Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: PLATON, YENİ PLATONCULUK, ARISTOTELES  (Okunma sayısı 6746 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 15, 2007, 01:16:25 öö


İ.Ö. 427 yılında Aigina'da (Pire körfezinde küçük bir ada) doğmuş, İ.Ö. 347'de Atina'da ölmüştür. Asıl adı Aristokles'dir. Geniş omuzları ve atletik yapısı yüzünden, "Platon" (geniş göğüslü) lâkabı ile anılmış ve tanınmıştır. Atina'nın köklü ailelerinden birine mensuptur. Bir san'atçı ve edebiyatçı olarak yetiştirilmiştir. İlgi alanları içersinde önemli bir yer tuttuğu anlaşılan felsefeye, Herakleitos'çu Kratylos'dan dersler alarak başlamıştır.
Yirmi yaşından itibâren yanından hiç ayrılmadığı Sokrates'in ölümünden sonra, bir çok seyahate katıldığı rivayet edilmektedir. Bunlar içersinde kesin ve en önemli olanı, Pythagoras'çı öğreti ile tanıştığı kuzey İtalya yolculuğudur. Bu seyahatte, felsefî düşüncelerine önemli etkiler yapacak dinî ve mistik görüşler yanında, matematik üzerine bilgiler edinmiştir. Nihayet, "Akademos bahçeleri" denen bölgede, ünlü "Akademia"sını kurarak, ömrünün sonuna kadar yönetimini üslenmiştir.
Batı felsefesinin en önemli düşünürleri arasında, en başta gelen bir kişiliktir Platon. Antik çağ yunan felsefesinde, Sokrates öncesi filozoflar (ilk filozoflar veya doğa filozofları) daha ziyade materialist (özdekçi) görüşler üretmişlerdir. Antik felsefenin özdekçi öğretisi, atomcu Demokritos ile en yüksek seviyeye erişmiş, buna mukabil düşünceci (idealist) felsefe, Platon ile en doruk noktasına ulaşmıştır. Platon bir san'atçı ve özellikle edebiyatçı olarak yetiştirilmiş olmasından büyük ölçüde istifade etmiş, kurguladığı düşünsel ürünleri, çok ustaca, hattâ şiirsel bir anlatımla süsleyerek, asırlar boyu insanları etkilemeyi başarmıştır.
Platon düşüncesini hazırlayan temel kaynaklar arasında en önemli sayılabilecek olanlar, başta tabiatiyle Sokrates olmak üzere, Orpheus, Pythagoras ve Herakleitos'dur.
Tüm düşünsel yapısını, beş önemli kuram içersinde toplamak mümkündür. Bunlar, “bilgi”, “idealar”, “ruhun ölümsüzlüğü”, “evrendoğum” (Cosmogonie, Cosmogony - Evren'in oluşumunu inceleyen bilim dalı) ve “devlet” ile ilgili kuramlarıdır. Platon, bütün yaşamı boyunca hocası Sokrates'den edindiği ilham ile gerçek bir ahlâkçı olarak kalmış, tüm bu kuramları, ethik ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiştir. Sokrates ve Platon'a göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin (kâmil) yaşamının sağlanmasıdır. Yetkin bir yaşam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir. Erdemin temeli “bilgi”, özü “idealar kavramı”, gerekçesi “evrendoğum”, güvencesi “ölümsüzlük”, yaşamsal sığınağı “devlet”tir.
Platon, elli yıllık uzun bir süre boyunca bu kuramsal yapıyı düşünmüş, ilintili felsefî meselelerle didişmiş ve bu arada görüşlerini düzeltip olgunlaştırmıştır. Bu yüzden Platon felsefesinin incelenmesi açısından en akılcı yol, bu değişim ve gelişmeyi takip ederek, öğretinin geçirdiği evreleri anlamaya çalışmaktır.
1- Sokratesçi dönem :
"Gençlik dialogları" veya "Sokratik dialoglar"ın kaleme alındığı dönemdir. Bu çalışmalarda Platon, hocasının öğretisini, gerçeğe en uygun şekilde vermeye çalışan, katıksız bir Sokrates'çidir. Bilgi ve erdem sorunlarının irdelendiği ethik içerikli bu dialoglarda Platon, henüz felsefeyi ileriye götürme çabalarına girişmemiştir.
2- Geçiş dönemi :
Platon felsefesi ile ilgili olarak mümkün olan en kısa târifi vermek istersek, onun tıpkı Sokrates öncesi “Doğa Filozofları” gibi, mutlak ve değişmez olan ile değişen arasındaki ilintilerle ilgilendiğini söyleyebiliriz. İlk filozoflar, doğada mutlak ve değişmez olanı aramışlar, Platon ise hem doğada, hem de ahlâk ve toplum yaşamında mutlak ve değişmez olanın peşinden koşmuştur.
Geçiş dönemi çalışmalarında, hareket noktasının sofist öğreti olduğunu görüyoruz. Sofist tezleri, bazen küçümseyici, çok kere de alaycı bir dille tenkit ettiğini bildiğimiz Platon'un bu seçimi, öyle pek gelişi güzel değildir. Yukarda gördüğümüz gibi, Thales'den Demokritos'a kadar tüm doğa filozoflarının felsefeye materialist yaklaşımlarından sonra, insanı odaklayan ilk öğretiler, sofistler tarafından ortaya atılmış ve bu görüşler Platon'un ahlâkçı ve toplumsal analizleri için müsait bir temel oluşturmuştur.
Bu aşamada Platon, sofistlerin hazza dayanan yaşam görüşlerini detaylı bir tartışmaya açarak, Sokrates öğretisini aşmaya karar vermiş görünmektedir. Yine de sofist disiplinin karşısına, ustasının "iyi" kavramı ile çıkar;
"İYİ, doğru bir yaşamın kesin ölçütü ve amacıdır."
Platon, bu tezin sağlam temellere oturtulabilmesinin, içerdiği "doğru" kavramının târif edilebilir, hiç değilse araştırılabilir bir şey olması ile mümkün olduğunu kavramıştır.
Bu zorlu meseleyi çözmeye çalışırken; "Aradığımız şey bilinen bir şeyse, bunu aramaya gerek yoktur. Bilinmeyen bir şeyse, bulduğumuz şeyin aranan şey olduğunu nereden bileceğiz ?" sorusu ile sofistler, Platon'u daha da zor duruma sokmuşlardır. Filozofumuz bu meseleyi, Orpheus ve Pythagoras'çı öğretilerden edindiği "ruhun ölmezliği" kavramı ile çözmeyi deneyerek, Sokrates disiplinini aşma yolunda ilk adımı atmıştır.
Ruh ölümsüz olduğuna göre, aranan doğru ile daha önceki yaşam dönemlerinde muhakkak karşılaşmış olmalıdır. Hâl böyle olunca, ölümsüz bir ruh taşıyan insanoğlu için "öğrenmek", eskiden bilinen bir şeyi hatırlamaktan (anamnesis) başka bir şey değildir. Ancak ölümsüz ruhunu eski yaşamında gördüklerinden anımsadıkları son derece muğlak bilgilerdir. Üstüne üstlük, bir de bu dünyadaki doğrudan algılamaların getirdiği zihnî karmaşa, bu bilgileri daha sallantılı tasavvurlar hâline dönüştürmektedir.
Platon bir dialogda, Sokrates'in ağzından şunları söylemektedir; "Ben bir ebeyim. Şu farkla ki, kadınları değil, erkekleri doğurtuyorum. Benimle konuşmaya başlayan, önce bilmezmiş gibi görünür. Ama konuşma ilerledikçe açılır ve anımsamaya başlar. Bununla beraber, benden bir şey öğrenmediği bellidir. En güzel bilgileri, sadece kendi içersinde bulur ve ortaya koyar."
Böylelikle Platon öğretisinin, "doğru sanı" (orthe doxa) ve "bilgi" (episteme) arasındaki karşıtlık ile ruhta bilinçsiz bir halde mevcut, "doğuştan tasavvurlar" şeklinde özetlenebilecek iki ana görüşüne varılmış olmaktadır. Doğru sanı, muğlak ve süreksizdir. Bilgi ise bir temele, bir nedene (logos'a - Herakleitos öğretisinde Evren'e egemen olan yasa, düzen ve tanrısal aklı betimlemek için kullanılan sözcük) bağlanmakla, dayatılmakla sağlam ve sürekli olur.
3- Olgunluk dönemi :
Sokrates'in "bilgi erdemdir" tezini daha bir derinlemesine irdeledikten sonra, iki tür bilmenin söz konusu olabileceği görüşünü öne sürer Platon. Doğru sanı (doğru algılama) ile bilgi, iki ayrı dünya yaratmıştır. Bir yanda meydana gelen ve yok olan, doğru sanının, rölatif gerçekliklerin dünyası, diğer yanda, sağlam ve sürekli, asıl gerçekliğin, "idealar"ın dünyası. (Le monde sensible et le monde intelligible)
Platon'un bilgi kuramının çıkış noktası Protogoras'çıdır. Bir şeyi bilen kişi, onu algılayan kişidir. Bu yüzden "insan her şeyin ölçüsüdür". "Algı, daima var olan bir şeydir. Bilgi olduğu için de şaşmaz" diyor Protogoras. Platon bu görüşe, Herakleitos'un, "var dediğimiz her şey, gerçekte oluş sürecinde olan bir nesnedir" şeklindeki "akış kuramı"nı katar.
a) Bilgi bir algıdır; (hattâ aslında bilgi, bir algılama yargısıdır.)
b) İnsan her şeyin ölçüsüdür;
c) Her şey akış hâlindedir;
şeklinde özetlenebilecek kuramın, algılanan nesneler için doğru, gerçek bilgi açısından yanlış olduğu sonucuna varmıştır.
Ünlü "idealar kuramı", işte bu bilgi (episteme) anlayışından doğmuştur. Gerçek bilginin temeli, ancak idealar dünyasında bulunabilir. İdea birliktir. Bölünemez, değişmez, öncesiz ve sonrasız olarak, kendi kendine eşit, hep aynı kalan bilgidir. Doğru sanılar yolu ile duyumlanan nesneler ise, hiç durmaksızın oluşur, değişir ve yok olurlar. ("Akış kuramı" gereği olarak.)
Bu aşamada analizimize ara verip, konunun önemi açısından muhakkak irdelenmesi gereken bir sava dikkat çekmek istiyoruz. Platon, Herakleitos'çu öğretiden alarak idealar kuramına taşıdığı, "Evren'de değişmeyen ve aynı kalan hiç bir şey yoktur, her şey akar" mantığından hareketle, "madem ki Evren'de değişmeyen hiç bir şey yoktur, o halde, gelip geçici bilgilerin (göreceli/rölatif gerçeklerin) değişmez ilksiz ve sonsuz, hep aynı kalan asılları olması gereken gerçek bilgiler, (idealar) bu Evren'in dışında bir yerlerde olmalıdır" sonucuna varmıştır. Başta Aristoteles olmak üzere bir çok düşünürün bu mantığı, kısır, akılsızca ve hattâ kötü niyetli bularak Platon'u tenkit ettiklerini biliyoruz. Bu yergilerin dayandığı oldukça güçlü deliller karşısında, yaklaşımın haksız olduğunu söylemek de pek kolay görünmemektedir. Ancak teslim etmemiz gerekir ki Platon, bu düşünceleri ile felsefeye çok önemli boyutlar getirmiştir. Şüphecilik ekolünün ilk kez ciddî bir düşünce sistematiği hâline dönüşmesinin temel taşlarıdır bu sözler. Ayrıca dikkatli bir göz için, kendisinden önce Xenophanes ve sonraları kalabalık bir filozoflar grubu tarafından ortaya atılarak şiddetle savunulan bir ekolün, insan aklının mutlak bilgiye erişmesinin mümkün olmadığını iddia eden "Agnosticisme"in, (bilinemezcilik) belki de ilk ışıklarıdır bu düşünceler.
Biz yine analizimize dönelim;
Platon'un idealar kuramı, hem mantık ve hem de metafizik içeriklidir;
- Kuramın mantıksal dizini, Parmenides'in "eğer dil bir saçmalık değilse, sözcükler bir anlam taşımalıdır. Üzerinde konuşulsun veya konuşulmasın, var olan nenleri anlatmalıdır" tezinden hareket eder. Örneğin, doğru olarak, "bu at'tır" diyebileceğimiz pek çok hayvan vardır. Bir hayvan, atlara özgü genel yapıyı taşıdığında "at"tır. Dil, "at" gibi genel mânâ içeren sözcükler olmaksızın yaşayamaz. Bu sözcük eğer bir neni betimliyorsa, bu her hangi bir "at" değil, evrensel "at" kavramıdır. Bu kavram, her hangi bir at doğduğunda doğmaz, her hangi bir at öldüğünde de ölmez. Bir varlık da değildir. Uzay'da bir yer kaplamadığı gibi, zaman kavramı ile de sınırlandırılamaz.
- Kuramın metafizik bölümüne göre "at" sözcüğü, belirli bir düşünsel (ideal) at'ı, Tanrı'nın yarattığı tek bir at'ı, ilk ve ana örneği, kalıbı betimler. Tek tek atlar, ideal at ile ortak bir yapıya sahiptirler. Bu ortaklık, az ya da çok eksiktir (kopye tam ve yetkin değildir). Bu yüzden tek bir at ideası ve çok sayıda at vardır. Düşünsel (ideal) at gerçek, tek tek atlar görüntüseldir.
Temel düşünce yapısı itibariyle "Batı metafiziği"nin kurucusu olarak anılan Platon, bu düşünsel zincirin ilk halkası olarak kabul ettiği "ruhun ölmezliği" kavramını, alışılagelmiş mythos hâlinden soyutlayarak, daha sağlam temellere oturtması gerektiğini de hissetmiştir. Üstüne üstlük bu noktada, ruhun ölümsüzlüğü yanında, idealar dünyasından geldiğinin ve kökünün orada olduğunun da belirlenmesi gereklidir.
İdealar dünyasından gelerek, insanî beden ile birleşen ölümsüz ruhun amacı, asıl yurduna tekrar kavuşmaktır. Beden, bu isteğin gerçekleşmesine yardımcı olarak işlevini yerine getirmelidir. Bu kavuşmanın gerçekleşmesi, idealara ulaşmaya, ideaları bilmeye bağlıdır. Bu bilgi de yine bir anımsamadır. Ancak bu anımsama işleminin frekansı, ruh ve bedenlere göre değişkenlik gösterir. Platon'a göre ruhlardan çok büyük bir çoğunluğunun anımsadığı bulanık görüntülerdir. Ruhlardan küçük bir azınlıkta "algılama yetisi", daha az bir oranında "anlama yetisi" ve nihayet pek azında, ideaları tamamiyle hatırlayabilme, "akıl yetisi" vardır. Bu sonuncular, rölatif gerçeklerden algıladıklarına dayanarak, hangi ideaların hayâlleri ile karşı karşıya olduklarını tanımlayabilirler. (Platon kendisini, bu kategori bireylerden saymaktadır.) Yeryüzü, idealar dünyasına benzer. Yeryüzündeki her nen, idealar dünyasından pay almıştır. Bu anımsama vetiresinin irdelenmesi Platon'u, "sevgi" (eros) kavramına götürmüştür. Yaşadığımız ve idealardan pay almış bu dünya'yı, objektif kriterler çerçevesinde algılayabildiğimizde, gerçeklere varabilmemiz mümkündür diyor ünlü düşünür. Platon'a göre bunun en çarpıcı örneğini, "güzel" kavramının değerlendirilmesinde görmekteyiz. Sevgi, güzele yönelmektedir. Zira güzel kavramı, idealar dünyasındaki gerçekliğin anımsanması sonucu verilen bir hükmü içermekte ve dolayısiyle sevgiyi yaratmaktadır. Platon sevgi'yi, (eros) bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabası olarak tanımlar. En basit hâli ile eros, tüm insanlarda, kendilerini yaşatacağına inandıkları bir nesil yetiştirme iç güdüsü olarak görülmektedir. Ancak bazı insanlarda "eros" kavramı, daha üstün bir niteliğe bürünmüştür. Bu seçkin kişilerde, ya'ni ideaları tamamiyle hatırlama yetisine (aklına) sahip bireylerde eros, bu güzelliklere ulaşmak ihtirası şeklinde tezâhür eder. Bu arzuyu gerçekleştirebilecek bilgilerin eksikliğini hisseden seçkinler, bilgisizlikten kurtulmak çabası içersinde bulurlar kendilerini. Bu kişiler eros'u, dünyaya çocuk getirmekten öte bir işlev, idealara ulaşarak erdemli işler yapmak ve yeryüzünde sürekli bir isim, sonsuz bir şeref bırakmak çabası ve aşkı olarak görürler. (Bu noktada felsefe sözcüğünün yunanca kökenindeki "philia" = "sevgi ve güzellik", "sophia" = "akıl ve hikmet" kelimeleri ile fransızca kökenli çok özlü bir felsefe târifi olan, "L'amour de la sagesse", "hikmet sevgisi" terimini hatırlayalım.)
Felsefî meseleleri inceleyen bir çok düşünür tarafından yazılan incelemelerde, "iyi, doğru ve güzel kavramları, insanoğlunun doğuştan sahip olduğu özelliklerdir" şeklinde dile getirilen Platon öğretisinin altında yatan düşünsel zincir budur.
4- Yaşlılık dönemi :
Platon bu aşamada, önceleri ele aldığı bir çok konuyu tekrar gündeme getirerek, bir kez daha incelemiştir. İlgisi daha çok ahlâkî (ethic) sorunlar ile insanoğlunun mutluluğuna yöneliktir. Yetkin (kâmil) insan yerine, yetkin toplumu târif etme çabası içersindedir. Yetkin topluma ve dolayısiyle toplumsal mutluluğa erişmenin yolu, ideal devlet düzeni içersinde yaşamaktır. Devlet yönetimi ile ilgili olarak en çok üzerinde durduğu konular, dostluk, hitabet ve siyaset san'atlarıdır. Platon'a göre sorunlar, ancak felsefe ile çözülebilir. Gerçek dostluk, hikmet sevgisi (eros) ile ruhları tutuşmuş insanların beraberliğinden başka bir şey değildir. Hitâbet san'atı ise ruhun, bildiklerini sözlerle anımsatmaya çalışmasıdır. İnsanların doğal amaçları olan toplumsal mutluluğu sağlamakla görevli devlet yönetimi san'atı da, felsefe olmadan yapılamaz. Nelerin toplumsal mutluluğu yaratabileceğini, felsefeden başka hiç bir şey târif edemez.
Bu noktada önemli bir zorlukla karşılaşmaktadır filozofumuz. Evet, "siyaset san'atı ve ideal devlet düzeninin gerektirdiği çözümleri sadece felsefe üretebilir." Ancak Platon'un yaşam tecrübesi, kendisinden çok sonraları stoacı düşünür Kıbrıs'lı Zenon'un (İ.Ö. 336 - 264) tasarladığı gibi, sadece bilge ve erdemli kişilerden kurulu bir akıllı insanlar toplumuna ulaşmanın imkânsızlığını, hemen kavramıştır. Bu görüşünü de, "yığınlar hiç bir zaman filozof olmayacaktır" özdeyişi ile vurgulamaktadır. Dolayısiyle toplumları mutluluğa ulaştırmak, yönetimin bilge kişilere teslim edilmesi ile mümkün olur. Platon'a göre, "başa filozoflar geçmez, ya da baştakiler felsefe yapmazlarsa, insanlığın acıları asla sona ermeyecektir."
Devleti teşkil eden bireyleri, işlevleri açısından üç kategoriye ayırıyor düşünürümüz ; zenginliği sevenler, şerefi sevenler ve bilgiyi sevenler. Bu ayırım bir başka şekilde şöyle ifade edilebilir; halk, askerler ve koruyucular. (Siyasette söz sahibi olanlar, koruyuculardır.) Toplumu meydana getiren fertlerin tamamı, bu üç özellikten birini, diğerlerinden daha fazla arzu edecekler ve isteklerine, ideal devlet düzeni içersinde ulaşacaklardır.
İdeal devlet kavramı içersinde, genç nesillerin eğitimi için şiir ve musikîye verilen önem, "güzel sevgisi"ni öne çıkartan bir anlayıştır. Platon, idealara estetik yolu ile erişme metodu (estetik yolu ile anımsama) olarak târif edilebilecek bu görüşten zamanla vazgeçmiş, daha objektif sayılabilecek bir yönteme, matematik'e doğru yola çıkmıştır. Matematik'i kullanarak idealara ulaşılabileceğini düşünen filozofumuz için bu çaba, bir bakıma ruhun idealar dünyası özlemi ile bu gayeye yönelik bitmez tükenmez bir gayret anlamını da taşımaktadır. Ruh, beden içersinde bir hapishanededir. (Sima Sema) Buradan ruh, kendisini ancak bilgi ve erdem ile kurtarabilir. O halde bilge kişi, idealar dünyasına özlem duyan bir ruh taşıdığının şuurunda olarak, kendini ölüme hazırlamış olmalıdır. (Nasıl ki Sokrates kendini ölüme hazırlamış ve yaşam karşılığı hiç bir ödün vermemişse...) Yukarda değinilmiş bulunan anımsama (anamnesis) süreci, ruhun daha evvel de var olduğunun kanıtı idi. Bu aşamadaki ölüm özlemi ise, ruhun ilerde de varolmaya devam edeceğinin göstergesidir. Ruh ölümsüz olmasa idi, böyle bir istek duymazdı. Ruh bu yüzden, öncesiz ve sonrasız diye târif edilen idealardan biridir ve dolayısiyle kökü, idealar dünyasındadır.
Yaşlılık dialoglarında Platon, doğa meselelerini de ele alarak, yeni bir dünya görüşüne varmayı denemiştir. Bu analiz hemen tamamı itibariyle Anaksagoras'ın teolojik görüşünün didik, didik edilmesi şeklindedir. Doğa'da bütün olup bitenler bir amaca (telos) yöneliktir. Her şeyin gerçek nedeni "Nous"dur. Tanrısal akıl ya da doğrudan Tanrı olarak târif edilen "Nous" işe karışmadan önce Evren, Demokritos'un materialist (özdekçi) öğretisi ile betimlediği mekanik bir tözdür. Platon'a göre, Nous tarafından biçimlendirilerek "Kaos'dan düzene" geçirilmiş, ruhu ve zekâsı olan bir canlıdır Evren. Büyük düzenleyici, kendisi gibi önsüz ve sonsuz bir töz bulmuş ve ona biçim vermiştir. Evren, Tanrı tarafından bilinen "dünya ideası"na uygun olarak ve benzetilerek biçimlendirilmiş bir görüntüdür.
- Küre biçimindedir. Zira, her noktası benzer olan tek şekil küredir.
- Döner. Zira, eli ayağı olmayan, küre biçimindeki bir töz için tek yetkin devinim dönmedir.
- Tektir. Zira, yetkin bir kopye olarak yapıldığından, birden çok olamaz.
- İlksiz ve sonsuzdur. Zira, aslı, ideası, ilksiz ve sonsuzdur.

"Nous" her şeyi, her şey için iyi olana göre düzenler. En büyük ve en doğru düzenleyicidir.
Bir evrim daha geçiren Platonik düşüncede "güzel" kavramı, artık yerini "iyi"ye, ama "herkes ve her şey için iyi olana" bırakmıştır. Değerler skalasının en üstüne yerleşmiştir "İYİ" Böylelikle iki kavram özdeşleşmiş olmaktadır. Nous veya Tanrı, "iyi"nin ta kendisidir. Yarattığı ve biçimlendirdiği dünya da, eksiksiz ve yetkin olmalıdır. Bu eksiksiz ve yetkin dünya, idealar dünyasıdır. Duyumlar dünyası ise, tanrısal bir takım sınırlamalar nedeniyle, idealar dünyasına, ancak olabildiğince uygun olacaktır.
Değerler skalasında "iyi" kavramının altında sıralanacak çeşitli erdemlerin yerlerinin belirlenmesinde matematik, bir ayıraç olarak kullanılmalıdır. Ancak bu yolla aşağı doğru bir sıralama yapılabilir. Yukarı doğru yapılması gerekli bir sıralamada ise, dialektik kullanılacaktır. (Platon, tümdengelim veya tümevarımı ifade eden hiç bir sözcük kullanmamıştır eserlerinde. Buna rağmen, bu tür târiflerden adı geçen metotları en azından bir kavram olarak disipline etmiş olduğu anlaşılmaktadır.) Yukarıya doğru yapılacak analizlerde çıkış noktası olarak kullanılacak varsayımlardan (hypothesis) hareketle hedeflenen sonuç, "temel töz"e (arkhe) ulaşmak olmalıdır. Arkhe'ye bu aşamada yüklenen tanrısal nitelik, metafizik açıdan dikkate değer bir özellik meydana getirmektedir.
Platon felsefesindeki bu değişim cidden çok enteresandır. İlk filozoflar veya doğa filozoflarına ait materialist felsefenin, temel töz'e (arkhe'ye) ulaşmak yönündeki idealine, metafizik yolu ile bir dönüşümü içeren, çok geniş çaplı bir daire tamamlanmaktadır.

YENİ PLATONCULUK / YENİ EFLÂTUNCULUK (NEO-PLATONISM / NEO - PLATONISME / EFLÂTÛNİYYEİ CEDÎDE) :
Antik çağ sonlarında ve özellikle üç kıtaya yayılmış Roma İmparatorluğu kültürünün hüküm sürdüğü o çok geniş alanlarda, bir yandan hristiyanlığın, diğer yandan hellenistik kültlerin yayılması, din hayatına bir canlılık getirmiştir. Gerçek din özlemi, duyular üstü kavramlarla bağlantı kurma istekleri, ölümden sonrası ile ilgili inançlardaki değişmeler, felsefenin o günki sınırlarının üzerine taşan, bazı yeni akımların doğmasına sebep olmuştur. Böyle bir ortamda, mistik içerikli dinî unsurlar taşıyan, Pythagoras ve Platon felsefelerinin tekrar gündeme gelmesi, doğal sayılmalıdır.
Atina'nın çöküşünden sonra antik çağ yunan felsefesi, gelişimi için en uygun ortam olarak gördüğü İskenderiye'ye göçmüştür. Burada karşılaştığı Mısır, Keldânî ve Musevî dinlerinin içerdiği zengin mistik ögelerden de esinlenerek, sonuçta, bir Yunan - Yahudi ortak anlayış ve felsefesi geliştirilmiş ve bu düşünsel ürünler, ünlü İskenderiye Okulunu ve dolayısiyle Yeni Platonculuk akımını ortaya çıkarmıştır. İskenderiye Okulunun ilk önemli temsilcisi, musevî bir düşünür olan Philon Judaeus'dur. (İ.Ö. 15 - İ.S. 50) Ana ereği, yunan felsefesinin, yahudilerin kutsal kitabı Tevrat ile bir çok alanda özdeş olduğu tezini kanıtlamaktır. Aslında allegorik bir "Tevrat yorumu" olan eserinde Philon, doğu dinleriyle, hristiyanlığın da etkisinde kalarak, Pythagoras'çılık, Stoa'cılık ve Aristoteles öğretisinin kaynaştırılmasiyle, gizemciliğe dönüştürülmüş bir Platonculuk târifi yapmaktadır. Philon'a göre Eski Ahit'teki kişiler, Tanrı'nın düşünce ve niteliklerinin simgesel görünümleridir.
Böylelikle Platon'un idealar kavramı da, melek, insan ve nesne olarak bir gerçeklik kazanmıştır. Philon bu görüşten hareketle şu tezi geliştirmektedir;
Kutsal kitapların, sözel anlamı ile ruhunun mânâsını (bedeni ile ruhunu) birbirinden ayırmak gereklidir. Maddeye bağlı büyük çoğunluk, "Tanrısal ilke"yi arınmış biçimiyle kavrayamaz. İşte bu yüzden Tanrı, buyruklarını içeren "vahyi", insan biçiminde (Musa Peygamber) göndermiştir.
Hristiyan filozoflar tarafından daha sonraları tanrısal düşünce ve davranışın, (logos) insan biçiminde (İsa) görünüşü, aynı mantıkla ifâde edilmiştir.
Yeni Platonculuk, Platon öğretisinin yeni bir yorumu olarak, hristiyan ve islâm felsefe ve teolojisinde derin etkiler bırakmıştır. Öğreti, Evren'in dışında bir yerlerde olduğu söylenen "Platonik formlar"a (idealara) erişme imkânına sahip bireylerden başka, hiç kimsenin bilgiye ulaşamayacağını ileri süren kuşkucu görüşlerden hareketle geliştirilmiştir. Bununla beraber Yeni Platoncular, kuşkucu öğretinin aksine, Platon'un fikirlerinden doğrudan alıntılar yaparak, ruhun bu formları daha önce görmüş olduğu inancı ile, insanoğlunun bu bilgilere doğuştan sahip olduğu tezini tekrarlamışlardır. Bu anlayışın tüm ayrıntılarını târif etmek ve bundan yeni bir dinin temellerini oluşturmak maksadiyle, hiç bir değişikliğe uğratmaksızın, Platon öğretisinin diğer unsurlarını da kullanmışlardır.
Ancak öğretinin metafizik yapısı, Platonik mitler dışında, başka görüşlerden de etkilenmiştir. Platon, yaşlılık dialoglarından Parmenides'de, bilinen formların varlıkları ile ilgili tüm algılamaların, o kavrama ait ilk ve ana örneğin, asıl kalıbın (idea'nın) az ya da çok eksik bir kopyesi olduğunu öne sürmüştü. Tam ve eksiksiz formların bulunduğu sonsuz ve erişilmez bilinmezlik platformunda, (fizik ötesi - metafizik) varlık ve bilgi dışı kavramların mevcut olması gereğini savunmaktaydı. İşte bu noktada Platonik öğretiden ayrılan Yeni Platoncular, varsayılarak târif edilmeye çalışılan bu düşünce üstü formların, (idea'ların) bir "Yüce Varlık" tarafından yaratıldığı görüşüne varmışlardır.
Platon'u mistik ve dinî lider olarak alan bu yeni yorum, Mısır yunanlılarından Plotinos (İ.S. 205 - 270) tarafından yazılan "Enneadlar"da (Dokuzluklar - Her birinde 9 bölüm bulunan 6 kitap) üstün bir edebî dille anlatılmıştır. Görüşleri, belki de anlatının estetik güzelliği yüzünden, oldukça ikna edici ögeler taşır. Plotinos, Platon felsefesinin gizemci (mistik) yanını, antikçağ yunanlılarının tüm önemli filozofları ile uzlaştırıp, seçmeci (écléctique) bir öğreti yaratmıştır.
Bu tezin en önemli sonucu, antik çağ düşünürlerinin bilgi ve hikmet sevgisinin, bu öğreti yolu ile Tanrı bilgisi - Tanrı sevgisi hâline dönüşmesi olmuştur. Bilgi kavramı da böylelikle ilk filozoflardan veya doğa filozoflarından bu yana kabul görmüş, "algılama ve sonuç çıkarma" târifinden, muğlak bir "ruhsal görüş" anlayışına indirgenmiştir.
Bu mantık sonucu, "bilge kişi" târifi de değişikliğe uğramıştır. Sokrates ideali diyebileceğimiz, "kendini bilen, aydınlık düşünen, kendini denetleyebilen, ölçü ve uyum içersinde yaşayan", özgür bilge kişi tanımı yerini, "sıradan insanlara tamamiyle kapalı bir dünyada, hem varlıkların, hem doğa üstü olayların derinliklerine inebilme yeteneğine sahip kişilikler", şeklinde özetlenebilecek, Pythagoras'çı târiflere bırakmıştır.
Plotinos'a göre Evren'deki her şey, Tanrı'dan sûdûr etmiştir (çıkmıştır) ve Tanrı'ya dönecektir. (Bu yüzden öğretiye "Panthéisme émanatiste" (Sûdûriyyei vücûdiyye) ismi de verilir.) Düşünürümüze göre, bütün nenlerden önce ve kendinden sonra gelenlerden farklı, kendi kendine yeter bir nenin bulunması gereklidir. Böyle bir varlık varsa, her şeyin en tamı ve en güçlüsü olmalıdır. Tamlık ve olgunluk içinde olan ise, kendiliğinde kalmaya tahammül edemez, başka varlıklar meydana getirir. Tam ve bir olan deyimi ile târif ettiği Tanrı, tam olduğu içindir ki taşar ve bu fışkırma ile (perilampsis) kendinden ayrı bir yeni varlık oluşturur.
Bu kuvvetli fışkırma süreci sonucunda sûdûr ve uruç (Emanation : Alt olanın, üstün olandan çıktığı tezi. Evren'de mevcut olan her şeyin Tanrı'dan çıktığını dile getirmek için ortaya atılmış bir görüştür. Bir başka açıdan, önce gelenin, sonradan gelene ihtiyacı olmadığı, sonradan gelenin, önceden gelene gereksinim duyacağı mantığını içerir.) yolu ile Yüce Varlık, düşünsel formları (ideaları) içeren "Evrensel aklı" ("Nous", "akıl dünyası") yaratmıştır. "Evrensel akıl" ise kendi payına, yeni bir fışkırma ile (perialampis) "Evrensel ruh"u (veya "ruh dünyası"nı) gerçekleştirmiştir. Ortada artık, cisimsiz ruhlar vardır. Akıl bir bütün halinde bulunmaktadır. Fışkırmanın üçüncü aşamasında özdeksel âlem, (doğa ve madde) yaratıcı gücün azalmış olması yüzünden, eksik ve yetkin olmayan kopyeler hâlinde, (Platonik târif) "Evrensel Ruh"un varoluş çeşmesinden akmaya başlamıştır.
Ruh, Yüce Varlık ile birlikte yaşadığı gerçeklerin dünyasını hatırladığı ve orada olmayı büyük bir tutku ile arzu ettiği için, bulunduğu Evren'de, kendini yabancılaşmış ve kaybolmuş hissetmektedir. Ancak, tam anlamiyle arınmış ve kemâle erişmiş bir ruh, bu vuslatı gerçekleştirmeyi ümit etmelidir. Bu yüzden ölümsüz ruh, bir yeniden doğuş, (Réincarnation) süreci içersine girerek, bedenden bedene, sonsuz bir yolculuğa çıkmalıdır. Bu arınma yolculuğu, ruhun ideale erişmedeki tek çıkar yoludur. Plotinos ruhu, sıla hasreti çeken bir gezgin, "Her gece başka bir handa uyuyan bir avare" olarak isimlendirir.
Plotinos'a göre, yukarda zikredilen üç basamaktan inerek varlaşan insan, çift yanlı merdivenin diğer tarafındaki üç basamağı çıkarak Tanrı'sına dönecektir. Bu basamaklardan birincisi algılama, ikincisi akıl, üçüncüsü gizemsel sezgidir. İnsan yaşamının ereği, önce duyumlar yolu ile etrafındaki olayları algılamak, sonra akıl yolu ile erişilebilir olanları irdelemek ve değerlendirmek, nihayet son aşamada, basîret ile gizemsel sezgi fazîletine ulaşarak, Tanrı'ya kavuşmaktır.
Aristoteles Tanrı'yı "düşünmenin düşünmesi" olarak târif etmekteydi.
Bu görüşe, orta çağ filozofları bir ekleme yaptılar;
"O'nun düşüncesi o kadar mükemmeldir ki, düşünmek ve yapmak, onun için tek ve aynı şeylerdir."
Anselmus'un, Tanrı'nın varlığını kanıtlamak üzere öne sürdüğü ünlü önerme şöyledir;
"Tanrı, daha yüce hiç bir şeyin düşünülemeyeceği şey olarak târif edilebilir." (Aliquid quo nihil maius cogitari possit) Ancak bu görüş, Tanrı'nın düşünülebilir olduğunu da belirten paradoksal bir içerik taşır.
Anselmus, neo-platonik öğretiden de esinlenerek şöyle ekliyordu;
"Varoluş, var olmamaktan daha mükemmel bir kavramdır. Düşündüğümüz Yüce Varlık, var olmalıdır. Mükemmel olan, var olmamaya tahammül edemez."
Eski bir hâdis’e göre Allah, Muhammed Peygamber’e, “Ben gizli bir hâzineydim ve bilinmek istedim. Ve bilineyim diye Dünya’yı (Evren’i) yarattım.” der. Bu Hâdis ile Yeni Platonculuk akımının yukarda sayılan tezleri arasındaki benzerlik ilginçtir.
Plotinos'dan sonra Yeni Platonculuk akımı, iyiden iyiye teolojik bir veçhe kazanmıştır. Çok tanrıcı Yeni Platonculuk akımının temsilcilerinden Jamblichus, İ.S. 4. yüz yılda, Dünya'da mevcut plüralist din taraftarlarınca tapılan ilâhlar ve yarı tanrılar açısından, bu ilâhların hükümran oldukları kendilerine özgü alanlarda, yine sûdûr (émanation) yolu ile çeşitli varlık veya kavramları yarattıkları tezini öne sürmüştür. Jamblichus'dan sonra 5. asrın ortalarına doğru Proclus, öğretiyi daha mantıkî bir platforma oturtmuştur.
Yeni Platonculuk akımı batı dünyasına, Plotinos'un eserlerinin, Victorinus tarafından İ.S. 361 yılında yapılan lâtince tercümesi ile girmiştir. Bu tercüme, Saint Augustine'i büyük ölçüde etkilemiştir. O zamana değin, kendine ait sarih bir felsefî yapıdan yoksun kalmış hristiyanlık, bu öğreti yolu ile teolojik inançları için ihtiyaç duyduğu fikrî temel ve metafizik sisteme kavuşmuştur. Bu entellektüel temel, Saint Augustine tarafından kurulmuş olmasına rağmen, Pseudo Areopagite Dionysus ile Boethius'un eserlerinden de büyük ölçüde güç almıştır. 13. asra değin, ta ki Aristoteles öğretisi yeniden dikkatleri çekip, hatırlanana ve tekrar değer kazanana dek Yeni Platonculuk, batı hristiyanlığı için temel felsefî öğreti olarak kalmıştır. Saint Anselm, Clarivaux'lu Saint Bernard ve Saint Bonaventura gibi düşünürler, Saint Augustine geleneğini sürdüren, hristiyan liderler olmuşlardır.
Yeni Platoncu eserlerin, yunanca, arapça ve daha sonraları ibrânice tercümeleri, İslâm ve musevî felsefesi ile mistsizmine önemli etkiler yapmıştır. İbn-i Sînâ, Solomon Ben Judah Ibn Gabriol ve Judah Ha - Levi, bu geleneğin en tanınmış Orta Doğu kökenli düşünürleridir.
Bir güzel söz söyleme sanati varsa;birde güzel dinleme ve anlama sanati vardir..


Ağustos 15, 2007, 01:43:59 öö
Yanıtla #1

Bu konuyu acmisken Rafaellonun The School of Athens freskini ekliyeyim buraya.Eski Yunanin en ünlü düsünürlerini bir arada yasatan cok begendigim bir yapit.(Bileninizde vardir mutlaka)

Selamlar...




Tabloda Bulunan Kişiler:


Platoresmin ortasında eli ile yukarıyı gösteriyor. Bu şekilde felsefesinin temelindeki var olan ve mutlak gerçekliği temsil eden idealar dünyasını işaret ediyor. diğer elinde resmin perspektif merkezi olan kitabı Timeaus’u taşıyor. Leonardo da vinci nin portresi.



AritotelesPlato’nun yanın da elini avuç içi aşağıyı gösterir şekilde ileri doğru uzatmış. bu hareket onun materyalist görüşünü simgeliyor. diğer elinde ünlü kitabi Ethica yı taşıyor.


SocratesPlato’nun solundaki kalabalığın arasında anlattıklarını parmaklarına sayarak ispatlamaya çalışan figür. Sokratik(insanlari soru sorup cevap alarak sıkıstıran egiten ogreten felsefeci) diyalog yöntemi vurgulanmış.



XenophonSocrates’in olduğu grupdaki şapkalı kahverengi elbiseli yaşlı adam.



EchinusSocrates’in hemen solundaki mavi kıyafetli genç.


AlcibiadesSocrates'e dönük savaşçı elbiseli olan.

Diogenes merdivenlerde yanındaki meşhur bakır tası ile okumalara dalmış dünyevi işlere aldırmadan rahat bir şekilde uzanmış.



Heraclitus ön kısımda Diogenes'in solunda basamaklara oturmuş, elini başına dayamış birşeyler yazıyor. Bir Michelangelo portresi.



Parmenides Heraclitus’un solunda ayakta elinde kitap olan.



İbni rüşd ön sol grupta arkadan ileri doğru uzanmış, Pythagoras'ın hemen solunda başında beyaz başlık olan.



Pythagorasön soldaki diz çökmüş, elinde tuttuğu deftere önündeki çocuğun tuttuğu levhadaki notları geçiriyor.


Zeno Pythagoras'un arkasındaki sütunun da arkasında yeşil başlıklı yaşlı olan.

EpicurusZeno’un hemen sağında başında yapraklardan taç olan.

Euclid sağ önde öne doğru eğilmiş elindeki aletle yerde duran levha üzerinde teoremini anlatıyor.



PtolemyEuclid’in arkasında arkası dönük elinde küre olan.



Zoroasterbeyaz elbiseli siyah şapkalı, elindeki küre ile seyirciye dönük olan.



Raffaello'nun 26 yaşındaki hali, Zoroaster’in arkasında seyirciye dönük.

Bir güzel söz söyleme sanati varsa;birde güzel dinleme ve anlama sanati vardir..


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
32 Yanıt
16994 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 08, 2007, 05:09:51 ös
Gönderen: SublimePrince
YENİ DÜNYA DÜZENİ

Başlatan Ulu Mason Tarih

0 Yanıt
4489 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 19, 2008, 08:19:44 ös
Gönderen: Ulu Mason
Aristoteles Kimdir?

Başlatan bugfree Felsefe

2 Yanıt
5348 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 22, 2008, 02:30:55 ös
Gönderen: bugfree
14 Yanıt
17455 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 21, 2010, 10:20:03 öö
Gönderen: alcyone
32 Yanıt
17541 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 03, 2013, 02:15:23 ös
Gönderen: CAMPANELLA
0 Yanıt
2932 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 05, 2010, 10:47:12 öö
Gönderen: ADAM
8 Yanıt
5750 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 10, 2010, 04:54:03 ös
Gönderen: Onien
1 Yanıt
4192 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 18, 2012, 09:27:36 ös
Gönderen: akcanmd
0 Yanıt
3993 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 06, 2010, 09:19:37 öö
Gönderen: ceycet
5 Yanıt
17947 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 05, 2012, 03:54:44 öö
Gönderen: mavisezer