Masonlar.org - Harici Forumu

Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Sosyoloji - Toplum bilimi => Konuyu başlatan: hypatia - Eylül 06, 2015, 01:34:33 ös

Başlık: Konuşan ve Düşünen Dünyası.
Gönderen: hypatia - Eylül 06, 2015, 01:34:33 ös


Alma İsteği

Alma isteğinin sıfır seviyesinde olduğu günlerde, arzular, bizi doğadan ve birbirimizden uzaklaştıracak kadar güçlü değildi. Bugün bir çoğumuzun, bir sürü para dökerek meditasyon dersleriyle yeniden kazanmaya çalıştığı, doğayla bütünlük duygusu, o zamanların normal yaşam şekliydi. İnsanlar, yaşamanın başka bir yolunu bilmiyordu. Doğadan ayrı bir yaşamı, istemeyi bırakın, hayal bile edemezlerdi
Hatta o zamanlar, insanlığın, birbirleriyle ve doğayla öyle akıcı bir iletişimi vardı ki, insanlar anlaşmak için kelimelere bile ihtiyaç duymuyorlardı. Telepatiye benzer bir şekilde, düşüncelerle anlaşıyorlardı. Bu, tüm insanlığın; tek bir ulus gibi olduğu, tam bir bütünlük halinde bulunduğu zamanlardı.
Sonra değişim başladı. Arzularının büyümeye başlamasıyla, insanlar, giderek bencilleştiler. Doğayı değiştirip, kendi çıkarları için kullanmak istemeye başladılar. Doğayla uyum içinde olmayı istemek yerine, onu, kendi ihtiyaçları doğrultusunda değiştirmeye yeltendiler. Doğadan ayrılıp, uzaklaşmaya; ona ve birbirlerine yabancılaşmaya başladılar. Asırlar sonra, bugün, bunun hiç de iyi bir fikir olmadığının farkına varıyoruz. Olmuyor, yürümüyor.
Bu ayrılık başladığından beri, doğayla karşı karşıya geliyoruz. Durmadan büyüyen egoizmi ıslah edip doğayla bütünlüğü korumak yerine; kendimizi ondan koruyacak, mekanik ve teknolojik bir kalkan inşa ettik. Bilim ve teknolojiyi geliştirmemizin birinci nedeni, varlığımızı, doğal unsurlardan korumak olmuştur. Ancak, öyle görünüyor ki; farkında olarak ya da olmayarak, asıl yapmaya çalıştığımız, sürücü koltuğunu ele geçirmek ve doğayı kontrolümüz altına almak.
Bugün, birçok kişi, teknolojinin asılsız vaatlerinden (zenginlik, sağlık ve en önemlisi, güvenli yarınlar) bıkmış durumda. Bu vaat edilenlere sahip olan çok az sayıda insan ise, yarın bunları kaybetmeyecekleri güvencesine sahip değiller. Bu durumun bir yararı, bizi, gidişatımızı yeniden gözden geçirmeye zorlaması ve yanlış yolda ilerlediğimiz şüphesini uyandırmasıdır.
Özellikle, içinde bulunduğumuz kriz ve çıkmazı fark ettiğimiz şu günlerde, seçmiş olduğumuz yolun sonu olmadığını açıkça itiraf edebilecek hale geldik. Doğayla zıt, ben-merkezli tavrımızı teknolojiyle telafi etmeyi seçmek yerine, egoizmimizi özveriye dönüştürüp doğayla bir olma yoluna gitmeliydik.

_michael laitma

Derslerinden.