Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İşitilmeyen Dil I  (Okunma sayısı 6482 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 25, 2010, 07:25:42 ös
  • Ziyaretçi

Dünyayı tanımlamak, açıklamak ve geliştirerek değiştirmek vurgusuyla,  işitilmeyen dil kavramının önemi üzerinde duracak ve bilinç kavramına ilişkin değerlendirmemi sizlerle paylaşacağım. Dil, bilinç kavramlarına tanımsal yaklaşımlarda bulunup, daha sonra da dilin işitilmemesi, başka deyişle okumaz-yazmazlık ve bu halin şaşırtıcı olmayan sonuçları üzerinde duracağım. Birkaç bölüm alacak…

Tartışabilmek için tanımların birliğine gereksinim olduğundan hareketle, bilinç ve dil kavramlarını hangi tanımla ele aldığımı belirten öyküyle başlamak istedim.

Aslında karmaşık ama asla dolaşık olmayan öykü, sanki her şey bir an içinde olup bitmiş kadar kısadır, üstelik her gün ve her an gözümüzün önünde yaşanır. Bizim de yaşadığımız ve de şahit olduğumuz nedir?

“ Bazı canlıların varlıklarıyla doğada sadece bir takım değişikliklere neden olduğu, kendileri dışındaki doğadan sadece yararlanabildikleri ve ancak doğanın onlara sundukları çevrenin sınırları içinde yaşayabildikleri. Oysa dik durup, iki ayağı üzerinde yürümeye başladığından ve elini kullandığından bu yana bir canlının ise doğaya egemen olabildiği, dolayısıyla da dünyaya açık yaşabildiği.”

Hangi nedenle, ya da hangi özellikler ile canlılar dünyasında sonucu itibariyle bu kadar büyük bir yaşamsal fark vardır? Sonuçta konu temel ihtiyaçların karşılanması için çaba harcamaksa, örnek çok. Mesela acıkan aslan, avından gelen işaretlerle harekete geçen içgüdüsü sayesinde, avını yakalamak için ciddi çaba sarf eder. Amacına ulaştığında da doğanın kendine sunduğu çevrede beslenmiş ve yaşayabilmeyi sürdürmüş olur. Bir dahaki ava kadar ve başkasının avı olmadan yaşamı sürdürme hali; çok açıktır ki doğaya egemen olmayı değil, doğanın verdiği çevre ile sınırlanmış bir yaşamı belirtir. Demek ki çabanın var olması bir fark yaratmaz. Fark yaratan şey, çabanın bilinçli olmasıdır. Bilinçli çaba göstermek,  yani emek sarf etmek ise tek bir canlıya mahsustur.  Kime?  Homo Sapiens Sapiens’e.  Yani bildiğini bilen canlıya. Bu canlı sadece emek harcamamış, temel ihtiyaçlarının karşılanmasında kendi gibi olanlarla işbirliği yapmak zorunluluğu ile birlikte, önce konuşmuş sonra da yazmıştır.  Başka bir deyişle duygu ve düşüncelerini anlatmak için söz dizgelerini yani dili var etmiş ve düşüncesini de dil temeli üstünde yükseltmiştir. Böylece kendisi için ikinci bir doğa anlamına gelen kültürü kurmuştur. Homo Sapiens Sapiens’in yani insanın diğer canlılara göre farkı işte buradadır. Fark; insanın yaşamını sürdürmek için bilinçli eylemleriyle dili dillendirebilmesinde, dili dillendirdikçe de bilinçli eylem yapabilmesindedir.
İnsana biraz daha yaklaşalım ve canlılar dünyasında onun ayırt edilmesini sağlayan bazı özelliklerini biraz daha yakından tanımaya çalışalım diye düşündüm.

Biz insanlar doğanın ürünüyüz ve yaşambilimsel evrimin sonucu var olduk. Belli bir çevrede yaşamaya uygun olmayan organlar, yok denecek kadar az içgüdü, az gelişmiş duyular ile hayata tehlikelerle dolu bir başlangıç yaptık, üstelik diğer hiçbir canlının olmadığı kadar uzun bir süre bakıma ihtiyaç duyduğumuz bir çocukluk dönemimiz var. Ama donatımdaki bu eksikliğin yerini doldurma, bu açığı kapamak için davranma ve eylemde bulunma gücümüz, içinde bulunduğumuz ham doğa koşullarını yaşanabilir bir çevreye döndürmemizi sağladı. 

Süreç şöyleydi:
    
1.İhtiyaçları karşılayan araçları ürettik,
2.Yeni ihtiyaçlarımız oluştu.
3.Soyumuzu ürettik.

Olmadı, hala doğaya egemenlik açısından bir arpa boyu yol gidememiştik ve bunun da farkında değildik.

Ve sonunda en büyük adımı attık. Kendimiz gibi olanlarla işbirliği yaptık. İşbirliğinin zorlamasıyla iletişim yolunu bulduk. Üretimimiz toplumsallaştı. Biz konuşur olduk. Konuştukça anlar ve tanımlar olduk. Biz toplumsal varlık olduk.

İşbirliği sonucu oluşan toplumsallıkla gördük ki, birbiriyle sıkı sıkıya bağıntılı ve aynı anda var olan iki insansal hazine var.

Gördüklerimizden biri şu idi: Biz insanlar dolaylı olarak özdeksel yaşamımızı da üretiyoruz, yani üretim biçimimiz yaşamımızı dile getiriş biçimimiz oluyor. Bu dile getirişin ürünü olan bilinç ile yaşam biçimlerimizi yansıtıyoruz. Üstelik gördük ki bilinç sadece yaşam biçimimizi yansıtmıyor, aynı zamanda belirliyor da.  Doğayı tanıyabildiğimiz ölçüde kendi yararımıza değiştirdiğimizin ve ona egemen olduğumuzun bilincine vardıktan sonra insanlaşma tarihini başlattığımızı bildik. Başka bir deyişle gördük ki ikili yönü olan bilinçli eylem,  bize doğa yasalarını tanımayı ve doğru olarak uygulamayı sağlayan insansal bir üstünlüktür. [/i
Peki bu nasıl bir üstünlük?[/i]
« Son Düzenleme: Ekim 25, 2010, 07:32:06 ös Gönderen: ZAMAN »


Ekim 25, 2010, 08:05:27 ös
Yanıtla #1

Üstelik gördük ki bilinç sadece yaşam biçimimizi yansıtmıyor, aynı zamanda belirliyor da. 

Çok doğru bi tespit Hanımefendi; gayet güzel yorumlarınızdan müthiş bilgi dağarcığınızın olduğunu bana hissettiriyorsunuz. Gerçek şu ki, Sayın Adam, bu forumda en iddialı gördüğüm, bilgi paylaşımlarıyla ve görüşleriyle tam bi örnek aldığım Saygıdeğer Kişi'den sonra Sizin gibi bi Hanımefendi 'nin aynı doğrultuda olması açıkçası bi hemcinsim olarak ne kadar çok mutlu olduğumu belirtmek istedim.

Ayrıca;

Başka bir deyişle gördük ki ikili yönü olan bilinçli eylem,  bize doğa yasalarını tanımayı ve doğru olarak uygulamayı sağlayan insansal bir üstünlüktür.

Peki bu nasıl bir üstünlük?

rica etsem, bunu biraz daha açıklayabilir misiniz? ( bahse konu olan üstünlük olayı )   

En derin saygılarımla, 
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ekim 25, 2010, 08:47:55 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

hemen II bölümü ekliyorum Sayın Isabella.
beni bayağı yüreklendirdiniz.
Saygılarım ve sevgilerimle,


Ekim 25, 2010, 08:58:05 ös
Yanıtla #3

hemen II bölümü ekliyorum Sayın Isabella.
beni bayağı yüreklendirdiniz.
Saygılarım ve sevgilerimle,

Onur duydum.
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ekim 26, 2010, 12:48:45 öö
Yanıtla #4
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

İnananıyorum.

Baştan aşağı yanlış bir yazı.
Bildiklerinizin tamamı yanlış.
Hangi birine değineceğimi şaşırdım.

szin süreç dedğiniz şeyi nerden aldınız?
Ne diyeceğimi şaşırdım resmen.

Size çok basit bir şey diyeceğim. Bilgisayarda çizim programınız varsa 4.000.000 uzunluğunda bir çizgi çizin, sonra çizginin son kısmından 12.000 i işaretleyin.
Bütün çizginin boyuyla son çizdiğinizi orantılayın.
Bu çizginin, sadece insanın varolduğundan beri olduğunu ve son kısmınında uygarlık dediğimiz zamana sayın.
Sizin bilmediğiniz yaklaşık 3 milyon yılda insanların doğa ile uyum içinde, nüfusu artmdan, iklim ve atmosferi bozmadan, totaliter tarım kültürünü yaymadan, stok diye bir şeyi bilmeden, stoktan dolayı yazıyı ve matematiği yaratmadığını düşünün.
Bu gün günde 200 tür yokolmakta olduğunu. Dünyaya ait bütün stokları, ona ve kendimize zarar verme pahasına kullandığımızı düşünün.
Hakim kültürün, bundan 20.000 yıl öce onbin insansı kültürden sadece bir tanesi olduğunu bilin. Bu gün bile hakim kültürün hegemonyasında yüzlerce kültürün sömürüldüğünü düşünün.
Şimdi bana dili övün.
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


Ekim 26, 2010, 12:55:41 öö
Yanıtla #5
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Alıntı
içinde bulunduğumuz ham doğa koşullarını yaşanabilir bir çevreye döndürmemizi sağladı.
Dünya atmosferi tarihi boyunca hiçbir zaman bu elementlerle yüklü olmadı. Bütün kaynakları diğer yaşam türlerini yoketme pahasına tüetmek üzereyiz.
Artık kolay hastalanıyoruz. Olmadık virüsler üretiyoruz.
Günümüzde dişleriyle çiviyi kıran küçük toplumlar var. Oysa biz diş ağrısından deli olduk.
Hanımefendi  hergün 200 tür yok oluyor. Fosil yakıta sıttımızı dayayıp 7 milyar olduk. Bütün su kaynaklarımız yokoluyor.
Nasıl bir yaşanılabilir çevreden bahsettiniz hiç anlayamadım.
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


Ekim 26, 2010, 02:07:02 ös
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

İnananıyorum.

Baştan aşağı yanlış bir yazı.
Bildiklerinizin tamamı yanlış.
Hangi birine değineceğimi şaşırdım.

szin süreç dedğiniz şeyi nerden aldınız?
Ne diyeceğimi şaşırdım resmen.

Size çok basit bir şey diyeceğim. Bilgisayarda çizim programınız varsa 4.000.000 uzunluğunda bir çizgi çizin, sonra çizginin son kısmından 12.000 i işaretleyin.
Bütün çizginin boyuyla son çizdiğinizi orantılayın.
Bu çizginin, sadece insanın varolduğundan beri olduğunu ve son kısmınında uygarlık dediğimiz zamana sayın.
Sizin bilmediğiniz yaklaşık 3 milyon yılda insanların doğa ile uyum içinde, nüfusu artmdan, iklim ve atmosferi bozmadan, totaliter tarım kültürünü yaymadan, stok diye bir şeyi bilmeden, stoktan dolayı yazıyı ve matematiği yaratmadığını düşünün.
Bu gün günde 200 tür yokolmakta olduğunu. Dünyaya ait bütün stokları, ona ve kendimize zarar verme pahasına kullandığımızı düşünün.
Hakim kültürün, bundan 20.000 yıl öce onbin insansı kültürden sadece bir tanesi olduğunu bilin. Bu gün bile hakim kültürün hegemonyasında yüzlerce kültürün sömürüldüğünü düşünün.
Şimdi bana dili övün.
Dünya atmosferi tarihi boyunca hiçbir zaman bu elementlerle yüklü olmadı. Bütün kaynakları diğer yaşam türlerini yoketme pahasına tüetmek üzereyiz.
Artık kolay hastalanıyoruz. Olmadık virüsler üretiyoruz.
Günümüzde dişleriyle çiviyi kıran küçük toplumlar var. Oysa biz diş ağrısından deli olduk.
Hanımefendi  hergün 200 tür yok oluyor. Fosil yakıta sıttımızı dayayıp 7 milyar olduk. Bütün su kaynaklarımız yokoluyor.
Nasıl bir yaşanılabilir çevreden bahsettiniz hiç anlayamadım.

Sayın Prometheus,
Dile egemen olması gerektiğini bilmeyen ve diline egemen olmadan aklına ne gelirse söyleyen, üstüne bir şey söyledim sananların olduğunu biliriz. Bir başka yanıtta da söyledim, tartışabilmek tanımların birliğini gerektirir. Araştırmalarınızı bu anlamda yoğunlaştırırsanız tartışabileceğim. Şimdi insanlaşma tarihini size anlatmak anlamsız olur. Ama sırf bu nedenle tarih öncesinden başlayan bir diziyi forumda paylaşmak üzere zaman ayıracağıma emin olunuz, siz de lütfeder okursanız sonra tartışırız.
Bu arada bana hanımefendi diye hitap etmenize gerek yok, anlamı da yok. Ben ZAMAN diye imza atıyorum.
« Son Düzenleme: Kasım 02, 2010, 02:13:13 öö Gönderen: MASON »


Ekim 26, 2010, 05:39:15 ös
Yanıtla #7
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Şimdi Sayın Prometheus Sayın ZAMAN'ın bu uzun olacağı anlaşılan çalışmasının birinci bölümüne ilişkin eleştiral görüşlerini ortaya koyarken, neden söz etmekte olduğunu çok daha açık ve belirgin bir şekilde anlatmış olsaydı ne iyi olacaktı.

Sayın ZAMAN'ın bu çalışmasını ben de biraz didiklemek istiyordum ama Sayın Prometheus'un anlatımları üzerine ister istemez o yöne kaymak zorunda kaldım.

İnsanı, onun dilinden, buna bağlı olan düşüncesinden, elini kullanışından (bu da aslında düşüncenin ürünüdür) toplumsallaşmış olması nedeniyle edindiği bilincinden söz ederek yüceltirken, insan olmayan hayvana karşı zayıflıklarını da göz ardı etmeyelim. Üstelik bu savlaerın pek "insanca" dolayısıyla göreli olduğunu da göz önüne alalım.

Belki demagoji yaptığımı düşünebilirsiniz ama olsun, şöyle bir örnek vermek istiyorum:

İnsan dışı tüm heayvanlar olsa olsa sürü değildir; başkalarının da toplumları vardır. Bunlardan biri de karınca toplumlarıdır. Karıncaların yaşamı sürü değil, toplum yaşamıdır. AÜncak siz insanlar, toplum kavramını kendinize göre tanımlamakta olduğunuz, böylece evrenin içinde evrensellikten uzaklaştığınız, kendinizi soyutladığınız için bu gerçeği böyle görememekte olabilirsiniz.

Karıncalar insanın varlığının farkında değildir. Onlar da bu dünya üzerinde kendi yaşam yasaları uyarınca yapmaları gerekeni yapar.

İnsan da kendi yaşam yasaları uyarınca yapması gerekeni yapmaktadır. Sanmayın ki aç olmadığı zaman bile saldıran, öldüren, başka canlılara sırf zevki için zarar veren tek canlı insan olduğundan ötürü onu küçük görmek ve suçlamak gerekir. Hayır, onun doğası öyledir. Öyle yapması gerektiği için öyle yapar.

İnsan acaba kendinden başka toplumasal, düşünen, dil kullanan, aygıt yapan, bununla bilgisini ve ufuklarını genişleten, (burasını Sayın İsabella pek sevecek), insanların sahip olamadığı başkaü yetenekleri olan ve bu yüzden evren içinde gerektiğinde boyut da değiştirebilen  başka canlıların var olduğunun farkında mı? Hayır. Üstüne üstlük o tüm evrenin sadrece kendisi için yaratıldığına inanıyor. Bir zamanlar kimileri çıkmış, ortaya böyle bir varsayım atmış, diğer insanlar da işte o varsayım peşinde koşup duruyor boşu boşuna kendi kendini tutsak etmiş olduğu dünyasında.

Sayın Prometheus'un deyişlerine de işte bu aşamada geliyorum...  İnsan'ın doğaya zarar verdiği falan yok. Bu insanın boş bir tasası. İnsan doğanın bir parçası, bir ürünü, küçücük bir öğesi. Doğaya hiçbir şey yapamaz. Doğayı kendi denetimi altına falan alamaz. Bozamaz, değiştiremez.  Öyle yaptığını sanır. Kimileri ötekilerin öyle yaptığını ileri sürer. Boşuna!... Eskiden var olan başka öğeler, başka canlılar (bunlara mikroorganizmalar da dahil) vardı; onlar bugün yok. Bugün var olanlar yarın olmayacak. Doğanın diyalektik yasaları uyarınca bir değişim ve gelişim, kimi zaman sıçralamalı bir olay ile zincirleme olaylar dizisi oluşacak.

Verilere bakılınca anlaşılıyor ki, gaünümüzden 20 bin yıl öncesinden daha eski tarihlerde bu dünya üzerinde bugünkünden daha ileri uygarlıklar vardı. Kimilerimiz öyle bir şey olmadığını, kimilerimiz de olduğunu kanıtlamak için çabalayıp duruyor. Her iki kanadın çabaları belki bizim yaşam dönemimizde bir sonuca varamayacak.

Hiçbir şey yoktan var edilmedi. Var olan hiçbr şey yok edilemeyecek.

Ancak öteki türlüsüne inanmak sizi daha rahat ettiriyorsa, elbette ona bir diyeceğim olamaz.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ekim 26, 2010, 07:55:37 ös
Yanıtla #8

Baştan aşağı yanlış bir yazı.
Bildiklerinizin tamamı yanlış.

Neresi yanlış ben de onu anlayamadım :)

Alıntı
içinde bulunduğumuz ham doğa koşullarını yaşanabilir bir çevreye döndürmemizi sağladı.
Dünya atmosferi tarihi boyunca hiçbir zaman bu elementlerle yüklü olmadı. Bütün kaynakları diğer yaşam türlerini yoketme pahasına tüetmek üzereyiz.
Artık kolay hastalanıyoruz. Olmadık virüsler üretiyoruz.
Günümüzde dişleriyle çiviyi kıran küçük toplumlar var. Oysa biz diş ağrısından deli olduk.
Hanımefendi  hergün 200 tür yok oluyor. Fosil yakıta sıttımızı dayayıp 7 milyar olduk. Bütün su kaynaklarımız yokoluyor.
Nasıl bir yaşanılabilir çevreden bahsettiniz hiç anlayamadım.

Işte bütün bu saydıklarınız düzeltilmeye ve yenilenmeye çalışılıyor ama ne yazık ki bazılarımızın ruhu bile duymuyor :D 

הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ekim 26, 2010, 08:00:56 ös
Yanıtla #9
  • Ziyaretçi

Sayın Adam,

Toplum, bilinçli bireylerin özellikle kendi aralarında örgütleşme bağları ve karşılıklı görev ve sorumlulukları bulunan kişilerin topluluğu olarak kendiliğinden doğrudan insana yönelik değil mi?

Tüm canlılara saygı çerçevesinde karınca toplumu demenize hayran kaldım ve dedim ki ben bütün canlılara bu kadar saygılı mıyım? Kendi içimde sorgulamam lazım.

Doğaya egemenlik derken benim kastetiğim şudur: İnsan çevresini içinde kendi yaşayabileceği biçimde değiştirebilir, değiştirmiştir. Bu emeğinin sonucudur yani biliçli eyleme halini sergiler insan. Hareket edebilen diğer canlılar sadece doğanın kendine sunduğu ortamda yaşamını sürdürmek için sadece çabalar, çabası sonuçsuz kalırsa başka bir çevreye gider veya ölür, çünkü bilinçli eylem yapamaz çünkü insandan gayrısı bilinci edinemez.

Size bu defa da katılıyorum ki, insan o ya da bu şekilde, katliam veya değil, kim nasıl isterse öyle nitelendirsin, kendi yaşamı için etki yaptı, doğa da yaptı, insan buna karşı da yaptı,...sonsuza kadar. Yaşamın kendisi bu değil mi? Yaşamın kendisi bütün öğelerinin kendi aralarında bağıntılı, rastlantısal ama asla birbirinden ayrılamaz karşılıklı ilişkisi değil mi? Canlı veya Cansız yaşam bu nedenle sürekli değişmiyor mu? Evrimleşmek bu değil mi?

Son sözü çok güzel söylemişsiniz. Müsade edin bir ekleme yapmak isterim: Başka türlüsüne inanmak insanı rahat ettirmez, buna inanmak isteyen biri hayal dünyasında yaşamak istediğini söylüyordur başka kelimelerle. Hayal dünyasında asılı kalmak da
donmak ve  öylece kalakalarak içinde yaşayamadığı bir dünyayı seyretmektir. Kim sadece seyirci kalır, kalmak ister? İnsan denen varlığın yapısına aykırı inanmamak. Artık bu çağda aştık, eminim aştık yoktan var olmadığını, vardan yok olmadığını. Artık Liselerde ilk sınıfta E=mc2 okutuluyor. Okutuluyor da, işitilmiyor galiba mı?


Kaleminize sağlık,
saygılarım,sevgilerimle


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
İşitilmeyen Dil II

Başlatan ZAMAN « 1 2 » Kavramlar

13 Yanıt
6846 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 27, 2010, 02:14:48 ös
Gönderen: ZAMAN
0 Yanıt
2271 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 27, 2010, 01:55:20 ös
Gönderen: ZAMAN