapınak Şövalyelerinden bir bölümü 1307 yılında La Rochelle limanından denize açılmış olduğu söylenen gemilerinden bazıları İrlanda’nın batısından dolaşıp İskoçya’ya gitmişse, işte bu limanlardan birine çıkmış olabilirler.
Böyle bir olasılık, başka kanıtlarla da desteklenmektedir. Argyll bölgesindeki birçok eski mezarlıkta, üzerinde yalnızca “kabzası yukarıda olmak üzere dikine duran bir kılıç” rölyefi bulunan çok sayıda mezar taşı vardır. Bunların Tapınak Şövalyelerinin mezarları olduğundan kuşku duyulamaz. Çünkü dünyanın diğer birçok yerindeki Tapınak Şövalyesi mezarı taşlarının hepsi böyledir. Üstelik Argyll bölgesindeki bu taşların çoğu 14. yüzyıldan kalmadır. [Ben bunları çok yıl önce İskoçya’da gördüm ama ne yazık ki elimde fotoğraf yok.]
Geleneksel olarak, bir kişinin mezar taşının üzerine ancak sahip olduğu ve yaşamı sırasında kullandığı, genellikle mesleği ya da işiyle bağlantılı, bir mesleği ya da işi yoksa sosyal niteliğini yansıtan bireysel nesnelerin rölyefi yapılabilirdi. Üstelik bu gelenek yalnızca Hıristiyanlara özgü değildi; âdeta evrenseldi. Hatta kişinin kendi malı olan ya da yaşamı sırasında sürekli kullandığı nesneler (Osmanlılarda sarık ya da kavuk), mezar taşının üzerine özgün ölçü ve biçimine göre taştan oyulup âdeta kopyalanırdı. Dolayısıyla, bir şövalyenin mezar taşına bakılarak sağlığında nasıl bir kılıç taşımış olduğu anlaşılır. Çoğu zamanla pek aşınmış ve yıpranmış olan bu taşların 14. yüzyıldan kalma oldukları bundan da bellidir.
O tarihlerde İskoçya’da çelik çok pahalıydı; herkes kılıç sahibi olamazdı. Çoğu İskoçlar savaşırken gürz ve balta kullanırdı. Dolayısıyla İskoçya’da 14. yüzyılda yaşamında kılıç sahibi olan yüzlerce kişinin mezarının bir arada bulunuşunun başka hiçbir açıklaması yoktur.
Daha yakın tarihli Tapınak Şövalyesi mezarlarının üzerinde ise, gene aynı yöntemle dikine yerleştirilmiş bir kılıcın yanı sıra, “gönye” ve “çekiç” gibi inşaatçılık zanaatının âletlerinin de işlenmiş olduğu dikkati çeker. Bu da, öteden beri bu meslek ile zaten ilgilenmiş olan Tapınakçıların sonradan İskoçya’da doğrudan bu zanaatı yürütmeye girişmiş olduklarının yani birer Operatif mason olduklarının göstergelerinden biridir.
Stuartların İngiltere tahtından uzaklaştırılması üzerine 1689 yılında İskoçlar İnglizlere karşı baş kaldırdıklarında kopan Killiecrankie Savaşı’nda, İskoç ordusunun önderlerinden Dundee Vikontu John Grahame of Claverhouse vurularak ölmüştü. Cesedi kaldırılırken, boynunda 14. yüzyıldan kalma özel işlemeli bir “Tapınak Şövalyesi Haçı” taşımakta olduğu görülmüştü. Konunun uzmanlarının belirttiklerine göre; bu bijuyu Tapınak Şövalyelerinin Büyük Üstadı taşırdı. Böylece, bu örgütün varlığının İskoçya’da 17. yüzyıl sonlarında da sürmekte olduğu kanıtlanıyordu.
Dundee vikontunun ölümünden sonra İskoçya’daki Tapınak Şövalyelerinin büyük üstadı olan Mar Örlü John Erskine, 1721 yılında da Paris’te Stuartların elçiliğini üstlenmişti.
Tüm bunlardan, Ramsay’ın 1737 yılında verdiği ünlü söylevinde üstü kapalı olarak Tapınak Şövalyeleri üzerinde dururken, aslında tarihin yapraklarına gömülmüş bir tarikatı dile getirmekte olmayıp, İskoçya’da varlığı sürmekte olan bir örgütten söz ettiği yorumunu çıkarabilir miyiz?
Yoksa bunun bir başka açıklaması mı var?