Bu konu üzerinde o kadar çok ve bana göre kimisi doğru, kimisi yanlış lâf edilmiş ki, -bir romancının kitabı bile referans olarak gösterilmiş- daha önce düşünmemiş olmakla birlikte bildiklerimin şöyle bir özetini yazma gereği duydum.
Aslında bu konu ikiye ayrılır: Biri tarihteki Illuminati, diğeri günümüzdeki örgütlenmelerdir.
Tarihteki Illuminati bakımından, Latince olan bu sözcüğün dilimizdeki karşılığının “Aydınlanmışlar” olduğunu göz önüne almak gerekir. Bu aydınlanma ya da aydınlanmışlık da, 18. yüzyılın ikinci yarısında yeşeren aydınlanma felsefesinin bir ürünüdür.
Bu bağlamda ortaya çıkan en önemli örgüt, “Bayerische Illuminaten” olarak anılan günümüz Almanyası’nın güneyindeki Bavyera Aydınlanmışları’dır. 1776 yılında Adam Weishaupt adlı bir hukuk profesörünün kurmuş olduğu bu örgüt sonradan Baron von Knigge’nin ekisiyle Masonluk ile de bağdaştırılmış ve bir tür “masonik tarikat” biçimine dönüştürülmüştür.
Adam Weishaupt’a göre; toplumun eğitilmesi, aydınlatılması gerekiyor ama bu iş öyle ayan beyan, istendiği gibi olamıyordu. Bu amaçla çalışacak bir örgüt kurulmalı ve üyelerine tek tek eğitim verilerek aydınlanma eylemini bireysel çabalarıyla çevrelerine yaymaları sağlanmalıydı ki, çekirdek örgüt kendisini baskılara karşı koruyabilsin. Masonlukta görülen topluma yönelik çalışma yönteminin tıpatıp değilse bile bir benzeri. Zaten belki de bu nedenle bu örgüt sonradan bir masonik tarikat kimliğini edindi.
Böyle bir tutum benimsenince, Illuminati de ister istemez bir “gizli örgüt” olarak nitelendirildi. Gizli olunca da, endişeleri hatta korkuları kendisiyle birlikte getirdi. Nitekim 1784 yılında Bavyera dükü Karl Theodor, tüm ezoterik örgütlerle birlikte bu örgütün varlığına da son verdi.
Ömrünün çok kısa sürmüş olmasına karşın bu örgüt, tarihçe öyle kolay kolay silinemeyecek bir iz bıraktı.
Ancak Illuminati sözcüğü salt Bavyera Aydınlanmışları’na özgü değildi. Hatta onun ortaya çıkışından bir süre önce Fransa’da “Illuminés d’Avignon” (Avinyon Aydınlanmışları) adlı bir örgüt daha görülür ki, bu bir bakıma bir mason ritinden başka bir şey değildir.
Bu ikisinin arasındaki en önemli fark, Bavyera Aydınlanmışları’nın pozitivist ve kısmen politik sayılabilecek tutumuna karşılık Avinyon Aydınlanmışları’nın mistisizme ağırlık vermiş, özellikle öğretilerinin kapsamına Rozkrua Tarikatı’nın ilkelerini de almış olmalarıdır.
Aynı dönemde çağın ünlü teologlarından Emanuel Swedenborg’un felsefesi de çok tutulmuş, nitekim İngiltere’de “Illuminated Theosophists” (Aydınlanmış Teozoflar) diye bir örgüt daha doğmuştur.
Öte yandan İspanya’da “Los Iluminados” olarak anılan bir aydınlanmacı örgüt de görülür. Ancak İspanya’daki bu aydınlanmışlar, engisizyonun sıkı izlemesine hatta kıyımına uğramıştır.
18. yüzyılın ikinci yarı başlarında Fransa’da Martin de Pasqually adlı bir kişinin daha sonra “Martinizm” olarak anılacak bir diğer mistik akımı başlattığı görülür. Oysa bu kişinin özgün adı Martinez Paschalis’tir; İspanya’daki engizisyondan kaçmayı başarmış bir aydınlanmacıdır. Bunun da Fransa’daki Masonluk ile sıkı bağları olmuştur. [Ritlerin Öyküsü başlığı altındaki bir diğer çalışmamda bundan da söz etmem gerektiğini sanıyorum; unutmazsam.]
Buraya kadar anlattıklarım bir tarihsel özetti. Ancak o tarihsel oluşum içinde Illuminati ile bağlantılı olmak üzere Masonluğa ve tüm diğer ezoterik örgütlere kapalı gözle karşı olanların yazmış olduğu bir dolu literatür vardır. Bunlar bugünün değil geçmişin yazıları olduğu için, yazarları ve eğilimleri de unutulup gitmiş hatta bilinmediği için, yakın çağımızın birçok araştırıcısı, art niyetle olmasa bile bunların doğruluğuna kanmış ve kaynakça olarak almıştır. Sonunda da aydınlanmacılık akımının adı kötüye çıkarılmıştır.
Bu yazımı burada bitiriyorum ama doğrusu bir de çağdaş ya da yeni aydınlanmacılardan da biraz söz etmek isterim bir başka başlık altında.
Sevgiler.