Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Farkındalık Ve Ezoterizm | Tartışma Konusu  (Okunma sayısı 2367 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 03, 2018, 10:18:40 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 2105
  • Cinsiyet: Bay
    • Masonluk ve Masonlar

Bu başlık altında farkındalık ve ezoterizmdeki yerini tartışalım istiyorum. Başlık içerisinde sorgulamamızı isteyeceğim bir kaç soru olacak. Bu sorular hakkında bilgi, görüş ve düşüncelerinizi paylaşmanızı, hoş bir tartışma ortamı oluşmasını temenni ederim.

1) İnsan "hür" düşünceye sahip bir canlı mıdır? Aklımızdaki duygu ve düşünceler bize mi aittir?
2) Duygu ve düşüncelerimizi kontrol eden şey nedir? Neden istemeden üzülür, istemeden mutlu oluruz? Neden geçmişi yahut henüz yaşanmamış şeyler üzerine düşünürüz? Aklımıza, bu düşünceleri gönderen şey nedir?
3) İnsanı, doğası itibariyle, duygu ve düşünce eylemlerinde tetikleyen çevresel faktörleri gerçekten kontrol edebilir miyiz? Duygularımıza yön verebilir miyiz?
4) Ego nedir? Nefs ve Ego bağlantısı nedir?
5) İnsanı ve insani gelişimi baz alan ezoterik yapıların, farkındalık ve nefs/ego terbiyesiyle ilişkisi nedir?
6) Kabala ve Tasavvuf'un nefs/ego kontrolüyle bağlantısı nedir?
7) Masonluğun ezoterik öğretisinde farkındalığın yeri nedir?

Saygılarımla
Gnothi Seauton

Yaşamak, kendini adam etmektir. Zeka ve bilgiyi kullanarak, etinden, kemiğinden kendi heykelini yapmaktır. - Goethe


Aralık 04, 2018, 11:41:37 ös
Yanıtla #1
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 7
  • Cinsiyet: Bayan

Sayın Risus,

1) Öncelikle hür düşünce dediğimizde bunu "hiçbir baskı ve etki altında kalmadan sahip olduğumuz ve sadece bizim zihnimizin ürünü olan düşünceler" olarak mı tanımlamalıyız? Bana göre hür düşünmeyi bu şekilde tanımladığım takdirde düşüncelerimiz baskıların şekillendirmesinden kaçınabileceği mümkün olabilmesine rağmen başka düşüncelerden etkilenmeden kendi kendine var olabilmesi bana mümkün görünmemektedir. Çocukluğumuzdan itibaren öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, deneyimlediklerimiz zihnimizin evinin birer tuğlasını oluşturup bunu şekillendiren olmaz mı? Düşüncelerimiz, fiziksel ve düşünsel dünyada deneyimlediklerimizin fazlası olabilir mi? insan toplumsal bir varlık olarak yaşantısını sürdürür ve durmaksızın etrafında olup bitenlerden etkilenir. Hayatımızda beklemediğimiz şeylerle karşılaşmak düşüncelerimizi baştan sona sarsıcı şekilde değiştirebilir. Yani o halde aklımızdan geçen tüm duygu ve düşünceleri beynimiz bir yerlerde başka şekillerde deneyimlemiş ve kaydetmiş, sonra ise bunu harmanlayıp bize özgü bir hale getirmiş olabilir. Okuduğum 5 ayrı filozofun düşünceleri hakkında akıl yürüterek yeni bir düşünce sistemi ortaya atabilirim, peki bu tamamen bana ait midir? Yaşamın bana sundukları, yaşadığım ya da gördüğüm iyi ve kötü olaylar hakkında akıl yürüterek yeni bir düşünce sistemi ortaya atabilirim, peki bu tamamen bana ait midir? Yani beni etkileyen bu filozoflarla deneyimlediğim düşünceler, gördüğüm iyi ve kötü olaylar değil midir? Bunlar düşüncelerimi baskılamaz, bu sebeple özgür kabul edebilirim. Fakat tamamen bana ait olduğunu söyleyebilir miyim? Ağzımdan çıkan bir söz bir filmde rastladığımın benzeri ama benim bunu hiç anımsamadığım olabilir, beynime bir şekilde kodlanmış ve ortaya çıkmak için uygun anı kollamıştır.

2) İlk soruda söylediğim gibi duygu ve düşüncelerimizin fiziksel dünyada tanık olduklarımız ve zihinsel dünyada tasarladıklarımızın toplamının bir harmanlaması olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. İnsanlar okudukça, araştırdıkça ve okudukları ile deneyimledikleri üzerine kafa yordukça zihninde biriktirdiği duygu ve düşüncelerin bilgilerini arttırmaktadır. Akletmesini bilen insanlar bunlar içinde bilinçli seçimler yaparak kendi duygu ve düşünceler sistemini oluşturabilir. Duygu ve düşünceleri üzerine bilinçli şekilde düşünmeyen ise başkalarının düşüncelerini onların doğruluğu ile uygunluğu üzerine düşünmeden alır. 

*istemeden üzülüp, sevindiğimiz şeyleri biraz açabilir misiniz? Bunların kaynağının onlara beslediğimiz duygu ve düşünceler olması muhtemeldir. 

Geçmişi veya yaşanmamış şeyleri düşünmek... Bunu belki sevgi, acı, nefret, öfke, mutluluk gibi hisleri tekrar tekrar deneyimlemek adına yaparız. Birinin bize yaptığı kötülükleri düşünerek ona olan öfkemizi sürekli besleriz, geçmişte bir yerde mutlu olduğumuz anları düşünerek bizi mutlu eden bu şeye yüklediğimiz anlamı besleriz, olmamış şeyler içinde aynı şekilde o hisleri canlı tutmayı sağlamak için besleriz. Bizi nefret dolu hissettiren anıyı ne zaman düşünmekten vazgeçeriz? Sanırım artık nefret duygusunu terk etmek istediğimiz zaman. 

3) Duygularımızı tetikleyen çevresel faktörlerin bize etkisini kontrol edebileceğimizi düşünüyorum. Fakat bu faktörleri etkisiz kılmanın mümkün olduğunu zannetmiyorum. Bu faktörlerin etkilerini sınırlayarak duygularımızı kontrol altında tutmak mümkün. Nasıl? Duyguların kaynağını, içeriğini, sebep ve sonuçları üzerine düşündükçe, sanırım bu duyguların savunmasını yıkmaktayız. Onları tamamen yönetiriz demiyorum ama duyguların bizi bir daha yönetmemesini sağlayabiliriz. Duygularımıza kulak verebiliriz, onların seslerine cevap vermek artık bizim elimizdedir. Bunu başarabilmemizi sağlayan kaynakların ortak ögesi ise "acı" dır.

Saygılarımla.


Aralık 05, 2018, 07:34:26 ös
Yanıtla #2

 Fazla ayrıntıya girmeden, uygun bir Güneş üzerinden benzetme yaparak düşüncemi tarif etmeye çalışır isem...

Uygun tip bir Güneş, "ışık" kaynağıdır.Yok olmasına yakın, evrenin/canlıların yapı taşları olan sayısız elementleri oluşturur.Son evrede ise, "kara" deliğe dönüşür.Var ve yok oluş esnasında Işığı ve zamanı bükme-etkileme...Termonükleer tepkimeleri ve daha sayısız kavramı çeşitlendirerek benzetmeler yapabilirsiniz.

Güneş'in, "ışık ve karanlık" olarak değişen döngünüsün ortasında evrende tüme yakın oluşumun yapı taşlarını oluşturması, her şey ile olduğu gibi, İnsanla da özdeşleştirilebilir.Güneş'in "ışık ve karanlık" döngüsündeki zamana etkisi gibi, bizde zamana direniyoruz; fiziksel ve düşünsel ölümsüzlük için...Güneş'in oluşturduğu elementler gibi; yaydığı ışık gibi...Tüm bu boyut, her zerresi ile zamanı aynı şekilde yenmeye çalışıyor.

Bu boyutsal bütünlüğün birbiri ile benzerliğini kavrayabilen, tüm bu soruların özünden de geçmiştir kanımca...

Saygılar.

Sen Özelsin


Aralık 05, 2018, 09:30:54 ös
Yanıtla #3

Fazla ayrıntıya girmeden, uygun bir Güneş üzerinden benzetme yaparak düşüncemi tarif etmeye çalışır isem...

Uygun tip bir Güneş, "ışık" kaynağıdır.Yok olmasına yakın, evrenin/canlıların yapı taşları olan sayısız elementleri oluşturur.Son evrede ise, "kara" deliğe dönüşür.Var ve yok oluş esnasında Işığı ve zamanı bükme-etkileme...Termonükleer tepkimeleri ve daha sayısız kavramı çeşitlendirerek benzetmeler yapabilirsiniz.

Güneş'in, "ışık ve karanlık" olarak değişen döngünüsün ortasında evrende tüme yakın oluşumun yapı taşlarını oluşturması, her şey ile olduğu gibi, İnsanla da özdeşleştirilebilir.Güneş'in "ışık ve karanlık" döngüsündeki zamana etkisi gibi, bizde zamana direniyoruz; fiziksel ve düşünsel ölümsüzlük için...Güneş'in oluşturduğu elementler gibi; yaydığı ışık gibi...Tüm bu boyut, her zerresi ile zamanı aynı şekilde yenmeye çalışıyor.

Bu boyutsal bütünlüğün birbiri ile benzerliğini kavrayabilen, tüm bu soruların özünden de geçmiştir kanımca...

Saygılar.

Ek not: Tüm bilinen varoluş, var olabilmek için tüketir,ürer,yayılır ve dönüşür...

Güneşin "ışıdığı ve kara" deliğe dönüşdüğü esnasının ortasında, elementler durmadan saçılıp sayısız oluşumu sentezlerler.Bilinen evren durmadan bu oluşumlardan ortaya çıkabilecek sonsuzluğu,sınırsızlığı ve ölümsüzlüğü yaratmaya çalışır.İnsan bu sayısız yaratım ve sentezlemenin neresindedir ?

Bir üst fakat alt olan evreye geçer isek:

"Altın" "Gümüş" ve ona benzer ölümsüz/ağır metaller "evren içinde" nasıl oluşurlar ?

"Nötron yıldızları" nedir? 2 Nötron yıldızını "Dişil ve Eril" olarak tanımlar isek,birleşmelerinden/çarpışmalarından neler oluşur veya doğar ?

Sevgiler.

« Son Düzenleme: Aralık 05, 2018, 10:04:51 ös Gönderen: Tık-Tik-Tak »
Sen Özelsin


Aralık 06, 2018, 12:41:37 ös
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 2105
  • Cinsiyet: Bay
    • Masonluk ve Masonlar

Sayın Risus,

1) Öncelikle hür düşünce dediğimizde bunu "hiçbir baskı ve etki altında kalmadan sahip olduğumuz ve sadece bizim zihnimizin ürünü olan düşünceler" olarak mı tanımlamalıyız? Bana göre hür düşünmeyi bu şekilde tanımladığım takdirde düşüncelerimiz baskıların şekillendirmesinden kaçınabileceği mümkün olabilmesine rağmen başka düşüncelerden etkilenmeden kendi kendine var olabilmesi bana mümkün görünmemektedir. Çocukluğumuzdan itibaren öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, deneyimlediklerimiz zihnimizin evinin birer tuğlasını oluşturup bunu şekillendiren olmaz mı? Düşüncelerimiz, fiziksel ve düşünsel dünyada deneyimlediklerimizin fazlası olabilir mi? insan toplumsal bir varlık olarak yaşantısını sürdürür ve durmaksızın etrafında olup bitenlerden etkilenir. Hayatımızda beklemediğimiz şeylerle karşılaşmak düşüncelerimizi baştan sona sarsıcı şekilde değiştirebilir. Yani o halde aklımızdan geçen tüm duygu ve düşünceleri beynimiz bir yerlerde başka şekillerde deneyimlemiş ve kaydetmiş, sonra ise bunu harmanlayıp bize özgü bir hale getirmiş olabilir. Okuduğum 5 ayrı filozofun düşünceleri hakkında akıl yürüterek yeni bir düşünce sistemi ortaya atabilirim, peki bu tamamen bana ait midir? Yaşamın bana sundukları, yaşadığım ya da gördüğüm iyi ve kötü olaylar hakkında akıl yürüterek yeni bir düşünce sistemi ortaya atabilirim, peki bu tamamen bana ait midir? Yani beni etkileyen bu filozoflarla deneyimlediğim düşünceler, gördüğüm iyi ve kötü olaylar değil midir? Bunlar düşüncelerimi baskılamaz, bu sebeple özgür kabul edebilirim. Fakat tamamen bana ait olduğunu söyleyebilir miyim? Ağzımdan çıkan bir söz bir filmde rastladığımın benzeri ama benim bunu hiç anımsamadığım olabilir, beynime bir şekilde kodlanmış ve ortaya çıkmak için uygun anı kollamıştır.

2) İlk soruda söylediğim gibi duygu ve düşüncelerimizin fiziksel dünyada tanık olduklarımız ve zihinsel dünyada tasarladıklarımızın toplamının bir harmanlaması olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. İnsanlar okudukça, araştırdıkça ve okudukları ile deneyimledikleri üzerine kafa yordukça zihninde biriktirdiği duygu ve düşüncelerin bilgilerini arttırmaktadır. Akletmesini bilen insanlar bunlar içinde bilinçli seçimler yaparak kendi duygu ve düşünceler sistemini oluşturabilir. Duygu ve düşünceleri üzerine bilinçli şekilde düşünmeyen ise başkalarının düşüncelerini onların doğruluğu ile uygunluğu üzerine düşünmeden alır. 

*istemeden üzülüp, sevindiğimiz şeyleri biraz açabilir misiniz? Bunların kaynağının onlara beslediğimiz duygu ve düşünceler olması muhtemeldir. 

Geçmişi veya yaşanmamış şeyleri düşünmek... Bunu belki sevgi, acı, nefret, öfke, mutluluk gibi hisleri tekrar tekrar deneyimlemek adına yaparız. Birinin bize yaptığı kötülükleri düşünerek ona olan öfkemizi sürekli besleriz, geçmişte bir yerde mutlu olduğumuz anları düşünerek bizi mutlu eden bu şeye yüklediğimiz anlamı besleriz, olmamış şeyler içinde aynı şekilde o hisleri canlı tutmayı sağlamak için besleriz. Bizi nefret dolu hissettiren anıyı ne zaman düşünmekten vazgeçeriz? Sanırım artık nefret duygusunu terk etmek istediğimiz zaman. 

3) Duygularımızı tetikleyen çevresel faktörlerin bize etkisini kontrol edebileceğimizi düşünüyorum. Fakat bu faktörleri etkisiz kılmanın mümkün olduğunu zannetmiyorum. Bu faktörlerin etkilerini sınırlayarak duygularımızı kontrol altında tutmak mümkün. Nasıl? Duyguların kaynağını, içeriğini, sebep ve sonuçları üzerine düşündükçe, sanırım bu duyguların savunmasını yıkmaktayız. Onları tamamen yönetiriz demiyorum ama duyguların bizi bir daha yönetmemesini sağlayabiliriz. Duygularımıza kulak verebiliriz, onların seslerine cevap vermek artık bizim elimizdedir. Bunu başarabilmemizi sağlayan kaynakların ortak ögesi ise "acı" dır.

Saygılarımla.


Sayın violet,

1) Elbetteki hür düşünceden kastım sıfır ve hiç var olmamış bir düşünceyi düşünmek, yaratmak değildir. Bunun mümkün olmadığı aşikar nitekim sizin de dediğiniz gibi çocukluğumuzdan itibaren çeşitli çevresel faktörlerin etkisi altında büyüyor ve öğreniyoruz. Örneğin arkadaşlarımızın sevdiği şarkıları seviyor, öğretmenimiz gibi konuşuyor, ailemiz gibi inanıyoruz. Benim hür düşünceden kastım, bunların hür bir şekilde, bireyin kontrolünde yüzeye çıkması ve tıpkı dediğiniz gibi 5 filozofun görüşünden, biraz harman biraz da bağımsız hür düşünce sistemleri yaratmak. Zihnimiz, çoğu kez yüzeyindeki fenomenlerce yönetilir. Örneğin birisi bize tokat attığı zaman ona karşı bir öfke besleriz bunun nedeni hem canımız yanmıştır hem de bize bu davranışın bir saldırı biçimi olduğu öğretilmiştir. Bizi tetikleyen bu çevresel faktöre karşı, farkında olmadan bize öğretileni uygularız. Ya kalkar tokat atarız ya şikayet ederiz. Çünkü bu bilgi zihnimize şu şekilde işlenmiştir:

Sana tokat atan bir yabancıysa ...... tepki ver.
Sana tokat atan eğer annense ...... tepki ver.
Sana tokat atan arkadaşınsa ve amacı şakalaşmaksa ...... tepki ver.

vs. Yani çocukluğumuzdan beridir bize öğretilen ve sizin de tabir ettiğiniz gibi kodlandığımız etki ve tepkilere göre biçimlendiriyoruz hayatımızı. Hür düşünceden kastım tam da burada devreye giriyor. Hayatın her alanı ve her anlamında hür düşünebilir miyiz? Budist rahipleri bilirsiniz. Bir budist rahibe tokat atarsanız karşılığında size gülümseyecek ve teşekkür edecektir. Çünkü ona öğretilen kodu değiştirmiştir veya değiştirmiş gibi davranıyordur. Aynı şekilde inançlar, ideolojiler, hayata ve geleceğe dair beslediğimiz umutlar, ölüm ve birisini kaybetmek gibi pek çok çevresel faktörün bizi etkileme boyutlarına müdahale edip, onları yeniden kodlamak ve düşüncelerimizde kontrol sahibi olmak. Bunun mümkünlüğünü konuşalım mı?

2) İstemeden üzülüp istemeden sevindiğimiz şeylerden kastım şudur: Örneğin birlikte olduğumuz bir insan var. Onunla bir müddet birlikte vakit geçiriyor, güzel/acı anılar biriktiriyor ve sonrasında ayrılıyoruz. Ardından durup dururken, belki bir işimizin ortasında veya önemli bir toplantıda aklımıza geliyor ve tüm dikkatimiz dağılıyor. Üzüntü, özlem, öfke vb. duygular hissediyoruz. İyi ama, kimse durup dururken "Şuraya oturayım da eski arkadaşımı düşünüp üzüleyim" demez. Bunu bizim karar ve kontrol mekanizmamız dışında aklımıza gönderen ve bu düşünceyle birlikte, "an"a odaklanmamızı engelleyecek üzüntü, özlem, öfke vb. ye dair hormonların salgılanmasını tetikleyen şey nedir? Buna alışkanlık diyebilirsiniz. İnsan, alıştığı bir şeyden kopamaz. Peki ama neden? Zihnimizde yahut bilincimizde bunu kontrol eden şey nedir? Bir sınavın ortasında aklımıza borçlarımızı getiren, bir toplantının ortasında gelecekle ilgili hayaller kurduran, bizi çoğunlukla geçmiş ve geleceğe bağlı kılan şey nedir?

3) Bu söylediğinize canı gönülden katılıyorum. Bizi "an"dan koparan ve tetikleyen çevresel faktörler, duygu ve düşünceler üzerine düşünmek, sorgulamak, seyretmek (tasavvuftaki seyri süluk) o düşünce ve duyguların etkisinin azalmasına ve daha kontrollü olmamıza yarayabilir.

Saygılarımla
« Son Düzenleme: Aralık 06, 2018, 12:44:13 ös Gönderen: Risus »
Gnothi Seauton

Yaşamak, kendini adam etmektir. Zeka ve bilgiyi kullanarak, etinden, kemiğinden kendi heykelini yapmaktır. - Goethe


Aralık 06, 2018, 04:53:01 ös
Yanıtla #5
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 631
  • Cinsiyet: Bay

Bana göre;

1.sorunun cevabı: Hayır.

Dördüncü sorunun geçerliliği de beş ve altıncı soruların yapısı itibariyle ortadan kalkmış gibi görünüyor. Yani bir nevi hükmünü yitiriyor. Buna yol açansa, beş ve altıncı soruların içinde nefs/ego ikilemesinin birlikte ve bitişik kullanılmasıdır. Ancak ”ego” ile kastedilenin detaylı anlatılması durumunda  aralarındaki ilişki üzerine daha sağlıklı fikirler yürütülebilir. Kavramın kullanım alanı bizim günlük hayatımızda karşılaştığımız şekliyle mi düşünülüyor, yoksa Alman psikanalist Freud’un kullanım şekliyle mi irdeleniyor, bilmek lazım.  Zira Freud’un ego kavramı şuuru temsil ettiği için nefs ile beraber düşünülemez.

5.soru içinse; insanın gelişimini amaçlayan bütün öğretilerin nefis terbiyesi ile dolayısızca bağlantısı olduğunu düşünüyorum. İnsanın yıkıcı ve tahrip edici kaba yönlerini, bencilliklerini vb. yontabilmesi ancak kendini yönetebilmesi ile mümkündür. Kendini yönetemeyen insan için çekiç,ağırlık yapmaktan ve benliğinde yara-bere açmaktan başka bir işlev göremez.

7.soru zaten diğer sorulardaki hareketin direncini oluşturuyor. Farkında olmayan insan saman çöpüne benzer. O kişi yönetemez, rüzgarın yönüne göre savrulur durur. Üretemez o,  maruz kalır. Yani farkındalık, bu yolculuğun mental anlamda öncelikli becerisidir. Bu beceriye sahip olamayan, duvar öremez; ömrü etrafında kendisinden habersiz örülen duvarlara toslamakla geçer.

Ona da yaşamak denirse tabi...
« Son Düzenleme: Aralık 06, 2018, 04:56:05 ös Gönderen: İNSAN »


Aralık 06, 2018, 10:35:20 ös
Yanıtla #6
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 7
  • Cinsiyet: Bayan

Sayın Risus,

1) Öncelikle hür düşünce dediğimizde bunu "hiçbir baskı ve etki altında kalmadan sahip olduğumuz ve sadece bizim zihnimizin ürünü olan düşünceler" olarak mı tanımlamalıyız? Bana göre hür düşünmeyi bu şekilde tanımladığım takdirde düşüncelerimiz baskıların şekillendirmesinden kaçınabileceği mümkün olabilmesine rağmen başka düşüncelerden etkilenmeden kendi kendine var olabilmesi bana mümkün görünmemektedir. Çocukluğumuzdan itibaren öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, deneyimlediklerimiz zihnimizin evinin birer tuğlasını oluşturup bunu şekillendiren olmaz mı? Düşüncelerimiz, fiziksel ve düşünsel dünyada deneyimlediklerimizin fazlası olabilir mi? insan toplumsal bir varlık olarak yaşantısını sürdürür ve durmaksızın etrafında olup bitenlerden etkilenir. Hayatımızda beklemediğimiz şeylerle karşılaşmak düşüncelerimizi baştan sona sarsıcı şekilde değiştirebilir. Yani o halde aklımızdan geçen tüm duygu ve düşünceleri beynimiz bir yerlerde başka şekillerde deneyimlemiş ve kaydetmiş, sonra ise bunu harmanlayıp bize özgü bir hale getirmiş olabilir. Okuduğum 5 ayrı filozofun düşünceleri hakkında akıl yürüterek yeni bir düşünce sistemi ortaya atabilirim, peki bu tamamen bana ait midir? Yaşamın bana sundukları, yaşadığım ya da gördüğüm iyi ve kötü olaylar hakkında akıl yürüterek yeni bir düşünce sistemi ortaya atabilirim, peki bu tamamen bana ait midir? Yani beni etkileyen bu filozoflarla deneyimlediğim düşünceler, gördüğüm iyi ve kötü olaylar değil midir? Bunlar düşüncelerimi baskılamaz, bu sebeple özgür kabul edebilirim. Fakat tamamen bana ait olduğunu söyleyebilir miyim? Ağzımdan çıkan bir söz bir filmde rastladığımın benzeri ama benim bunu hiç anımsamadığım olabilir, beynime bir şekilde kodlanmış ve ortaya çıkmak için uygun anı kollamıştır.

2) İlk soruda söylediğim gibi duygu ve düşüncelerimizin fiziksel dünyada tanık olduklarımız ve zihinsel dünyada tasarladıklarımızın toplamının bir harmanlaması olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. İnsanlar okudukça, araştırdıkça ve okudukları ile deneyimledikleri üzerine kafa yordukça zihninde biriktirdiği duygu ve düşüncelerin bilgilerini arttırmaktadır. Akletmesini bilen insanlar bunlar içinde bilinçli seçimler yaparak kendi duygu ve düşünceler sistemini oluşturabilir. Duygu ve düşünceleri üzerine bilinçli şekilde düşünmeyen ise başkalarının düşüncelerini onların doğruluğu ile uygunluğu üzerine düşünmeden alır. 

*istemeden üzülüp, sevindiğimiz şeyleri biraz açabilir misiniz? Bunların kaynağının onlara beslediğimiz duygu ve düşünceler olması muhtemeldir. 

Geçmişi veya yaşanmamış şeyleri düşünmek... Bunu belki sevgi, acı, nefret, öfke, mutluluk gibi hisleri tekrar tekrar deneyimlemek adına yaparız. Birinin bize yaptığı kötülükleri düşünerek ona olan öfkemizi sürekli besleriz, geçmişte bir yerde mutlu olduğumuz anları düşünerek bizi mutlu eden bu şeye yüklediğimiz anlamı besleriz, olmamış şeyler içinde aynı şekilde o hisleri canlı tutmayı sağlamak için besleriz. Bizi nefret dolu hissettiren anıyı ne zaman düşünmekten vazgeçeriz? Sanırım artık nefret duygusunu terk etmek istediğimiz zaman. 

3) Duygularımızı tetikleyen çevresel faktörlerin bize etkisini kontrol edebileceğimizi düşünüyorum. Fakat bu faktörleri etkisiz kılmanın mümkün olduğunu zannetmiyorum. Bu faktörlerin etkilerini sınırlayarak duygularımızı kontrol altında tutmak mümkün. Nasıl? Duyguların kaynağını, içeriğini, sebep ve sonuçları üzerine düşündükçe, sanırım bu duyguların savunmasını yıkmaktayız. Onları tamamen yönetiriz demiyorum ama duyguların bizi bir daha yönetmemesini sağlayabiliriz. Duygularımıza kulak verebiliriz, onların seslerine cevap vermek artık bizim elimizdedir. Bunu başarabilmemizi sağlayan kaynakların ortak ögesi ise "acı" dır.

Saygılarımla.


Sayın violet,

1) Elbetteki hür düşünceden kastım sıfır ve hiç var olmamış bir düşünceyi düşünmek, yaratmak değildir. Bunun mümkün olmadığı aşikar nitekim sizin de dediğiniz gibi çocukluğumuzdan itibaren çeşitli çevresel faktörlerin etkisi altında büyüyor ve öğreniyoruz. Örneğin arkadaşlarımızın sevdiği şarkıları seviyor, öğretmenimiz gibi konuşuyor, ailemiz gibi inanıyoruz. Benim hür düşünceden kastım, bunların hür bir şekilde, bireyin kontrolünde yüzeye çıkması ve tıpkı dediğiniz gibi 5 filozofun görüşünden, biraz harman biraz da bağımsız hür düşünce sistemleri yaratmak. Zihnimiz, çoğu kez yüzeyindeki fenomenlerce yönetilir. Örneğin birisi bize tokat attığı zaman ona karşı bir öfke besleriz bunun nedeni hem canımız yanmıştır hem de bize bu davranışın bir saldırı biçimi olduğu öğretilmiştir. Bizi tetikleyen bu çevresel faktöre karşı, farkında olmadan bize öğretileni uygularız. Ya kalkar tokat atarız ya şikayet ederiz. Çünkü bu bilgi zihnimize şu şekilde işlenmiştir:

Sana tokat atan bir yabancıysa ...... tepki ver.
Sana tokat atan eğer annense ...... tepki ver.
Sana tokat atan arkadaşınsa ve amacı şakalaşmaksa ...... tepki ver.

vs. Yani çocukluğumuzdan beridir bize öğretilen ve sizin de tabir ettiğiniz gibi kodlandığımız etki ve tepkilere göre biçimlendiriyoruz hayatımızı. Hür düşünceden kastım tam da burada devreye giriyor. Hayatın her alanı ve her anlamında hür düşünebilir miyiz? Budist rahipleri bilirsiniz. Bir budist rahibe tokat atarsanız karşılığında size gülümseyecek ve teşekkür edecektir. Çünkü ona öğretilen kodu değiştirmiştir veya değiştirmiş gibi davranıyordur. Aynı şekilde inançlar, ideolojiler, hayata ve geleceğe dair beslediğimiz umutlar, ölüm ve birisini kaybetmek gibi pek çok çevresel faktörün bizi etkileme boyutlarına müdahale edip, onları yeniden kodlamak ve düşüncelerimizde kontrol sahibi olmak. Bunun mümkünlüğünü konuşalım mı?

2) İstemeden üzülüp istemeden sevindiğimiz şeylerden kastım şudur: Örneğin birlikte olduğumuz bir insan var. Onunla bir müddet birlikte vakit geçiriyor, güzel/acı anılar biriktiriyor ve sonrasında ayrılıyoruz. Ardından durup dururken, belki bir işimizin ortasında veya önemli bir toplantıda aklımıza geliyor ve tüm dikkatimiz dağılıyor. Üzüntü, özlem, öfke vb. duygular hissediyoruz. İyi ama, kimse durup dururken "Şuraya oturayım da eski arkadaşımı düşünüp üzüleyim" demez. Bunu bizim karar ve kontrol mekanizmamız dışında aklımıza gönderen ve bu düşünceyle birlikte, "an"a odaklanmamızı engelleyecek üzüntü, özlem, öfke vb. ye dair hormonların salgılanmasını tetikleyen şey nedir? Buna alışkanlık diyebilirsiniz. İnsan, alıştığı bir şeyden kopamaz. Peki ama neden? Zihnimizde yahut bilincimizde bunu kontrol eden şey nedir? Bir sınavın ortasında aklımıza borçlarımızı getiren, bir toplantının ortasında gelecekle ilgili hayaller kurduran, bizi çoğunlukla geçmiş ve geleceğe bağlı kılan şey nedir?

3) Bu söylediğinize canı gönülden katılıyorum. Bizi "an"dan koparan ve tetikleyen çevresel faktörler, duygu ve düşünceler üzerine düşünmek, sorgulamak, seyretmek (tasavvuftaki seyri süluk) o düşünce ve duyguların etkisinin azalmasına ve daha kontrollü olmamıza yarayabilir.

Saygılarımla


Sayın Risus,

Bugüne kadar bize öğretilen etki ve tepkiler üzerine derin düşünce, onların hissettirdiği acı ve hazzı en üst seviyelerine kadar gözlemleme bana kalırsa bu öğrenilen duygu ve düşünceleri aşabilmenin en doğru yoludur. Sonuçta ölüm fikrini ele alalım; birinin ölmesi düşüncesi hepimize acı veren bir düşüncedir, tanıdığımız kişilerin ölümü birini kaybetmek ve tekrar görememek, birlikte olamamak anlamında bizi derinlemesine üzerken, tanımadığımız insanların ölümü de bizimde başımıza gelme ihtimalini düşündürerek kendimizi veya tanıdıklarımızı onun yerine koyarak düşünmemiz nedeniyle üzer. Bu derece farklıyla tanımadığımız birinin ölümünün acısı tanıdığımız için olandan daha hafif bir seviyededir ve kendi ölümümüz hakkında düşünmek ise oldukça korkutucu gelir. Oysa örneğin inançlar bize bunların üzülmemiz gereken olmadığı fikrini aşılamaya çalışabilir. Mesela birçok kabilede ölüm şenlik eşliğinde kutlanırdı. Çünkü onlar ölümün bir kurtuluş olduğuna inanırdı.
Ölüm fikrinin korkusunu aşmak bu öğretilen duygu ve düşüncelerden en zor olanı olarak nitelendirilebilir. Sonuçta herkes ölüm karşısında yaşamak için direnç gösterir. Bunlar hakkında öğrendiklerimizi ve bize kodlananları değiştirmek için ölümün veya yaşamın anlamı hakkında bilinçli düşünceyi gerektirir. Bilinçli düşünce bize bunu baştan yaratma imkanını verebilir. Duygularımızı, düşüncelerimizi ve içgüdülerimizi gözlemleme onları etkisiz kılmanın en etkili yöntemi olabilir.

Durup dururken geçmişteki bir anıyı düşünerek dağılmak, sevdiğimiz ve kaybettiğimiz birini hatırlamak aslında o anılara olan bağlarımızla ilişkili olabilir. İnsan, geçmişteki anılara özlemi ve gelecekteki hayallerine olan umuduyla uyanır her güne. Bu bağlar ne kadar güçlü ise onu ele geçirmesi o denli kolay olacaktır. Bu “bağların gücü” yani sorumluluklarına bağlı biriyse örneğin toplantının ortasında borçlarını düşünecektir istemsiz. Sorumsuz birisi oturup borçlarını herhalde anımsamayacaktır. Yağmurlu bir günde kötü bir anıya sahipseniz yağmurun yağışı bile istemsiz bizi o acılara geri götürecektir. O acının bizi ele geçirmesine müsaade edip dipteki duyguları deneyimlemek geçmişi özgür kılmamıza yarayabilir. Belki nefs terbiyesi de bu acılara izin vermekten geçmektedir. Yani acılara karşı direnmeden onları kabul etmek nefsin güçlenmesini sağlamayacak mıdır?

Alıştığımız şeylerle olan bağımız alışkanlıklara karşı dirençsizliğimiz değil midir? Bir duygunun kolayca esiri olanlar var iken aynı zamanda deneyimlediklerine karşı temkinli, onlara karşı hislerini gözlemleyerek yaklaşan biri alışkanlıklara karşı direnemez mi? Bunun mümkünlüğüne inanmaktayım. Ama direnç kazanmış biri ise o acıların mutlaka bir müddet esiri olmuş, acılara müsaade etmiş olduğunu düşünmekteyim.

Saygılarımla.