Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Dinde Öze Dönüş Projesi...2  (Okunma sayısı 6186 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 27, 2011, 03:43:32 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 199
  • Cinsiyet: Bay

 
   Devam edelim;

   "Arkadaşlar, öteden beri fikrimi işgal eden bir husus var. Kur'an Türkçeye tercüme edilmeli midir? Yoksa edilmemeli midir. Bunu birçok kişiye soruyorum. Kimisi muvafıktır diyor. Niçin muvafıktır? diyorum, izah edemiyor. Kimisi de hayır muvafık değildir diyor. Onlara da niçin muvafık değildir? diyorum, onlar da beni ikna edici cevap veremiyor. Velhasıl, şimdiye kadar beni tatmin eden bir cevap alamadım."

   Bu sözler M. Kemal'in 22/05/1926 tarihinde Bursa Türk Ocağı'nda söylediği sözler.

   İşte yine aynı tarihte ve aynı yerde, bu soruya Hafız Ahmet şöyle cevap vermiştir. Söze "Muhterem Gazimiz..." diyerek başlamıştır.
   "Arzu buyurduğunuz cevabı Kur'an bizzat diliyle veriyor." Ayeti okumuştur: "İnnza enzel nühü Kur'an'en Arapbiyen leal lekküm takliüm"

   Açıklamasını da yapmıştır tabii ki: "Bu ayet diyor ki: Biz Kur'an'ı Arap kavmine indirdiğimiz için Arapça indirdik. Yoksa başka dillerde de indirebilirdik. Sebebi de Kur'an'ı, yalnız okumak değil, manasını da anlamamız içindir. Madem ki Kur'an'ın asıl maksat ve isteği, münderecatını anlamakmış, biz Türkler Arapça bilmediğimiz için Kur'an Türkçe'ye tercüme edilmelidir ki, manasını anlayabilelim. Sualinize Kur'an'dan okuduğum ayetten daha veciz bir cevap olur mu?"

   İşte artık M. Kemal'in aklında fikir iyice belirmiş daha da önemlisi ikna olmuştur.

   Son olarak bir diyaloğa daha yer vermek istiyorum:

   Yıl: 1927, Yer: Kayseri, Bir açılış töreninde;

   "İzin verirseniz hoca efendi dua etsin."
 
   "Allah benim dilimden de anlar. Ona illa anlamadığımız bir dille, ne söylediğimizi iyice bilmeyerek dua etmek mi şarttı?"

   İşte bunlardan sonra sanıyorum M. Kemal'in kafasındaki Dinde Öze Dönüş Projesi'ni anlayabiliyoruz.

   Neden Arapça? Neden anlamadığımız kelimeler?

   Reşit Galip ne demiştir? "İbadet, Allah'la kul arasında kalben birleşmektir."

   Peki kul ne dediğini anlamadan bu iş nasıl olacak? Sen ne istediğini bilmiyorsan sana kim ne versin? Bence ne istediğini bilmeden istemekten daha saçma bir şey olamaz. Zaten M. Kemal'de bunun bilincindedir.

   "Siz annenize sevginizi anlatmak için 'ah chere maman' derseniz, anneniz size ne der?"
   Bu soruyu ben değil, M. Kemal soruyor.

   İşte bu yüzden ilk Türkçe hutbeyi M. Kemal vermiştir. (Tarihte değil, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu dönemde.)

   Tarih: 7/02/1923, Yer: Balıkesir Zağnos Paşa Camii, Zaman: Öğle namazı vakti

   İşte ilk Türkçe hutbe veriliyor. Minberdeki isim Mustafa Kemal ATATÜRK

   Cemaate dediklerine bakacak olursak Hz. Muhammed (s.a.v) zamanında hutbelerde güncel konular konuşulurdu. Tartışılırdı. Camiler bir bakıma yönetim merkeziydi. Bu söyledikleri 1. Leon Caetani'nin İslam Tarihi adlı eseriyle birebir örtüşüyor. Muhtemelen bu de bu fikirler bu kitaptan alınmış ve aktarılmıştır.

   M. Kemal de öyle yapmıştır. Güncel konuları konuşmuştur. Hem de kendi diliyle.

   "Kur'an tercüme edilemez demek, Kur'an'ın manası yoktur demektir."
                                       
   Bu cümleler M. Kemal ATATÜRK'e aittir. Peki sadece ona mı aittir? Bu sözler bundan 1200 yıl önce tekrarlanmıştır.

   İmam-ı Azam Ebu Hanife: "Kur'an manadır, lafız değildir."

   Buraya kadar düşünceler ve o düşüncelerin gelişim evresine baktık.

   Kısa kısa gittiğimin farkındayım ama bence çok önemli bir konu. Artık düşünceler şekillendi, kıvamını aldı. Bir daha ki bölümde bol bol fiil kullanacağım.

   Saygılarımla...

                                                                                                                                                   MMT
« Son Düzenleme: Ağustos 27, 2011, 03:45:46 ös Gönderen: MMT »
Size ne yapacağınızı söyleyebilirler ama ne düşüneceğinizi asla!


Ağustos 27, 2011, 04:04:05 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay


 Sn.Mmt

Kur'an'ın tercümesi yapılamaz; ama mealinin yapılabilmesi için de o kadar çok açıklama gerekir ki ilk anda okuyanların kafası çok karışır... Yine de yapılması gereken budur. 

Aşağıdaki yazılara bir nebze daha açıklama getirmek gerekirse, her şeyden önce Arapça'nın İbranice gibi Semitik (Sami) dillerinden olduğunu belirtmek gerekir. Bu dillerde sözlükler bizdeki gibi A,B,C gibi harflerle başlayan sözcük sıralamalarından oluşmaz. Genelde üç harften oluşan kökler vardır. Tüm civar kelimeler bu üç harfli kökten türerler. Demek ki Arapça ve İbranicenin sözcüğü, harf sıralamasından değil de kök sıralaması ve bu sıralamanın içerisinde yer alan alt gruplardan oluşur. Buna en anlaşılır örnek K,T,B sözcüklerinden oluşan köktür. Çünkü bu kökten çok fazla kelime dilimizde halen dahi kullanılmaktadır. İsterseniz bu sözcüklerin bir kısmına göz atalım:

 Kitap 
 Kitabe 
 Katip 
 Katibe 
 Kutubi (Kitaplar) 
 Mektup 
 Mektep 
 vs..

Yukarıda görüleceği üzere K,T,B harfleri arasına konulan sesli harflerle bir çok kelime türetilmiştir. Ama tüm kelimeler birbirleri ile bağlantılıdır. Aynı şekilde en altta gördüğünüz iki kelime M ile başlamasına rağmen K,T,B harflerini içermekte, dolayısıyla diğerleri ile edilgen olarak ilinti kurulmaktadır. Yani " kitabı veya mektubu katip yazar, mektepte okutulur..."

Türkçe'mize en çok yabancı kelime Arapça' dan girmiştir: 6.500!

Dilimizdeki k, m ve t ile başlayan kelimelerin %90'ı arapça kökenlidir!

Diğer bir konu ise bazı kelimelerin bize geçerken anlamlarının bozulmuş olmalarıdır. Örneğin aşağıdaki yazıda  bahsedilen "Kafir" kelimesi aslında "dinsiz, zındık" anlamına gelmez. Kelime anlamı "örten" demektir. Şimdi dinsiz ile örten arasındaki bağıntıyı nasıl yaparız diye düşündüğünüzü görür gibi oluyorum :) Geçen günlerde Pendik grubunda tartıştığımız gibi anlatmaya çalışayım:

Bildiğiniz gibi pis araplar çölde büyük abdestlerini yaptıkları zaman calabalarını  (giydikleri entari) kaldırırlar, kumun üzerine def-i hacet  yaparlar sonrada elleri ile çıkarttıkları malzemenin üzerini kumla örterler. İşte kafir diye nitelenen kişi, bu örtme işlemini yapandır. Din de ise kafir, din gerçeğini yalan, yanlış bilgilerle örten ve böylece hakiki dindar kişilerin bu bilgilere ulaşmasını engelleyendir. Yani takiyye yapan kafirin en alasıdır. Son cümlemi anlayan anlamıştır. Hatta bu son gruba kafirler anlamına gelen tam arapçası ile "küffar veya kafirun" denir.

Öze dönüşün belkide önündeki en büyük engel ruhumuza işleyen arap kültür emperyalizmidir.
Umarım yazı dizinize farklı bir perspektif verebilmişmdir.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ağustos 27, 2011, 11:48:08 ös
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 199
  • Cinsiyet: Bay

   Teşekkür ederim Sn. karahan

   Aslında tam da beklediğim eleştiriyi yapıverdiniz.

   "Kafir" kelimesini de güzel bir şekilde açıklamışsınız.

   "Kur'an'ın tercümesi yapılamaz!" dediniz ve gerekli izahını da yaptınız. Şimdi ben de sizin ortaya attığınız düşünceye "Dinde Öze Dönüş Projesi" çerçevesinde cevap vermeye çalışayım. Elbette aynı zamanda kendi düşüncemdir bunlar.
 
   Arap harfleri öyledir ki, Arapça bilmeyen onları bin türlü şekilde okur. Tabi hareke denen işaretleri olmadığını varsayarak konuşuyorum. Çünkü Arapça'da hareke diye bir şey yoktur. Sadece Kur'an metninde ve şiirlerde kullanılır. (Başka yerlerde de nadir olarak kullanılır.)Hatta Kur'an'a da daha sonradan Hz. Osman zamanında eklenmiştir.

   Bu şartlar altında Sn. karahan'ın dediği doğru gibi gelebilir. Hatta teorik olarak doğrudur da.

   Ama işi biraz daha derinleştirdiğimiz de işler pek teoriye bakmaz. Şimdi Kur'an'ı açıp rastgele bir ayet seçeceğim. Ahmed Davudoğlu'nun mealinden. (Bana kalırsa meal değil Kur'an'dır.)
   
   Kısa bir tane seçtim:

   "Biz de ona nida ettik: 'Ey İbrahim!'" (Es-Saffat 37/104)

   Burada bir Kur'an ayeti var. Ve kelimelerle işlenmiş. Ve bir sonuca çıkıyor. Peki biz şöyle desek ne olur?

   "Biz de İbrahim'e seslendik: 'Ey Peygamber!'"

   Ben bu cümlenin sonuna (Es-Saffat 37/104) eklentisini koyabili miyim?

   "Kur'an manadır, lafız değildir!" diyen din büyüğümüze göre cevap "Evet!" Çünkü anlam aynıdır. Kelimenin hiç önemi yoktur. "Saat 10" demek ile "Saat 11'e 1 saat var" demenin arasında fark yoktur.

   Elbette benim yaptığım ayeti tahrif etmektir. Bu kabul görmez. Ama Arapça bir ayeti de Türkçe'de iki cümleyle açıklamanın hiçbir sakıncası olamaz.

   Arapça'yı bilen bir kişi ayeti okur. Anlaşılır bir şekilde Türkçe tercümesini yapar. Anlamını bozmadığı sürece, ne şekilde yaptığının pek bir önemi yoktur. Önemli olan tamamen okuyan kişinin aynı anlamı çıkarıp çıkarmamasıdır.

   Hatta biraz daha ileri gidecek olursam tefsirler de birer Kur'an'dır. Çünkü Kur'an anlamdır. Onu kitaba sıkıştırmak doğru olmaz. Bir kişinin "Yalan söylemeyin!" demesi Kur'an okumasıdır. Çünkü Kur'an bunu söyler. Başka türlü söyler ama sonuçta söyler.

   Buradan Kur'an okumanın kitaptan bir şeyler okumak demek olmadığını çıkarabiliriz. Kur'an okumak Kur'an'ı anlamak ve yaşamaktır. (Bu cümlemde en ufak bir mecaz anlatım yok. Tamamen yazılanı söylemek istiyorum.)

   İslam dinine göre Kur'an okumak sevaptır. Ama tekrar tekrar hatırlatırım. Kur'an kitap değildir. Çünkü kitap kelimelerden oluşur. Kur'an ise kesinlikle kelimelerden oluşmaz. O bir anlamdır.

   Ve Kur'an'da harekelerin olması bir kelimeyi başka şekillerde okumamıza da engeldir. Bu harekelerin Hz. Osman zamanında konulmuş olması da bizi ihtilaftan kurtarır.

   Anlamı Türkçe'de farklı Arap Yarımadası'nda farklı olan kelimeleri ise Türkçe Kur'an'da direkt kullanmak yerine bir kaç kelimeyle anlamın doğruluğunu sağlayarak kullanabiliriz.

   Bu günümüze kadar ki zaman diliminde yapılmamıştır. Hep sandık ki "Araplar Kur'an'ı okuduklarında bizden daha fazla anlıyorlar."

   Böyle bir şey mümkün değildir. Tek mantıklı izahı Türkçe'ye çevirirken yapılan hatalar olabilir ki bu neredeyse bilerek yapılmaktadır. Örneğin Maun Suresi'nin 4. ayeti der ki;

   "Lanet olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından gafildirler."

   Bizimkiler çevirir:

   "Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar."

   Arapça bilen birisi bu hataya düşmez. "Din" yerine "Din günü" demez. Arasındaki fark bariz olmasına rağmen Maun suresinin ilk ayetinde aynı şey yapılmıştır. En yakınımdaki meali açıyorum:

   "Gördün mü o din gününü yalanlayanı?" (Maun 107/1) (Ahmed Davudğlu mealinden.)

   Oysaki gerçek anlamı şu: "Gördün mü dini yalanlayanı?"

   Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün dediği gibi "Allah din günü demek istediğinde din günü der, din demek istediğinde din der."

   Ve "Din günü" Kur'an'da birçok yerde geçmesine rağmen bu hatayı yine de yapmaktadırlar.

   Konuyu evirip çevirip nerelere getirdim değil mi?

   Olsun... Bunların da konuşulması gerek.

   Hem de tam da bu konuda.

   Saygılarımla...

                                                                                                                                                                 MMT

   
Size ne yapacağınızı söyleyebilirler ama ne düşüneceğinizi asla!


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2817 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 01, 2008, 06:43:22 ös
Gönderen: Ulu Mason
27 Yanıt
16686 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 28, 2009, 12:19:22 öö
Gönderen: Isis
8 Yanıt
7767 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2014, 02:34:24 öö
Gönderen: ozgurppp
0 Yanıt
2728 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 07, 2010, 01:50:03 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2505 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 09, 2010, 02:34:55 ös
Gönderen: sundance
0 Yanıt
5849 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2011, 02:36:35 öö
Gönderen: MMT
0 Yanıt
3984 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2011, 11:02:58 ös
Gönderen: MMT
19 Yanıt
13975 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 01, 2011, 02:09:09 öö
Gönderen: smyrnali
6 Yanıt
3527 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 18, 2018, 11:14:39 ös
Gönderen: NOSAM33
2 Yanıt
3126 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 30, 2015, 08:46:25 ös
Gönderen: karahan