Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TAŞ İLE BAĞLANTILI İNANÇLAR - 2  (Okunma sayısı 4576 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 12, 2010, 07:30:39 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay





Taş inancı ve tapınımı, özellikle Avrupa’da en eski inanç biçimlenmelerinden biridir. 17. yüzyılın ünlü Alman araştırıcısı Johann Scheffer, 1673 tarihli bir araştırmasında, Orta Çağ sonrasında günümüzdeki Finlandiya çevresinde yaşamış bir etnik topluluk olan Laplandlılar  ile bağlantılı olmak üzere doğal bir taşa tapınmadan söz etmekteydi. Bir başka araştırmacı, İskoçya’nın batısındaki adalarda tapınılan çok özel bir taştan söz ediyordu. İrlanda geleneklerindeki bir başka taş ise bezlere saklı bir şekilde saklanmakta, düzenli aralıklarla ortaya çıkarılıp sergilenmekteydi. Bu taşın denizcilikle ilgili kazaları önleyici gücü olduğuna ve uğur getirdiğine inanılıyordu.

18. yüzyıl araştırmacıları, bir yandan bilimsel olarak dünyanın yaşını hesaplamaya çalışırken, diğer yandan kutsal kitapların doğruluğunu da savunmaya uğraşıyordu. Dünyanın oluşumundaki evrelerin tıpkı Tanrı’nın anlattığı ya da kaleme aldırdığı gibi olduğunu bilimsel olarak kanıtlamak istiyorlardı. Bu çabaların sonucu olarak dünyanın tarihinin en kaba biçimde 5000 yıl kadar olduğu ileri sürülmekteydi. İlâhiyat kökenli kaynakların simgesel dille yazıldığını, anlatımların aslında birer alegori olduğunu dikkate almıyor, ortaya koydukları ilginç teoriler de ilerleyen tarihlerde gelişen bilimsel yöntem ile elde edilen verilerle uyuşmuyordu. Oysa “Karbon 14 testi” denilen yöntem ile yapılan çalışmalar, dünyanın yaşını milyonlarca hatta milyarlarca yıl önceye götürmekteydi.

Bundan ötürü taşlar hakkında incelemelerimizi iki ana temel direği üstüne oturtmamız gerekiyor: Birincisi kutsal kitaplardaki anlatımlardan ilgili motifleri yakalamak, ikincisi ise antropolojik buluşlar ve folklorik geleneklerden ulaşabildiğimiz verileri toplamak.

Musa’nın, sunak taşlarının hiçbir metal kullanılmadan yapılmasını istemesi, acaba kutsal sayılan bazı yerlere girerken üzerimizdeki her türlü madeni eşya, para ve değerli şeylerden arınmamızın başlangıcı olabilir mi?... Acaba bu davranış şekli yani “kutsalların kutsalı” sayılanın önüne her şeyden arınmış olarak çıkma geleneği sadece Musa’nın dini ile başlamış ve sonra diğer semavi dinlerce sürdürülmüş bir uygulama mıdır?... Yoksa çok daha eski bir inanç birikiminin devamı şeklinde algılanabilir mi?

İbranilerin metale karşı duyduğu antipati, doğal olarak Hıristiyanlığı da etkilemiştir. Örneğin Musa’dan İsa’ya kadar geçen süre içinde görülmüş ve peygamber olarak nitelenmiş kişilerden Amos, M.Ö. 8. yüzyılda Yahudilerin Kralı Uzziah tarafından başına ısıtılmış metal nesneler vurularak öldürtülmüştür. Hıristiyan ilâhiyatında İsa’nın şu sözü, o tarihlerde hep metalden yapılan parasal değerlerin karşısındaki tutumu gayet iyi gösterir: “Hastaları iyileştirin, ölüleri diriltip, cüzdanları temiz kılın, cinleri karşılıksız aldınız, karşılıksız verin, kucağınıza altın, gümüş ya da bakır para koymayın, yolculuk için ne bir torba ne yedek mintan ne çarık ne de değnek alın çünkü işçi yiyeceğini hak eder.” (Matta, 10, 2.7-10)

Metaller, tarih boyunca hep güç ve eğilmezliğin simgesi olarak kabul edilmiştir. Onların göklerden geldiği ve cennetsel köklerinin olduğuna inanılırmış. Bu yüzden hem kötü ruhlardan korunma sağladığını hem de onların araçları olduğuna inanılmıştır. Alşimide (simyada) demir, Mars’ın karşılığı olarak alınır, “Savaş Tanrısı” diye bilinirdi. Sıcak ve kuruluğun, yıldırımın ve fırtınaların ondan geldiğine inanılırdı.

M.Ö. 10. yüzyılda Kudüs’te yapılmış olduğu Tevrat’ta uzun uzun anlatılan Süleyman Tapınağı’nda, demir araç ve gereçlerin kullanılması yasaklanmıştı.

İnsanlar, bir tapınağın sunak taşındaki güçleri metal nesnelerin kaçıracağına inanırmış. Bu yüzden bazı kültürlerde kurban kesimlerinde metal kullanımı yasaktır.

Eski İbrani geleneklerinde bir yapı ya da anıt oluşturmak amacıyla kullanılan iri taşların yani megalitlerin hemen yanında, parlatılmış taştan yapılan kazma ve el aletlerinin bulunması eski Musevilerin sunak taşlarını Musa’nın istediği şekilde, «O ki meydana getirilmiştir bir alet kullanarak, alet onu kirletmiştir artık» deyişinde olduğu gibi yapmaları, acaba Mısırlılardan kalma bir geleneği mi işaret eder?

Aşağıda bu tür bir megalit örneği görüyoruz.



Korsika’da birtakım insan şekilli, anıtsal bir nitelik taşıyan megalitler var. Bunlara daha öze olarak “menhir” deniyor. İşte size bunlardan bir örnek:



Acaba bunlar, hani o bir bakışıyla her şeyi yapmayı başaran, kendisine bakanları taşa çeviren Medusa mitosunu  mu anımsatır?

Böyle taşların oraya doğaüstü güçler tarafından dikildiği, eski insanların belleklerinin derinliklerinde yatan inançlarının en büyüğüdür.

(Bu arada bir Medusa fotoğrafı aradım. Gerçi çok var ama bence en güzeli Didim’deki Apollo Tapınağı’ndaki ünlü oyma.)



Bir de bazı taşların geceleri yürüdüğüne, bazılarının her saat başı hareket ettiğine, özellikle gece yarısı ile yılbaşı gibi özelliği olan günlerde yerden havalandıkları ya da zıpladıklarına, zaman zaman titrediklerine bile inanılmıştır. Örneğin Fransa’da Carnac’da görülen taşların (aşağıdaki resimde) gece yarısı suya girip yüzdüklerine inanılırken, Plouhinec’deki taşların her yüzyılda bir kere tam gece yarısı su içmek için nehre indiklerine inanılmıştır.



Taşların, canlı gibi görülmelerinin yanı sıra, bazı inançlarda çok çabuk alınganlık gösterebilen ya da kızabilen gizemli varlıklar olduklarına ilişkin bir düşünce de insan aklını hayli kurcalamıştır.

Menhir denilen taş dikitler, insanların bilmediği “yukarı dünyalar” ile haberleşmelerinin aracıları olmuştur.



Bu noktadan yola çıkarak, insan aynı zamanda her türlü büyü pratiği ile ilgili düşünce ve hareketlerini onlarla birleştirmiştir. Bu büyük, fallik görünüşlü yani erkeklik organına benzeyen taşların her türlü aşkı artırdığı, doğurganlığı sağladığı yolundaki inanç, halk inançlarının bir parçası haline gelmiştir. Böyle taşlara bu insanüstü niteliklerin yüklenmesi insan aklını öyle çok kurcalamış ve bu tür düşünceler folklorik geleneklere öylesine işlemiştir ki, hemen her coğrafyada bu öngörüler kabul görmüş ve kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.

Örneğin İstanbul’da Fatih’te asıl adı “Mercianus Anıtı” olmakla birlikte “Kıztaşı” diye bilinen, çocuğu olmayanların gidip üstüne oturduğu gizemli taşa benzer taşlar, tüm Avrupa’da pek yaygındır. İstanbul’da oturup belki bu anıtın önünden kim bilir kaç kez geçmiş olanlar, acaba bunu biliyor mu?



Fransa’da çocuğu olmayan genç hanımların yakın zamanlara kadar eteklerini toplayıp Pierre de Chantecoq’daki bir benzer taşın üstüne oturmaları ya da Roche Marie’deki sütunlara cinsel organlarını sürtmeleri, bize hep aynı şekilde çalışan, aslında Hermetik kökenli bir düşünce yapısını gösterir. Hele şu pek de iyi olmayan fotoğrafta görülen “Le Tremblais” adlı taşın üstüne kadınların gidip nasıl göbeklerini sürdükleri, birçok yapıtta anlatılır. Bunun benzerleri o kadar çok ki…



Taşlardan bir şekilde sağlık beklenmesi ve onların ilâhiliğe uzanan yol ve kapı olarak görülmesi pek yaygındır. Örneğin İngiltere’de Cornwall’da içinde delik olan bir taştan hastaları ya da yeni doğan bebekleri sağlıklı olmaları için geçirmek, o çevrede günümüzde bile uygulanan folklorik geleneklerden biridir.



Kültürler içinde aynı davranış biçiminin etkilenmiş olduğu bir başka folklorik gelenek de, çocuğu olmayan erkeklerin delikli bir doğal taşın üzerinde uzun süre inzivaya çekilip göklere yalvarması şeklinde kendini gösterir.

Fransa’da bir diğer bölgede mezarlık yanında bulunan bir başka ünlü delikli taştan geçirilen ölünün bedeninin, öldükten sonra ruhunun yeni bir yaşama hak kazanacağına inanılmıştır.

Elbette tüm bunlar eski, kökleşmiş inançların çok zor ortadan kalkışından dolayıdır. Bu inançların hepsi, kendilerini izleyen ve kendilerini ortadan kaldırmaya çalışan sistemlerin içinde bile kendilerine yer bulmuştur; batıl inançları tümüyle yansıyıp lânetleyen dinlerde bile...





Bu şuradan buradan, damdan çardaktan anlatımdan sonra, izleyecek bölümde Hıristiyan dünyasında taşa bakış, taşa karşı olan tutum üzerinde durmak istiyorum.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
Batıl İnançlar

Başlatan bugfree Inanc Uzerine

3 Yanıt
3571 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 03, 2008, 08:25:55 öö
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2913 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 10, 2009, 12:40:21 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
2524 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 15, 2010, 10:19:12 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2349 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 11, 2010, 07:43:58 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5133 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 14, 2010, 08:34:16 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3253 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 15, 2010, 08:33:15 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2128 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 16, 2010, 01:40:09 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2383 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 18, 2010, 06:30:17 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2396 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 19, 2010, 03:26:32 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
6168 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 06, 2011, 03:21:44 öö
Gönderen: seteney