EVET
John F. Haught – Bilim ve Din Kıdemli Üyesi, Woodstock Teoloji Merkezi, Georgetown Universitesi
Böyle bir soruyu sorabiliyor olmak bile bunu onaylayan bir yanıtın olduğunu gösterir.
Kendi türümüzün en ayırt edici özelliği olan tutkuyla anlamı bulma çabaları, bizi evrenin dışına taşıyan veya doğanın dışında konumlandıran bir çaba değildir. Her şeyden önce biz de balıklar ve nehirler kadar doğanın bir parçasıyız. Bu bağlamda anlama karşı olan susamışlığımızla da.
Eğer evrimi kabul ediyorsak, -ki etmeliyiz- anlam çabamız da aslında doğanın kendisidir. Kuşların cıvıltısının, kurdun ulumasının aynı anlamda doğa olması gibi.
Fakat eğer akıllarımız düşüncesiz bir evrim sürecinin kaza sonucu oluşmuş bir çıktısından başka bir şey değilse, o zaman aklımıza neden güvenelim ki?... Aklın incelikli kapasitesine ilişkin Darwinci yaklaşımlar, düşünsel güçlerimize gelişigüzel bağladığımız güveni tazelememize yeterli gelmiyor.
Darwin de bu görüşe uyardı. Ortaya attığı doğal seçim kuramının aklımızın gerçeği anlama ve bilme kapasitesine olan güveni sarsıp sarsmayacağı konusunda o da ciddi endişeler taşıyordu. “İçimde korkunç bir kuşku oluşuyor.” diye itiraf etmişti bir arkadaşına. Daha alt sınıf hayvanların aklından türeyen insan aklında bu tip kanıların herhangi bir değeri var mıdır ya da onlara gerçekten güvenilir mi? Herhangi bir kişi bir maymun aklının, -eğer var idiyse- görüşüne güvenir miydi? Bunu sormuştur kendi kendine.
Darwin bu soruya iyi bir yanıt bulamamıştı. Ancak bu durum sorunun yanıtlanamaz olduğu anlamına gelmez. Evrimsel bilimi, aklımıza olan güveni yitirmeden kucaklayabiliriz. Geriye dönüp de aklımızın nereden evrimleştiğine bakmak yerine sadece ileriye bakıp bu kozmik amaçta düşünsel özgüvenimizi ve kuşkuya yer bırakmayacak güveni geçerli kılabilmek için aklımızın neler yapabileceğine odaklanmalıyız diye düşünüyorum.
Fakat bakalım aklımız neleri öngörüyor? Neye erişmeyi planlıyor? Eğer benimle birlikte siz de bu soruları soruyorsanız, aynı zamanda yanıta da yaklaşıyorsunuz demektir. Aklınız şu anda gerçeği araştırmaktan başka bir şeyle uğraşmıyor demektir. Gerçeğe ulaştığımızda da sizin ve aklınızın doğal kök sistemi yani evren soyluluğa erişir. Değerlerin en yadsınamazı olan gerçek tarafından sıkı sıkıya kavrandıklarından, aynı zamanda onun güçlenmesine de katkıda bulunurlar. Her şeyin ötesindeki bu değerin sizi ve içinizdeki evreni sarıp sarmalamasından dolayıdır ki, incelikli zekânıza ve aynı zamanda evrenin de bir amacı olduğuna inanırsınız.
Amaç, her şeyden önce çok basit olarak yadsınamaz ve sürekli iyi olanın ortaya çıkarılmasıdır. Bu da zaten kozmosta olan biten değil midir?
Gerçekle bütünleştikçe aklınızı doğuran dünya ile de bütünleşirsiniz. İkisi bir zaman sonra ayrılmaz hale gelir. Gerçeğin araştırılması var oldukça sadece aklınıza güvenmekle kalmaz, paha biçilmez bir hazineye kapılarını açan ve seçkin anlamlar yükleyerek yükselen evrene de güvenirsiniz
Benim notum:
Bu aktarımı ben yaptım ama bu yanıtlamada ne denildiğini, ne denilmek istendiğini iyi kavrayamadım doğrusu. Ne yazık ki elimden daha iyisini yansıtmak gelmiyor. Ancak bu böyledir diye göz ardı edip geçemezdim. Belki benden daha iyi anlayanlar olabilir düşüncesiyle ilettim.