Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: GNOSTİSİZM  (Okunma sayısı 4149 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 21, 2008, 02:03:14 ös
  • Ziyaretçi

Gnostisizm “bilgi ile kurtuluş” öğretisidir. Gnosis sözcüğünün etimolojisine dayanan bu tanım, oldukça tutarlı olmasına karşın, Gnostik düşünce dizgelerinin çeşitli özellikleri arasından yalnızca tek bir tanesini dikkate almaktadır. Ne var ki ele alınan bu özellik, Gnostisizm’in en temel niteliklerindendir. Yahudilik, Hıristiyanlık ve neredeyse tüm pagan inanç dizgeleri, ruhun kurtuluşunun Yüce Tanrısal Güç’e akıl ve irade ile boyun eğmekle, yani iman ve ibadet ile sağlanacağını öngörmüşlerdir. Oysa Gnostisizm’in dikkat çekici farklılığı, ruhun kurtuluşunun evren gizemlerinin bilgisine "sezgi" ile ulaşmakla ve bu bilgiyi açıklayan büyülü formülleri öğrenmekle sağlanacağını varsaymasıdır. Gnostikler “bilen kişiler”dir ve bilgileri onları tüm varlıklar arasında üstün kılmakta, bilgisizlere oranla geçmiş ve gelecekte temelden farklı bir statü sahibi olmalarını sağlamaktadır.

Gnostisizm aslında kolektif bir nitelendirmedir ve öğretileri birbirinden oldukça farklı olabilen çok sayıdaki “idealist-kamutanrıcı” mezhep ve tarikatleri topluca belirtmek için kullanılmıştır. Bu gruplar, İsa’dan önceki dönemlerden yaklaşık V. yüzyıla kadar etkin olmuşlardı. Dönemin bellibaşlı dinlerinin, özellikle Hıristiyanlığın, söylem ve ilkelerini kendilerine uyarlamışlardı. Maddeyi tinin bozulmuş biçimi ve tüm evreni Tanrı’nın niteliksizleşmesi olarak görürlerdi. Her varlığın temel amacının maddenin kabalığından sıyrılmak ve Yaratıcı Tin’e geri dönmek olduğunu öğretirlerdi. Bu geri dönüşün Tanrı tarafından gönderilen bir "Kurtarıcı" sayesinde başlayacağını ve kolaylaşacağını ileri sürerlerdi.

Bu tanımlar ne denli yetersiz olsalar da, Gnostik akımların çeşitliliği, belirsizliği ve karmaşıklığı daha anlamlı ve tatmin edici bir tanım getirmeye izin vermemektedir. Üstelik bir çok araştırmacı, Gnostik akımlara genel bir tanım getirme çabasını boşa harcanacak emek olarak görmektedirler.

Köken

Gnostisizm’in kökenleri üzerinde uzun süredir tartışılmakta ve araştırmalar hala sürmektedir. Konu derinlemesine araştırıldıkça, Gnostisizmin kökenleri geçmişte daha gerilere gitmektedir. Önceleri Hıristiyanlığın bözulmuş bir türü olarak değerlendirilmesine karşın, günümüzde Gnostik akımların ilk izlerinin İsa’dan önceki yüzyıllarda olduğu kanıtlanmıştır. Hindistan dinleri ile bağlantısı kanıtlanmaya çalışılmış, anavatanı olarak Suriye ve Finike belirtilmiş, Mazdeizm ile ilişkileri araştırılmış, Platon felsefesi ve Helen Gizem Dinlerinin etkisinde olduğu ileri sürülmüştür. Hıristiyan inançlarının Helenleştirilmesi biçiminde de tanımlanmıştır.

Son yüzyıllarda araştırmacılar Gnostisizmin, Hıristiyanlık öncesi Doğu kökenleri üzerinde yoğunlaşmışlardır. Berlin’de 1882’de yapılan Beşinci Oryantalistler Kongresi’nde Kessler, Gnostisizm ile Babil dini arasındaki bağlantıya dikkat çekmiştir. Ancak burada sözü edilen özgün Babil dini olmayıp, Cyrus’un fethinden sonra ortaya çıkan senkretik Babil inançlarıdır. Benzer yaklaşımlar Manicilik için de ileri sürülmüştür. 1889 Yılında Brandt’ın “Manden Dini” (Mandiaische Religion) adlı kitabı yayınlanmıştır. Manden dini öylesine şaşmaz bir biçimde Gnostik nitelikler göstermektedir ki, artık Gnostisizm’in Hıristiyanlık’tan önce ve bağımsız olarak varolduğuna kuşku kalmamıştır. 1897 Yılında Wilhelm Anz, Gnostik kuramlar ile Babilonya Astrolojisi arasındaki benzerlikleri vurgulamıştır. Diğer taraftan Friedlander 1898 yılında Gnostisizm’in köklerini Hıristiyanlık öncesi Yahudilik’te aramıştır. Bir çok araştırmacı Gnostik öğretilerin kaynağının Helen dünyasında, özellikle İskenderiye’de bulunduğunu ileri sürmüştür. Joel, tüm Gnostik düşüncelerin tohumunun Platon’da bulunduğunu kanıtlamaya kalkışmıştır. Bu yaklaşım bir abartı olarak görülse de, Gnostisizmin doğuşunda ve özellikle gelişmesinde Helen etkilerinin varlığı reddedilemez. Hermetik literatürde Gnostisizm’e fazlasıyla yakın düşen özellikler vardır. Bu bakımdan Gnostisizm’in kökenlerinin eski Mısır’da olduğu da sıkça savunulmuştur. Plotinus’un felsefesi ile Gnostisizm arasındaki bağlantı ise 1902 yılında Schmitd tarafından ortaya atılmıştır. Elde bulunan Gnostik metinlerin hemen tümünün Kıpti kaynaklı olması, İskenderiye’li Plotinus’un düşüncelerinin en azından Hıristiyan Gnostisizm’inin gelişmesine katkıda bulunduğunu göstermektedir. Öte yandan Helen Gizem Dinleri ile ezoterik Gnostisizm arasında da bir çok benzerlikler vardır. Ancak Helen Gizem Dinlerinin ne ölçüde doğrudan Helen düşüncesinin ürünü olduklarını da bilmemiz bugün için olası değildir.

Gnostisizm’in kökenleri hala koyu karanlıkta bulunmasına karşın, bir çok araştırmacının birleşik çabaları bu sorunu öylesine aydınlatabilmiştir ki, artık şu kesinlik taşımayan sonucu sunabilmek olasıdır: ilk bakışta Gnostisizm, ilkçağdaki tüm dinsel dizgelerin özensiz bir bileşimi gibi görünse de, gerçekte derinlerde oluşmuş ve Gnostisizm’in yaşayıp gelişmesi için gerekli olan temel bir ilkeye dayanmıştır; bu ilke, felsefi ve dinsel kötümserliktir. Aslında Gnostikler kendi terimler dizgelerini hemen tümüyle varolan dinlerden aktarmışlar, ancak bunu bir yandan varoluşun özdeki kötülüğü hakkındaki düşüncelerini açıklayabilmek için, diğer yandan insanüstü bir Kurtarıcı ve büyülü sözler sayesinde bu kötülükten sıyrılmayı öngören amaçları için kullanmışlardır. Diğer dinlerden ödünç aldıkları ne olursa olsun, söz konusu edilen kötümserlik kesinlikle kendilerine özgüdür.

Bu kötümserlik, bu evrendeki tüm güzellikleri ve soyluluğu saygı ile dile getiren neşeli Helen düşüncesinden kaynaklanmamıştır; ne de öte dünyadaki yargı ve cezalandırmalar için öngördükleri ayrıntılı spekülasyonların gündelik yaşamlarını gölgelemesine izin vermeyen ve evrenin Thoth’un öncü bilgeliği altında yaratılıp geliştiğini varsayan Mısır düşüncesi değildir bu kötümserliği aktaran. Diğer taraftan Gnostisizm’in kötümserliğinin kökeni, Ahura Mazda’nın saltık üstünlüğünü vurgulayan ve evrenin yaratılışında Ahriman’a ancak ikincil bir pay tanıyan İran düşüncesi de olamaz; basit ve en saf anlamıyla Kamutanrıcılığı yaşayan ve evreni Tanrı ile çelişkili olarak değerlendirmekten uzak olan Brahma düşüncesi hiç olamaz. Son olarak, Sami inançları da değildir kötümserliğin kökenini içeren, zira Sami dinleri ölümden sonra ruhun kaderi hakkında fazlasıyla suskundurlar ve Baal, Marduk, Assur ya da Haddad tapımlarında uzun ve mutlu yaşamanın pratik bilgeliğini sunarlar.

Tüm evreni bir bozulma ve bir yıkım olarak değerlendiren bu su katılmamış kötümserlik, bedenden kurtulmaya hummalı biçimde can atan ve varoluşun lanetli büyüsünü bozacak gizemli sözcükleri öğrenmek için delice bir umut besleyen Gnostik düşüncenin temeli olmuştur. Gnostisizm, olsa olsa Budizm ile aynı verimli toprakta yeşermiş olabilir; ancak Budizm etik temellidir ve tüm arzuların söndürülmesi ile amacına ulaşmaya çabalar. Gnostisizm, sahte bir entellektüellik içerir ve özellikle sezgisel bilgiye güven duyar.

İ.Ö. 539 yılında Cyrus Babilonya’yı fethettiği zaman iki büyük düşünce dünyası birbiriyle karşılaştı ve İran inançları ile Babil’in eski uygarlığının bileşiminden dinsel senkretizm ilk kez ortaya çıktı. İyi ile kötü arasında süregiden büyük mücadele düşüncesi İran Düalizminin ve Mazdeizmin ana fikriydi. Bu temel inanç ile ruhlar, cinler, melekler ve “Deva”lar gibi aracı varlıkları canlandıran imgelem, Sami inançlarında öteden beri yerleşik olan iyimserliği zedeledi. Diğer taraftan astrolojiye olan sarsılmaz güven duygusu, gezegenler sisteminin dünya olayları üzerinde kaderci bir etkisinin olduğuna olan inanç Kalde yöresinde varlığını inatla sürdürdü. Kutsal “Hebdomad” diye de adlandırılan yedi gezegenin – Ay, Merkür, Venüs, Mars, Güneş, Jüpiter ve Satürn – ihtişamı, Babilonya’nın basamaklı kuleleri ile binlerce yıl boyunca simgelendi ve değerini hiç yitirmedi. Gezegenlere tapınma sona erdi, ancak yine de gezegenler, “Archontes” ve “Dynameis” biçimlerine bürünerek, insanoğlunun çekindiği karşı konulmaz güçleri temsil etmeyi sürdürdüler. Uygulamada tanrısal niteliklerini yitirip, “Deva”lar ya da kötü cinler haline dönüştüler. Fethedenlerin inançları ile fethedilenlerin inançları arasında bir uzlaşma doğdu: Babilonya’nın yıldız inançları doğruydu, ancak yıldızların ötesinde “Ogdoad”ın sonsuz ışığı parlamakta ve her ruh bu tek iyi Tanrı’ya ulaşabilmek için “Hebdomad”ın rakip etkilerinden sıyrılmak zorunda kalmaktaydı. Ruhun, gezegen kürelerini aşarak yukarılardaki cennete doğru yükselmesi, rakip kötü güçlere karşı verilen bir savaşım olarak değerlendirildi ve Gnostisizm’in ilk ve önde gelen düşüncesi biçimine dönüştü.

Gnostisizm erken dönemlerde Yahudilik ile karşılaştı. Fırat vadisinde bulunan güçlü, iyi örgütlenmiş ve yüksek kültür sahibi Yahudi topluluklarının varlığı düşünülürse, Yahudilik ile Gnostisizm’in bu erken ilişkisi pek doğal kabul edilmelidir. Belki de Gnostisizm’in “Kurtarıcı” (Redeemer) düşüncesi Yahudiliğin “Mesih” düşüncesinden etkilenmiş olabilir. Ne var ki, Gnostiklerin “Kurtarıcı”sı Yahudilerin “Mesih”inden çok daha fazla insanüstü nitelikler taşıyordu. Gnostik “Soter”, iyi Tanrı’nın, bir “Işık-Kral”ın, bir “Aion”un doğrudan belirmesi ya da görünmesi idi.

Gnostisizm, yeni doğmuş Hıristiyanlık ile karşılaştığında, hızla bu yeni inancın biçimlerini kendine uyarlamaya, terimlerini aktarmaya başladı. İsa’yı evrenin “Kurtarıcı”sı olarak benimsedi; Hıristiyanlığın dinsel törenlerini uyguladı ve kendini İsa inancının ezoterik bir açıklaması olarak gösterdi. Hıristiyanlık geliştikçe, Gnostisizm de gelişmesini sürdürdü; kendini Hıristiyanlığın tek ve gerçek biçimi olarak nitelendirdi. Ne var ki Gnostisizm’in ezoterik yapısı onu bir seçkinler inancı biçimine sokmakta, geniş halk yığınlarına yayılamasını engellemekteydi. Gnostisizmi anlayamayan ve benimseyemeyen kitleler Hıristiyanlığın daha hızlı yayılmasını ve güçlenmesini sağladılar.

Helenleşmiş İskenderiye’de Gnostisizm, Babil ve Yahudiler’den aldığı Sami terimlerini terketti, “Emanaton” ve “Syzygies” gibi Yunanca terimlerle doldu, giderek Neo-Platoncu düşünceleri içeriğine aldı. Eski Mısır dini ise Gnostisizmi inanç ve ilkeler bakımından çok, tören ve ibadet biçimleri gibi dinsel uygulamalar bakımından etkiledi.




Mayıs 07, 2009, 02:20:06 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

                            Demiurgos
Demiurgos ya da Demiurge, eski Yunan tradisyonunda Dünya’yı oluşturan ilahtır. Bu ad, “insanlar” anlamındaki “demos” sözcüğü ile “iş” anlamındaki “ergon” sözcüğünden türetilmiş olup, “insanlar için imal eden, şekil veren, mimar” anlamına gelmektedir. Fakat bu ilahın Yaratıcı olmadığı da belirtilir. Demiurgos’un en belirgin özelliği bir şeyi yoktan var etmemesidir; yaratmaz, yoktan bir şey var etmez, fakat yaratılmış olana biçim vererek bir şeyler meydana getirir, yaratılmış olanı düzenleyerek yeni yeni şeyler meydana getirir. Dünya’yı da böyle, biçimlendirerek ve unsurlarını düzenleyerek oluşturmuştur. Bu ilah sembolünün, özellikle Platoncular ve Gnostikler’ce kullanılmış olduğu görülmektedir.



Mayıs 07, 2009, 02:21:48 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Şu sıralar araştırdığım bir konu.Çok derinsel ve gizemli.Eğer bana önerebileceğiniz kaynaklar varsa sevinirim...


Mayıs 07, 2009, 02:30:39 ös
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

Ünlü gnostikler
Gnostisizm’in öncü öğretmenleri arasında 1. ve 2. yy.’larda yaşamış Valentin, Simon, Basilide, Carpocrade, Saturnin ve Marcion sayılabilir. Gnostisizm'deki temel kavramlardan biri Demiurgos'tur. Gnostik kaynakların çoğu, gizli bilgi "Gnosis" keşfedilinceye ve aydınlanıncaya kadar, dünyada yeniden doğulacağını belirtmiştir, Gnostik bilgelerin hemen hemen hepsi, reenkarnasyonu kabul eder.
1945 yılından önce Gnostisizm hakkında bilinenler, hacimli bir Gnostik metni olan Pistis Sophia ve ilk yüzyılda kilise babalarının Gnostisizme karşı söylediklerinden ibaretti, 1945 yılında Nag hammadi mağarasında pek çok antik Gnostik metni bulundu ve Gnostisizme bakış açısı önemli oranda değişti, Elaine Pagels gibi bazı bilim adamları ve Peter Gandy gibi gizem tarihi araştırmacıları, literalist Roma kilisesi kristolojisinin Gnostisizm'den türediğini söylemiştir.
En önemli Gnostik metinleri; Tomas İncili, Yuhanna'nın Gizli Kitabı, Filip İncili ve Pistis Sofya'dır.


Mayıs 07, 2009, 02:31:52 ös
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

Gnostisizmin ilkeleri
•1- Hakikatlere ulaşabilmede dinler yetersizdir.
•2- Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir.
•3- Ruh ölümsüzdür. Ruh dünya yaşamında bir tür hapishane yaşamı geçirmektedir.
•4- Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır.
•5- Dünya düalite ilkesinin geçerli olduğu bir gelişim ortamıdır.
•6- Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri ruhsal alemden ruhsal irtibatlarla alınabilecek yüksek bilgiler içeren tebliğlerdir ki, bunlar ruhsal bakımdan seçkin insanlara verilir.


Ağustos 16, 2009, 09:18:48 öö
Yanıtla #5
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 300
  • Cinsiyet: Bay

•2- Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir.
•3- Ruh ölümsüzdür. Ruh dünya yaşamında bir tür hapishane yaşamı geçirmektedir.
•4- Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır.
•6- Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri ruhsal alemden ruhsal irtibatlarla alınabilecek yüksek bilgiler içeren tebliğlerdir ki, bunlar ruhsal bakımdan seçkin insanlara verilir.

bu satırlar gerçeğe çok yakın. Ama yalnış olan gnostisizmin diğer dinleri boş anlamsız diye dile getirmesidir  ki buda kendi temelinin zayıf olduğunu gösterir. Doğru birçok anlamsız ve sahte dinler mevcut ama kimsenin bu dinlere sahte demeye hakkı yok.


Ağustos 17, 2009, 10:55:58 öö
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

Sayın neo;
Aslında Gnostisizm;Diğer dinleri boş ve anlamsız görmez.Gnostisizm Dinleri maddi aleme,asli muhattapı olan İnsanlara muhatap olduğunu kabul eder.Dinler İnsanın Dünyevi Hayattaki yaşantıları boyunca insanların yaşamlarını düzenleyen,uyması gerekenleri ifade eden bir öğretiye sahiptir.Gnostisizm tamamen İnsanın Ruhsal gelişimi ile ilgilenir.Maddi alemde Ruhun Bedende dünyevi isteklere maruz kaldığı,ancak ve ancak bedenin ruhtan ayrılması ile Yüce Yaradan'a ulaşabilineceğine kanaat verir.Maddi alemde İnsanın Yüce Yaradan Hakkında bilgi sahibi olamayacağını öngörür.
Bu noktada dinleri eleştirel bir yolla yok saymak değil,yetersiz veya tam değil olarak adlandırmaktadır.


Ağustos 18, 2009, 04:40:48 ös
Yanıtla #7
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 300
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Barış , Oysa ki Gnostizmin eleştiremediği dinler de vardır ... O dinler ki spiritualism üzerine kurulmuş ...