Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Gerçeği Bileceksiniz 1  (Okunma sayısı 4887 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 03, 2013, 03:17:38 ös
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Dünyadaki ilk sırlar insanoğlunun gerçek kökleriyle ilgilidir. Günümüzde kabul görmüş iki teoriye göre Darwincilik ve Yaratılışçılık insanoğlunun kökleri konusunda artık insanoğlunu ikna edememe noktasına gelmiş olmasına karşın karşıt iki düşüncede teorilerine sıkı sıkıya bağlıdır.

Darwin’in en sağlam ve dayanıklı olanın hayatta kalması yönündeki teorisi İnsanoğlunun DNA yapısındaki binlerce kusura rağmen hayatta kalması, öte yandan da yaratılışçıların sürekli bulunan fosilleri görmezden gelmesi iki düşünce tarafından saklanan bir insanoğlu tarihinin olduğunun en tipik göstergelerinden biridir.

Yakın zamanlarda bugünkü İsrail topraklarında bulunan Neanderthal adamın Cro-Magnon adam ile yan yana yaşamış olması ve bununla ilgili bulunan fosillerin bulunmasıyla insanoğlunun kökleriyle ilgili teorilerin ikisinin de artık çürüdüğünün göstergesidir.

Klasik Darwin çok merkezli teorisinde sapiens ‘in yaşı 35.000 yıldır, fakat her geçen gün ortaya çıkan yeni bulgular ve sapiensin akrabalarının olup atasının bulunamaması, yani sapiense geçişte eksik halka ve çok merkezli teorilerin gerçeğe uymamsı sonucunda bilim dünyası ikiye bölünmüştür. Bir kısım bilim adamları yeni bulguları görmezden gelerek hala bu teoriye sıkı sıkıya sarılmışken , bazı bilim adamları ise 1987 tarihli Mitokondriyal DNA yaklaşımına savunarak , gerçeği söylemek yerine yanlışa yeni bir yanlışı eklemişlerdir. Bu yaklaşıma göre 195 bin yıl önce Afrikada yaşayan Havva, teorinin çekirdeğini oluşturur. Teori tamamen kuramsaldır ve somut arkeolojik ve Antropolojik desteği sunmaz. Her iki teoride Amerika kıtasında’ ki insanın durumunu asla açıklayamaz.

Diğer tarafatan moneist dinlerde insanın yaşı 5.500 yıl civarında olup hiçbir bulgu ile uyuşmaz. Garip olan iki karşıt düşüncenin birbirini kurumsal olarak inkar etmemesidir.

Ünlü araştırmacı Sitchin ‘in 12.Gezegen adlı kitabında bilim dünyasına yönelttiği sorular bir türlü cevaplanamamaktadır. Darwin , çalışmalarıyla kendi zamanındaki bilgin ve ilahiyatçıları evrimin kanıtları ile yok etmesine karşın , dünya üzerindeki yaşam ,insan ve primatlardan , memelilere ve omurgalılara kadar bir çok canlı geriye doğru izlenmiştir.Fakat bu başlangıçlara varıldıktan sonra güneş sisteminin ötesinde başka bir yaşam düşünme ye başlanıldıktan sonra bilginler, dünya üzerindeki yaşam ile ilgili bir huzursuzluk duymaya başlamışlardır. Sitchin şu soruları yöneltmiştir,

1- Eğer yaşam bir dizi kendiliğinden kimyasal tepkime yoluyla başladı ise, dünya üzerindeki yaşamın neden birçok şans eseri kaynak çokluğu değil de tek bir kaynağı var ?

2- Dünya üzerindeki canlı maddelerin hepsi , dünya canlı maddelerin hepsi , dünyada bol

bulunan kimyasal elementlerin çok azını ve gezegenimizde nadir bulunan kimyasal elementlerin pek çoğunu içerir.

Bir diğer ve önemli sorunsal , İlk teoriler insanın 500.000 yıl önce Asya’da türediği yönündedir. Fakat daha sonra bulunan fosiller insanın atası olan maymunun 25.000.000 öncesine dayandırır. Doğu Afrika’daki insanımsı maymunlar (hominid) 14.000.000 yıl önce geçiş olduğunu gösteriyor. Ancak yaklaşık 11.000.000 sonra homo sınıfına girecek ilk maymun-adam ortaya çıkıyor. İnsan gibi olduğu düşünülen ilk varlık(gelişmiş australopitheus), Afrika’nın aynı kısımlarında yaklaşık 2.000.000 yıl önce yaşadı .Homo erectusu üretmekte 1.000.000 yıl daha aldı. En sonunda 900.000 yıl sonra ilk ilkel insan ortaya çıktı(neanderthal). Gelişmis australopitheus ve neanderthal arasında 2.000.000 yıl olmasına karşı bu iki grubun açıklanamaz şekilde aynı araç gereçleri kullanması ve aynı görünüşe sahip olması oldukça gariptir. Derken aniden 35.000 yıl önce yeni bir insan ırkı homo sapiens , sanki yoktan var olur ve Neanderthal aniden yok olur.Cro-magnon denen bu insan bugünkü insanla çok benzemektedir.

Puzzle da diğer bir şok Cro-magnon insanından 250.000 yıl önce batı ve güney Afrika’da homo sapiens türünün yaşamış olduğudur. Modern insanın Homo-Erectustan sadece 700.000 yıl sonra ve Neanderthalden insandan 2.000.000 yıl sonra çıkmış olması mantıksızdır. Ayrıca Homo-Sapiens yavaş bir evrim sürecini temsil etmekte iken , ve bu gelişme dünyanın en uygunsuz zamanında olması (Buzulçağı) şüphelidir.Bu konunun istisnasız otoritesi prof. Thedosius Dobzhansky a göre modern insan soydaş bakımından akrabaya sahip iken atası yoktur.

1- öyleyse nasıl olurda modern insan evrimsel gelişme takip edilerek 2.000.000 veya 3.000.000 yıl sonra değil de 300.000 yıl kadar önce ortaya çıkmıştır. ?

2- Cevaplanamayan soru uygarlık niçin ortaya çıkmıştır. Evrimin normal ilerleme seviyesi içerisinde buşmanlar ile aynı seviyede olmamız gerekirken , bu uygarlık nasıl birden bire yerden fışkırmıştır, halbuki evrim sürecinde en zor basamak astroloji için geçmesi gereken süre 10.000.000 yıldır. Ama biz 50.000 yıl içinde aya astronotlar indiriyoruz. ( Cro-magnon insanının ortaya çıkış yeri bilim adamlarının ortak sonucu olarak Zagros Dağlarıdır. ) İlginç olanı ise bu iki türün çiftleşmemiş olmasıdır. Konuyla ilgili araştırmalar yapan yazar James Shreeve Neanderthal muamma: Modern İnsanın Köklerini Çözmek adlı kitabında bu iki farklı ırkın, üreme olarak farklı olmasından dolayı çiftleşmemiş olduğunu belirtir. Karbon testlerinden bölgede yaşayan modern insanın Neanderthal adamdan kırk bin yıl daha önceden orada olduğu gösterilir ve böylece evrimsel süreklilik teorisi de çöker. Bugün dünya üzerinde geleneksel bilimin kaçamak cevaplar vererek konuyu kapatma çabalarına karşın bu düşüncelere katılmayan arkeolojik, teolojik ve tarihi revizyonistler, insanın kökleriyle ilgili farklı bir görüşe ihtiyaç duyulması altında birleşmektedirler. Fakat insanın kökeni ne olursa olsun gerek Darwinistler gerekse teologlar savundukları düşüncelere sıkı sıkıya sarılmışlardır. Açıklanamayan bir çok arkeolojik bilgi ve kanıt her gün çoğalmaktadır. Bunlardan bazıları:

1- 18 ve 19 yy. İrlanda civarında alışılmadık derece küçük çok sayıda çin porseleni ve mühürleri bulunmuştur ki, o zamanlarda bilinen Zümrüt adası ile Çin arasında bir ticaret yolu yoktur.

2- Güney Amerika’da 3.600 yıl öncesinden kaldığı düşünülen Kristal Kafatasları bulunmuştur. Gerçek boyutludur ve çok keskin bir aletle yapılmıştır.

3- 1930 yılında Kosta Rica’da bulunan çok sayıda devasa taş toplar, bölgede asla var olmayan granitten ve mükemmel bir simetri ile yapılmışlardır.

4- İngiltere, Fransa, Almanya’da bulunan antik taş kalelerde, sadece İskoçya’a 60 tane büyük kayalardan yapılmış ve bazı yerleri yüksek ateşle eritilerek camlaştırılmıştır. Bunun geleneksel ateşle yapılabilme olasılığı olmayıp 1100 derece sıcaklık gerekmektedir.

5- 1900 yılında Girit yakınlarında Antikythera adasında İsa’dan yaklaşık yüz yıl öncesinden kalma bir bilgisayar bulunmuştur. Antikythera mekanizması olarak bilinen bu alet bir tür diferansiyel sistemi içermektedir ve bu sistem 16 yy kadar bilinmiyordu.

6- Bir Irak köyünde M:Ö 220 yıllarına ait olduğu anlaşılan, içinde demir bir çubuk olan ve daha sonraları pil olduğu anlaşılan küçük bakır silindir bulunmuştur. İçine üzüm suyu konduğunda yarım voltluk enerji üretmektedir.

7- İngiltere’deki Stonehenge ve Silbury Hill gibi açıklanamayan mekanlar, Paskalya adasındaki dev kafalar, Peru’daki nazca düzlüğü, Ohio’daki büyük yılan höyüğü Dallas ve Teksas’ta bulunan tarih öncesi çağdan kalma kayalık duvarlar, tarih öncesi çağda yüksek bir teknolojinin var olduğunu ortaya koymaktadır.

8- Eski Nasa görevlisi Maurice Chatelain, Yunan adası Delos’ta, 450 mil çaplı bir alan içerisinde, on üç farklı mistik alan bulunduğunu yazmıştı. Bu mistik alanlar birbiriyle çizgilerle birleştirildiği zaman devasa bir malta haçı şekli ortaya çıkmakta ve sadece uzaydan görünmektedir.

9- Chatelain’e göre, birbirinden binlerce mil uzakta ve binlerce yıl arayla yaşamış farklı kültürlere ait, hepsi aynı ağırlıkta madeni paralar bulunmuştur.

10- 1996 yılında Çin Shang hanedanı üyesi, tarihin üç bin yıl öncesine dayanan, Amerika’daki olmeç kalıntılarının üzerindeki, kesinlikle arkaik Çin harfleri olduğunu onayladı ve şaşkın arkeologlar, aynı alfabetik sistemlerin birbirinden bağımsız olarak geliştirilemeyeceğini kabul ettiler.

11- Abydos, Mısır’da antik 1 seti tapınağında yerden sekiz metre yüksekte , iki jet uçağı ve bir Apachi saldırı helikopterinin resim oymaları bulundu.

12- British Museum’da bulunan , Babil çivi yazısı tabletleri, Venüs’ün evreleri, Jüpiter’in dört ayını ve Satürn’ün yedi uydusunu anlatmaktadır ve dünyadan çıplak gözle görülmesi imkansızdır.

13- Yakın geçmişte Okinawa yakınlarında M:Ö 8000 yıllarında yapılmış olduğu tespit edilen dikdörtgen biçiminde bir zigurat bulunmuş, bu tarihten önce yüksek bir uygarlık seviyesine sahip insanların yaşadığı fikrini desteklemiştir.

Yukarıda yazılan ve örnek adetleri çoğaltılabilecek kanıtlar ile insanoğlunun geçmişi bilmemesi veya bilmek istememesi onun yıkıcı doğasından kaynaklanır. Yunan Diktatör Peisistratus, bütün Atina’nın altını üstüne getirmiştir. Memphisteki Path tapınağında bulunan Mısır kütüphanesi yıkıldığında geriye hiçbir şey kalmaz.

205

206

Path.

Romalılar Kartaca’yı ele geçirdiğinde 500 binden fazla kitabı yakmışlar, Mısırla savaşırken İskenderiye’deki kütüphane Ceasar tarafından yok edilmiştir. Bu örnekleri saymakla bitiremeyiz. Avrupa’daki kütüphaneler Hıristiyanlar tarafından yok edilmiştir. Bunların yok olması ortaya çıkmasını zorlaştırmakta ve süreç almaktadır. Eğer İskenderiye kütüphanesi bugün yakılmamış olsaydı bilim ve tarih olduğundan çok farklı yerde olurdu. İnsanoğlunun geçmişiyle ilgili gizem, dünyanın en eski iki büyük yapısıyla sembolize edilmektedir. Geleneksel bilgiler ki, ben buna katılmam. Sebebi Çin’de bulunan ve incelenmesine izin verilmeyen Türk piramitleridir, şimdi bunu dikkate almadan konuya dönersek, Büyük Piramit ve Sfenks 4.500 yıl önce yapıldığı söylenmektedir. Fakat yakın zamanda yağmurların etkisiyle Giza platosunun çöle dönüşmesinden en az 10.000 yıl önce gerçekleşmiş olabilecek bu ünlü yapıların antik Mısır uygarlıklarının ortaya çıkmasından binlerce yıl önce yapılmış olduklarını kanıtlamaktadır. Son yıllarda bir çok uzaman Sfenksin en az 5.000-7.000 yaşında olduğu sonucunu çıkarmışlardır. Eğer antik Mısır’da böyle bir teknoloji varsa diğer yerlerde de bunun kanıtı bulunurdu. Bugün bazı bilim adamlarına Sfenks heykelini incelemesine yasak getirilmiştir.

sfenks

Ünlü Medyum Edgar Cayce, 1934 yılında antik Mısırlıların Büyük Piramit ve Sfenksin bir kayıt salonu olarak bir tür zaman kapsülü bir tür bilgileri gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlayan bir uygarlığın devamı olduğunu ifade etmişti. Cayce bu bilgi deposunun Sfenksin pençelerinin altında olduğunu söylemişti. 1990 yılında yer delici radarlar Cayce’nin iddialarını doğrulamıştır. Sfenksin pençesinin altında bir salon bulunmuştur. Ve burayı araştırma yetkisi kimseye verilmez. Eğer Sfenks Buzul çağından önce yapılmışsa bunun mimarının Mısırlılar olma ihtimali ortadan kalkıyor. Birçok araştırmacının ortak kararı Mısırdaki gerek mücevher yapımı gerekse mimari aniden ortaya çıkmamış, başka bir uygarlığın mirası olarak devam etmiştir. Mısırlıların ünlü, ölüler kitabı doğruluk efendisi bölümü ile Musa’nın On Emir’i nerdeyse birbirinin aynısıdır.

ESKİ AHİT …………………………………………………………………….. ÖLÜLER KİTABI

Benim dışımda başka tanrıya tapma idoller yaratma …. İlahi dengeye karşı gelmem.

Tanrı olduğunu söyleyene inanmam…………Karşılıksız tanrı olduğunu söyleyene inanma

Tanrı adını yanlış kullanma…..tanrıyı gücendirme

Şabat gününü kutsal bil………… Bu gün mısırlılarda yoktur

Anneni babanı onurlandır………akrabalarıma zarar verrmem

Öldürme…………………………… Öldürmem

Zina yapma……………………….. Zina yapmam

Çalma…………………………….Kimseyi soymam

Yalan söyleme …………………… Doğruyu söylemek yerine yalanlar uydurmam

Başkasının malına göz dikme…. Başkalarına haksızlık etmem.

Bu karşılaştırma İsrailoğulları’nın öğretilerini büyük ölçüde antik Mısır’dan aldığı konusunda çoğu araştırmacı hem fikirdir. Buna karşılık olarak Mısırlılar bu bilgileri kendilerinden önceki Sümer ve Babil uygarlıklarından almışlardır. Son yıllarda Tibet, Hindistan, Ortadoğu, Amerika kıtasında arkeolojik araştırmalarda yoğun bir artış vardır. Güney Amerikada ilkin Niéde Guidon’un yaptığı kazılar ile Cro-Magnon varlığı 35.000 yıl , arkasından Georgette Delibrias’ın yaptığı kazı çalışmalarının karbon-14 testleri Amerika kıtasındaki Cro-Magnon varlığını 70,000 öncesine götürmektedir. Evrim teorisinde Cro_magnon insanın yaşı 35,000 olup amerikaya geçiş M.Ö 11,000 yılında, buzul çağındadır.

Antropologların News Week dergisinde çıkan haberine göre, ilk Amerikalılar’ın 11.500 yıl önce toprak bir Köprü ile Alaska’ya geçen Asya ya da Moğol kökenli insanlar değil, bilim adamlarının daha birkaç yıl öncesine kadar tahmin dahi etmedikleri tamamen farklı bir etnik kültüre sahip insanlar olduğudur.Tarih öncesi çağlarda ilerlemiş bir medeniyetin olduğu yadsınamaz bir gerçektir ve bu insanlığın kökleriyle ilgili olan iki teoriye asla uymaz.

Ne Darwinci yaklaşım ne de Yaratılışcı, bu her geçen gün ortaya çıkan kanıtları asla açıklayamaz. Dünya tarihinin ve düşüncelerinin bu iki temel üzerine kurulduğunu düşünürsek. Amerika’da çıkan Türkçesi Yeni Bin Yılın Tanrıları : etten ve kemikten tanrılarla ilgili bilimsel kanıt adını taşıyan kitap, Yazarı Alon A. Alford, 20 yy. teknolojimizin bize henüz kazandırabildiği, tarih öncesi uygarlığın haritalar, taşlar fosiller ve mitoloji olarak günümüze geldiğini söyler… Bir çok bilim adamı bu konunun artık bir bilim dalı haline gelmesi gerektiği görüşündedir. Ama bu çok önemli endişeler doğmaktadır. Efendi kul sistemi ile yönetilen insanoğlunun yönetimi zorlaşacaktır. Fotoğrafı analitik olarak değerlendirirsek insanoğlunun geçmişine ait bilgiler Mısırdaki gizem okulları ve Pisagor okulları ile parça parça günümüze gelmiştir. Bu bilgiler sadece ruh ve ölümle ilgili olmayıp, tasarım, mimari, inşaat, astronomi vb bilgilerdir. Bu erken grupları birleştiren olgoi moneizmdir. Yani tek tanrı anlayışıdır. İbraniler antik dünyayı en iyi kayıt altına alan insanlardır. Ama Mısır’da köle olarak piramitlerin yapımında köle olarak çalıştıkları ne İbranilerde ne de Mısır yazılarında asla rastlanmaz. Öğretilerinde onlara gelen bütün bilgi İbrahim ve Musa aracılığı ile olduğudur. İncelendiği zaman bütün öğretilerinin köklerinin Mısır olduğu açıkça görülecektir.İncil’e göre dünya tarihini bugünkü akışına sokan olay Musa’nın İbraniler ile Mısır’dan çıkışıdır. Bir çok araştırmacı tarihçiye göre ki; Musa Mısır’da öğrendiği mistik imgesel anlatımları daha sonraki İbrani liderlerine öğretmiştir. Bu eski ahitte şifrelenerek günümüze kadar gelmiştir. 1939 yılında Freud ünlü kitabı Musa ve Tek Tanrıcılık’ta; Musa’nın aslen Mısırlı olduğunu yazmıştır. Freud , Yahudilerin kölelikten çıktıktan sonra İbraniler’in niye Mısır yaşam tarzını devam ettiklerini sorgulamıştır. Tabi bunu yapan ilk kişi değildi. Eski ahitin çıkış bölümünde (2:19) Musa’nın Mısırlı olduğu yazar. Bir çok araştırmacının elde ettiği sonuç Musa’nın Mısırlı bir rahip-prens olduğudur. Konu çok dikkatli araştırılırsa ve o zamanın yazıtları incelenirse Musa aslında Mısırlı Firavun Akhenaton yani IV.Amenhotehep’ten başkası değildir.

18 yy.da Rosicrucianlar daima bunu savunmuşlardır. Amonhetehep yani Musa mısırdaki mevcut kargaşayı önlemek için tüm tapınakları kapatarak Tanrı Aton için tapınak inşa etmiştir. (IKNATON, tanrı ATON’un hizmetçisi demektir.) Evrensel tek tanrı anlayışına uyan Aton İbranilerin Adon dediği tanrıyla aynıdır. Aten İbraniler tarafından öyle olsun anlamına gelen Amen kelimesine dönüştürülmüştür. Bu kilisede ve camilerde yoğun kulanılır. Bu kelime Sümer’in mutlak tanrısı ANU’dan türediği düşünülmektedir. Bir çocuğun sepete koyularak nehre bırakılması Sümer hükümdarı büyük Sargon’da görülür. Tabletlerde ‘zor durumdaki annem, hayatımın kurtulması için beni kamışlardan yapılmış bir sepete koydu ve ağzını ziftleyerek beni nehre bıraktı, nehir beni anki’ye taşıdı.” Mısır’da daha sonra Aten inancı bastırıldı ve Musa yani Firavun Mısır’dan kovuldu. Garner’e göre Amonhetehep’in Kiya adlı karısından doğan oğlu daha sonra ünlü çocuk firavun Tutankhaten oldu. Aten yerine Tutankamon olarak ismi değiştirildi. Mısırdaki kanıtlarda Musa/Akhenaten’in insanlarını güneye Sina çölünden geçirerek Timas gölüne götürdüğü görülmektedir.Bu alan bataklıktır ve savaş arabalarının takip etmesi imkansızdır. Akhenaten taraftarları onun hala tahtın gerçek varisi olduğunu düşünürler ve ona varis anlamına gelen Mose, Meses ya da Mosis demislerdir. Yani Musa bir isim değil bir ünvandır.
ALINTI
http://www.ruhunyolculugu.com/gercegi_bileceksiniz-t10488.0.html
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 22, 2015, 09:35:57 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 426
  • Cinsiyet: Bay

   Bunların hepsi saçmalık.Neden derseniz.
   Canlı bir tür,ne oranda yiyecek stoklaya bilirse okadar organize olur ve büyür.
Örnek..karınca,Arı vb vb
   En önemlisi bu organize canlılar, aynı betek şekli  ve yuvalarını,birbirinden habersiz,Dünyanın her yerinde
aynı yapıyorlar.

   Dünyanın en gelişmiş medeniyetleri,bu Gıda döngüsüne hakim oldukça gelişmiştir.
Örnek..MISIR uygarlığın da buğday,MAYA uygarlığında ,mısır tahıllarıyla karşımıza cıkar bu durum.
bütün gelişimleri bu tahıllara hakimiyetlerindendir.E tabi Organize oldukça,gelişme gösterdikçe,diğer
kültürlere ilham olup,masallarına,dinlerine karışıcaklardır.İlk olmak temeli atmaktır.

Kültürlerin orjini,bu medeniyetler olunca, bin yıllarca nekadar dallanacağını tasfir bile etmek zordur.
ܚܠܐ -ܕܡܐ- -ܩܪܒܐ


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
11 Yanıt
6385 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 04, 2009, 11:56:27 ös
Gönderen: Dino
6 Yanıt
8327 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 16, 2009, 06:09:04 ös
Gönderen: Prenses Isabella
4 Yanıt
4143 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 08, 2010, 04:44:44 ös
Gönderen: Genius Loci
1 Yanıt
3645 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 12, 2010, 11:01:31 ös
Gönderen: ozkann
13 Yanıt
6404 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2011, 12:51:51 öö
Gönderen: agnusdei
0 Yanıt
3814 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 07, 2012, 10:40:20 öö
Gönderen: symbol