Masonlar.org - Harici Forumu

Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Tarihteki Onemli Kisiler => Tarih => Mustafa Kemal Ataturk => Konuyu başlatan: ADAM - Aralık 01, 2011, 08:42:06 öö

Başlık: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: ADAM - Aralık 01, 2011, 08:42:06 öö


Son zamanlarda ülkemizde birileri, ulu önderimiz Atatürk’ü sorgulamaya kalkışıyor.

Kuşkusuz her lider gibi Atatürk’ün de iyileri ve doğrularının yanı sıra yanlışları ve yanılgılı kararları olmuştur. Bunlardan ötürü eleştirilebilir.

Eleştirilerin amacı, geçmişte olmuş bitmişler artık düzeltilemeyeceğine göre, tarihten ders alarak bundan böyle benzerlerinin yinelenmemesine çalışmak olmalıdır.

Sözünü ettiğim o birilerinin kimler, hangi nitelikteki kişiler olduğumu biliyoruz. Niyetlerinin geçmişten ders alarak gelecekteki olası yanlışları gidermek olmadığını da biliyoruz. Belli bir art niyetle, kötüleme stratejisi yürüterek, bağımsız ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne bir başka çehre kazandırmaya yöneldiklerini de biliyoruz.

Nitekim onlar bu nedenle eleştirmiyor; sorgulamaya girişiyor. Orta Çağdaki Engizisyon gibi; kendince sonucu önceden belli.

Biz onları da eleştirebiliriz. Ancak günümüzde buna girişmek, hem eğrileri hem doğruları belirtmek olacağı için, sadece başımıza dert açar, özgürlüğümüzün kısıtlanması tarzında.

O birilerinin kulakları eleştiriye baştan kapalı. Her şeyin en iyisini ve en doğrusunu sadece kendilerinin bilip kendilerinin yaptığını, bunun dışındaki hiçbir şeyin hiçbir koşul altında geçerli olmadığını ileri sürerek, kandırabildikleri kadar çok insan kandırıyorlar.

Bütün bu gibi tutumlara dünya çapında genel bir benimseyiş olarak ne denir?

Atatürk’ün gerek yaşam dönemi gerekse az sonrasında, Avrupa’nın kimi ülkelerindeki benzer uygulamaları, bunların sonuçlarını bilmiyor muyuz sanki?

Atatürk bize hitabesinde bunun böyle olacağını söylememiş miydi? Bugünün değil çünkü bugünü kaçırdık ama umarım yarının gençliğinin damarlarında o asil kan olur!

Bu arada acaba ulu önderimiz Atatürk’ü ne denli biliyor, ne denli tanıyoruz? nunla ilgili, bağlantılı birtakım ayrıntılara ilişkin bilgimiz var mı?

Elime bir çalışma geçti. Gördüm ki ben Atatürk’ün birçok özelliğini bilmiyormuşum; onunla ilgili birçok bilgiyi duymamışım/kaçırmışım.

Burada, bu forumda bu bilgileri paylaşmak istiyorum.

Örneğin Atatürk dünya yüzünde "Başöğretmen" niteliğini taşıyan tek lidermiş. Bu biliyor muydunuz? Bilenlere ne mutlu! Ben bilmiyordum.

Örneğin Atatürk'ün bir geometri kitabı yazmış olduğunu bliyordum da, bu kitaptaki geometrik terimlerin Türkçelerinden 48'ini (üçgen, açı gibi...) dilimize onun getirmiş olduğunu bilmiyordum.

Örneğin "Atatürk gibi olmak" diye bir deyim olduğunu duymamıştım çünkü bu deyim dilimizde değil de bunun karşılığı Norveççede kollanılıyormuş.

Bunun gibi daha birçok bigi var.

Ne dersiniz? Bunları paylaşmakla iyi bir şey mi yapmış olurum, yoksa böyle bir işe girişmek boş bir çaba, gereksiz bir derleme, forumda alan doldurma mı olur?
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: Tij - Aralık 01, 2011, 12:41:06 ös
Sayin ADAM,
belki Atatürk hakkinda bilmediginiz bir seyide ben burda yazayim. tarihte antiemperyalist ilk savasi verdigi ve kazandigi icin Küba"da ( bildigim kadariyla) sosyalist ve komunist önderler disinda büstü olan tek yabanci devlet adami.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: BULGARIA - Aralık 01, 2011, 04:12:40 ös
Yazılması gerekenleri görmek gerçekten insanı huzur içinde başını aşağı yukarı sallayarak olması gereken oldu demeye itiyor.Dünya'nın birçok ülkesinde alakaları olmamasına rağmen karakteristik özelliklerinden ve liderlik vasfından dolayı engin hoşgörüsünden dolayı Atatürk'ü seven insanlar varken kendi ülkesinden insanlarınsa sorgulanması gerektiği başkalarına hizmet ettiği masa başında uydurma bir ülke yarattığı üzerine bildirdiği görüşleri duymak beni bir bulgaristan cumhuriyeti vatandaşı olarak şaşırttı ilgincime gitti.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: karahan - Aralık 01, 2011, 08:05:30 ös
sn.BULGARIA

Hoşgörünüze sığınarak sormak istiyorum türkçeye çok hakimsiziniz acaba siz tam bulgarmısınız yoksa oradaki soydaşlarımızdanmısınız.

Konu ile ilgili ise bakışl açınızı anlayabiliyorum sizin osmanlıdan koptuktan sonraki döneminizin içine sadece todor jivkovun adı var hafızalarda sadece atatürk gibi bir liderle kıyaslayınca yanyana durduramıyorsunuz.Bazı yönlerden haklısınız lakin sizcede malumki sizinde tarihiniz hiçte bildiğiniz size okutulan gibi çıkmazssa ve dayattırılan bir tarih olgusu ile başbaşa iseniz sizde gerçekleri merak eder sorgularsınız.Bizde son dönemlerde tarihimiz ile yüzleşme bilinci ortaya çıktı.okadar doğa bir süreçki islamda güzel bir laf vardır emin olmayanın imanı olmaz diye severim bu sözü.Tam emin olma durumu yani o zaman konuya vakıf olur acabaların ortadan kalkar ama bunu yaparkende vicdani yargılamayı bugüne ve bugünün şartlarına göre değil o günkü şartların içinde en doğrusu nasıl yapılkabilirdiden bakmalıyız.

Ben burdan bakınca eğer ben atatürk olsa idim aynen yaptıklarını yapmakta sakınca görmezdim hatta daha ileri gider dersimi bugün herne kadar zulüm olarak görüyorsakta o zamanki şartlarda yeni kurulmuş bir cumhuriyetin en ufak bir kalkışmaya başkaldırıya yada isyana tahammülü yok hel heleki dış güçlercede kaşınıp destekleniyorsa aynen atatürk kadar sert olurdum.Nacizane atatürk olsam ne yapardım empatisi yaptım umarım polemik olmaz.Bunun haricinde ise herşey bir yana isa peygamberin sözü gibi gerçeği bilmek seni özgür kılacaktır.Aynen öyle herşey olduğu gibi dursun ama ben gerçeği bileyim  merak ettiklerimin aslını bileyimki ileride yazılacak tarihe bir katkısı olsun.

Yaslanlar üzerine dayatılan bir tarihi ancak o ülke insanını fukara beyinli yapar morondan farkımız kalmaz.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: shakespeare - Aralık 01, 2011, 09:16:51 ös
   
     Atatürk Orman Çiftliği'nin Hikayesi
     
Tahsin COŞKAN, o zamanın genç bir ziraat mühendisi. Atatürk, “Gel Tahsin seni bir yere götüreceğim fikrini almak istiyorum” diyor. Giderler, gösterdiği yere bakar Tahsin Bey. Bataklık, sivrisinek salgını, hayvan leşlerinin olduğu berbat bir arazidir. “Ya paşam hayrola” der. Atatürk, “Buraya bütün masrafı cebimden olmak üzere bir orman çiftliği yapmak istiyorum” der. Tahsin Bey, “Ya paşam buranın ıslahı ya sizin paranızı tüketir ya da zamanınızı, neden bu kadar mümbit topraklar varken gelip de burayı tercih ettiniz?” der.



ATATÜRK’ün cevabı ATATÜRK’çedir. Derki; ”Ben en zor olanı yapayım da siz arkamdan kolayları nasıl olsa yaparsınız.”



Bu arada Tahsin ÇOŞKAN “Paşam burada hiçbir şey yetişmez, pek uğraşmayın” der. Atatürk ise, “Tahsin buraya ziraatçileri getir ve incele bana resmi bir yazı getir burasıyla ilgili” der.



Tahsin COŞKAN kendi dediği çıktığı için çok mutlu. Üzerinde “Burada hiçbir şey yetişmez“ yazılı, altında da ziraatçilerin imzasının olduğu bir belgeyi Mustafa Kemal’in önüne koyar.



ATATÜRK biraz mütebbessim okur bu yazıyı. Kalemi alır, bu kağıdın yanına aynen şunları yazar;


“BURASI VATAN TOPRAĞIDIR, KADERİNE TERK EDEMEYİZ”.


Etmez de. Aynı Sakarya savunması gibi akasya savunmasını ele alır. Ve istediği orman çiftliğini Ankara’ya kazandırır. Ve 25 Mayıs 1933 tarihinde ATATÜRK ne yaptı biliyor musunuz? İlk Çevre günü kutlamasını yaptı.


Bütün Ankara halkını bedava trenlerle buraya getirtir. Ağaçlar boy vermişler, insanlar altında dinlenmektedirler, havuz yapılmıştır, çocuklar yüzmektedirler.


Hatta bütün masrafı cebinden ödemiştir ama kârı da almamıştır, buraya bir fabrika yaptırmıştır, süt ürünleri üretilmektedir, herkes yemektedir. Herkes çok mutlu ama en mutlusu Mustafa Kemal ATATÜRKT’tür.


Bunu nasıl başardığını merak mı ettiniz? İşte bu başarının sırı;

Atatürk’ün Nebizade diye bir arkadaşı vardır. Atatürk’ün bu yaptığı karşısında Nebizade’nin kafası çok karışıktır ve Atatürk’e sorar,


“Yahu paşam senden başka bir tek kişi burada bir ağaç yetişeceğine inanmadı. Peki sen nasıl anladın burada orman olacağını?” der.


Gel Nebizade gel, şimdi anlatayım sana. Hani Tahsin ÇOŞKAN’ın burada bir şey yetişmez dediği günün akşamı tebdili kıyafetle Çankaya’dan kaçtım, buradaki köylülere geldim. Köylüler beni tanımadılar. Köylülere, ağalar dedim burada ağaç yetişip yetişmeyeceğini bana en kolay yoldan nasıl ispat edersiniz dedim. ‘Al dediler’, bana bir testi su verdiler, bir de kazma kürek. ‘Kaz orayı iki gün sonra gel biz sana ne olacağını söyleriz’ dediler.


Ah o iki gün Çankaya’da nasıl geçti bir Allah bilir bir de ben. İki gün sonra gittim testiyi çıkardım, testinin içinde su bitmişti, köylülere uzattım. Dediler ki bana ‘ağa testide su kalmamış, toprak su emiyor, bakma bunun üstünün kurak olduğuna, biraz uğraş burada ne ekersen biçersin’.


Ve hani Tahsin COŞKAN’ın o raporu bana getirdiği gün ben çoktan projeye başlamış epey de ilerlemiştim” diyecektir.


Dünya lideri olmak öyle kolay değil biliyor musunuz. Hani ATATÜRK’e kimdi en çok karşı çıkan, evet Tahsin COŞKAN’dı. Onu da ATATÜRK buraya müdür tayin eder. Evet lider olmak hakikaten kolay iş değil.

sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: agnusdei - Aralık 01, 2011, 09:51:31 ös
Doğru insanlar, yanlış yerlerde ideallerini asla gerçekleştiremezler. En nihayetinde herkesin gördüğü gibi gerçekleşmemiştir de.
Lütfen olaylara yanlış yerden bakmayalım!

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: Tij - Aralık 01, 2011, 10:42:31 ös
Alıntı
Sayin ADAM,
belki Atatürk hakkinda bilmediginiz bir seyide ben burda yazayim. tarihte antiemperyalist ilk savasi verdigi ve kazandigi icin Küba"da ( bildigim kadariyla) sosyalist ve komunist önderler disinda büstü olan tek yabanci devlet adami.
Evet, yukardakimcümleyi bu sabah ben yazdim ve aksama kadar bekledim ve simdi soruyorum, biz 7 yasinda karga kovalayan akabinde Trablusgarp ta asker olarak padisaha hizmet veren ve akabinde padisah tarafindan karadeniz bölgesine gönderilen ( Samsuna cikma hikayesi)akabinde iki tane kongre yapan ve kurtulus savasini baslatan ve düsmani yurdumuzdan kovan bu insani resmi tarih haricinde nekadar taniyoruz. Aklima gelen ilk soruyu sorayim, "yine bir aksam arkadaslari ile yedigi ve ictigi bir sofradan kalkarken birden durup " Beyler yarin cumhuriyeti ilan edecegiz" dedi". Sahi bu cumhuriyet nasil bir cumhuriyetti ve nekadar cumhuriyetti?

Alıntı
Doğru insanlar, yanlış yerlerde ideallerini asla gerçekleştiremezler. En nihayetinde herkesin gördüğü gibi gerçekleşmemiştir de.
Lütfen olaylara yanlış yerden bakmayalım
!
Sayin agnusdei biraz daha acsaniz su söylediginizi, rica etsem
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: agnusdei - Aralık 01, 2011, 11:25:19 ös
Çok alıngan olan insanlarımızın hassasiyetlerini düşünerek ancak okadar yazabildim S.n Tij!

Saygılar.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: ARCHITECT - Aralık 02, 2011, 02:39:07 öö
Atatürk ile ilgili Anektotları merak edenlere Duruş kitabını tavsiye dederim Atatürk'ü daha yakından tanımak için güzel bir kitap.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: ADAM - Aralık 02, 2011, 09:08:09 öö

Bu başlık altında elbette katılımcılardan isteyenler ulu önderimiz Atatürk ile bağlantılı çeşitli bilgiler verebilir. Birtakım zümrelerin padişahlık propagandalarının etkisi altında kalıp, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni içlerine sindiremeyen, milletin değil ümmetin bir öğesi olmayı yeğleyen tutsak kafalılar, at gözlüğü takarak zihinlerini de kiraya vermiş olanlar, Atatürk’ü gerekiyorsa eleştirmek yerine eleştiriyi beceremedikleri için salt kötüleyici nitelikli sorgulamalarını sürdürebilir.

Biz özgür düşünceden yana olduğumuz için onlara da toleransla bakarız.

Benim bu başlığı açışımın nedeni biraz farklı olduğu için, bu niyeti kavramış ve benim bulduklarım arasında yer almayan çok güzel bir örnek vermiş olan Sayın Tij’e teşekkür ederek, bir diğer örnek ekleyeyim.

Dünyada bir çiçeğe adı verilmiş olan tek bir lider var: Atatürk.




1933 yılında ilk kez ABD’nde Chicago’da özel olarak üretilmiş bu çiçeğe botanikteki bilimsel adının yanı sıra “Ataturk” adı verilmiş. Bu ad, Dünya Gıda ve Tarım Organizasyonu FAO tarafından da onaylanmış.

Tekrar etmeliyim:

Yeryüzünde adı bir çiçekle anılan dolayısıyla güzelliğin yansıması sayılan bir başka lider yok.


Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: ARCHITECT - Aralık 02, 2011, 05:10:50 ös
Ben kendi hocamın bize verdiği ders notunu burada paylaşmak isterim konu başlığı Atatürk ve Din.


ATATÜRK VE DİN

Bu  yazımda Ulu Önder Atatürk’ün”Din” konusunda düşünce ve davranışları ile ilgili derlediğim bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.Öncelikle Atatürk  “din” konusunda belli başlı neler söylemiş onları gözden geçirelim:

Atatürk islamiyete inanan,Kur’an ve Hz. Muhammed’e saygı duyan bir devlet adamıdır.Atatürk, islamiyete ve Allah’a bütün benliği ile inanmaktadır.”Dinime ,bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam Ona da öyle inanıyorum.Bilince ters,ilerlemeye engel,hiçbir şey kapsamıyor.”(1) demek suretiyle dinle yakından ilgilendiğini ortaya koymuştur.

İslam Dininin özü,Allah’ın varlığına,birliğine,O’ndan başka İlah olmadığına ,Hz.Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna inanmaktır.Atatürk bunu her zaman en iyi bir şekilde ortaya koymuştur. O büyük insan,islamiyetin akla,mantığa dayalı bir din olduğunu ve bundan dolayı da son din olduğunu söylerken;adeta islamiyetin akılcılığına olan inancını dile getiriyordu.Bu inanç; “Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, sevgisi üzerinizde olsun.Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri,Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir…İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir.En mükemmel dindir.Çünkü dinimiz akla, mantığa,gerçeğe uyuyor ve uygun düşüyor.Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı,bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi.Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Tanrı’dır.”(2)

Atatürk, İslam dininin kurucusu Hz.Muhammed hakkında da her zaman övgü ile bahsetmiştir.”O (Hz. Muhammed),Allah’ın birinci ve en büyük kuludur.O’nun izinde bugün milyonlarca Müslüman yürüyor.Benim,Senin adın silinir.Fakat sonuna kadar O ölümsüzdür.”(3)

Bugüne kadar İslam dininin gerilik kaynağı ve geri kalmamızın sebebi olduğu ,Atatürk’ün dinsiz olduğu, dine  karşı hoşgörülü olmanın Atatürkcülükten taviz vermek anlamına geldiği fikri yayılmıştır.Hatta daha da ileri gidilerek,Türk Devletinin düşmanları laikliği dinsizlik olarak ele almış ve yozlaştırmışlardır.Bütün bu saptırılmış,kasıtlı, politik hedefli fikirlere Atatürk gerekli cevabı; “Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayı son din olmuştur.”(4) diyerek bizzat kendisi vermiştir.

Atatürk, insanın aklını devamlı kullanmasını,onun ışığından ayrılmamasını ve Allah’ın verdiği nimetlerden en iyi şekilde faydalanılması gerektiğini söylemiştir.Atatürk’e göre bizim dinimiz ,miskinlik, tembellik,aşağılık ve hor görülmeyi tavsiye etmez.Aksine daha çok çalışarak şeref ve haysiyetimizi muhafaza etmemizi emreder.

Atatürk bir konuşmasında; “Türk Milleti daha dindar olmalıdır.Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum.Dinime bizzat hakikate nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum.” demiştir. Bununla  teokratik ve tarikatçı dine karşı ,hurafe ve batıl itikatlara karşı aklı öne çıkaran dini inancı kastediyordu.Şu sözler de yine O’nun bu konuda veciz ifadelerinden biri olarak bilinir: “İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti  şeyhler,dervişler,müritler,meczuplar memleketi olamaz.En doğru ,en hakiki tarikat Medeniyet Tarikatıdır.”

“Din lüzumlu bir müessesedir.Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur.Din vardır ve lazımdır.” Diyen Gazi Mustafa Kemal,İzmir İktisat Kongresine giderken uğradığı Balıkesir’de,07 Şubat1923,Çarşamba günü,şehir merkezindeki “Zağnos Paşa Camii” ne gider.Mimber’e çıkarak ibadet için toplanmış Balıkesir Halkı’na “ Din ve camilerimizin işlevleri” hakkında kısa ve fakat veciz bir söylevde bulunur.Söylevin tamamı ,halen, günümüz Türkçesiyle Camii ön duvarında,pirinç levha üzerine yazılıdır:

“ Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti üzerinizde olsun.Peygamberimiz Efendimiz Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri tebliğe memur ve elçi olmuştur.İnsanlara feyz ruhu veren dinimiz son dindir.Akla,mantığa ve hakikate tamamen uygundur.” Dedikten sonra; camilerde ibadetin yanı sıra Milli Meselelerin,Vatan Savunması ve Ülkenin Kalkınması konularının görüşülmesinin,konuşulmasının uygun ve gerekli olduğunu ifade etmiş, hutbelerde bu konulara sık sık yer verilmesini; camilerde bulunanların da fikri katkıda bulunmasını istemiştir.

Atatürk, “Din bir vicdan meselesidir.Herkes vicdanının sesine uymakta serbestdir.Biz dine saygı gösteririz.Düşünce ve tefekküre (düşünce derinleştirme) muhalif değiliz.Biz sadece din işlerini, Millet ve Devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor,kasde ve fiile dayanan gerici hareketlerden sakınıyoruz.Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz!” (5)demişlerdir.

Atatürk’ün akşam yemeklerinden birinde,misafirlerden Necip Ali ; (1892 Denizli doğumlu, hukukcudur.Sivas Kongresine Denizli Delegesi olarak katılmıştır.İstiklak Mahkemelerinde savcılık yapmıştır.) Atatürk’e hitaben “Münir Hayri namaz kılıyor “ der.( Münir Hayri, Necip Ali’nin yakın arkadaşlarından biridir.1904 doğumludur.Paris-Sorbon Üniversitesinde okumuş; çeşitli okullarda müdürlük yapmıştır.Heykel yapmaya da meraklıdır.Atatürk’ün emri ile yurt dışında Film yapımcılığı konusunda incelemeler yapmıştır.

Atatürk :  – Sahi mi Münir? Neden namaz kılıyorsun?
Cevap   :  -Hiç ! Namaz kılınca içimde huzur hissediyorum.
Atatürk :  -Bir gemide batmak üzere olsanız ne diye haykırırsınız?Herhalde “Yetiş Gazi” demezsiniz!
“Allah” dersiniz; dedikten sonra Münir Hayri’ye dönerek:
“Dünyadaki işlerine zarar getirmemek şartıyla;namazını kıl,heykel de yap,resim  de” der.(6)
Atatürk’ün yakınında bulunanlardan Şemsettin Günaltay şunları anlatır:
Atatürk’ün gözleri masanın üzerine serili haritaya dikildi.Beni kolumdan tutarak masanın başına götürdü.”Bedir Savaşı”’nı kendi elleriyle harita üzerine çizmişti.
“O’nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler şu haritaya baksınlar ve Bedir Destanı nı okusunlar” dedi. Ata’nın son sözü şu olmuştu:
“Hz. Muhammed’in bir avuç imanlı müslümanla  mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin “Kureyş Ordusu”’na karşı Bedir Muharebesi’nde kazandığı zafer,fani insanlarınkarı değildir.O’nun Peygamberliğinin en kuvvetli delilidir”(7) demiştir.

26 Temmuz1930’da Edirne  Bölgesinde “kasırga” olmuş,birçok hasar meydana gelmiştir.Atatürk aynı yıl Aralık ayında Edirne’yi ziyaret eder.İncelemelerde bulunur.Selimiye Camii’ne de uğrar.Pekçok camii gibi Selimiye’nin de minareleri hasar görmüştür.Atatürk’ün Camii içindeki ilk sözü: “Efendiler hiçbir dine mensup olmayan kalp istirahatten mahrumdur” olur.

Ayrılırken,İl Bayındırlık ve Vakıf Müdürlerine; “Camide ne kadar hasar varsa  üç gün içinde bana çıkarın” der.25 Aralık1930’da ödenekler Edirne’ye gönderilir.Hasarlı Camiiler gecikmeden onarılır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘ün Konya’yı dokuz kez ziyareti ve burada yaptığı konuşmalar,O’nun din hakkındaki görüşlerini ortaya koyması açısından önem arzetmektedir.

20-23 Mart1923 tarihindeki ziyaretinde yaptığı konuşma,da en çarpıcı ifadeler şunlardır:
“İslam Kavimleri içinde Türkler milli gelenek ve görenekleri itibariyle bir taraftan İran,diğer taraftan Arap ve Bizans milletleri ile temas halindeydiler.Türklerin temas halindeki Milletlerin o zamanki medeniyetleri çökmeye başlamıştı.Türkler bu Milletlerin kötü adetlerinden,fena yönlerinden etkilenmekten nefislerini men edememişlerdir.İşte gerileyişimizin belli başlı sebeplerinden birisi de budur.”

…….Efendiler,gerçek din bilginleri ile dine zararlı ulemanın birbirine karıştırılması Emeviler zamanında başlamıştır.Bilindiği gibi “SıffınVak’ası”’nda , Hz. Ali’nin Ordusuna karşı ,mızrak uçlarına Kur’an-ı Kerim sayfaları takarak saldırdılar.İşte o zaman dine fesatlık karıştırıldı.Halifelik hile ile el değiştirdi.Ondan sonra müstebit hükümdarlar dini alet edindiler.Bu duruma şahsi menfaatina düşkün,haris ve imansız hocalar da destek oldu,fetvalar verdiler.Artık bu Milletin ne böyle hükümdarlar ne de böyle hocalar görmeye tahammülü yoktur.Böyle hocalar çıkarsa Benim ve Benimle hemfikir olan Siz arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka o adamı tepelemektir.”demişlerdir.

Atatürk,18 Şubat1931’de Konya’ya 9ncu ve son gelişinde onbir gün kalmış,bir tam gününü de müze haline getirilen “Mevlana Dergahı ve Türbesi”’nde geçirmiştir.Mustafa kemal Paşa Konya ya her gelişinde Mevlana’yı ziyaret etmeyi ihmal etmemiştir.

Atatürk Mevlana’yı Müslümanlığı Türk Ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatör olarak görmüştür. Mevlana’nın “Kim olursan ol ,gel” demesini,dini ilahileri müzikle birleştirmesini takdirle karşılamıştır.
Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi,Atatürk’ün kendisine duyduğu saygı ve hürmeti şöyle anlatır:

“Ata’nın huzuruna gittiğimde beni ayakta karşılardı.Utanır, ezilir, büzülür; “Paşam beni mahcup ediyorsunuz” dediğim zaman “Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır” buyururlardı.”Atatürk şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi”(8) demektedir.

Hafız Zeki Çağlarman anlatıyor:
“Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’la uzun yıllar komşuluk yaptık.Her yıl Ramazan Ayı yaklaşınca Atatürk ,kız kardeşine,”Makbule Ramazan geliyor,Annemize hatim okutmayı ihmal etme”der;hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para bırakırdı”(9)demektedir.

Atatürk’ün kendisine ,1923 yılında, armağan olarak küçük boyda bir Kur’an gönderilmesi üzerine teşekkürü şu sözlerle olmuştur:”Bence kıymetini takdire imkan olmayan bu hediyeyi en derin ve hürmetkar din duygularımla muhafaza edeceğim.”

Sakarya Muharebesi’nin en şiddetli günlerinden birinde,gece,Gazi Mustafa Kemal Paşa çadırında harita üzerinde çalışıyordur.Bir ara Yaver Muzaffer Kılıç’tan çok acele Fevzi Çakmak Paşa’yı çağırmasını ister.Muzaffer Kılıç atına atlayıp,acele Fevzi Paşa’nın çadırına varır.İçeri girdiğinde Fevzi Paşa kendinden geçmişcesine yüksek sesle Kur’an okuyordur.Arkası kapıya dönüktür. Yaver Muzaffer Kılıç seslenmez ,geri döner.Gazi Mustafa Kemal Paşa,nerde Fevzi Paşa? Deyince  durumu anlatır.”Emrederseniz tekrar gidip çağırayım “der. Gazi Mustafa Kemal;
“Bırak Paşa Kur’anını okusun ,Paşamızı rahatsız etmeyelim” demişlerdir.

Atatürk’ün Ortaöğretim Öğrencileri için hazırlattığı ”Medeni Bilgiler” kitabına girmek üzere, kendi el yazması ile “din” konusunda şu düşünceleri ifade etmiştir:
“İslam Dinini kabul edenler,kendilerini unutmaya,hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeye mecburdular.Bununla beraber ,Allah’a kendi Milli Dilinde değil,Allah’ın Arap Kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve yakarmada bulunacaktı.Bu vaziyet karşısında Türk Milleti birçok asırlar ,ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin,adeta,bir kelimesinin manasını bilmediği halde,Kur’an’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.”(10)
Bu tespitten sonra Atatürk 1930 yılında ,ilk defa olarak,Kur’an’ın Arapça’dan Türkçe’ye tercüme edilmesini emretmiştir.

Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesinin tamamlanmasını müteakip,1932 yılının Ramazan Ayında,ilk defa, Ezan’ın Türkçe okunması yanında ,Kur’an –ı Kerim surelerinin ve duaların Arapça okunmasından sonra Türkçe anlamlarının da okunmasını başlatmıştır.Bu durum Halktan büyük rağbet
görmüş,camiiler dolup taşmıştır.

1932 yılı Ramazan’ın 26Ncı günü Kadir Gecesi’nde,İslam Aleminde ilk defa camide okunan “mevlit”,radyodan naklen yayınlanmıştır.Atatürk,Ayasofya Camiinde okunan mevlidi,radyoları başında dinlemiş,ertesi gün mevlit okuyan Hafızları Dolmabahçe Sarayı’nda iftar yemeğine davet etmiş,Onlara teşekkürlerini iletmiştir.(11)

Mustafa Kemal paşa Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, genç ve gelecek nesillerin “din eğitimi” konusunda şu veciz ve önemli ifadeleri dile getirmiştir:
“………Elhamdülillah hepimiz müslümanız.Hepimiz dindarız..Artık bizim din gereklerini öğrenmek için şundan bundan ders ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur.Analarımızın,Babalarımızın bucaklarında verdikleri dersler bile,bize dinimizin esaslarını anlatmaya kafidir”(12) demişlerdir.

Ulu Önderin bu yaklaşımı ışığında şu düşünceleri ifade etmekten kendimi alamıyorum:

-Her yaz tatilinde bir milyonu aşan ilköğretim çağındaki çocuklarımıza,Arapça diliyle Kur’an Kursu vermenin anlamı yoktur.Bu kurs verilecekse Kur’an ‘ın Türkçe Meali okutularak verilmelidir.

-İmam ve hatip yetiştirme ihtiyacı dışında,İmam Hatip Liselerine neden ihtiyaç duyulmaktadır?Bunlar en kısa zamanda normal liselere dönüştürülmelidir.

-Üç Büyük Şehrimizde, Önde gelen Devlet Üniversitelerindeki üç –dört adet “İlahiyat Fakültesi” dışındaki diğer ilahiyat fakülteleri kapatılmalıdır.
-İmam yada Hatip olamayacak kız öğrencilerin İmam-Hatip Okullarına gitmelerinin akıl ve mantıkla izah edilebilir bir tarafı yoktur.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tarakçı
[email protected]

KAYNAKLAR:

(1) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C.3,T.İnk.Tar.Enst.Yayını,Ank.,1954,s.70
(2) Atatürk’ün Söylev ve demeçleri C.1, T.İnk.Tar.Enst.Yayını,Ank.,1954,s93-94
(3) Atatürkçülük,Gnkur. Bşk.lığı Yayını,1983,s.455
(4) Atatürk’ten Düşünceler,Derleyen: Enver Ziya Karal,İstanbul,1981,s.87
(5) Atatürkçülük,Gnkur.Bşk.lığı  Yayını,1983,s.45
(6) www.tekadam.8k.com/ (http://www.tekadam.8k.com/) Atatürk’ün Din ve Laiklik Anlayışı
(7) Ahmet Gürbaş,Atatürk ve din Eğitimi,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını,s.28
(8) Ahmet Gürbaş,Atatürk ve Din Eğitimi,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını,s.12
(9) Ercüment Demirer,Din Toplum ve Kemal Atatürk,s.
(10) Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal’in El yazmaları,TTK Yayını,3.Baskı,1978
(11) Yurdakul Yurdakul Prof.Dr.,Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış anılar,Truva Yay.İst.,2005
(12) Utkan Kocatürk Prof.Dr.,Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri,1999,s.237

ATATÜRK VE DİN-2

Bu yazıda sizlere Atatürk’ün “din” konusundaki tutum ve davranışlarından birkaç ilave örnek daha vererek O’nun bu konudaki görüş ve düşüncelerini anlatmaya devam etmek istedim:

Şapka inkılabı nın yapıldığı yıldan sonraki tarihlerden birinde Mekke’de “İslam Kongresi” düzenlenir.

Türkiye’de bu kongreye davet edilir.

Bu Kongrede İslamiyet adına önemli konuların görüşülüp karara bağlanacağından söz edilmektedir.

Atatürk,”Müslümanlığın yücelmesinde Türklerin ne kadar payı olacaksa,on milyonca müslümanın geri yada köle kalmasının utancında da o kadar payı vardır.”görüşündedir.Bu nedenle hem İslam dini ile ilgili konulardan uzak kalınmamasından hem de genç Türkiye Cumhuriyeti’nin devrimci ilkelerinden ödün verilmemesinden yanadır.

Mekke’deki bu toplantıya bilgili ve iyi bir aydın ve devrimci olan Gümüşhane Milletvekili Edip Servet (Tör)’ü görevlendirir.

Tör’ü yanına çağırıp O’na bizzat verdiği emir, o gün ve takip eden günlerdeki basına da yansır:

“Mekke’ye gidip beni temsil edeceksin.Türksün ve Müslümansın. Türklük, Müslümanlığın öncüsü ve klavuzudur. Mekke’ye şapka ile gideceksin.Kara taassup sana karşı bile gelse eğilmeyeceksin.”

Edip Servet, Mekke’ye başında şapka olduğu halde gider. Müslüman delegeler içinde en çok O’na itibar gösterilir. Çoğu delege O’nun şahsında Mustafa Kemal mucizesine duydukları hayranlığı ifade etmişlerdir.

Günlük yaşantımızdan da biliriz, iyi tanzim edilmiş, içinde sağlam ve kaliteli ürünler bulunan ışıl ışıl vitrinler,önünden geçen bizleri,köhnemiş,karanlık ,bakımsız vitrinlere göre çok daha fazla cezp eder!
***
1930 yılında Ankara’da, Birinci Tarih Kongresi sonunda, Marmara Köşkünde bir kokteyl düzenlenir.

Çoğunluğu öğretmen olan katılımcılar, Atatürk’ün huzurunda görüş ve düşüncelerini serbestçe ortaya koyabiliyorlardır. Öğretmenlerden biri, “din ve hilafet” konusunda Gazi Mustafa Kemal’e cesurca bir soru yöneltir:

-Paşam, din gerekli bir şey midir? Hilafetin kaldırılması konusunda neler söylemek istersiniz?

Atatürk’ün bu sorulara verdiği yanıtı, O’nun çok güvendiği, yanından ve sofrasından pek uzak tutmadığı Kılıç Ali, hatıralarında şöyle nakletmektedir:

-Evet, “din” gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların devamlılığı pek mümkün değildir Yalnız şurası da bir gerçektir ki, din Allah ile kul arasında bir bağlılıktır.Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir.Dinden maddi çıkar sağlayanlar, iğrenç kişilerdir.

Bu gibi din ticareti yapan insanlar saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Mücadele ettiğimiz ve edeceğimiz kimseler işte bunlardır.

-Hilafet konusuna gelince, açık söyleyeyim bana halife olmamı önerenler olmuştur.”Siz halife olunuz” demişlerdir. Ben bu önerileri daima gülerek yanıtladım. Hilafet, gereksiz hatta zararlı bir kurum haline gelmiştir. Öyle ki, hilafeti ortadan kaldırdığımız günlerden bugüne kadar kimsenin bunu üstlenmemesi, Müslüman dünyasının halifesiz de yürüyebileceğine ve yürümekte olduğuna en güzel örnek değil midir?
***
Türkiye Büyük Millet Meclisi de bir gün laiklik üzerine konuşmalar yapılmaktadır. Tesadüfen Mustafa Kemal Paşa da o gün Mecliste ve Başkanlık kürsüsündedir. Meclisin tanınmış sözde din bilginlerinden bir milletvekili, kürsüye gelir, alaylı bir üslup ve davranışla:

-Arkadaşlar, bir laikliktir almış başını gidiyor. Afedersiniz ben bu laikliğin manasını bir türlü anlayamıyorum, der.

Mustafa Kemal Paşa oturduğu başkanlık koltuğundan elini kürsüye vurarak konuşmacıya müdahale etmek ister:

-Adam olmak demektir. Hocam, adam olmak!

Yrd. Doç. Dr. Mustafa TARAKÇI
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: agnusdei - Aralık 02, 2011, 11:00:27 ös
Velhasıl, bu ülke düşmandan bile çekmemiş Atatürkçülerin ve Dincilerin kavgasından çektiği kadar…

Bir taraf, nesiller boyunca İslam kültürü ile yoğrulmuş kocaman bir toplumun bilinçsiz ve zorba bir şekilde Sosyal, Kültürel, özellikle Dinsel değerleriyle adeta genetik yapısıyla oynamışlar ve onları şekilden şekilde sokmuşlar.
Diğer taraf ise, meşru haklarını kullanmışlar ve bu dayatma, İthal kültürün kendileri için yanlış olduğunu belirtip karşı çıkmışlar. Bu karşı çıkma, silahlanma dahil çeşitli haller almıştır zaman içerisinde. Şu anda Meclisteki partilerin, halkın hangi kesimlerinden ne oranda oylar aldıklarına bakarsak, halkın bu dayatmaya nasıl bir cevap verdiğini açık bir şekilde görebiliriz…

Saygıdeğer Atatürk’ün hayalini kurduğu(dinsel, kültürel, sosyal) yeni bir yaşam şekli ve dünya görüşü, Türkiye’de ancak küçük bir kesim tarafından bilinçli bir şekilde benimsenebilmiştir. Ha, geri kalanın giyim kuşamı, ya da Atatürk’ün ideallerini gerçek manada anlamamış, sadece “vatanı kurtardı” zihniyetiyle evinde iş yerinde poster asanlar yanıltmasın sizi sakın! Onların sadece görünümleri değişmiştir, kafa yapıları asla değişmedi, değişmez ve hiçbir zaman da değiştirilemez…

Bu ülkenin her mahallesinde, her köyünde her gün beş defa Arapça ezan okunur ve bütün insanlar saygı gösterir. Bu ülkede, parası olan herkes her yıl kurban keser. Bu ülkede, 2011 yılında 270 bin kişi Hac için başvuruda bulunmuştur. Bu ülkede her yıl milyonlarca insan, 7’den 70’e tam 30 gün boyunca oruç tutarlar ve dışarıda sigara dahi içemezsiniz.

 Bu örnekler yeterli oldu mu, yoksa daha mı açık yazmak gerekir?


Saygılarımla
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: agnusdei - Aralık 02, 2011, 11:17:23 ös
Ben kendi hocamın bize verdiği ders notunu burada paylaşmak isterim konu başlığı Atatürk ve Din.


ATATÜRK VE DİN

Bu  yazımda Ulu Önder Atatürk’ün”Din” konusunda düşünce ve davranışları ile ilgili derlediğim bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.Öncelikle Atatürk  “din” konusunda belli başlı neler söylemiş onları gözden geçirelim:

Atatürk islamiyete inanan,Kur’an ve Hz. Muhammed’e saygı duyan bir devlet adamıdır.Atatürk, islamiyete ve Allah’a bütün benliği ile inanmaktadır.”Dinime ,bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam Ona da öyle inanıyorum.Bilince ters,ilerlemeye engel,hiçbir şey kapsamıyor.”(1) demek suretiyle dinle yakından ilgilendiğini ortaya koymuştur.

İslam Dininin özü,Allah’ın varlığına,birliğine,O’ndan başka İlah olmadığına ,Hz.Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna inanmaktır.Atatürk bunu her zaman en iyi bir şekilde ortaya koymuştur. O büyük insan,islamiyetin akla,mantığa dayalı bir din olduğunu ve bundan dolayı da son din olduğunu söylerken;adeta islamiyetin akılcılığına olan inancını dile getiriyordu.Bu inanç; “Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, sevgisi üzerinizde olsun.Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri,Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir…İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir.En mükemmel dindir.Çünkü dinimiz akla, mantığa,gerçeğe uyuyor ve uygun düşüyor.Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı,bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi.Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Tanrı’dır.”(2)

Atatürk, İslam dininin kurucusu Hz.Muhammed hakkında da her zaman övgü ile bahsetmiştir.”O (Hz. Muhammed),Allah’ın birinci ve en büyük kuludur.O’nun izinde bugün milyonlarca Müslüman yürüyor.Benim,Senin adın silinir.Fakat sonuna kadar O ölümsüzdür.”(3)

Bugüne kadar İslam dininin gerilik kaynağı ve geri kalmamızın sebebi olduğu ,Atatürk’ün dinsiz olduğu, dine  karşı hoşgörülü olmanın Atatürkcülükten taviz vermek anlamına geldiği fikri yayılmıştır.Hatta daha da ileri gidilerek,Türk Devletinin düşmanları laikliği dinsizlik olarak ele almış ve yozlaştırmışlardır.Bütün bu saptırılmış,kasıtlı, politik hedefli fikirlere Atatürk gerekli cevabı; “Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayı son din olmuştur.”(4) diyerek bizzat kendisi vermiştir.

Atatürk, insanın aklını devamlı kullanmasını,onun ışığından ayrılmamasını ve Allah’ın verdiği nimetlerden en iyi şekilde faydalanılması gerektiğini söylemiştir.Atatürk’e göre bizim dinimiz ,miskinlik, tembellik,aşağılık ve hor görülmeyi tavsiye etmez.Aksine daha çok çalışarak şeref ve haysiyetimizi muhafaza etmemizi emreder.

Atatürk bir konuşmasında; “Türk Milleti daha dindar olmalıdır.Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum.Dinime bizzat hakikate nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum.” demiştir. Bununla  teokratik ve tarikatçı dine karşı ,hurafe ve batıl itikatlara karşı aklı öne çıkaran dini inancı kastediyordu.Şu sözler de yine O’nun bu konuda veciz ifadelerinden biri olarak bilinir: “İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti  şeyhler,dervişler,müritler,meczuplar memleketi olamaz.En doğru ,en hakiki tarikat Medeniyet Tarikatıdır.”

“Din lüzumlu bir müessesedir.Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur.Din vardır ve lazımdır.” Diyen Gazi Mustafa Kemal,İzmir İktisat Kongresine giderken uğradığı Balıkesir’de,07 Şubat1923,Çarşamba günü,şehir merkezindeki “Zağnos Paşa Camii” ne gider.Mimber’e çıkarak ibadet için toplanmış Balıkesir Halkı’na “ Din ve camilerimizin işlevleri” hakkında kısa ve fakat veciz bir söylevde bulunur.Söylevin tamamı ,halen, günümüz Türkçesiyle Camii ön duvarında,pirinç levha üzerine yazılıdır:

“ Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti üzerinizde olsun.Peygamberimiz Efendimiz Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri tebliğe memur ve elçi olmuştur.İnsanlara feyz ruhu veren dinimiz son dindir.Akla,mantığa ve hakikate tamamen uygundur.” Dedikten sonra; camilerde ibadetin yanı sıra Milli Meselelerin,Vatan Savunması ve Ülkenin Kalkınması konularının görüşülmesinin,konuşulmasının uygun ve gerekli olduğunu ifade etmiş, hutbelerde bu konulara sık sık yer verilmesini; camilerde bulunanların da fikri katkıda bulunmasını istemiştir.

Atatürk, “Din bir vicdan meselesidir.Herkes vicdanının sesine uymakta serbestdir.Biz dine saygı gösteririz.Düşünce ve tefekküre (düşünce derinleştirme) muhalif değiliz.Biz sadece din işlerini, Millet ve Devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor,kasde ve fiile dayanan gerici hareketlerden sakınıyoruz.Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz!” (5)demişlerdir.

Atatürk’ün akşam yemeklerinden birinde,misafirlerden Necip Ali ; (1892 Denizli doğumlu, hukukcudur.Sivas Kongresine Denizli Delegesi olarak katılmıştır.İstiklak Mahkemelerinde savcılık yapmıştır.) Atatürk’e hitaben “Münir Hayri namaz kılıyor “ der.( Münir Hayri, Necip Ali’nin yakın arkadaşlarından biridir.1904 doğumludur.Paris-Sorbon Üniversitesinde okumuş; çeşitli okullarda müdürlük yapmıştır.Heykel yapmaya da meraklıdır.Atatürk’ün emri ile yurt dışında Film yapımcılığı konusunda incelemeler yapmıştır.

Atatürk :  – Sahi mi Münir? Neden namaz kılıyorsun?
Cevap   :  -Hiç ! Namaz kılınca içimde huzur hissediyorum.
Atatürk :  -Bir gemide batmak üzere olsanız ne diye haykırırsınız?Herhalde “Yetiş Gazi” demezsiniz!
“Allah” dersiniz; dedikten sonra Münir Hayri’ye dönerek:
“Dünyadaki işlerine zarar getirmemek şartıyla;namazını kıl,heykel de yap,resim  de” der.(6)
Atatürk’ün yakınında bulunanlardan Şemsettin Günaltay şunları anlatır:
Atatürk’ün gözleri masanın üzerine serili haritaya dikildi.Beni kolumdan tutarak masanın başına götürdü.”Bedir Savaşı”’nı kendi elleriyle harita üzerine çizmişti.
“O’nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler şu haritaya baksınlar ve Bedir Destanı nı okusunlar” dedi. Ata’nın son sözü şu olmuştu:
“Hz. Muhammed’in bir avuç imanlı müslümanla  mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin “Kureyş Ordusu”’na karşı Bedir Muharebesi’nde kazandığı zafer,fani insanlarınkarı değildir.O’nun Peygamberliğinin en kuvvetli delilidir”(7) demiştir.

26 Temmuz1930’da Edirne  Bölgesinde “kasırga” olmuş,birçok hasar meydana gelmiştir.Atatürk aynı yıl Aralık ayında Edirne’yi ziyaret eder.İncelemelerde bulunur.Selimiye Camii’ne de uğrar.Pekçok camii gibi Selimiye’nin de minareleri hasar görmüştür.Atatürk’ün Camii içindeki ilk sözü: “Efendiler hiçbir dine mensup olmayan kalp istirahatten mahrumdur” olur.

Ayrılırken,İl Bayındırlık ve Vakıf Müdürlerine; “Camide ne kadar hasar varsa  üç gün içinde bana çıkarın” der.25 Aralık1930’da ödenekler Edirne’ye gönderilir.Hasarlı Camiiler gecikmeden onarılır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘ün Konya’yı dokuz kez ziyareti ve burada yaptığı konuşmalar,O’nun din hakkındaki görüşlerini ortaya koyması açısından önem arzetmektedir.

20-23 Mart1923 tarihindeki ziyaretinde yaptığı konuşma,da en çarpıcı ifadeler şunlardır:
“İslam Kavimleri içinde Türkler milli gelenek ve görenekleri itibariyle bir taraftan İran,diğer taraftan Arap ve Bizans milletleri ile temas halindeydiler.Türklerin temas halindeki Milletlerin o zamanki medeniyetleri çökmeye başlamıştı.Türkler bu Milletlerin kötü adetlerinden,fena yönlerinden etkilenmekten nefislerini men edememişlerdir.İşte gerileyişimizin belli başlı sebeplerinden birisi de budur.”

…….Efendiler,gerçek din bilginleri ile dine zararlı ulemanın birbirine karıştırılması Emeviler zamanında başlamıştır.Bilindiği gibi “SıffınVak’ası”’nda , Hz. Ali’nin Ordusuna karşı ,mızrak uçlarına Kur’an-ı Kerim sayfaları takarak saldırdılar.İşte o zaman dine fesatlık karıştırıldı.Halifelik hile ile el değiştirdi.Ondan sonra müstebit hükümdarlar dini alet edindiler.Bu duruma şahsi menfaatina düşkün,haris ve imansız hocalar da destek oldu,fetvalar verdiler.Artık bu Milletin ne böyle hükümdarlar ne de böyle hocalar görmeye tahammülü yoktur.Böyle hocalar çıkarsa Benim ve Benimle hemfikir olan Siz arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka o adamı tepelemektir.”demişlerdir.

Atatürk,18 Şubat1931’de Konya’ya 9ncu ve son gelişinde onbir gün kalmış,bir tam gününü de müze haline getirilen “Mevlana Dergahı ve Türbesi”’nde geçirmiştir.Mustafa kemal Paşa Konya ya her gelişinde Mevlana’yı ziyaret etmeyi ihmal etmemiştir.

Atatürk Mevlana’yı Müslümanlığı Türk Ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatör olarak görmüştür. Mevlana’nın “Kim olursan ol ,gel” demesini,dini ilahileri müzikle birleştirmesini takdirle karşılamıştır.
Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi,Atatürk’ün kendisine duyduğu saygı ve hürmeti şöyle anlatır:

“Ata’nın huzuruna gittiğimde beni ayakta karşılardı.Utanır, ezilir, büzülür; “Paşam beni mahcup ediyorsunuz” dediğim zaman “Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır” buyururlardı.”Atatürk şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi”(8) demektedir.

Hafız Zeki Çağlarman anlatıyor:
“Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’la uzun yıllar komşuluk yaptık.Her yıl Ramazan Ayı yaklaşınca Atatürk ,kız kardeşine,”Makbule Ramazan geliyor,Annemize hatim okutmayı ihmal etme”der;hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para bırakırdı”(9)demektedir.

Atatürk’ün kendisine ,1923 yılında, armağan olarak küçük boyda bir Kur’an gönderilmesi üzerine teşekkürü şu sözlerle olmuştur:”Bence kıymetini takdire imkan olmayan bu hediyeyi en derin ve hürmetkar din duygularımla muhafaza edeceğim.”

Sakarya Muharebesi’nin en şiddetli günlerinden birinde,gece,Gazi Mustafa Kemal Paşa çadırında harita üzerinde çalışıyordur.Bir ara Yaver Muzaffer Kılıç’tan çok acele Fevzi Çakmak Paşa’yı çağırmasını ister.Muzaffer Kılıç atına atlayıp,acele Fevzi Paşa’nın çadırına varır.İçeri girdiğinde Fevzi Paşa kendinden geçmişcesine yüksek sesle Kur’an okuyordur.Arkası kapıya dönüktür. Yaver Muzaffer Kılıç seslenmez ,geri döner.Gazi Mustafa Kemal Paşa,nerde Fevzi Paşa? Deyince  durumu anlatır.”Emrederseniz tekrar gidip çağırayım “der. Gazi Mustafa Kemal;
“Bırak Paşa Kur’anını okusun ,Paşamızı rahatsız etmeyelim” demişlerdir.

Atatürk’ün Ortaöğretim Öğrencileri için hazırlattığı ”Medeni Bilgiler” kitabına girmek üzere, kendi el yazması ile “din” konusunda şu düşünceleri ifade etmiştir:
“İslam Dinini kabul edenler,kendilerini unutmaya,hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeye mecburdular.Bununla beraber ,Allah’a kendi Milli Dilinde değil,Allah’ın Arap Kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve yakarmada bulunacaktı.Bu vaziyet karşısında Türk Milleti birçok asırlar ,ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin,adeta,bir kelimesinin manasını bilmediği halde,Kur’an’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.”(10)
Bu tespitten sonra Atatürk 1930 yılında ,ilk defa olarak,Kur’an’ın Arapça’dan Türkçe’ye tercüme edilmesini emretmiştir.

Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesinin tamamlanmasını müteakip,1932 yılının Ramazan Ayında,ilk defa, Ezan’ın Türkçe okunması yanında ,Kur’an –ı Kerim surelerinin ve duaların Arapça okunmasından sonra Türkçe anlamlarının da okunmasını başlatmıştır.Bu durum Halktan büyük rağbet
görmüş,camiiler dolup taşmıştır.

1932 yılı Ramazan’ın 26Ncı günü Kadir Gecesi’nde,İslam Aleminde ilk defa camide okunan “mevlit”,radyodan naklen yayınlanmıştır.Atatürk,Ayasofya Camiinde okunan mevlidi,radyoları başında dinlemiş,ertesi gün mevlit okuyan Hafızları Dolmabahçe Sarayı’nda iftar yemeğine davet etmiş,Onlara teşekkürlerini iletmiştir.(11)

Mustafa Kemal paşa Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, genç ve gelecek nesillerin “din eğitimi” konusunda şu veciz ve önemli ifadeleri dile getirmiştir:
“………Elhamdülillah hepimiz müslümanız.Hepimiz dindarız..Artık bizim din gereklerini öğrenmek için şundan bundan ders ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur.Analarımızın,Babalarımızın bucaklarında verdikleri dersler bile,bize dinimizin esaslarını anlatmaya kafidir”(12) demişlerdir.

Ulu Önderin bu yaklaşımı ışığında şu düşünceleri ifade etmekten kendimi alamıyorum:

-Her yaz tatilinde bir milyonu aşan ilköğretim çağındaki çocuklarımıza,Arapça diliyle Kur’an Kursu vermenin anlamı yoktur.Bu kurs verilecekse Kur’an ‘ın Türkçe Meali okutularak verilmelidir.

-İmam ve hatip yetiştirme ihtiyacı dışında,İmam Hatip Liselerine neden ihtiyaç duyulmaktadır?Bunlar en kısa zamanda normal liselere dönüştürülmelidir.

-Üç Büyük Şehrimizde, Önde gelen Devlet Üniversitelerindeki üç –dört adet “İlahiyat Fakültesi” dışındaki diğer ilahiyat fakülteleri kapatılmalıdır.
-İmam yada Hatip olamayacak kız öğrencilerin İmam-Hatip Okullarına gitmelerinin akıl ve mantıkla izah edilebilir bir tarafı yoktur.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tarakçı
[email protected]

KAYNAKLAR:

(1) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C.3,T.İnk.Tar.Enst.Yayını,Ank.,1954,s.70
(2) Atatürk’ün Söylev ve demeçleri C.1, T.İnk.Tar.Enst.Yayını,Ank.,1954,s93-94
(3) Atatürkçülük,Gnkur. Bşk.lığı Yayını,1983,s.455
(4) Atatürk’ten Düşünceler,Derleyen: Enver Ziya Karal,İstanbul,1981,s.87
(5) Atatürkçülük,Gnkur.Bşk.lığı  Yayını,1983,s.45
(6) www.tekadam.8k.com/ (http://www.tekadam.8k.com/) Atatürk’ün Din ve Laiklik Anlayışı
(7) Ahmet Gürbaş,Atatürk ve din Eğitimi,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını,s.28
(8) Ahmet Gürbaş,Atatürk ve Din Eğitimi,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını,s.12
(9) Ercüment Demirer,Din Toplum ve Kemal Atatürk,s.
(10) Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal’in El yazmaları,TTK Yayını,3.Baskı,1978
(11) Yurdakul Yurdakul Prof.Dr.,Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış anılar,Truva Yay.İst.,2005
(12) Utkan Kocatürk Prof.Dr.,Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri,1999,s.237

ATATÜRK VE DİN-2

Bu yazıda sizlere Atatürk’ün “din” konusundaki tutum ve davranışlarından birkaç ilave örnek daha vererek O’nun bu konudaki görüş ve düşüncelerini anlatmaya devam etmek istedim:

Şapka inkılabı nın yapıldığı yıldan sonraki tarihlerden birinde Mekke’de “İslam Kongresi” düzenlenir.

Türkiye’de bu kongreye davet edilir.

Bu Kongrede İslamiyet adına önemli konuların görüşülüp karara bağlanacağından söz edilmektedir.

Atatürk,”Müslümanlığın yücelmesinde Türklerin ne kadar payı olacaksa,on milyonca müslümanın geri yada köle kalmasının utancında da o kadar payı vardır.”görüşündedir.Bu nedenle hem İslam dini ile ilgili konulardan uzak kalınmamasından hem de genç Türkiye Cumhuriyeti’nin devrimci ilkelerinden ödün verilmemesinden yanadır.

Mekke’deki bu toplantıya bilgili ve iyi bir aydın ve devrimci olan Gümüşhane Milletvekili Edip Servet (Tör)’ü görevlendirir.

Tör’ü yanına çağırıp O’na bizzat verdiği emir, o gün ve takip eden günlerdeki basına da yansır:

“Mekke’ye gidip beni temsil edeceksin.Türksün ve Müslümansın. Türklük, Müslümanlığın öncüsü ve klavuzudur. Mekke’ye şapka ile gideceksin.Kara taassup sana karşı bile gelse eğilmeyeceksin.”

Edip Servet, Mekke’ye başında şapka olduğu halde gider. Müslüman delegeler içinde en çok O’na itibar gösterilir. Çoğu delege O’nun şahsında Mustafa Kemal mucizesine duydukları hayranlığı ifade etmişlerdir.

Günlük yaşantımızdan da biliriz, iyi tanzim edilmiş, içinde sağlam ve kaliteli ürünler bulunan ışıl ışıl vitrinler,önünden geçen bizleri,köhnemiş,karanlık ,bakımsız vitrinlere göre çok daha fazla cezp eder!
***
1930 yılında Ankara’da, Birinci Tarih Kongresi sonunda, Marmara Köşkünde bir kokteyl düzenlenir.

Çoğunluğu öğretmen olan katılımcılar, Atatürk’ün huzurunda görüş ve düşüncelerini serbestçe ortaya koyabiliyorlardır. Öğretmenlerden biri, “din ve hilafet” konusunda Gazi Mustafa Kemal’e cesurca bir soru yöneltir:

-Paşam, din gerekli bir şey midir? Hilafetin kaldırılması konusunda neler söylemek istersiniz?

Atatürk’ün bu sorulara verdiği yanıtı, O’nun çok güvendiği, yanından ve sofrasından pek uzak tutmadığı Kılıç Ali, hatıralarında şöyle nakletmektedir:

-Evet, “din” gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların devamlılığı pek mümkün değildir Yalnız şurası da bir gerçektir ki, din Allah ile kul arasında bir bağlılıktır.Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir.Dinden maddi çıkar sağlayanlar, iğrenç kişilerdir.

Bu gibi din ticareti yapan insanlar saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Mücadele ettiğimiz ve edeceğimiz kimseler işte bunlardır.

-Hilafet konusuna gelince, açık söyleyeyim bana halife olmamı önerenler olmuştur.”Siz halife olunuz” demişlerdir. Ben bu önerileri daima gülerek yanıtladım. Hilafet, gereksiz hatta zararlı bir kurum haline gelmiştir. Öyle ki, hilafeti ortadan kaldırdığımız günlerden bugüne kadar kimsenin bunu üstlenmemesi, Müslüman dünyasının halifesiz de yürüyebileceğine ve yürümekte olduğuna en güzel örnek değil midir?
***
Türkiye Büyük Millet Meclisi de bir gün laiklik üzerine konuşmalar yapılmaktadır. Tesadüfen Mustafa Kemal Paşa da o gün Mecliste ve Başkanlık kürsüsündedir. Meclisin tanınmış sözde din bilginlerinden bir milletvekili, kürsüye gelir, alaylı bir üslup ve davranışla:

-Arkadaşlar, bir laikliktir almış başını gidiyor. Afedersiniz ben bu laikliğin manasını bir türlü anlayamıyorum, der.

Mustafa Kemal Paşa oturduğu başkanlık koltuğundan elini kürsüye vurarak konuşmacıya müdahale etmek ister:

-Adam olmak demektir. Hocam, adam olmak!

Yrd. Doç. Dr. Mustafa TARAKÇI



Biraz cesur olamazmısınız? Atatürk tüm dinlere karşı bir insandı işte... Yalan konuşmak Atatürke en büyük hakarettir. kabul edin ve ona göre yazın sevgili arkadaşım..!
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: ARCHITECT - Aralık 03, 2011, 12:31:04 öö
Beyefendi Atatürk din karşıtı değildi. Eğer din karşıtıydı diyorsanız buyrun din karşıtı bir söylevini bir yazısını paylaşın bizle bizde öğrenelim.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: agnusdei - Aralık 03, 2011, 12:43:26 öö
Beyefendi Atatürk din karşıtı değildi. Eğer din karşıtıydı diyorsanız buyrun din karşıtı bir söylevini bir yazısını paylaşın bizle bizde öğrenelim.

:)
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: ADAM - Aralık 03, 2011, 08:46:19 öö

Sayın Dostlar,

Buradaki tartışmanın arasına girdiğim için üzgünüm.

Ancak bu başlığı açan kişi olarak bir ricam var.

Bu başlık Atatürk'ün din karşıtı olup olmadığı konusunu tartışmak için açılmadı. Onu tartışmak istiyorsanız, lütfen bir başka başlık açın ve tartışmanızı orada yapın. Belki ben de katılırım.

Bu başlık, Atatürk ile bağlantılı olarak var olan ama pek iyi bilinmeyen kimi yönlerin belirtilmesiyle, Atatürk'ün daha iyi tanınabilmesi amacıyla açıldı.

Bir bildiğiniz ya da katkınız varsa elbette başımızın üzerinedir. Ancak bu iş görüşlerle ya da eğilim etkileriyle olmaz. Elbette kafalarını gerektiğince düzenleyememiş, başkalarının uydusu olanlar Atatürk'e karşı çıkacaktır; biz onu da biliyoruz ve bu çalışmanın başında belirtmiştik. Onlara şunu sorabiliriz:

Atatürk ile bağlantılı olarak burada verilen bilgiler yanlış mı? Öyleyse, doğrusu nasıl?

Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: shakespeare - Aralık 03, 2011, 11:42:20 öö
ilk çocuk bayramı

Dünyadaki ilk çocuk bayramı 23 Nisan 1920 tarihinde Atatürk tarafından ilan edilmiş ve Türkiye ‘de Anadolu ‘nun her bir köşesinde kutlanmıştır.

bir çocuk olarak yılda bir günde olsa bile,  tüm ülke tarafından bilhassa büyüklerin tarafından bayramının kabül görmesi ve kutlanması ne kadar güzel bir duygu ve nekadar güzel bir duyguydu
sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: agnusdei - Aralık 03, 2011, 02:38:43 ös
Bu başlık altında Din konusu hariç, Ulu önder hakkında yazılanların hepsi doğrudur. Hatta bu yüce şahsiyetin burada paylaşılmasında sakınca gördüğüm çok başka yönleride var.

Saygılar.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: ARCHITECT - Aralık 03, 2011, 02:57:13 ös
Sanırım din ile ilgili yanlış dedikleriniz benim paylaştıklarım. Ozaman Sn. ADAM'ın yazdıklarını hatırlatırım. ''Atatürk ile bağlantılı olarak burada verilen bilgiler yanlış mı? Öyleyse, doğrusu nasıl?''
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: agnusdei - Aralık 03, 2011, 03:11:21 ös
Ulu önderimizin Din'lere, özellikle İslam dinine karşı özel sevgisini(!) hepimiz biliyoruz. Ha, birileri hoş görür birileri görmez, mesela ben görenlerdenim. Başlığı açan Sayın ADAM izin verirlerse(kızmadan) daha açık konuşabiliriz!

Saygılar.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: ADAM - Aralık 03, 2011, 04:39:41 ös
Bu konu benim iznime bağlı değildir.

İsteyen istediğini der. Herkes kendi dediğinden sorumlu olur. İster açık ister kapalı söyler.

Benim tek dediğim, bu başlığın bir kapsamı olması gerektiğidir. Atatürk'ü Tanımak.

Pek bilinmeyen ama sizin bildiğiniz/bulduğunuz bir özelliği varsa, beilirtirsiniz; herkes yararlanır.

Böylece Ataütürk'ü daha iyi tanıma olanağını elde ederiz.

Ancak Atatürk'ün din ile ilgisi ya da ilgisizliği, bu başlık altında tartışılması uygun düşebiilecek bir konu değildir. Bence değildir. Üstelik bence önemli bir konu da değildir.

Bir lider ister dinli olur ister dinsiz. Örnemli olan, onun milleti, ulusu için yapmış olduklarııdır.  Ne gibi bir örnek vermiş olduğudur. Din ve inanç bambaşka bir konudur. İçseldir. Milleti ilgilendirmez. Hele Atatürk söz konusu olduğunda Türkiye Cumhuriyeti halkını hiç ilgilendirmez. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti laik bir ülkedir. Herkesin dini ya da inancı kendisinedir.

Ancak kimileri Atatürk'ün din ile ilgisini bir konu başlığı edebilir. İlahiyat Fakültesi'nde bu konu üzerine bir tez bile yazılabilir. Dolayısıyla burada da öyle bir konu bir başka başlık altında elbette açılabilir. Bu büyük bir zahmet de değildir. Yanıtla butonu yerine yeni konu butonuna basacaksınız o kadar. Ricamız buna uyulmasıdır.

Sonra biz de o konu başlığıyla bağlantılı olarak bildiğimiz bir şey varsa gelir orada belirtiriz; gerekirse...

Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: ADAM - Aralık 03, 2011, 04:53:00 ös
Önceki yazım eksik kaldı. Oysa şunu da ekledikten sonra gönderecektim:

Atatürk 1918 yılında, Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra, İstanbul’da Ali Fethi Okyar ile ortaklaşa bir gazete çıkarmış. Ne yazık ki bu gazetenin ömrü pek kısa olmuş: 52 gün.

Ancak gazetenin adı pek ilginç: Minber.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: Masor1976 - Aralık 03, 2011, 04:59:23 ös
Eğer islam dinini biraz derinlemesine irdelerseniz tek başlılık olmadığını ve ejderhanın diğer başlarının bir birinin kellesini istercesine kafirlikle itham ettiklerine şahit olursunuz. Bu yüzden iç savaşa yönelik dış  istihbarat operasyonları genelde islami cografyada çok rahatlıkla yapılabilir ve bu ejderha başları bir birine kırdırılabilir. Bu gerilimin Türkiye'den uzak durması için laik rejimi seçen bir lideri agnustik, kafir, islam dışı olarak algılama hatası genelde araştırmacı yazarlarca da yapılan bir hatadır. Ben aksine Atatürk'ün islamı bizden de iyi bildiği ve içinde çok sağlam bir müslüman olduğu kanısındayım.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: shakespeare - Aralık 03, 2011, 06:08:41 ös
Birinci Dünya Savaşı’nda cephede yenilmeyen tek Osmanlı komutandır. Böylece Çanakkale Savaşı’nın kazanılmasından sonra Mustafa Kemal ‘Kahraman’ lakabı alır.

ya devlet adamlığı ;
gerçek devlet adamlığı, bir milleti olduğu biçimden, olması gereken biçime dönüştürme sanatıdır.
 saygılar...sevgiler...
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: karahan - Aralık 03, 2011, 06:41:01 ös
Çanakkale savaşı evet okuduğumuz tarihte kazanılmıştır.Peki ya sonrası siz acaba hiç savaş kazanan bir devletin akabinde parçalandığını gördünüzmü çok garip bir durum var orada bence tam anlaşılamamış bir durum.Bir mantığa göre hiç bir savaşın net galibi olmaz bu savaş sonucu itibari ile kazananı kim olmuştur çok merak ediyorum?
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: karahan - Aralık 03, 2011, 06:42:03 ös
sn.adam sizden özür dilerim hassas olduğunuz bir konuda konu ile alakası olmayan bir sunuma alakasız bir cevap verdim. pardon
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: shakespeare - Aralık 03, 2011, 07:56:12 ös
sayın karahan ve onun gibi düşünmekte olan ülkemizdeki ve gene tüm yerkürede yaşayan cümle aleme bir sorum olacak

anadolu coğrafyasında, başta çanakkale savaşı ile 1915 te başlayıp , 1922 de  ki büyük taarruza kadar bir çok  savaş olmuştur ve bu savaşlar sonucuda hangi tarihe göre yorumlanırsa yorumlansın önmeli değil , hatta bazılarına göre bu savaşlar suni veya hiç olmamıştır

gelelim soruya, neden en başta  ingiltere , fransa, almanya, italya, a.b.d ve daha bir sürü devlet
Türkiye nin 1920 li ve 30 lu yıllarda ki ;  kenya , cezayir , tunus, fas gibi sömürge ülke olmalarına müsade etmediler?
acaba Ulu Önderin karizmasından mı çekildiler (madem savaş kazanamadı , hatta birilerine göre gizli anlaşma yaptı)?
yada ingiltere gibi dönemin en güçlü devleti başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti ile yapılan gizli anlaşmaları kimden saklama ihtiyacı duydu da ülkemizin bağımsız olarak savaş kazanmış gibi görünmesini sağladı
1- düzenli ordusu dağılmış , gırtlağa kadar borçlu bir avuç Anadolu köylüsünden mi?
2- o korkulan bir avuç Anadolu köylüsünden başka sömürge ülkelerinde yokmuydu?
3- illa T.C. nin resmi dili ingilizce yada fransızca olarak devam etseydi de 1960 larda zayıf bağımsızlık hareketi ile yalandan bağımsız mış gibi mi gözükmeliydik?

dikkat : kenya ve onun gibi tonlarca sömürge devletinin hala (2011 deyiz) resmi dili ingilizce

soruyu basitleştirirsek ULU Önder ATATÜRK liderliğinde Anadolu istiklal savaşı verdi mi vermedimi? kazandımı kazanmadımı?
kazandı ise kime karşı?
kazanmadı ise neden dönemin hakim devletleri Anadoluyu cezayir yada kenya gibi sömürge ülkesi yapmadılar?
sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: shakespeare - Aralık 03, 2011, 08:07:28 ös
Dünya Atatürk İçin Neler Dedi?


    -tamamı kültür ve turizm bakanlığından alıntıdır-


    Almanya

    O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir dikdatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmağa uğraşan bir kahramandı.

    Prof. Walter L. WRIHT Jr.

    "Bütün dünya 10 Kasım'da, biz Almanlar'ın da dostluk ve saygı ile bağlı olduğumuz bir insanın hayatını ve eserlerini takdirle anmaktadır. Atatürk bir asker olarak, amansız ve hatta bazı anlarında ümitsiz gözüken bir mücadeleden muzaffer çıkmış ve sonra da devlet sorumluluğunu üzerine almıştır. 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin ilânı, onun diplomatik dehâsının bir eseridir. Türk devletinin demokratik gelişmesini engelleyen, mâziden kalma bazı gelenek, örf ve âdetlerin değiştirilmesi veya kaldırılması gerekiyordu. O cesurâne ve azimkârane ideallere sahipti, yılmak bilmeyen bir yaratıcılıkla eserlerini gerçekleştirmeğe başladı.... Atatürk, Almanlarla geleneksel, yürekten ve karşılıklı güvene dayanan ilişkiler kurmuş ve sürdürmüştür.

    Ludwig ERHARD
    (Batı Alman C. Başkanı)

    Atatürk Türkiye'yi tek düşmanı kalmaksızın bırakmıştır. Bu zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır.

    Alman Völkischer Beobachter Gazetesi

    Türkiye'nin kendisine hudutsuz bir minnet duyduğu Büyük Kurtarıcı Atatürk'ün hayatı, Almanya'da olduğu kadar iyi, hiçbir yerde ne anlaşılacak, ne de takdir edilebilecektir. Zira Almanya aynı yoldan geçmiştir. Türkiye'ye kabul ettirilen barış anlaşması, topraklarının hayati kısımlarını kendisinden koparıp alıyordu. Millî Kahraman Atatürk, memleketini kurtarmayı ve millî bir geleceğin temellerini atmayı başardı. Memleketini görüşmelerle ve Cenevre metodlarıyla kurtaramıyacağına inanarak mücadele yolunu seçti. Bunda yalnız çelik bir irade ve kuvvet başarısı olabilirdi. Memleket içindeki eseri, daha az hayranlığa lâyık değildir. Almanya, ATATÜRK'ün eserine ve mücadelesine hayrandır. Onda, tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir.

    Berlin, Alman Ajansı

    Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak isteyenler Atatürk'ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet alsınlar.


    Avusturya

    Eşsiz inkilâplarla Gazi'den milletine geçen büyük irade kuvveti uzun yıllar süregelecek bir gelişme ve olgunluğu birkaç yıl içinde gerçekleştirmiştir. Ve anlaşılmıştır ki Gazi'nin kendisine olan inancına, Türk Milleti Lâyıktır.

    Nobert Von BıSCHOFF

    Büyük düşüncelerin adamı.... bir devlet mimarıydı.

    Neue Freie Presse, Viyana




    Fransa

    Atatürk iyi kalpli, insan bir adam, Türk Milleti O'nun kişiliğinde kendini buluyor.

    ınsanlığın bütün belirtileri O'nda kendini hemen gösteriyor.

    Fransız Gazetesi Noelle

    "Eğer savaşı kazanmış ve daha da kazanacaksa, O, barışı da yapacaktır. Sözüme inanın ve sizlere önceden haber vereyim ki, O bunu iyi yapacak, herkesin düşündüğünden daha eksiksiz ve şimdiye kadar kimsenin ulaşamadığı bir başarı ile yapacak."

    Fransız Yazarı Claude FARRERE

    Atatürk'ün kendine özgü dehasının asıl belirdiği nokta, milletinin canlılık ve çalışmalarını tehlike geçtikten sonra da görmesi, yapıcılık, zevkini devam ettirmesi ve bu yeni görevlerin her birine, karşı konulmaz bir çekicilik verilebilmesidir. Bunun mantıkla açıklanmasına imkan yoktur; bu O'nun şahsi sırrıdır.

    Fransız Gazetesi Maurice Pernot

    "Eski Osmanlı imparatorluğu bir hayal gibi ortadan silinirken, millî bir Türk Devlet'nin kuruluşu, bu çağın en şaşırtıcı başarılarından birisidir. Mustafa Kemâl, yüce bir eser ortaya koymuştur. Türk milliyetçiliğinin zaferi bütün Asya'da meyvesini vermiş ve Kemalizm'in parlak başarısı bütün sömürgeler için bir örnek olmuştur.

    Fransız Profesörü Maurice BAUMANT

    Çok büyük bir adamdı... bir siyasi dahiydi.

    Excelsior Gazetesi

    Birgün bana dedi ki, çok güçlü ülkelere bağlı küçük milletler vardır. Gelecek, birincilerden çok bu milletlere aittir. Bu cümleler aklıma yerleşti. Çünkü bunlar, ölümünün öncesinde, Yakın Doğu'nun en bilinçli, en uyanık, en güvenilir adamı olarak beliren Atatürk'ün üstün başarılarla dolu yaşamının derin anlamını göstermektedir.

    Bir Fransız Gazeteci


    Atatürk'ün hareketlerinden asabi oldukları belli olmuyor. Hareketlerinde ademi ittirad ve âhenksizlik gösterenler asâbidir. Halbuki, Atatürk'ün hareketi kesin, belli ve bilinçlidir. Her hareketini bilerek yapıyor. Kendisiyle konuştuktan sonra, "Sâdi"nin bir beytini hatırladım. Bunu bir Türk dostumdan işitmiştin, size söyliyeyim:

    "Birşeyi bilen ve bildiğini bilen kimse, şerefinin atını evrenin kubbesi üzerinde sıçratabilir."

    şunu gözönünde tutmak gerekir. Ben herşeyden önce dış biçim adamıyım. Böyle olmasaydım, heykelci olmazdım. Binaenaleyh intiabımı bu bakımdan söyliyeceğim. Çünkü yalnız biçimdir ki bana, karşımdaki insanın özüne işlemek imkânını verir. Doğaldır ki hareket bütünler. Diyebilirim ki Atatürk biçim ve hareketine göre, olağanüstü bir insan, fakat bu olağanüstünlük, Nietsche'nin ki gibi değildir. Nietcshe hasta idi. Atatürk öyle bir insandır ki, hayalî değildir. ıstediğini bilir, bildiğini yapar, yapamayacağı birşeyi de istemez.

    Avusturyalı Heykelci KRıPPEL


    ısviçre

    "Atatürk, bir medeniyet kaynağı idi."

    ısviçre

    (Lozan Üniversitesi salonunda, Lozan Türk Talebe Cemiyeti'nin hazırladığı törende.)

    "Siz Türk gençleri, bugün Büyük şef'inizi kaybettiğinizden dolayı ne kadar ağlasanız haklısınız. Üniversite, sizin bu büyük yasınıza katılmaktadır. Atatürk'ün bu Büyük Adam'ın hayatını burada az bir vakit içinde bildirmeye imkân yoktur. Bu dâhinin, vatanının tarihinde işgal ettiği parlak sayfaları size hatırlatmak isterim. Türkiye'yi yaratan, tarihimizin bu en Büyük Adam'ın başımı en derin hürmetle eğerek selâmlarım."

    Profesör MORRF

    "Yalnız bir asker değil, aynı zamanda yüzyılımızın bir daha göremeyeceği bir dâhi idi. insanlık, O'nun kaybından pek çok üzgündür. Türk öğrencilerine candan başsağlığı


    ATATÜRK ıÇıN DıYORLAR Kı!

    ıngiltere

    -Savaş sonrasının en ileri gelen devlet adamlarından biri. Kendi başına bir klas oluşturuyordu ve hemen her açıdan tekdi.

    The Fortnightiy, Londra

    -Avrupa, savaştan sonra belirmiş az sayıdaki yapıcı devlet adamlarından birini kaybetti.

    Spectator, ıngiltere

    -Acımasız bir güce ve ateşli bir hırsa, az rastlanır bir enerji ve gözüpek bir entelektüel radikalizm ekledi; tarihsel gelenekler ya da dinsel duygusallıklarla hiç etkilenmedi. Fakat bunları daima siyasal bir olgunlukla dengeledi.

    The Times, Londra,

    -Çağımızda hiçbir isim Atatürk'ün adı kadar büyük saygı yaratmamıştır.

    Observer, Londra

    Bir zamanlar Avrupaya fuzuli girmiş bir devlet sayılan Türkiye, Atatürk'ün önderliği altında Avrupa'nın iç politikasının değerli ve ilerici bir üyesi olmuştur.

    ıngiliz Times Gazetesi

    "Devrin en centilmen, sözüne en inanılır, dostluğuna en güvenilir, devlet adamı Atatürk'tür."

    ıngiliz Basını

    Bu devrin diktatörlükleri ve demokratları Atatürk'ün iyi adam hasletine malik olsalardı, dünya böyle iki düşman safa ayrılmazdı.

    ıngiltere

    Vekar ve haysiyetin bir lâftan ibaret kaldığı bu asırda, Atatürk vekar ve haysiyetin canlı timsaliydi.

    ıngiltere

    Atatürk'ün ölümüne bugün hayatın artık hatıradan başka bir şey olmadığı bir âlemde büyük bir devlet adamı, büyük bir asker, büyük derecede şerefli bir şahsiyet olarak ağlanmaktadır. ıngiltere önce, cesur ve asil bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır.

    Londra, Sundey Times

    O, nevi tamamiyle şahsına münhasır bir devlet adamı idi. Diktatörlerin tahammül edemediği serbest bir nizamla, demokrasilerin başaramadığı ve başaramıyacağı işleri yapmıştır. Tarihte böyle adamlar devirlerine kendi adlarını vermişlerdir. Yâni, o kadar ender yetişirler.

    Word Price

    Muasır hiçbir isim "Atatürk" adı kadar büyük saygı telkin etmemiştir. Atatürk yalnız Türkiye'nin bütün hayatını değiştiren bir dehâ değil, fakat beynelmilel münasebetlerde iyilik ve yalnız iyilik yapan bir adamdır.

    ıngiltere, Observer Gazetesi

    Kemalist Türkiye, bir milletin sağlam bir ekonomik siyaset güderek devletler arasında yakışırı olduğu şerefli yeri nasıl kazanabileceğini bütün cihana göstermiştir.

    ıngiliz, The Financial Times

    Kendisi tarafından hazırlanıp yönetilmiş olan Türk ınkılâbı erkek, kadın bütün yurttaşlarına, Türkiye'nin önceki kuşaklarından hiçbirine nasip olmayan özgürlük ve güven dolu bir hayat sağladı. Başarıları, Türkiye'nin Avrupa devleti olmasını sağladı, yakın doğunun tarihini değiştirdi.

    ıngiliz Times Gazetesi

    Savaş Türkiye'yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Milletini yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de büyük kayıptır. Her sınıf halkın O'nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahraman ve modern Türkiye'nin Ata'sına değer bir görünümden başka bir şey değildir. (1938)

    Winston CHURCHILL
    ıngiltere Başbakanı

    Atatürk, Türk Milleti'nin ruhunda Türk Bayrağı gibi dalgalanan bir baştı.

    ıngiliz Daily Telegraph

    Cumhuriyet Türkiyesi'nin Devlet Başkanı Kemâl Atatürk, diğer önderlerde görmeye alışmadığımız şu değerli nitelikleri kişiliğinde toplamış bulunuyor: alçak gönüllülük, yeterlik ve başarı....

    ıngiliz The Truth Dergisi

    O genç ve dâhi Türk şefi'nin o esnada Çanakkalede bulunması, müttefikler bakımından talihin en acı darbelerinden biridir.

    ıngiliz Yazarı Alan Moorehead

    Çanakkale savaş alanındaki durumu bütün gerçekleriyle belirtmeyi gerekli görüyorum.

    Biz şimdi, kahramanca çarpışan ve çok ustalıkla, cesurca yönetilen asıl Türk ordusunun karşısında bulunuyoruz.

    ıngiliz Generali Hamilton

    "Birçok kuvvetli adamın iktidara geldiğini gören neslimiz, bunların eserlerini gözden geçirdiğinde, hiçbir millet ve devlette yapılan inkılâpların Atatürk tarafından başarılanlar kadar iyi düşünülmemiş olduğunu kabul edecektir.

    ıngiliz Daily Telgraph Gazetesi

    Atatürk, eskimiş bilimlerle boş yere kafasını yormamış olduğundan daha taze ve cesur düşünen bir önderdir.

    Kendisi için, bu günkü Avrupa'nın en güçlü Devlet Adamıdır diyebileceğimiz Atatürk, hiç şüphesiz devlet adamlarının en cesur ve orijinalidir.

    ıngiliz Yazarı Herbert Sideabotham

    Türkiye'yi kurtarmış, Türk Milleti'ne önderlik eylemiş ve Türk Milleti'ni ihya etmiş olan Atatürk'ün ölümü, hem Türk Milleti, hem de Avrupa için mevsimsiz ve pek acı bir kayıptır. Cemiyetin her tabakasına mensup erkek ve kadınlar tarafından tabutu üzerine dökülen göz yaşları, modern Türkiye'nin kahramanı, şampiyonu ve babası olan bu recûlün, yaşadığı süre içinde gördüğü işe yaraşır ve şükran nişanesi ve minnet teşkil eder.

    Sır Winstön Churchill
    Büyük Britanya Başvekili

    Herhangi bir olayı derinliğiyle kavramak, çıkar yolu görüp birdenbire harekete geçmek iktidarı, O'nun eşsiz otoritesinin başlıca kaynaklarından biridir. (1923)

    ıngiliz Gazetecisi Grace Ellison

    (1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen ıngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı Lıoyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır): "Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemâl'in dehasına karşı elden ne gelirdi.

    LIoyd GEORGE
    ıngiltere Başbakanı

    Atatürk'ün kendi eliyle yön çizdiği yeni Türkiye'nin dış siyaseti, bu memleketi batılı uluslar topluluğuna katmış ve eski düşmanlarını kendisine dost yapmıştır.

    ıngiliz Times Gazetesi

    1. Cihan Savaşında, Gelibolu yarımadasındaki kahramanlık destanı olan mücadelede ve Kurtuluş Savaşı'daki davada yüksek dehâsı kendisine tam ve parlak zaferler kazandırmıştır.

    Yüksek ruhu ve sebatı sayesinde herhangi bir komutan, sinirini kıracak zorlukları ve talihsizlikleri sarsılmaksızın atlatmıştır.

    ıngiliz The Times Gazetesi

    Mustafa Kemâl Atatürk'ün ölümünün 25.yıldönümü dolayısıyla anısını saygıyla anarım.

    Atatürk'ün adı bizde hemen hemen 50 yıl önce parlak bir Türk Askeri kumandanı olarak biliniyordu. Barışı takiben O'na büyük millî liderler arasında tarihteki sürekli yerini kazandıran devletçilik nitelikleriyle Atatürk'ü tanıdık.

    Bugün, Türkiye, Batı bağlaşması içinde ıngiltere ortaklık yapmaktadır. ıngiltere ve Türkiye aynı genel politikayı uygulamakta ve çeşitli alanlarda fayda sağlayan işbirliğinde bulunmaktadırlar. Mutlu işbirliği; büyük anlamda Atatürk'ün çalışmalarının neticesidir.

    Atatürk'ün ölümünün 25.yıldönümünde, O'nu kahraman asker olarak saygı ile anar, modern Türkiye'nin Atası'nı, devlet adamı Atatürk'ü takdir ve şükranla anarız."

    Sir A. Douglas HUME

sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: karahan - Aralık 04, 2011, 10:26:51 öö
sn.sahnesarsan




ıngiliz The Times Gazetesi

    Mustafa Kemâl Atatürk'ün ölümünün 25.yıldönümü dolayısıyla anısını saygıyla anarım.

    Atatürk'ün adı bizde hemen hemen 50 yıl önce parlak bir Türk Askeri kumandanı olarak biliniyordu. Barışı takiben O'na büyük millî liderler arasında tarihteki sürekli yerini kazandıran devletçilik nitelikleriyle Atatürk'ü tanıdık.

    Bugün, Türkiye, Batı bağlaşması içinde ıngiltere ortaklık yapmaktadır. ıngiltere ve Türkiye aynı genel politikayı uygulamakta ve çeşitli alanlarda fayda sağlayan işbirliğinde bulunmaktadırlar. Mutlu işbirliği; büyük anlamda Atatürk'ün çalışmalarının neticesidir.

    Atatürk'ün ölümünün 25.yıldönümünde, O'nu kahraman asker olarak saygı ile anar, modern Türkiye'nin Atası'nı, devlet adamı Atatürk'ü takdir ve şükranla anarız."


Sizin yazınızdan alıntı ile başlayacağım izninizle.Örnek verdiğiniz konulardan biri tonlarca afrika ülkesinin ingilizler tarafından sömürüldüğü ve hala resmi dillerinin ingilizce olduğu idi,yazınızdada ortaklık ve işbirliğinden bahseden cümleler var,sanırım övgü sözlerine kendinizi fazla kaptırmışsınız bilirimki türk insanının genetiğinde var bu hastalık övülmeyi severiz.peki ya sizin bahsettiğiniz konu ne olacak bu ortaklık ve işbirliği tonlarca afrika ülkesini sömüren kanını emen hala resmi dilleri ingilizce olan son 2 yüzyılın en vahşi kapitalist ve emperyalist devleti bu cumhuriyetin ortaklı ve işbirliğinden duyduğu memnuyeti belirten yazılar döşüyor bizde yiyoruz.

Yaptığınız bir hata aslında bilmeden itirafa dönüşüyor paşamızın ingiliz siyaseti ile ortak olduğunuda itiraf etmiş oluyorsunuz,halbuki ben bu konuda bir şey dememiştim sorduğum soru basitti yeryüzünde ben bir savaş hatırlamıyorum destan olsun kazanılmış olsun ve akabinde o savaştan sen yenik çık.sorduğum soru bu idi biz türklerin en bayıldığı şey kendimizi kandırmak düşmanın bile bizi överken sarf ettiği sözlere yatmak.Ben maalesef bu tarz bir vatandaş değilim aklımın sorduğu her sorunu cevabını bulmalıyım.

Mesela size basit bir soru sorayım ve bitireyim atatürkün ben herhangi bir demecinde ingiltere ile ilgili menfi bir sözünü hatırlamıyorum eğer atlamamışsam,üstelik kurtuluş savaşında ingiliz ile savaşılmamıştırarap cephesi hariç,bu size ilginç gelmiyormu.Üstelik okutulan cumhuriyet tarihinin zorlama ve yanlı bir tarih olduğunu nerede ise tüm tarihçiler ittifak ediyorlar yeni eserler yazıyorlar ki okumamışsanız taha akyolun ama hangi atatürkünü okumanızı tavsiye ederim,özelliklede paşaların anılarına yoğunlaşın bakınız çok sorunuz olacaktır.

Ben atatürk düşmanı değilim,atatürkçü olmak zorunda hiç değilim hatta bu ülkede atatürk ayarında bir lider çıkamamasının ardında kemalistlerin atatürk büyüsü olduğuna inanırım.Ülkeyi yöneten tüm liderler daha en başta onun üstün lider vasıflarını kabul ettirilip sanki ondan daha iyisini yapmaya uğraşma mesajı verilen bir liderden bu ülke için daha iyisini yapmaysını bekleyemezsin bu pencereden bakarsan kemalistler astatürke ve bu millete hiç iyilik etmediler.Sonunda putlaştırılmış bir lider ortaya çıkardılarkiş atatürkün böyle bir vasiyetini okumadım ben.1938 den beri her lider atatürkün altında kalmış ve ezilmiştir.Sizin yukarıdaki yazdığınız dış devletlerdeki yazılan yazılar bize aslında hep gizli tehlike olmuştur farkında olmadığımız.Bir ülke nerede ise 100 yılda bir lider çıkaramıyorsa o ülkenin gelişmesini nasıl bekleyebiliriz.

Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: shakespeare - Aralık 04, 2011, 09:28:15 ös
snç karahan,
benim soruma siyasi cevap vermek yerine , basitçe düşünüp mantık cevabı verirseniz ve de kalıplaşmış bir şekilde sizin gibi düşünmeyen değil, sizin gibi düşünmediğini zannetiğiniz kişileri de (belkide karşınızda ki ile aynı şeyleri veya benzer şeyleri düşünüyorsunuz ama türk toplumunun hastalığı, kendisini var eden değerlerden sıyrılıp dışardan objektif izleyememek) gene kendi bilgi görgü ve yaşam tecrübesi çerçevesinde değerlendirip ötekileştirmeseniz, bam başka düzeylerde daha yaratıcı ve daha verimli bir kişi olabilirsiniz
not: bu şahsınız için yapılmış bir anlatı değildir , bu cümleler sizin direkt kişiliğinize ve şahsınıza yöneltilmiş ve sizin yetersiz , bilgisiz, cahil veya geri kafalı olduğunuzu ima eden cümleler değildir
aksine ne kadar bilgili ve donanımlı olursak olalım, sahip olduğumuz genellikle ideolojik temelli düşünce sistemi ve hayatı algılama biçimi insanı uzun bir süreç içerisinde  ki kısa süreçlerde akıllı gösterse de çoğu zaman süreç ilerleyipte kişi ilerlemez ise
yani bizim dışımız da akan nesnel zaman içerisinde kendi öznel zamanımızı ve bu iki zamanın ruhlarını parelel biçimde götüremez isek
şüphesiz genellikle  bağnazlaşırız ,
bırakın yeterli bilgili yada bilgisiz olmayı , isterse binlerce kitap okuyup prof. olalım gene değişmez
ve ben hayat içerisinde bu şekilde canlı tanıklarada rastladım, dahası edebiyatta ve bilhassa sanat dünyasın  ki bir çok trajik kahramanın en büyük hatası hep bu iki ruhun dengesini bir arada götürememek tir
ben çok basit bir mantık sorusu sordum siz ister Atatürk ü sevin ister sevmeyin bana siyaset yapmak yerine
ne demek istediğimi anlatabilmek için  soruyu şöyle değiştiriyorum
öncelikle samimi düşüncem eğer İstiklal Mücadelesi resmi tarihin belirttiği gibi olmadı ve o savaşlar yapılmadı ise  , açık söylüyorum ATATÜRK gözümde daha da büyür , neden? çünki,  medeniyet tarihine iyi bakmak lazım savaş sız hangi lider ulus devleti kurmuş ?
ben ozaman derim ki bu nasıl siyasi ve diplomatik dehadır ki, 10 cephede aynı anda savaşıp yok olan imparatorluğun suyunun suyundan 2-3 yıl içerisin de savaşmadan Türkiye Cumhuriyeti yaratabiliyorsun
acaba o resmi tarih bir anlamda Atatürk 'ü büyütmeye çalışıyo , yoksa milletin kendine olan güvenini sağlamlaştırma, devlet ve millet olabilme bilincini oluşturma adına gene milletin kendisini mi yüceltiyor?

ve gene soruyorum o dünyanın büyük devletleri neden çekindiler de ülkemizi, hemde iflas etmiş ülkemizi sömürge devleti yapamadılar?
bazı ları der ki efendim petrolü biz almamışızda ırak almış
e ne olmuş ırak almış sa son 80 yılda halkını nereye getirebilmiş ırak?
dünya çapında kaç hastahaneye, kaç üniversiteye? sanatsal faaliyete , dahası bir toplum toplum yapan hangi nitel özelliklere sahip?
ben söylyim , çoğunun evin de tuvaleti yok , ama hepsinin elinde silah sürekli birbirlerini öldürüyorlar
sadce ırak mı? ya arabistan , ya lübnan ? ya köklü geçmişi olan mısır
hepsi ülkemizin fersah fersah gerisinde
hangi bakımdan
tabiki, bilhassa toplumun tabanının yaşam kalitesi ve müreffehlik seviyesi bakımından
şu şüpesiz bir gerçek  ki,  gerek küresel ölçekte yeryüzünde , gerekse lokal ölçekli her toplumun kendi içinde tavan sınıf zaten hıgh soceity olup yöneten ve yönlendiren tabakadır, ve bu doğrudur da, ama tabanın söz hakkı, sorumluluğu ve en önemlisi yaşam kalitesinin yükselmesi ne ölçüde toplumlar da aşikardır
bu coğrafyanın tabanı ilk defa cumhuriyet rejmi sayesinde konuşmaya , söz sahibi olmaya , okumaya , üretmeye başladı
hiç cumhuriyet öncesi anadoludan gördünüz mü bir tüccar . zanaatkar . sanatkar , doktor , mühendis v.b çıksın
tabi ki istisna örnek gösterilir
ama gerçek bir istanbul ve sarayın etrafında toplanmış erkan
ve bir koskoca anadolu ve koskoca bir köy
hala bu yapı tam anlamı ile çözülebilmiş değil,  şu anda gerek siyasal , gerek sosyal anlamda toplumsal olarak yaşadığımız bir çok sorunun temelinde  bu çözülüş sürecinin getirdiği yansımalar var
sonuç olarak Ulu Önder rehberliğinde bir karış  ülke ve bir avuç millet olarak savaş kazandık mı kazanmadık mı?
kazandı isek kime karşı?
kaybeti isek, neden kazanan devletler bizi ırak v.b. devletler haline getirmedi?
yok hiç biri savaş olmadı karşılıklı anlaştı isek bu anlaşmayı hangi dahi güç savaşmadan başarabildi ?
bize neden şu an yaşamakta olduğumuz ve sınrları belli olan kara parçası verildi?
kimden korktular şu an yaşadığımız kara parçasını araların da paylaşmadılar?
kimden çekindilerde resmi dilimizin türkçe olmasına müsade ettiler?
sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: karahan - Aralık 05, 2011, 07:44:39 ös

sn.sahnesarsan
anırım sorduğunuz tüm soruların cevapları sizde var biliyorsunuz bunları.bunlara tek tek cevap versem zaman ve yer dasrlığı olur tabiki bilgim kadar.

Bizi tamamen yok etmek mümkünmüydü yada arap ve afrika ülkesi, haline getirmek?
tamamen yok etseler anadoludan hatta sürselerdi emperyalist devletler bu coğrafyayı nasıl şekillendirirdi acaba ?
anadolu coğrafyasını avrupada mesela hangi ülke idare edebilir tek başına?
yada idare etmek sahip olmak istermi?
bu kadar çok komşu bukadar sorunu hangi avrupalı isterdi acaba?
mesela anadolu topraklarına sahip olsa idi rusya ile cebelleşmeyi hangi ülke göze alırdı?
o kadar etnisite ile uğraşmayı göze alırlarmıydı cezayir--libya örnekleri kötü deneyim oldu ya türkiyeyide o hale getirmeye kalksa idiler?

en zoruda hangi dünya devleti bu topraklara tek başına sahip olup baki kalabilirdi?
yada büyük avrupalılar ortak paylaşsa aralarında sorun olunca nasıl çözerlerdi?

sevgili dostum görüyorsunuz birden fazla çıkar hesabı var bu topraklar öyle zannedildiği gibi kolay parçalanamayaca kadar büyük ve önemli böyle kalması kendi kontrollerinde uygun yönetim tarzları ile yaşamaları daha kolay değilmi.neden daha çok sorunla uğraşsınlarki.

ama bence çok önemli bir teşhisin var anadolu ile istanbul arasındaki uçurum bu gün bile bukadar değişime rağmen hala aradaki makas kapanamadı.sizi tebrik ediyorum bence sırf bu konu tartışma konusu yapılır bir başka bölümde.

Soruna kısa bir cevap vereceğim ama.

evet biz kurtuluş savaşını yaptık yunana karşı milli bir ordu ile her ne kadar yoksulda olsa milli bir ordu idi ve bu savaş yunan ile türk ordusu arasında oldu.
ingilizlerle savaşmadık çanakkale hariç,italyanlar ve fransızlarla yaptığımız ise daha çok kuvvacı birliklerin savaşı oldu.
Eğer yunanistan o gün ve o şartlarda bu anadolu topraklarınıu koruyacak ve yönetecek daha önemlisi istanbulu ve boğazları rus tehdidine karşı savunabilecek olaydı sevgili dostum o güç yunanda olaydı evet bugün ingiliz siyaseti bu toprakları hiç çekinmeden yunana teslim ederdi.ama güvenemediler yunana hatta yunan kralının ingiliz generaline hitaben sattınız bizi sözüde çok meşhurdur.sanırım bu kısa sorularla başlayıp kısa cevabım ile bitirmem sizi tatmin etmiştir.

saygılar
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: Masor1976 - Aralık 05, 2011, 07:49:28 ös
Bazı islami tarihçilere göre 2.Abdulhamit gelmiş geçmiş en büyük padişahtır, bunun nedeni de bir kaç nefeslik ömrü kalan komadaki bir imparatorluğu onlarca sene yaşatmayı başarmış olması olarak nitelerler. Aynı şekilde Atatürk de ölmüş bir imparatorluktan ufak da olsa bir devlet yaratmayı başarmış bir lider olarak gözlerde ve gönüllerde haklı olarak büyütülmektedir.

Kanaatimce Atatürk'ün konumu ve görevi gereği yetenekli de olması nedeniyle bir milli mücadele yürütmüş ve başarılı olmuştur. Bu mücadelesinde eldeki verilerin kısıtlı olması nedeniyle osmanlıdan arta kalan ufak milliyetçi gizli yapıları da büyük devletleri de kullanmıştır. Müzakere ve masa başında ingilizlerle gizli yapılan görüşmeleri bir ihanet olarak algılamak yanlış duruyor.

Eğer osmanlı ölmemiş olsaydı Atatürk'ün inkılaplarına ciddi bir başkaldırı gözlemlenebilirdi fakat bu gözlemlenmemiştir. Laikliğin rahatça oturtulması da osmanlı diye bir ruhun meydanlarda kalmadığını ve öldüğünü gösteriyor. Bence laiklik de ingilizlerle yapıldığı iddia edilen gizli anlaşmaların bir neticesi ve ingilizlerin ortaya koyduğu bir şarttı. Neticede müslümanlar tarih boyunca bunun dayağını hissetmiş olsalar da bir laf vardır "ölmeyi bayılmak mı zannediyorsun" diye.. Bayılsa da milletin müslüman ruhu ölmemiştir bunu da Atatürk'e ve bayıltanlara borçludurlar diye bakmak yanlış olmaz.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Atatürk’ü Tanımak
Gönderen: symbol - Ağustos 09, 2012, 12:00:45 ös
* Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki; Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu...
 
*''Mimber'' adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı yayımlanangazetede ilk defa sansür kelimesi geçtiğini...
 
* Kurtuluş Savaşı'nda rütbe alan bir çok kadın askerlerimizin olduğu, dünya tarihine geçen tek bir üsteğmenimizin olduğunu,Üst teğmen Kara Fatma'nın 700 erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin reisliğine bizzat Atatürk, tarafından atanmış olduğunu...
 
*Bir röportajda Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?' diye sorulduğunda "Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için, davet gelirse düşünürüz" dediğini ve bunun üzerine BM
yasasının değiştirildiğini ve üyeliğe davet edilen ilk ülkeninTürkiye Cumhuriyeti olduğunu....
 
*1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil,büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini...
 
*1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde; "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal, gibi lider getirir" denildiğini...
 
*1996'da Haiti Cumhurbaşkanının vasiyetinde, mezar taşına yazılmasını istediği metinde;'Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal ATATÜRK'ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm' yazdığını...
 
*2000'de ABD Başkanı'nın milenyum mesajında;''Milenyumun hiç şüphe yoktur ki; tek devlet adamı Mustafa Kemal ATATÜRK'tür. Çünkü o yılın değil asrın lideriolabilmeyi başarmış, tek liderdir' denildiğini...
 
*2005'de Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan Mr.Johns`un önerisinin 'Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk'ü örnek alsın yeter' olduğunu...
 
*2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerin den Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini...