Ulus – devleti bitiren yedi sebep-M.Altan
14-06-2002 Benim de söyleyecek sözüm var! İlgili diğer dökümanlar
Mehmet Altan-gazetem.net
Profesör Peter Drucker, “Kapitalizm Sonrası Toplum” adlı eserinde, “Ulus-devlet” kavramını uzun uzun inceledikten sonra, bir yerde şöyle yazar:
“... son yıllarda -belki 1970’lerden sonra- ulus-devlet dağılmaya başladı. ‘Egemenlik’ kavramının bütün anlamını yitirdiği kimi kritik alanlarda zaten saf dışı olmuştu. Artık hükümetlerin karşı karşıya olduğu yeni sorunlar, yalnızca ulusal, hatta uluslar arası girişimlerle çözülmesi artan ölçüde olanaksız hale gelen sorunlardır. Yeni meydan okumalar kendi ‘egemenlik’lerine sahip ulus-ötesi organlar gerektiriyor. Bölgecilik de ulus-devleti artan ölçüde kenarda bırakıyor ve içerde de kabilecilik ulus-devletlerin altını oyuyor.”
Drucker’e göre, ulus-devlet kavramını hırpalayan ve gittikçe güçsüzleştiren yedi önemli olgu var.
Bunun ilk sırada yer alanı tabii ki, artık “paranın kontrolü”. Daha önce “egemenlik” paranın kontrolü ile neredeyse özdeş iken, bugün hiçbir merkez bankasının tek başına kontrol edemeyeceği bir para akımı söz konusu.
Ulus ötesi piyasalarda alınıp satılan para miktarı, ulusal ve uluslararası işlemleri finanse edecek miktardan çok daha fazla.
Para akışına “egemenlik” kavramı hiçbir şey yapamıyor.
Çünkü artık “paranın vatanı yok”.
Ulus-devleti güçsüzleştiren ikinci olgu ise, aynı para gibi, denetim dışı dolaşan “enformasyon”.
İletişim araçlarının gelişimi, çanak antenlerden, fakslara kadar müthiş bir teknoloji, haber akışını, ulus-devletlerin kontrol edemeyeceği hale getirdi.
Haber akışı da, para gibi, sınırları aştı. O da vatansız hale geldi.
Ulus-devlet kavramının boyunu aşan bir üçüncü gelişme de, çevre.
Çevre sorunu, şimdiden ulus-devlet boyutunu aşarak, uluslar arası bir örgütlenmeyi dayatır oldu.
Çünkü, insanlığın serası olarak bilinen atmosferin, gene insanlığın ciğeri olan tropik ormanların, okyanusların, su ve havanın kirlenmesi, herkesin sorunu.
Çevre kirliliği de, para ve enformasyon gibi, ulus-devlet yoluyla başa çıkılabilecek sınırların ötesindedir.
Para ve enformasyon gibi, çevre sorunu da ulus-devlet anlayışının dışında, yeni bir örgütlenme ve düzenlemeyi zorunlu kılan olgulardan. Ve eski kalıpları aşarak yeni örgütlenme biçimlerini dayatan bir sorun.
Terör de uluslararasılaştı..
Çok küçük bir grubun, koca bir ülkeyi alt üst edebileceği anlaşıldı.
Terörizm, bir zamanlar, bazı devletler tarafından, diğerlerini huzursuz etmek için kullanılırken, artık kontrol dışına çıkabiliyor.
Evrensel terör, tüm dünyanın tehdidi haline gelerek, egemenlik ötesi bir kimliğe bürünüyor.
Eski alışkanlıkları ve çare mercilerini aşarak ortaya çıkan bir beşinci olguysa silah.
Silahların kontrolü ile “egemenlik” kavramı çelişir hale geldi.
Halbuki, silahlanma tüm dünyayı tehdit ediyor.
Tüm dünya ve insanlığı tehdit eden silahlanma ve var olan silahların kontrolü, insanlığın karşısında heyula gibi duran tehditlerken, ulus-devletlerin egemenlik anlayışı bu çelişkinin çözümünü zorlaştırıyor.
Bu soruna çare bulunurken, ulus-devlet egemenliği de aşılacak.
Altıncı olgu, dünya gündeminde giderek alevlenen bölgecilik konusu.
Drucker, bölgeciliğin “ekonomik nedenlerini”, bilgi çağının bir gerçeği olarak görür. Ve bunu şöyle anlatır:
“Yüksek teknolojili sektör klasik, neoklasik ya da Keynesyen iktisadını arz-talep denklemlerini izlemez. Bu teorilerde üretim maliyeti üretim hacmiyle düz orantılı olarak artar. Buna karşılık yüksek teknolojilerde üretim hacmi arttıkça üretim maliyetleri hızla düşer.
“... Bunun önemi, yüksek teknolojili bir sektörün her türlü rekabeti ortadan kaldıracak şekilde gelişmesinin olanaklı olmasıdır. Bu bir kerede gerçekleşince, yenilenen sektörün bir daha geri gelme şansı hemen hemen hiç kalmaz, varlığı sona erer. Öte yandan yüksek teknolojili sektör yeterli rekabete ve meydan okumaya sahip olmalıdır, yoksa büyüyüp gelişemez. Tekelleşir ve tembelleşir, kısa sürede gereksizleşir. O nedenle, bilgi ekonomisi oldukça büyük bir ulusal devletten bile daha büyük ekonomik birimlere ihtiyaç duyar; yoksa rekabet edemez. Ama aynı zamanda sektörün korunmasına ve öteki ticaret bloklarıyla korumacılık ya da serbest ticaretten çok karşılıklılık ilkesi temelinde ticarete ihtiyaç duyar. Bu, bölgeselleşmeyi kaçınılmaz ve geri döndürülemez kılan, geçmişte örneği görülmedik bir durumdur.”
Drucker, bu yaşam gerçeğinin, ulusal hükümetleri kenarda bırakan ve artan ölçüde önemsizleştiren bölgesel hükümet organları ile aşılacağını iddia eder.
Ulus-devlet zayıfladıkça, ulus kavramının yerini daha küçük birimlerin alma ihtimali artıyor. Drucker, buna kabilecilik adını veriyor.
Buna Amerika’dan örnek vererek açıklıyor. Eskiden Amerika’nın çeşitli grupları eriten bir kazan olduğunu, bugün ise Asyalı, siyah, kahverengi ya da beyaz, katolik veya budist olsunlar, herkesin kimliğini koruyarak, Amerikalı olmaya zorlanmadıklarını anlatıyor.
Eski ulus-devlet büyüklüğü ve anlayışının, farklı gruplara fayda sağlamadığı için herkesin ulusal kimlik dışındaki özelliği öne çıkıyor.
Drucker, bu gelişmenin de, yedinci ve son olarak ulus-devlet kavramının altını içten oyan bir olgu olduğunu söylüyor.
Dünya “bilgi çağının” yeni örgütlenme modelleri üzerine fikir geliştiriyor, öngörü yapıyor...
Dünya ile zıtlaşmak yerine, nereye gidildiğine baksak, işler çok kolaylaşacak...