Masonluğun Türkiye'deki tarihçesinin bu dördüncü bölümünü (Son) olarak nitelemiş olmam yanlış anlaşılmamalı.
Bu aşama Türkiye'deki Masonluğun tarihçesinin sonu değildi; sadece benim bu konuda başlattığım yazı dizisinin sonuncusuydu.
Bundan sonra belki "Türkiye'deki Masonluğun Yakın Tarihçesi" diye bir başka anlatıma girişmek gerek. Sanılmasın ki 1970 yılından sonra Türk Masonluğu'nda kayda değer hiçbir şey olmamıştır. Aksine, anlatılabilecek o kadar çok şey var ki...
Ancak Türk Masonluğu'nda kısaca "1965 olayları" diye değinilen, aslına bakacak olursa yaklaşık on yıllık bir süreye yayılmış tarihçe bölümü gerçekten çok önemlidir ve görünüşe göre o günleri yaşamış masonların günümüzde çok az sayıda kalmış olmasına karşın kolay kolay unutulacak gibi de değildir. Türkiye'deki Masonluğun tarihçesi üzerinde bundan sonra yazılacak kitap ve benzeri yayınlarda önemli bir yer tutmayı sürdürecektir. Nitekim sadece bunları anlatmış olan iki kitap bile var. Biri Enver Necdet Egeran'in "Gerçek Yüzüyle Masonluk" adlı kitabı, diğeri de Nafiz Zeki Ekemen'in "Arşivlerimiz İçinde 1965 Olayları" başlığı altındaki hayli kalın derlemesi. (Salt bu konu üzerinde başka kitapçıklar da var ama bence pek önemli sayılmayabilir onlar.)
Dolayısıyla Sayın SkullG'nin aktarmış oldukları pek kısa bir özettir. Sanırım o da bunu onaylar.
Ancak bence Sayın SkullG'nin bu anlatımında yer yer yanılgılar var. Bunlar belki de o olaylara tek yönlü bakış ile yazılmış başka anlatımlardan ileri geliyor. Şöyle düzeltmeler yapmayı dilerim:
1- Kişinin dernek kayıtlarında adı vardı ama Ankara şubesinde yoktu. Bu bağlamda sadece bu bakımdan değil, daha birçok bakımdan İstanbul'daki merkez ile Ankara ve İzmir şubeleri arasında çelişkiler vardı. (İşin ilginç yanı ne biliyor musunuz? Böyle çelişkiler, iletişimin çok kolaylaştığı ve artık elektronik ortama taşınmış olduğu günümüzde bile var.) Bir rastlantı sonucu bu çelişki büyük bir olay yaratır biçime dönüştü.
2- Süprem Konsey, daha doğrusu o günkü adıyla Yüksek Şûra, Büyük Loca'daki seçimlere müdahele etmemiştir. Ancak buna benzer konularda hep yanlışlıklar yapılır. Süprem Konsey ya da Yüksek Şûra üyesi olan masonlar bir etkinlik gösterdi mi, bu hemen kuruma mal edilir. Unutmayalım ki, aynı şey bir büyük locada üst düzey görevlilerinin tutumu için de söz konusudur.
3- Bu olayların akışı sırasında belki genellikle tarihçe yazımlarında adlarına değinilmesi gereken başka kişiler de vardır. Ancak her nedense bu kişilerin adları, ne yaptıkları örtülü bırakılmıştır. Bu nedenle ben de o kişilerin adlarına değinmekten kaçınırım. Bu arada başroldeki iki önemli kişinin tüm bu olaylar başlamadan önceki bireysel ilişkilerinin de göz önünde tutulması gerekir. Dolayısıyla, tüm bu olaylarda işin içine Masonluğun yanı sıra bireysel ilişkilerdeki uyuşmazlıklar da katılmış ve masonlara hiç yakışmayacak bir şekilde kişiler birbirlerinden hıırslarını çıkarmaya kalkışmıştır.
4- Yüksek Şura'nın büyük locanın seçimlerini tanıyıp tanımaması aslında hiçbir şey değiştirmez. Yüksek Şûra on yıl öncesinden bu yana Büyük Loca'nın bağımsızlığını içine sindirememiş, hep onu kendi kanatları ve kendi buyrukları altında varsaymıştır. Büyük Üstat Ekrem Tok'un tüm bu olayları dindirebilmek, ortaya çıkan sorunu "masonca" çözümleyebilmek için gösterdiği çabalara kulak asan olmamış, çırpınışlarına ve "Yapmayın, etmeyin." deyişlerine aldırış edilmemiştir.
5- Yüktsek Şûra bir ceza kararı vermiştir. Tamam. Ancak Büyük Loca'dan bu karara uymasını istemiştir. İşte kızılca kıyametin koptuğu nokta oradadır. Yüksek Şûra'nın böyle bir istemde bulunma hakkı yoktur. Şimdi kimileri bunun konkordato gereği odlduğunu söyleyebilir. Hangi konkordato? 1966 yılında Yüksek Şûra'nın TBMM ile bağıtladığı konkordato, yani tüm bu olaylardan sonra. Öncekinde öyle bir şey yok ama Yüksek Şûra bilinen nedenle olmasını istiyor. (Sözü edilen o konkordato sonraki bir tarihte değiştirildi ve bu otokratik hegemonya maddesi de kaldırıldı.)
6- Egeran'ın istifası, üyesi olduğu locaya verilmemiştir. Bir mason Masonluktan istifa ederse bu dilekçesini üyesi olduğu locaya verir; bu doğru. Ancak bir büyük üstat bu bakımdan üyesi olduğu locadan bağımsızdır. Kaldı ki o locaya da dilekçe verilmiş değildir. Dolayısıyla tüm bunlar sonradan düzenlenmiş ve Egeran istifasını geri almış gibi gösterilmiştir. Ancak öyle bile olsa, istifa etmiş olan bir büyük üstat, bir büyük loca toplantısını yönetmeye gireşemez. Bu bakımdan öyle işler yapılmış ki, bunları Masonluğun hiçbir yerine sığdıramazsınız.
7- TBMM'ni oluşturan locaları Yüksek Şûra kurmamıştır. Yok öyle bir şey... İzmir'deki bir loca doğrudan ayırlımış, ayrılan diğer İzmirli masonlar birleşerek bir diğer loca kurmuştur. İstanbul'da büyük locanın daha önce sinesine kabul etmeyi özellikle erteleyip geciktirdiği bir loca ayrılmış, diğer ayrılanlar dört loca daha kurmuştur. Yüksek Şûra'nın bu gelişimi olanca gücüyle desteklediği doğru ama locaları kendisinin kurduğunu söylemek yanlış.
(Orhan Hançerlioğlu ile bağlantılı şu diğer önemli olayı Sayın SkullG bir başka başlık altında açsa da, ben de o konu üzerinde bir şeyler söylesem...)
8- Tüm bu olayların ardından Büyük Üstat Hayrullah Örs'ün yaptıklarından söz edilmeden geçilemez. Özellikle masonların söz özgürlüklerini nasıl engellediği, her locanın toplantısına katılıp nasıl toplantıları kapattığı da belirtilmeli. Büyük Loca'daki kaynaşmalar bir türlü durulmuyor. Nedeni de masonların Masonluğun etiketiyle hiç bağdaşmayan tutum ve davranışları...
9- Büyük Loca üyelerinin yüksek derece toplantılmarını katılmalarını nasıl yasaklayabilir?... Buna ne denileceğini ben söylemeyeyim; siz bilirsiniz zaten. Ancak bu olayın öyle pek önemi de yok. O aşamada ikinci Yüksek Şûra'nın kurulmasına ortam hazırlanıyor, hepsi o...
10- ABD Güney Jüristiksiyonu'nun merkezi Charleston'da değil Washington D.C.'de bildiğimce... Kuruluşu oradaydı. Ancak bu ilk onama konusu onun işi mi, yoksa Kuzey Jütrisdiksiyonu'nun mu? Bu konuda tam bir açıklama yapılmasında yarar olabilir. Şayet Süprem Konsey kendini baeğenmişliği ile kendi kafasının dikine giderken öte yandan uluslararası ilişkileri bakımından ipe un sermeseydi, durum böyle olmazdı. (Nitekim Süprem Konsey çok sonraki yıllarda bu bağlamda pek dar bir çerçeve içinde kalmış olduğunu gördüğünde çok geç olmuştu. Bu bağlamda büyük bir ihmal, bir umursamazlık var.)
11- Yüksek Şûra reorganize edilmiş falan değildir. Bu da bir kandırmaca sözüdür. Yüksek Şûra'nın varlığını düzenli olarak sürdürmesi, tabanında muntazam denilen bir büyük locanın varlığına bağlı da değildir. Dolayısıyla, yapılmış olan iş sadece ikinci bir süprem konsey/yüksek şûra kurmak olmuştur. Yaptıkları girişimlerle özgün Süprem Konsey'i bastırmışlardır; o doğru. Ancak işte onun gerekçesi de ötekilerin umursamazlığı, dalga geçişleri.
12- Son nokta: Yüksek Şûra ile HKEMBL arasında bir konkordato yok. Özellikle bunun olmamasına özen gösterildi. Olup olmaması pek bir şey değiştirmez üstelik. Bu konuyu yanlış biliyorsam lütfen düzeltilsin.
Peki, 1970'li yıllara geldik. Şimdi ne yapılsın? Ondan sonrası da anlatılsın mı?