Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: 2001: A Space Odyssey filminin sonu üzerine  (Okunma sayısı 1295 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 13, 2020, 07:52:29 öö
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 75
  • Cinsiyet: Bay

Öncelikle filmle eş zamanlı olarak geliştirilen ve filmden sonra yayınlanan aynı isimli bir romanın bulunduğu ve roman üzerinde Arthur C. Clarke ile birlikte Stanley Kubrick'in beraber çalıştığı biliniyor. Her nasılsa Arthur C. Clarke romanın tek resmi yazarı olmuş.  Romanda bazı detaylar filmdekinden farklı. Örneğin filmde dikine siyah  bir dikdörtgen prizma şeklinde sadece gösterilen, ama adı ve ne olduğu bilinmediği söylenen şeylerin adı monolith.

Monolithler, daha önce hiç görülmeyen nadir bir alien ırkı tarafından galaksideki dünyaları araştırmak ve mümkünse zeki yaşam formlarının gelişmesini teşvik etmek için gönderiliyor. Filmde 4.000.000 (Romanda 3.000.000) yıl önce gösterilen , açlıktan ölmek üzere olan insansıların, buldukları kemikleri alet olarak kullanmaları, öldürdükleri hayvanların etlerini yemeye başlamaları ve böylece soylarının tükenme tehlikesinden kurtulmaları hep monolithe dayandırılıyor. Yani burada monolith bir "zeka" uyandırma aracı. Ancak filmde insansıların liderinin elindeki kemikle, bir başka insansı kabilesinin liderini öldürdüğünü de görüyoruz. Yani zeka beraberinde şiddet olasılığını da getiriyor.

Filmin sonunda Dave, Jupiter'in yörüngesindeki diğer monolithin olduğu yere ulaşıyor. Gemiyi terkedip, eva pod ile ilerlemeye devam ediyor. İçinde bulunduğu pod, renkli bir ışık girdabının içine çekiliyor. Dave, tuhaf kozmolojik fenomenleri ve sıra dışı renklerdeki garip yer şekillerini izlerken, uzayın engin mesafeleri boyunca taşınıyor. Sonra kendisini neoklasik bir yatak odasında buluyor. Burada kendisinin daha yaşlı hallerini görüyor ve bu hallere dönüşüyor. Önce, yatak odasında, uzay giysisinin içerisinde orta yaşlı halinde ayakta duruyor. Sonra serbest kıyafetler içerisinde yemek yiyor. En son ise  yaşlı bir adam olarak yatakta yatıyor. Yatağın biraz önünde bir monolith beliriyor. Dave monolithe erişiyor. Transparan bir ışık küresinin içinde bulunan bir fetüse dönüşüyor Dave. Bu fetüsün Dünya'nın yanında uzayda süzüldüğünü görüyoruz ve film bitiyor.

Burada Dave'in yatakta yatan yaşlı bir adam olduğunu görmemizin ardından bir değişim geçirip fetüs olması; ölümü ve sonrasında yeniden doğuşu temsil ediyor olabilir. Ancak buradaki ölümün ve yeniden doğuşun da gerçek anlamlarının ötesinde sembolik olarak kullanılmış olma olasılığı var. Kısacası burada karakter bir yolculuğa çıkıyor ve bu yolculuk aynı zamanda entellektüel/spiritüel bir yolculuk (odyssey). Yolculuğun sonunda karakterin yaşlanıp ölüm noktasına varmakla birlikte bir tür aydınlanma yaşadığını ve bu eski benliğini geride bırakıp yeni bir formda bir fetüs olarak varlığını sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Burada fetüs, yeni taze bir başlangıcı temsil ediyor olabilir. Bu yüzden de bir bebeğin saflığına vurgu yapılmış olması muhtemel. Dave'in o odada kalmayıp, yeni bir formda Dünya'nın yakınlarında tekrar ortaya çıkması,  yaşadığı aydınlanmanın ürünü olan bilgiyi insanlarla paylaşmak için geriye döndüğünün göstergesi.

Stanley Kubrick'in filmin sonuyla ilgili söyledikleri:


https://www.youtube.com/watch?v=q-pCW9ntGNY


Filmde Richard Strauss'tan "Also sprach Zarathustra" çalınıyor. Strauss, Nietzsche'nin "Böyle Söyledi Zerdüşt" adlı eserinden etkilenerek bestelemiş eserini. Burada Nietzsche'nin "Böyle Söyledi Zerdüşt" adlı eserinin girişini hatırlamakta fayda var:

[Zerdüşt otuz yaşındayken yurdunu ve yurdunun gölünü terk edip dağlara çıktı. Burada başını dinledi ve yalnızlığın tadına vardı ve on yıl boyunca da bundan usanmadı. Ne var ki sonunda dönüştü yüreği – ve bir sabah, tanyeri ağarırken kalktı ve güneşin karşısına geçip şöyle söyledi: “Ey sen büyük yıldız! Aydınlattıkların olmasaydı, ne olurdu mutluluğun? On yıl boyunca buraya, mağarama geldin; kendi ışığından da bu yolu aşmaktan da usanırdın ben olmasaydım, kartalım ve yılanım olmasaydı. Oysa biz her sabah bekledik seni, hafiflettik yükünü ve kutsadık seni bu yüzden. Bak! Usandım bilgeliğimden, tıpkı fazla bal toplamış arılar gibi; uzanacak eller gerek bana. Armağan vermek ve paylaştırmak istiyorum, insanlar arasındaki bilgeler budalalıklarından, yoksullar da zenginliklerinden yeniden kıvanç duyuncaya dek. Bu yüzden inmeliyim derinliklere: tıpkı senin akşamları denizin ardına geçip, yeraltı dünyasını da aydınlatman gibi, ey zenginler zengini yıldız! Senin gibi, batmalıyım[1] ben de, aralarına inmek istediğim insanların deyişiyle. Bunun için kutsa beni, çok büyük bir mutluluğa bile kıskanmadan bakabilen, ey dingin göz! Taşmak isteyen kabı kutsa ki, altın sular aksın ondan ve taşısın senin sevincinin pırıltısını dört bir yana! Bak! Bu kap tekrar boşalmak istiyor, Zerdüşt tekrar insan olmak istiyor.” – Böyle başladı Zerdüşt’ün batışı.]

 batmalıyım: untergehen “inmek” veya “batmak” anlamına geldiği gibi, “mahvolmak, yok olmak” anlamına da gelir.


Sonuç olarak Zerdüşt de tekrar insan olmayı, insanların arasına geri dönmeyi seçmiştir çünkü bilgi ve bilgelik paylaşmakla anlamlı olan şeylerdir.
Şöyle bir düşününce filmde tanrısal güçlere sahip olan görülmemiş alien ırkı bile, monolithleri göndererek galaksideki yaşam formlarını zekileştirmek, onları aydınlatmak istiyor. Bu bana Zerdüşt'ün güneşin karşısına geçip "Ey sen büyük yıldız! Aydınlattıkların olmasaydı, ne olurdu mutluluğun?" sözünü hatırlattı. Çoğu din ve mitlerdeki Tanrı(lar) bile bilgeliklerini paylaşacabilecekleri yaratıklar yaratmayı istemişler. Varlıklar, evren ve bunları kavrayacak yaşam formları olmadan sadece Tanrı(lar) var olsaydı bu O(nlar) için ne kadar da anlamsız olurdu.
« Son Düzenleme: Nisan 13, 2020, 08:02:34 öö Gönderen: Oğuz »
Race of man!
The errors of a wise man make thy rules
Ye shall see
Rather than the perfection of the fool